• DOLAR 34.447
  • EURO 36.303
  • ALTIN 2837.002
  • ...
Türkiye-Irak-İran-Afganistan Paktı Onaylandı
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

doğruhaber /  tarihte bugün 14 Ocak 

GÜNÜN AYETİ

“Müminlerin kalplerini birbirlerine O, ısındırdı. Yoksa yeryüzünde ne varsa sen hepsini harcasaydın yine de onların kalblerini (böylesine) ısındıramazdın. Lâkin Allah, kalplerini kaynaştırdı. Muhakkak ki, O Azizdir, Hakimdir”
(Enfal suresi 63. ayetin meali)

GÜNÜN HADİSİ

“Herhangi bir kimse Allah yolunda bir kardeş edinirse Allah Teâlâ o kardeşliği edineni cennette bir derece yükseltir. Oysa o dereceye o, başka bir ameliyle hiçbir zaman nail olamaz.” (İbni Ebi Dünya)

GÜNÜN SÖZÜ

“Kardeş edininiz. Zira kardeş edinmek, dünya ve ahirette, azıktır. Siz cehennem ehlinin Şuara suresindeki şu sözlerini işitmediniz mi? 'Bizim için şefaat edenler ve yakın bir dost yoktur'.
(İmam Ali)

TARİHTE BUGÜN

1539: Küba, İspanya'nın sömürgesi oldu.

1861: Son Osmanlı padişahı Mehmet Vahideddin doğdu.

1915: Osmanlı Ordusunun Kanal Harekatı başladı.
Osmanlı Ordusunun Süveyş Kanalını elinde tutan İngilizleri püskürtmek belki de Mısır`ı İngilizlerden almak için düzenledikleri hareketin adıdır. Aslında Osmanlılar Süveyş Kanalını İngilizlerden almak için biri 14 Ocak 1915`de, diğeri 27 Temmuz 1916`da olmak üzere iki kez Kanal Harekatı düzenledi. Lakin her ikisinde de ağır bir hezimete uğradılar.

1923 Londra-New York arası ilk telefon görüşmesi yapıldı.

1938 - Türkiye-Irak-İran-Afganistan arasında akdedilen Sadabat Paktı, TBMM'de onaylandı.(1)

1945 - Ekmek istihkakı kişi başına 450 grama çıkarıldı.

1965 – Çeçen komutan Şamil Basayev doğdu. (2)

1989: Lübnan`da Cibşit Cuma imamı Ragıp Harp şehit edildi. Ragıp Harp Hizbullah`ın liderlerinden olup Şehidlerin Şeyhi olarak anılmaktadır. Abbas Musavi,  Ragıp Harp`ı anma törenleri için gittiği Cibşit`ten dönerken katil Yahudilerce şehid edilmişti.

2000 - Eski Yugoslavya Uluslararası Ceza Mahkemesi, beş Bosnalı Hırvat'ı, 1993 yılında Ahmiçi köyünde en az 103 Müslüman'ın katledilmesiyle ilgili olarak 25 yıl hapse mahkûm etti.

2005: Necmettin Erbakan'ın “Kayıp Trilyon” davasında sözde “özel belgede sahtecilikten aldığı 2 yıl 4 ay hapis cezasının infazı, 3 ay süreyle ikinci kez ertelendi.
Rahmetli Erbakan siyasi yaşamı boyunca Türkiye`de kendini rejimin, rejimin de ötesinde halkın sahibi sanan elit kesim tarafından hep tehlikeli görülmüştür. Bundan dolayı hep siyasi arenanın dışına atılmak ve diskalifiye edilmek istenmiştir. Kendisi hakkında açılan Kayıp Trilyon Davasında her ne kadar kendisi aleyhinde bir karar çıkmışsa da Türkiye`de hukukun nasıl işlediğini bilenler için bu davanın nasıl seyretmiş olduğu da malumdur.

2011: Yasemin devrimi sonucunda Tunus Firavunu Zeynel Abidin Bin Ali ülkesinden kaçtı. Zeynel Abidin Bin Ali`nin Tunus halkından çaldığı milyonlarca frank, euro ve doların İsviçre Bankalarında olduğu biliniyordu. Bin Ali, Tunus`tan kaçarken eşi Leyla Bin Ali Trabels`in de 65 milyon dolar değerinde 1.5 ton külçe altını kaçırdığı ortaya çıkmıştı.

Arap Baharı kapsamında Tunus`ta da 2010 Aralık ayından itibaren büyük çaplı halk gösterileri olmuş, gösterilerin önüne geçemeyeceğini anlayan Bin Ali 14 Ocak'ta ülkesini terk etmişti.

MERCEK

1938: Türkiye-Irak-İran-Afganistan arasında akdedilen Sadabat Paktı, TBMM'de onaylandı.

2 Ekim 1935`te Türkiye, Irak ve İran temsilcileri bir araya gelerek üçlü bir anlaşma imzaladılar. Bu üçlü anlaşmaya daha sonra Afganistan`da katılmıştır. Ancak Cenevre`de temelleri atılan bu Doğu Paktı`nın gerçekleşmesi bazı nedenlerden dolayı uzun sürmüştür. Bu üçlü paktın Cenevre`de parafe edildiği Ekim 1935 ile Temmuz 1937`de Tahran`da imzalanan Sadabat Paktı arasında iki yıl geçmiştir. Tüm tarihçiler 9 Temmuz 1937`de imzalanan Sadabat Paktını 2 Ekim 1935`te Cenevre`de paraf edilen anlaşmaya dayandırır. Yine tarihçilerden bazıları Sadabat Paktını Soğuk Savaş ile ilintilendirirler. Gerçekten Soğuk Savaş Döneminin başlamasıyla beraber hem Batı Blok`u hem Doğu Blok`u kendi güdümlerinde uydu oluşumlar ve paktlar oluşturmuşlardır. Bölgesel ve lokal anlaşmalarla kurulan bu paktlar bağlı olduğu blokun menfaatlerini korumuştur. Bu lokal paktların çatı kuruluşu Batı Blokunda Nato, Doğu Blokunda ise Varşova Paktıdır. Sadabat Paktı da bu anlamda bazı tarihçilerce Batı Bloku güdümünde değerlendirilir. Nitekim Cumhuriyet tarihçilerinin de Sadabat Paktını ele alırken İtalyan yayılmacılığını nazara vermeleri ve bu durumun Türkiye`yi İngiltere`ye yakınlaştırdığını itiraf etmeleri Sadabat Paktını Batı`nın uydusu olarak görenlerin elini güçlendirmektedir.

Neticede Sadabat Paktı, Türkiye, İran, Irak ve Afganistan arasında 9 Temmuz 1937`de Tahran`da Sadabat sarayında imzaladı. Sadabat Paktı beş yıl için imzalanmıştır. Paktın maddelerine göre;

-Pakta üye devletler bir diğer üye devletin içişlerine karışmayacaktır

-Sınırların dokunulmazlığı ve güvenliğine sadık kalınacaktır

-Ortak çıkarları ilgilendiren uluslararası konularda fikir alışverişinde bulunulacaklardır

-Taraflar birbirlerine karış saldırı hareketinde bulunmayacaklar, saldırı hedefini güden bir kombinezona girmeyeceklerdir
-Uyuşmazlıklar Milletler Cemiyeti`ne götürülecek

-Briand-Kellogg Paktına uyulacaktır. Briand-Kellogg Paktı, savaşın ulusal politika olarak kullanılmasını yasaklayan bir uluslararası antlaşmadır.
Sadabat Paktı, İkinci Dünya Savaşı sırasında İran`ın İngiltere ve Sovyetler Birliği tarafından işgal edilmesi üzerine işlerliğini kaybetmişse de kâğıt üstünde devamlılığını korumuştur. 1979 yılında İran Irak savaşının çıkmasıyla Sadabat Paktı kâğıt üstünde de bitmiştir.

Sadabat Paktı hakkında sona bıraktığımız en can alıcı noktayı da ifade etmek gerekirse; Pakta üye devletlerin tümünün İran'la sınır sorunu bulunmaktaydı. Ayrıca bu sınır sorunları nedeniyle özellikle Türkiye-Irak-İran üçgeninde Kürt aşiretleri sınır tanımayan isyanlar yapmaktaydı. Tarihçilere göre bu, Yani Kürt İsyanları Sadabat Paktın`ın imzalanmasında önemli nedenlerdendir. Ve bu durum yani Paktın temel nedeni olan Kürt aşiretleri sorunu, 7. maddenin şu ifadelerinde saklıdır: “Bağıtlı taraflardan her biri, kendi sınırları içinde diğer bağıtlı tarafların kurumlarını yıkmak, düzen ve güvenliğini sarsmak veya politik rejimini bozmak amacıyla silahlı çeteler, birlikler veya örgütlerin kurulmasını ve eyleme geçmelerini engellemeyi yükümlenir”

Bu açıkça Kürt aşiretlere karşı birbirlerinin arkasını kollama şartıdır.

Konunun girişinde “2 Ekim 1935`te Türkiye, Irak ve İran temsilcileri bir araya gelerek üçlü bir anlaşma imzaladılar” demiş ve Afganistan`ın Pakta daha sonra katıldığını ifade etmiştik. Dolayısıyla Afganistan`ın Kürt Aşiretler gibi bir sorunu olmayışı “Paktın önemli nedenlerinden birinin Kürt Aşiretler olduğu” savına tezat arz etmemektedir.
Yine cümle arasında “Sadabat Paktı, İkinci Dünya Savaşı sırasında İran`ın İngiltere ve Sovyetler Birliği tarafından işgal edilmesi üzerine işlerliğini kaybetmişse de kâğıt üstünde devamlılığını korumuştur” dedik. Sadabat Paktı 2. Dünya Savaşı ortamında diğer maddeleri işlevini yitirmiş ne ilginç ki, Kürt Aşiretleri konu edinen 7. Madde varlığını sürdürmüştür. Bu madde de Saddam Irakının İran İslam Cumhuriyetine saldırması sonrasında İslami Rejimin Paktı feshetmesiyle hukuki varlığını yitirmiştir.

1965: Çeçen komutan Şamil Basayev doğdu.

"Ey ölüm ne kadar soğuk olursan ol!
Bana buz gibi sudan daha tatlı gelirsin.
Senden korkmuyorum.
İstersen gel! Al canımı"

Ölümü buz gibi sudan daha tatlı görmek anlayışı, Kuzey Kafkasya'nın yiğit savaşçılarının ortak özelliğidir. Nüfusunun yüzde doksanını kaybeden Kuzey Kafkasya halkları, yeniden anavatanda çoğalmış, 1991 yılında Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra yeniden bağımsızlık meşalesini yakmıştır.

Sovyetlerin yıkılışından sonra bağımsızlıktan yana tercihini kullanan Çeçenistan, 1994 yılında Rus işgaline uğradı. Çeçenler, 1994-1996 yılları arasında Ruslara karşı bağımsızlık mücadelesi vererek vatanlarını kahramanca savundular. Rusları bozguna uğratarak vatanlarından kovdular.

Çeçen halkı birinci Rus-Çeçen savaşında efsanevi liderleri Cevher Dudayev'i şehit verdiler.

Çeçenistan Bağımsızlık mücadelesi, İmam Şamil mücadelesinden 150 yıl sonra yeni bir Şamil doğurdu… ŞAMİL BASAYEV

1965 doğumlu, Moskova Üniversitesi Makine Mühendisliği Bölümü mezunu, öğrencilik yıllarında odasının duvarlarını Che Guevera'nın resimleri ile donatan özgürlüğe aşık Basayev, o zaman İmam Şamil mücadelesini doğru dürüst tanımıyordu bile. Komünist sistemin sınırları içinde ancak Che Guevara'yı tanıyabilmişti.

1991 yılında Gorbaçov'u desteklemek için tankın üzerine çıkan Yeltsin'in yanıbaşında duran birkaç gözükara delikanlıdan biri de Şamil Basayev'di.

1992 yılında patlak veren Gürcü-Abhaz savaşında Kuzey Kafkasya'nın akraba halklarından olan Abhazların safında gönüllü olarak savaştı. Abhazya'nın işgalden kurtulmasından sonra Çeçenistan'a döndü. Basayev, Abhazya'nın en önemli madalyası olan "Abhazya Halk Kahramanı" madalyası ile taltif edildi.

1994 yılında Ruslar, Çeçenistan'a saldırınca, yine cepheye koştu. Abhazya savaşında kendisiyle beraber savaşan Çeçenlerin desteğiyle oluşturduğu birliği ile savaşa katıldı. Kendisine katılan gönüllülerle birlikte binlerce kişiye komuta eden bir komutan olarak devlet başkanı Dudayev'in en önemli komutanları arasında yer aldı.

Dudayev'in şehadetinden sonra Budenovsk baskını ve Grozni savunmasında Rusları yıldırarak masaya oturmaya zorladı.

Zaferin kazanılmasından sonra yapılan Çeçenistan devlet başkanlığı seçimlerinde aday oldu. Popülaritesine rağmen halkın büyük çoğunluğu tercihini Aslan Mashadov'dan yana kullandı. Basayev askeri güç elinde olmasına rağmen Mashadov'u ilk tebrik eden oldu.

Yenilgiyi hazmedemeyen Ruslar, sürekli provokasyonlara başvurdular. FSB laboratuarlarında hazırlanan planlarla bağımsızlığa giden Çeçenistan`ın yolunu kesmeye çalıştılar.

1999 yılının 9 Ağustos'unda Dağıstan'ın Çeçen sınırında operasyon yapan ve halka zulmeden Rus ordusunun işkencelerinden usanan halkın feryatları üzerine 17 Ağustos'ta Dağıstan'a giren Şamil'in hareketi ikinci Rus-Çeçen savaşının başlangıcı sayıldı. Lakin söylenenin aksine Basayev, Dağıstan'a girip savaşa sebep olmadı. Rus ordusunun Dağıstan'a girişi 9 Ağustos, Basayev'in müdahalesi 17 Ağustos'tur.

Çeçenistan mücadelesini rotasından saptırmak isteyen Ruslar, bütün dünyayı dezenformasyona tabi tutarak Çeçen direnişini "terör", Çeçen savaşçılarını da "terörist" olarak tanıtıp ifsat ettiler. Direnişin efsanevi önderi Şamil Basayev'i "baş terörist" ilan ederek bütün dünyanın gözünde onu suçlu ilan ettiler.

Bağımsızlık savaşçısı Şamil Basayev'i durdurmak isteyen Ruslar, bir gece içinde ailesinden 11 kişiyi çoluk çocuk demeden katlettiler. Yakınlarına ve akrabalarına akla hayale gelmeyen işkenceler uyguladılar.

Basayev, bütün bunlara karşılık davasından vazgeçmedi . Savaşın içinde zaman zaman Rusları dehşete düşüren eylemler planladı.

İnguşetya Operasyonu, Moskova tiyatro baskını, Beslan okul baskını vs. Şamil Basyev'in üslendiği olaylar oldu.
Basayev Beslan baskınında dünya medyası tarafından çocuk katili ilan edildi. Üstelik dünya medyasının çocuk katili Şamil korosuna olayları hep İslam dışı pencerelerden izleyen bazı müslümanlar da katıldı. Oysa Beslan baskınında çocukların katledilmesinin iç yüzü şöyledir;

Şamil Basayev`e bağlı Mücahidler Beslan`da ki 7 okuldan birine baskın düzenler. 777`si çocuk 1100`den fazla insan rehin alınır. Rehineleri Grup, Çeçen savaş kumandanı Şamil Basayev tarafından İkinci Çeçen Savaşını sonlandırmak istediğini duyurmak için eylemi gerçekleştirdiğini açıklar. Ancak Ruslar eylemin 3. gününde belki inanmayacaksınız ama tanklar, basınçlı bombalar ve diğer ağır silahlarla okula girerler. Rus güçlerinin ateş açması sonucu 186`sı çocuk 334`den fazla rehine öldürülür. Rusların tanklar ve basınçlı bombalar kullanarak okula girmesinde tek amaç çocukların ve rehinelerin öldürülmesi ve Çeçen Cihadının bu katliam üzerinden terör olduğunun ispatlanmasıdır. Maalesef  bunda başarılı da olmuşlardır. Zira hiç kimse baskında öldürülen çocukları ve diğer sivilleri Rusların öldürdüğünü sorgulamadı. Hiç kimse, 1994-2005 yılları arasında 1-12 yaş arası 46.000 Çeçen çocuğunun kaybettiğini hatırlamadı. Hiç kimse toplam nüfusu ancak 1 milyon olan Çeçen halkının 260 bininin Ruslar tarafından katledildiğini söylemedi. Velev ki Çeçen Mücahidler terörist olsun; Hiç kimse Rusların niçin çocuk ve sivillerin olduğu kapalı bir alana tanklarla, basınçlı bombalarla girdiğini sormadı.

Basayev, zaten yaşarken zoru yani ölümü tercih etmişti. Onun yolu ya özgürlük ya da ölümdü. Makina mühendisi olarak ya da özel ve defalarca ispatladığı askeri liderlik istidadına dayanarak, bir Çeçen mafyası kurup Rusya'nın sayılı zenginleri arasına katılıp servet üstüne servet yapmak varken o özgürlük savaşçısı olmayı tercih etti.

Rusların onun hakkında verdikleri hüküm ve tanımlamalarla hiç ilgilenmedi. O, bildiği yoldan bir milim bile sapmadan yürüdü ve yürüdü. 1999 yılında ikinci savaş sırasında Grozni`yi savunan Basayev kentten taktik gereği çekilirken yaralanmış ayağının bir kısmı kopmuştu. Ama o, bunu mazeret edip cihadını sonlandırmadı. Sakat ayağıyla cihada devam etti ve 2006`da 10 Temmuzda askeri konvoy halindeyken konvoydaki bombaların patlaması sonucu şehadet ile Rabbine vasıl oldu.

Allah şehadetini kabul etsin.. Allah`ım! Çeçen Mücahidleri ve özgürlükleri, dinleri için cephelerde her şeylerini Sana kurban veren Muvahhidleri zafer ile müyesser eyle!

 

2011: Yasemin devrimi sonucunda Tunus Firavunu Zeynel Abidin Bin Ali ülkesinden kaçtı. Zeynel Abidin Bin Ali`nin Tunus halkından çaldığı milyonlarca frank, euro ve doların İsviçre Bankalarında olduğu biliniyordu. Bin Ali, Tunus`tan kaçarken eşi Leyla Bin Ali Trabels`in de 65 milyon dolar değerinde 1.5 ton külçe altını kaçırdığı ortaya çıkmıştı.

Arap Baharı kapsamında Tunus`ta da 2010 Aralık ayından itibaren büyük çaplı halk gösterileri olmuş, gösterilerin önüne geçemeyeceğini anlayan Bin Ali 14 Ocak'ta ülkesini terk etmişti.

Yasemin Devrimi, Halkın ayaklanması üzerine 23 yıldır ülkeyi diktatörlükle  yöneten Zeynel Abidin Bin Ali'nin ülkeden kaçmasıyla sonuçlanan durumun genel adıdır.
Yasemin Devrimi Tunus'un birçok şehrinde gerçekleşen protestolardır. Protestocuların hedef aldığı başlıca konular işsizlik, gıda enflasyonu, siyasi yozlaşma, ifade özgürlüğü ve kötü yaşam koşulları olmakla beraber, 23 yıldır ülkeyi yöneten Zeynel Abidin Bin Alinin başkanlığı bırakıp 14 Ocak 2011'de ülkeden kaçmasıyla sonuçlanan olaylar bütünüdür. Kasım 2010'da, meyve sebze satıcısı olan işsiz bir üniversite mezununun, satış arabasına polisin el koymasından sonra üniversite mezunu işsiz gencin kendini ateşe vermesi ile başlayan protestolar  Tunus'ta son 30 yıldır yaşanan sosyal ve siyasal olayların patlama noktasıydı. Bu olaylar, yaralanmalar ve ölümler ile sonuçlandı.

Medyada ve STK'lar arasında epeyce eleştirilmiş olan Bin Ali'nin Tunus hükümeti, Bin Ali'nin İslamcılara zulmünden dolayı Amerika Birleşik Devletleri ve Fransa tarafından desteklenmiştir.

2010 Kasım ortalarında, polisin Tunus`un orta kesimlerindeki bir şehri olan Sidi Bu Zeyd'de protestocuları engellediği ve yüzlerce genç üstünde biber gazı kullandığına dair haberler yayıldı. Protestocular, sokaklarda sebze meyve satmaya çalıştığı el arabası polis tarafından kundaklanan Muhammed Buazizi'ye yapılan muameleye karşı eylem yapmak için bölgesel hükümet başkanlarının etrafında toplanmışlardı. Muhammed Buazizi kendini yakmış ve 4 Ocak 2011`de hastanede ölmüştü. O daha hastanede can çekişirken halk protestoları sokak eylemlerine ve polisle çatışmalara dönmüştü. Olaylarla ilgili haberlerin yayınlanması Tunus medyası tarafından kısıtlanmış, 19 Aralık'tan sonra şehrin sokaklarında çok daha fazla polis olduğu bariz bir şekilde fark edilir olmuştu.

22 Aralık'ta Lahsin Naci adında bir başka protestocu, bir elektrik direğine tırmandı ve kendini elektriğe verip öldürerek "açlık ve işsizliği" protesto etti.

Remzi el Abbudi adlı bir başka kişi de ülkenin mikro kredi birlik programından kaynaklanan bir iş borcu sonucu yaşadığı maddi sıkıntılar nedeniyle kendini öldürdü.

] 24 Aralık'ta Bouziane'de Muhammed Ammari polis tarafından vurularak göğsünden ağır yaralandı.

30 Aralık'ta Şevki El Hadri adlı başka bir protestocu öldürüldü.

Bunların dışında çok kişi polis tarafından vurulup yaralandı. Polis, göstericileri "nefsi müdafaa" olarak vurduklarını iddia etti. Daha sonra şehirde polis tarafından sokağa çıkma yasağı ilan edildi.

27 Aralık'ta birlik çağrısı yapan yaklaşık 1.000 vatandaşla birlikte, protestolar başkent Tunus'a ulaştı, ve Sidi Bu Zeyd'de yaşayanlar ile beraber iş çağrısında bulundular. Protestolar ayrıca Sus, Safakes ve Meknasi şehirlerine de yayıldı.  Bir sonraki gün, Tunus İşçiler Birliği Federasyonu Kafsa'da başka bir gösteri düzenledi ve bu da güvenlik güçleri tarafından engellendi. Aynı zamanlarda yaklaşık 300 avukat, Tunus'ta hükümet sarayına yakın bir bölgede bir gösteri düzenlediler.

Bu şekilde tüm zorbalıklara ve Tunus rejiminin ser müdahalelerine rağmen protestolar devam etti.

Her yaştan Tunuslu göstericinin ortak çağrısı; "Bin Ali defol!" şeklindeyken 14 Ocak'ta, Bin Ali, hükümeti dağıttı ve acil durum ilan etti. Yetkililer acil durumun nedeninin, Tunusluları ve mal mülklerini korumak olduğu yalanını söylediler ve insanların üç kişiden fazla gruplar halinde dolaşmasına izin verilmedi. Aksi davrananlar tutuklandı, koşmaya ya da kaçmaya çalışanlara ise ateş açıldı. Neticede Bin Ali 6 ay içinde yeni seçimler vaad etse de halkın kıyamına dayanamadı ve 14 Ocakta Tunus`tan kaçtı. Ama; Hani kaçanlar için “Pılını pırtını toplayıp kaçtı” denir ya; Bin Ali kaçarken Tunus`u yönettiği 24 yıl boyunca çalıp çırparak yığdığı Karun Hazinesini de beraberinde kaçırdı. Sadece karısının 65 milyon dolar değerinde 1.5 ton altın kaçırdığını bir kez daha hatırlatırsak Tunuslulardan çalınan servetin boyutlarını varın siz hesap edin.

 

 

Bu haberler de ilginizi çekebilir