`Hizbullah`ın kökeni, âlim ve şeyhlere dayanıyor`
Üsküdar`da düzenlenen çözüm süreci sempozyumunda konuşan Doğruhaber Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Mehmet Göktaş, Hizbullah`ın kökenin dindar insanlara, âlim ve şeyhlere dayandığına dikkat çekti.
İSTANBUL- Üsküdar Bağlarbaşı Kongre ve Kültür Merkezi'nde İstanbul Stratejik Düşünce Derneği (İSDD) tarafından ‘Siyasi, Tarihi, Sosyal ve İslami Açıdan Nasıl Bir Çözüm Süreci?' konulu bir sempozyum düzenlendi. Düzenlenen programda bir konuşma yapan Doğruhaber Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Mehmet Göktaş, “Hizbullah'ın kökeni; dindar insanlara, âlim ve şeyhlerin kökenine dayanıyor. Kürtlerin içinden Hizbullah gibi bir yapı çıkmamış olsaydı bu durumu kınamamız gerekirdi.” dedi.
İSDD tarafından düzenlenen sempozyum, Hüseyin Kösebalaban'ın okuduğu Kur'an-ı Kerim tilavetiyle ile başladı. Ardından programın açılış konuşmasını İSDD Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Faruk Boztepe yaptı.
“Amacımız ümmetin birliğine hizmet etmektir”
Yaptığı konuşmada, amaçlarının ümmetin birliğine hizmet etmek olduğunu vurgulayan Boztepe, “Ülkemizdeki ve komşu ülkelerdeki kardeşlerimizi ilgilendiren yaraların bir şekilde sarılması gerekiyor. Bazı STK'larla bir araya gelerek konuyu tartışarak gelişmiş ülkelerin düşüncede geliştiğini ve düşünce de gerilediğini fark ettik. Daha sonra da İSDD'yi kurduk. Milletimizi ilgilendiren en stratejik konulara değinmek istiyoruz. Amacımız ümmetin birliğine hizmet etmektir. Ülkemizin önünde çok fırsatlar bulunmaktadır. Ancak bu coğrafyada bir ve diri olmamızdan rahatsız olanlar var. Bu nedenle düşüncede bir olmamız gerekiyor.” dedi.
“Düşüncemizin temeli vahiy ve hadistir”
Dünya genelinde 5 bin düşünce kuruluşunun olduğunu söyleyen Boztepe, “Bunların 2 bin 600'ü ABD'de bulunuyor. Bin 250'si İngiltere, 650'si de israil'de bulunuyor. 650'si de diğer kuruluşlara entegre çalışıyor. Ve geri kalan 500 taneden çok azı bizim ülkemizde. Bu sebeple bütün üniversitelerde düşünce kuruluşlarının kurulmasını istiyoruz. Ülkemizde bulunan bütün STK'larla birlik içinde çalışıp insanımız için bir şeyler yapmak istiyoruz. Düşüncemizin temeli vahiy ve hadistir. Batının düşünce temeli sağlam değildir.” şeklinde konuştu.
“Kürtlerin içinden Hizbullah gibi bir yapı çıkmamış olsaydı, bu durumu kınamamız gerekirdi.”
Sempozyum konuşmacılarından Doğruhaber Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Mehmet Göktaş ise Kürdistan'ın İslam kelimesi ile yan yana gelmeye en layık coğrafya olduğunu ifade ederek “Kürdistan'ın sınırları itibarı ile küfür ile doğrudan temas eden bir durumu olmamıştır. Son dönemlere baktığımızda merhum Erbakan Hocanın, en fazla belediye başkanı ve milletvekili çıkarttığı, dindar insanları en fazla Ankara'ya gönderdiği bir bölgedir. Yine Türkiye'de belli başlı âlim veya şeyhlerimiz de Kürtlerdendi. Kürdistan böylesine dindar insanların olduğu bir bölgedir. Tabanı da aynı üstekiler gibi İslam ile iç içe geçmiş dindarlardan oluşuyor. Bu izahı da şundan dolayı yapıyorum, ‘Hizbullah nereden çıktı?' diyenlere bu bir cevaptır. Asıl sorulması gereken PKK nereden çıktı sorusu olmalıdır. İşte Hizbullah'ın kökeni, dindar insanlara, âlim ve şeyhlerin kökenine dayanıyor. Kürtlerin içinden asıl Hizbullah gibi bir yapı çıkmamış olsaydı bu durumu kınamamız gerekirdi. Bundan dolayı Hizbullah olsun veya farklı İslami gruplar için olsun, bunu falan kurdu, şunu filan kurdu diyenlerin söylemleri çok kötü bir hakarettir. Bu söylemleri tahkir olarak görüyoruz. Ne demek istiyorsunuz? Müslümanlar bir örgüt veya yapı kuramaz mı?” şeklinde konuştu.
Tarihten günümüze Türk-Kürt probleminin olmadığını ifade eden Göktaş, Kürtlerin çıkardığı isyanların haklı sebeplere dayandığını ifade etti.
“Kemalizm bütün ırkları Türkleştirmek istemiştir”
Kemalizm'in bölgeye özellikle iki şey yaptığını belirten Göktaş, “Birincisi, başta Kürtler olmak üzere bütün ırkları Türkleştirmeye çalışması. İkincisi de bütün bu ırklar hep birden laikleştirme çabası. Hedef tamamen buydu. Kemalizm'in bu söylemlerine sadece Kürtler değil Türkler de karşı çıkmıştır. Şeyh Said kıyamı gibi olmasa da onlarda kendi içlerinde laiklikten dolayı homurdanmaya başlamışlardır.” dedi.
“Doğudan batıya asker cenazesi gitmemesi çok büyük bir başarı olarak görülüyor”
Hükümetin çözüm sürecinde iyi niyetli olduğunu ama bazı hatalar yaptığının altını çizen Göktaş, “Çözüm süreci denilince bir tarafta devlet var, diğer tarafta da PKK, HDP ve türevleri olan kuruluşlar var. Çözüm sürecinde hükümetin iyi niyetli olduğuna inanıyoruz. Ama göz ardı ettiği bazı noktalar var. Yürütülen süreçte üç hedefe üç madde konuluyor. Birincisi devlet batıya asker cenazesi gelmesini istemiyor. Doğudan batıya asker cenazesi gitmemesi çok büyük bir başarı olarak görülüyor. Ama bunun yanında bölgedeki dindarların ne çektiği fazla da önemsenmiyor. Bununla beraber yeni bir madde daha eklediler. Kamu düzeni diye bir ilke uydurdular. Ben bu kamu kelimesinde ürküyorum. Bana insani bir boyutunun olmadığını gösteriyor. Putlaştırılmış bir devletin görüntüleri gibi geliyor.” şeklinde konuştu.
“PKK kendisinden olmayana baskılar uyguluyor”
PKK'nin kuruluşundan beri değişmez bazı ilkeler üzerinde hareket ettiğini belirten Göktaş, “PKK, kendisi dışındakilere uyguladığı bazı kırmızıçizgiler vardır. Birinci değişmez maddesi herkesin kendisine katılmasını dayatma meselesidir. İkinci maddesi burayı terk edeceksiniz, Üçüncüsü de benim gibi düşünmeyip burada olanları öldürürüm dayatmasıdır. Kendisi gibi düşünmeyen sol franksıyonları içerisine almada başarılı olduğu söylenebilir. Ama şu bir gerçektir ki bunu İslami kesim üzerinde uygulayamamıştır. Kim ne derse desin şu anda Kürdistan'da İslami şuura sahip bir yapı vardır. İster beğensin ister beğenmesin hiç kimse bunu göz ardı edemez. Bu hakikat böyle bilinmelidir.” ifadelerini kullandı.
Göktaş son olarak kendilerinin ise kimseyi ötekileştirmediğini belirterek “Bizler, dışımızda olanları kabulleniyoruz. Sitemizde, okulumuzda, işyerlerimizde onları kabulleniyoruz. İster Alevi, ister Êzidî yani her ne olursa olsun dışımızdakilerin varlıklarını dün olduğu gibi bugün de kabul ediyoruz. Bu saydığımız maddelerin altına da imzamızı atıyoruz.” dedi.
“Kürdistan`ın ana kimliği İslam`dır”
Kürdistan bölgesinin Müslüman bir bölge olduğunu ifade eden Müfit Yüksel ise, “Bu toprakların ana kimliği İslam`dır. Tabi gayrı Müslimlerle de içe yaşamış bir toplumdur. Tabi bu son yüzyıla kadar böyleydi. Ama sonra ulus devletin getirdiği o tasfiyeci anlayışı bir kenara koyarsak bu bölge hep böyle devam etmiştir. Her zaman Tük-Kürt kardeşliğine vurgu yapıldı ama bunun somut yaptırımları pek de olmadı.” şeklinde konuştu.
“Kürtlerin ilim alanında çokça katkıları olmuştur”
Osmanlı`dan günümüze Kürt devlet ve Kürt bilginlerden bahseden Yüksel, tarihin son yüzyıllarına kadar gelinen noktada hiçbir zaman ret ve inkârın olmadığına dikkat çekerek, “Tarihte son yüzyıla kadar ret ve inkâr yok. Aynı zamanda bu şekilde bir kavga da yok. Yine Kürtlerin hem ilim anlamında hem de tasavvuf anlamında çokça katkıları olmuştur. Son iki yüzyıla baktığımızda Mevlana Halid-i Bağdadi`yi görüyoruz. Bugün Türkiye`de Nakşibendi veya Kadiri tarikatına mensup olup da silsilesi Kürtlere dayanmayan kimse yok. Hiçbir grup veya cemaat hemen hemen yok. En Türkçü olarak bildiğimiz grupların bile silsilesi gider bir Kürt şeyhine dayanır.” dedi.
“Baskıcı rejim Kürt sorununun görülmesini engelledi”
Kendisini bir ara arayıp ‘Kürt Müslüman var mıdır?` diye soran kişinin alaycı sorusuna da değinen Yüksel, “Gidip Kürt şeyhinin elini öpüyorlar ondan sonra da Kürtleri Müslüman görmüyorlar. Kürt bir mollanın, şeyhinin yanında tahsil ediyorsun sonra da ‘Kürt Müslüman var mı` diye çelişkiye düşüyorsun. Bu çelişkileri düşünmemiz lazım. Bu çelişkiler üzerinden kendimizi yeniden sorgulamamız lazım. Sistemin bize enjekte ettiği Türkçü damarı aldığımız için bunlar oluyor. 1950`li yıllarda dindar gruplar o ortamda yeniden ortaya çıkmak için tek parti döneminin çok ağır baskılarından bunaldıkları için, bir meşruiyet zemini oluşturmak için rejimin o Türkçü şeyini benimser gibi yaptılar ama zamanla benimsediler. Bu benimsenin bir itilme oldu. Bunu benimseyen bazı dindarlar Kürt sorununu göremedi. O milliyetçi muhafazakâr örtü Kürt sorununu görmeyi engelledi.” dedi.
Yrd. Doç. Süleyman Akdemir ve Cüneyt Sarıyaşar`ın da birer konuşma yaptığı program ortak çözüm önerilerinin sunulmasının ardından sona erdi. (Erkan Yavuz / Mürza Bugün - İLKHA)