`Hüda Par`a Sahip Çıkmak, ...
`Hüda Par`a Sahip Çıkmak, Kürdistan`ın Barış ve Geleceğine Sahip Çıkmaktır`
Bir dönemler köyün birinde, kendini köyün gerçek ve tek sahibi sanan bir ağanın işlettiği küflü bir bakkal dükkânı varmış. İkide bir isim değiştiren bu dükkân adeta bir sinek yuvasıymış. Köy büyük olmasına rağmen köyde ağanın korkusundan kimse yeni bir dükkân açmaya cesaret edemezmiş.
Fiyatlar pahalı, mallar kötü, çalışanlar ise kaba ve zorbaymış. Dükkân sahibi zorba ağa gibi, mallarının da tarihi geçikmiş. Zorba ağanın bir de kendisinden daha büyük ve yıllarca köylüye zulmetmiş bir ağayla da kimi sorunları varmış.
Zorba ağa tam da iflas edecekken büyük ağa ve daha sonra ise büyük büyük ağalar imdadına yetişmişler.
Bir anda bu zorba ağa, bulunmaz hint kumaşı gibi değerli olmuş. Çevresini saran ayak takımından kurduğu çetelerle kâh sarı ağanın kâh da kırmızı ağanın taşeronluğunu yaparmış.
Tek dükkânla yetinmeyen ağa, gel zaman git zaman dükkâna, hepsi aynı bozuk kumaştan çıkma yeni yeni şubeler açmış. Başlarına da marabalarını çifter çifter yerleştirip eş'leştirmiş.
Köylü ise gariban. Denize düşmüş yüzme bilmeyen biri gibi sarılmış yılana. Zorba Ağa'nın da dili iyi laf yaparmış hani. Önce, köyümüz bağımsız olmalı, demiş sonra da, neyse özerk olsak da olur, demeye başlamış. En son ise büyük ağaya temenna etmeye başlamış. Köylüye hoşlarına giden şeyleri anlata anlata kandırırmış köylüyü. Kanmayanı ise alfabenin tüm harflerini tüketerek kurdurduğu çeteleriyle susturtur, kanmadığına pişman edermiş. Kimi zaman DYZ ya da HPK bazen de PDH'yi kışkışlarmış köylünün üzerine.
Tabi köylü büyük ağadan da az çekmemiş doğrusu? Büyük ağa da memleketin diğer yerlerinde ne kadar tarihi geçmiş konserve, zehir varsa köye gönderir ve zorla yedirirmiş köylüye. Büyük Ağa ölümü, küçük ağa ise sıtmayı dayatmış köylüye.
Köylü sıtmaya razı olmuş. Ama ne çare ki o sıtma ölümden de betermiş. Elini veren köylü, kolunu da bacağını da zalim ağaya kaptırmış.
Ağa ve taifesi için en iyi köylü ölü köylüymüş. Çünkü köylü ölünce ağa o ölü köylü üzerinden köyde terör estirir bazıları, aferin ağamıza ne de güzel köylüsüne sahip çıkıyor dermiş. Tabi bu sahip çıkma 10 köylünün daha mevta âlemine sevk edilmesine de sebep oluyormuş.
Ağada maraba da çok yalaka da. Köyde kim başını kaldıracak olsa hemen maraba ve yalaka taifesi harekete geçiyormuş. Millet için durum tam da, ölümlerden ölüm beğen, durumuymuş. Köylü ya zalim Ağa'nın küflü, zehirli, ithal fasulyelerinden ölecek ya da başka yerden alış veriş yapmak isterse etekli marabalar tarafından önce taşla kafası ezilmek, ağanın kasrından aşağı atılmak ve üzerinden faytonla geçmek suretiyle öldürülecekti. Bu, ağanın klasik ahlakı idi. Görenler, her gece rüyasında İbrahim gören Nemrut sanırdı Firavun ahlaklı ağayı.
Hani köylünün başka yerden alış veriş yapmasından bahsettik ya, o, sözün gelişi idi aslında. Zalım Ağa köyde kendisinden başka hiç kimsenin dükkân açmasına müsaade etmiyordu. Ufak tefek tıpkı kendisine benzeyen kimileri dükkân açmak istemişlerdi ama ağa onların köklerine kibrit suyu dökmüştü.
Ağa'nın ve marabalarının zulmüne baş eğmeyenler de vardı doğrusu. Köyün kimi yiğit evlatları, köylülerini bu ağa zulmünden kurtarmak için ellerinden geleni yapıyorlardı. Köylü artık zehirli, küflü gıdadan bıkmıştı.
Köyün aklı başında insanları bir araya gelerek köyde güzel ahlakıyla tanınan Hüdai isimli delikanlı öncülüğünde yeni bir dükkân açmak isterler.
Başta köyün İmamı olmak üzere köyün faziletli ve erdemli insanları bir araya gelerek köye yeni ve temiz, köylünün öz evlatlarının kafa yapılarına uygun malların bulunduğu bir dükkân açmaya karar vermişler.
Düşünüp taşınmışlar ve dükkâna 'Hüdai Bakkal' ismini uygun bulmuşlar. Köyün ihtiyarlarından biri de bir slogan bulmuş.
Eskilere Elveda
Hüdai'ye Merhaba
Bozuk Mal Yok Artık
Hüdai Can Burada
Karar vermişler vermesine ama daha Bismillah bile diyemeden Zalım Ağa salmış kendi gibi zalım ABCDEFGHJQWÖKÜZKER çetelerini Hüdai Bakkalın üzerine.
Bir gün camlarını kırmışlar. Bir gün tezek bombasıyla bombalamışlar. Öbürsü gün mavzerlerle tarmışlar…
Hüdai Bakkal daha taze taze malzemelerini tereklere bile yerleştirmeden zalım ağanının tırrıkleri ha bire yakmışlar yıkmışlar. Sıka sıka diş kalmamış Hüdai Bakkal'ın ağzında.
Zalım ağanın bir de iftira için beslediği yaratıkları da varmış. Zalım ağanın alfabe çetesi saldırdıkça onlar da ellerine davullarını alarak hemen köyün içine düşerlermiş, oturma organlarını yırta yırta başlarlarmış bağırmaya;
-- Ey ahali duydunuz mu Hüdai Bakkal'ın pirincinin içinde taş varmış, öz savunmanızı kullanarak dişlerinize sahip çıkın.
-- Ey ahali duydunuz mu Hüdai Bakkal büyük ağayla ortakmış
-- Ey ahali duydunuz mu Hüdai Bakkal salça kutularının içinde dinamit satıyormuş
Diye diye köyün içerisinde dolaşır ve ta o köyden Arabistan'da yerin bilmem kaç metre altına gömülü Müseylemeyi bile, oh be benden daha yalancılar varmış. Belki onlardan dolayı cehennem dolarda bana yer kalmaz diye ümitlendirirlermiş.
O kadar zulüm ve iftiraya rağmen, Hüdai Bakkalın kapanmadığını gören zalım ağanın QXW çetesi bu kez de köylüyü, Hüdai Bakkal'dan alış veriş yapmayın diye tehdit etmeye başlamış. Hatta gidin büyük ağanın marketlerinden satın alın ama yine de Hüdai'ye -oyunuzu- pardon paranızı vermeyin derlermiş.
Hüdai'nin sabır taşı çatladı çatlayacak. Ağanın saldırıları yetmezmiş gibi bir de köyün sözde tarafsız gibi duranlarının her saldırıdan sonra ağayı kınayacaklarına gelip Hüdai'ye sakin ol demeleri yok mu, asıl en ağır olanı o gelirmiş Hüdai'ye. Hüdai dediğin, özü sözü bir yiğit. İki yüzlülük bilmez biri, tarafsız görünenlerin korkaklık ve riyakârlığı her seferinde midesini bulandırırmış Hüdai Bakkal'ın.
Her saldırıdan, dükkânın her yağmalanmasından, dükkândan çıkan her müşterinin tehdit edilmesinden hatta bazılarının mazlumca katledilmesinden sonra bile sırf köylünün hatırına sabretmiş Hüdai Bakkal.
Hani tepesi atmamış da değil doğrusu. Çünkü geçmişte de bu zalım ağadan çok çekmiş Hüdai ve onun gibi özü sözü doğru adamlar. Fakat zalım ağaya dersini vermekten de geri kalmamışlar evelallah.
Geçmişte zalım ağanın burnunu yere sürtenlerin çoğu Hüdai Bakkal'ın arkadaşları ve müşterisiymiş. Hele o köyün tozkoparanı Seri Said yok mu Seri Said.
Aslında zalım ağa da köyün geri kalanı da Seri Said'i iyi bilirlermiş. Geçmişte kibirli Ağanın karizmasını ve kaportasını çizen Seri Said de kendini tıpkı Hüdai gibi köylüsüne adamış. Nerede gariban bir köylü varsa yardımına koşmuş. Bu, hem zalım ağanın hem de zalım oğlu zalım büyük ağanın ve hemi de paralel ağanın daha da düşmanlaşmasına ve Seri Saidlere daha da saldırmasına sebep olmuş.
Ama gel gör ki, Seri Said dediğin tıpkı onurlu bir Kervancı başı gibi, beni işim kervanı yürütmek, diyen ve kulaklarını ayaklarına dolaşanların seslerine tıkayan biri.
Seri Said tıpkı öz dayıları gibi sessizliği tercih edermiş. Ama bu sessizlik asla korku ya da teslimiyet değildi. Tarih de buna şahit idi.
Ne zaman Hüdai'ye bir saldırı olsa herkes Seri Said'e bakarmış. Seri Said de tıpkı Hüdai gibi, ağa ve avanesine, yapmayın etmeyin, yaşınız yetmez ateşle oynamayın, demişse de kimse dinlememiş.
Ve ağa, okumuş marabalarına emir vermiş, demiş ki bana etek lazım. Binlerce on binlerce etek bulun bana.
Hüdai işinde gücünde. Her gün yeni ve farklı ürünlerle köylünün karşısına çıkıyor kaliteli malı ucuza vererek köylüsüne gerçek dostun kim olduğunu gösteriyordu.
Zalım ağa ise ha bire saldırıyordu. Hatta diyordu ki, ya dükkânı kapat gel benim dükkânımda çıraklık yap ya git başka köyde dükkân aç ya da ben hem seni öldürecem hem de dükkânını yağmalayacam.
La Havle Vela Kuvvete İlla Billah, diye diye Ya sabır eşliğinde sabrediyordu Hüdai Bakkal. Ama zaman zaman şu dükkânı kapatsam da işi Seri Said'e bıraksam demiyor da değildi Hüdai. Çünkü o da tüm köylü de Ağanın insanlıktan anlamadığının farkındaydılar. Onun hakkında ancak Seri Said gelirdi, tıpkı beş on sene önce olduğu gibi.
Ama sabrediyordu Hüdai. Korkudan değildi sessizliği ve sabrı? Bilakis köylüsünün maslahatı onun için çok çok önemliydi.
Her bayram geldiğinde Seri Said'in arkadaşları ve Hüdai Bakkal'ın çalışanları köylünün gariban kısmına yardım için seferber olurlardı. Hele Kurban Bayramlarında günlerce evlerine gitmez fakir fukaranın sofrasına bir lokma et için çırpınıp dururlardı.
Yine köye bayram gelmişti. Zalım ağa başka köylülerin bayram günlerini babasının malı gibi anasının nikahı gibi sahiplenirken her bayram köylünün öz be öz bayramı için bir bahane bulur ve kara damgasını yapıştırırdı.
Hüdai Bakkalın çalışanları, Kurban etlerini almış garibanların evlerine gidiyorlardı. Köyün çeşmesini geçtikten hemen sonra zalım ağanın günlerden beridir tasmalayıp karanlıkta aç susuz bekletip saldırganlaştırdığı besleme yaratıkları ile karşılaştılar.
Ağa, yaratıkların tasmalarını çözmüş ve Hüdai Bakkal'ın gencecik bedenlerinin üzerine saldırtmıştı. Her cinsten yaratık hem saldırıyor, hem yakıyor hem de faytonlarla çiğniyordu Hüdai Bakkal'ın körpecik çalışanlarını…
Ağanın yaratıkları, o kadar heriftiler ki, yüzlerce yaratık birden saldırmıştı 4 Hüdaiye. 4 karşı yüz. Hem de ellerinde sadece fakir köylüye götürdükleri et torbaları olan 4 kişiye eli silahlı yüzlerce yaratık saldırıyordu.
Zalım ağa ve yaratıkları zulümde kendilerini bir kez daha aşmışlardı.
Hüdai Bakkal, önce şehitlerini verdi toprağa sonra da dükkânını açtı diyecem ama o gün açmadı. Bir sonraki gün de açmadı hatta devam eden diğer günlerde de.
Ne mi yaptı?
Aldı anahtarları ve götürüp Seri Said'in avuçlarına bıraktı sessizce…
Seri Said kutsal bir emanet gibi aldı anahtarları ve yakın arkadaşı can dostu hak fedaisi Hüsyenle birlikte işe el koydu…
Sonra mı ne oldu?
Sonrası Allah Kerim… Sonrasını Zalım Ağa ve etek profesörleri düşünsün…
Bizim köyün hikâyesi işte böyle. Kıssalar, Akıl sahiplerinin Hisse Alması içindir.
Şimdi sormak lazım; Hüda Par da kendi eliyle kapısına kilit vurup o da kendine bir Seri Said mi bulsun?
Bunca saldırıdan sonra bir gün Hüda Par'ın da sabır taşı çatlarsa ya?
Hüda Par da, Bizim Hüdai gibi, Hasbunallah, deyip de anahtarı doğrudan doğruya Seri Said'e teslim ederse ya?
Bu mudur istenen?
Bence bu olmamalı. Madem öyle özellikle PKK dışındaki Kürdistani güçler, Partiler, İnsiyatifler Hüda Par'ı yalnız bırakmamalıdır.
Saldırıya uğramaması ve her sabah yeniden kepenkleri açması için gerekirse gidip kapısının önünde sabaha kadar beklemelidirler. Tabi gerçekten dedikleri gibi barış istiyorlarsa...
Her fırsatta Brakuji'den bahsedenler bilsinler ki;
Hüda Par'a sahip çıkmak Kürdistan'ın barış ve geleceğine sahip çıkmaktır.
Barış ve Esenlik dolu günler umuduyla…
Selam ve Dua İle…
Metin Gökmen - Hürseda Haber