• DOLAR 34.587
  • EURO 36.744
  • ALTIN 2904.36
  • ...
`Yasin`in Ailesinin Feryadını da, Zılgıt Çekenleri de Dinledik`
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

ANKARA - Başbakan Ahmet Davutoğlu, Yargıtay'ın Hanefi Avcı kararıyla ilgili, "Yargıtay'da yeniden yapılanma süreci başlamış ve yeni bir yasa gündeme gelmişken sembolik bir davada neredeyse 'pazardan mal kaçırır' tabiri vardır, böylesine acul bir karar almak bir tek şeyle izah edilebilir, (Biz hala buradayız ve hala bizimle ilgili şu veya bu kanaati serdedenler bilsinler ki onlarla hesabımızı görürüz)" dedi.

A Haber ve ATV kanallarının ortak canlı yayınında gündeme dair soruları yanıtlayan Davutoğlu, TBMM'de ilgili komisyonlarda sürecin tamamlanmasının ardından iç güvenlik paketinin Genel Kurula ineceğini, bir ay içinde yasalaşmasının beklendiğini söyledi.

Hiçbir şekilde bunun müzakere meselesi yapılmayacağını, vatandaşların can güvenliğinin önemli olduğunu dile getiren Davutoğlu, can güvenliğinin her şeyden önemli olduğunu vurguladı.

Yasin Börü'nün ailesinin feryadını dinlediğini, ama Börü katledilirken zılgıt çekenleri de dinlediklerini anlatan Davutoğlu, "Bu mu özgürlük? Burada herkesin empati yapması lazım. 'Benim toplantı, gösteri, yürüyüş hakkım varsa başkasının da var' demesi lazım" dedi.

Davutoğlu, bazı kesimlerin bunu yapmadığını, "sadece benim sözüm geçer" demeye çalıştığını ifade ederek, bu noktada en fazla da Kürt vatandaşlara zulüm uygulandığını ancak bunun olmaması gerektiğini belirtti.

"Burada bu olmadığı zaman, böyle bir molotof kokteyli kullanmak gibi şiddet unsuru içeren şey olmadığı zaman kimse toplantı ve gösteri yürüyüş hakkını kısıtlamaz, hiç kimse kısıtlamaz" diyen Davutoğlu, ancak kalaşnikofla ya da molotof kokteyli ile açık şekilde silahla gelinmesi, silahlı çatışma niyetinin bulunması halinde toplantı ve gösteri yapma özgürlüğünden bahsedilemeyeceğine işaret etti.

Davutoğlu, bunun bütün Türkiye için geçerli bir düzenleme olacağını, başka niyetle başka grupların da aynısını yapması halinde fark etmeyeceğini, ülkede kamu düzeninin ihdas edileceğini, bundan herkesin istifade edeceğini bildirdi.

"Şiddet müzakere konusu değil"

"Paket müzakere meselesi değil diyorsunuz" ifadesi üzerine Davutoğlu, "Tabi hayır yani bunu Meclise gönderdik. Eleştirilebilir, geliştirmek için teklifler gelirse bu göz önüne alınabilir ama bu paketin özünde olan toplantı ve gösteri yürüyüşü esnasında bu özgürlükleri kullanırken şiddet ve molotof kokteyli de dahil hiçbir şiddet unsurunun kullanılmaması konusu müzakere konusu değil" diye konuştu.

Güzel ve ufuk açıcı tekliflerin değerlendirilebileceğini bildiren Davutoğlu, "Ama kimse bize molotof kokteyli kullanmanın bir özgürlük olduğunu iddia edemez" dedi.

Molotof kokteyli ile vücutları yanan kişilere dikkati çeken Davutoğlu, herkesin olayı bu perspektiften görülmesi gerektiğini belirtti.

"Teenni dili kullanıyoruz"

"Seçimler öncesi belli bir noktaya gelinebileceği konusunda, herkesin mutabakata varabileceği bir noktaya çözüm sürecinde gelinebilecek mi? İzleme kurulu hala gündemde mi?" sorusu üzerine Davutoğlu, "Kesinlikle gelebiliriz ama artık sütten ağzımız yandığı için teenni dili kullanıyoruz, dikkatli dil kullanıyoruz. 1 Ekim'de bana bunu sorsaydınız kesinlikle derdim. Ama 6 Ekim'de bizimle yapılan görüşmelere rağmen gelinen noktayı görünce şimdi teenniyle... Bizim makamımız teenni makamıdır, tedbir makamıdır aynı zamanda. Hani bir gereksiz ümit, beklenti oluşturmak, bir heyecan oluşturmak. Bir heyecan oluşturmak güzeldir de temelsiz bir beklenti oluşturmak doğru değil. Bir heyecan anlamında hepimiz bu meselenin çözümü konusunda heyecanlıyız, kararlıyız fakat artık biraz daha teenni ve tedbiri birlikte götürerek bu süreci yöneteceğiz."

İzleme kurulu ile ilgili değerlendirmesi de sorulan Davutoğlu, "Bu izleme kurulu şeklinde değil, adı şu veya bu şekilde olur ama akil insanlar heyetiyle yaptığım görüşmede de kanaatlerini almıştım. Akil insanlar heyeti içinde bir şekilde bu misyonu devam ettiren bir grup arkadaşla çalışma yürütülebilir" dedi.

Davutoğlu, konuyu bildikleri için bunun omurgasının akil insanlar heyetinden oluşturulabileceğini, bunların toplum tarafından da kabul edilen kişiler olduğunu belirterek,  yeni isimler eklenebileceğini, yeni unsurlar olabileceğini söyledi.

Bu konunun nereye gidilirse gidilsin yerel kanaat önderleriyle sivil toplum kuruluşlarıyla görüşülmesi için talimat verdiğini belirten Davutoğlu, her yerde bunu yapmaya özen gösterdiklerini, eşit vatandaşlık ve demokratik sistem içinde özgürlükçü şekilde görüşleri paylaşma ve buradan sonuç üretme bilincinin yaygınlaştırılması gerektiğini bildirdi.

Başbakan Davutoğlu, akil insanlar heyetinin bu konuda çok güzel çalışmalar yürüttüğünü anımsatarak, yeni çalışma gruplarının oluşmasının düşünülebileceğini, sürecin takibi anlamında da bunların rol üstlenebileceğini ancak şu anda varılmış bir mutabakat olmadığını vurguladı. 

Yargıtay'ın Avcı kararı

Paralel yapıyla mücadele ve Yargıtay'ın Hanefi Avcı'nın hapis cezasını onaması kararıyla ilgili soruyu da yanıtlayan Davutoğlu, şunları kaydetti:

"Tamamıyla burada bir anlamda biz hala güçlüyüz mesajı var. Yani  hatırlarsanız bir ara neredeyse sembolleşmişti 'dokunan yanar' gibi bir kavram. Hanefi Avcı yazdığı bir kitap sebebiyle daha şey aşamasında bir örgüt mensubu gibi gösterilerek ki Hanefi Avcı'nın emniyetteki geçmişi de bu anlamda biliniyor. Bir takibata uğradı ve bu Yargıtay aşamasında da sanki çok acele bir süreç varmış gibi neticeye bağlanmaya çalışıldı. Normalde yargı süreçleriyle ilgili dikkatli konuştum hiçbir zaman yargıyı yargılayıcı bir tutum takınmamaya özen gösterdim. Ama bunun zamanlaması, tam da Yargıtay'da yeniden yapılanma süreci başlamış ve yeni bir yasa gündeme gelmişken sembolik bir davada neredeyse 'pazardan mal kaçırır' tabiri vardır, böylesine acul bir karar almak bir tek şeyle izah edilebilir, (biz hala buradayız ve hala bizimle ilgili şu veya bu kanaati serdedenler bilsinler ki onlarla hesabımızı görürüz)."

Bugün bazı gazetelerde aydınların bildirisinin yer aldığını anımsatan Davutoğlu, bu aydınların önce bunu sorması, sorgulaması gerektiğini vurguladı.

Davutoğlu, şöyle devam etti:

"Hanefi Avcı, Ahmet Şık ve diğer olaylarda açık fikir, sadece fikir beyan ettiği için. Hatta bu kavram biraz Arapça olduğu için herkes farklı bakıyor. Tahşiye denilen grubun da nihayette işlediği suç, hani 14 Aralık'ı kast ediyorum, bu grubun, paralel yapının hoşlanmadığı bir dini görüşü savunmak ve bu paralel gruba dönük eleştiri getirmek. Şimdi görülüyor ki bu paralel yapı emniyet ve yargıda öylesine odaklanmış ve öbeklenmiş ki kendisiyle ilgili olarak eleştiri getirenleri dahi bir örgüt suçuna sokup, tesirsiz hale getirmek hatta mümkünse tasfiye etmek. Hanefi Avcı olayı ile aslında bu tahşiye olayının paralelliği burada. Onlar da bir kitap yayınında bu paralel yapıyı eleştirdiği için 2010'da bir baskıya maruz kaldılar, Hanefi Avcı da. Şimdi burada bütün özgürlükçü düşünenlerin hepimizin koruması gereken husus insan hakları perspektifinde bu tarz sadece farklı kanaat beyan ettiği için cezalandırmanın ve bu cezalandırmanın da sistem içinde yargı emniyet arasında ortaya çıkan bir network üzerinden yapılmasının demokrasiyi nasıl dumura uğratacağı konusudur."

"Başarılı olsalardı Avcı gibi suçlanıyor olacaktık"

"Hanefi Avcı'nın hangi terör örgütünün üyesi olduğunun, ne yaptığının, o kitabı yazmamış olsaydı örgüt üyesi olarak görülür müydü" sorularının sorulması gerektiğini ifade eden Davutoğlu, 25 Aralık'ta paralel yapının başarılı olması durumunda, kendilerinin de uluslararası teröre destek ya da birtakım örgütsel yapıların içinde olmaktan Avcı gibi suçlanabileceklerini belirtti.

Başbakan Davutoğlu, şu değerlendirmelerde bulundu:

"MİT operasyonları nereye gidiyor? MİT operasyonunda hedef orada görevini yapan MİT mensupları mıydı? Hayır. Onun arkasından MİT Müsteşarımıza, onun arkasından Başbakanımıza, bana, Genelkurmaya,  bu operasyonun içinde kimler varsa ki bu operasyon MİT operasyonu değil. MİT'in yaptığı faaliyet MİT faaliyeti değil devlet faaliyetidir. O faaliyet içinde karar mekanizmasında olan herkese dönük olarak 19 Ocak'ta bir şey başlatıldı. İşte darbe girişimi olan husus bu. Peki biz bunları... Zaten bu yola çıkan Adnan Menderes'in akibetini de bilerek çıkar, diğer bu yolda fedakarlık yapanı da. Bunlardan biz korkmayız. Ama herkesin şunu sorması lazım. Böyle bir darbe teşebbüsü başarılı olup bize dönük bu şiddet uygulandığında şu anda bu imzayı atan aydınlar veya bu grupla şu veya bu şekilde teması olanlar özgürce yaşayacaklar mıydı? Hayır. Onlar da farklı bir kanaat serdettiğinde onlara da aynı uygulama yapılacaktı Hanefi Avcı gibi. Çünkü nihayet burada bir tekleştirme şeyi var."

"Basın sınırlaması var" denilmesine rağmen 14 Aralık'ta yürütülen soruşturmayla ilgili her türlü yayının yapıldığına işaret eden Davutoğlu,  "Peki ya onlar hakim olsaydı acaba Hanefi Avcı kitap basabilecek miydi? Zaten basamadı ya, nihayet şey oldu. Peki ya onlar bu şekilde bir paralel yapıyla benim düşüncem dışında herkesin düşüncesi yanlıştır kanaatine sahip bir grup devleti ele geçirmiş olsaydı bugünkü özgürlükler korunabilecek miydi? Ama olmadı. Niye olmadı? Dönemin Başbakanı dedikleri Başbakanımız şimdi bugünün Cumhurbaşkanı. İşte bir yılın özeti bu. Dönemin Başbakanı dedikleri kişi, bugünün Cumhurbaşkanı" dedi.

"O zaman mücadeleyi siz başarılı görüyorsunuz" sorusu üzerine Davutoğlu, şu yanıtı verdi:

"26 Mayıs 1960'ta muhtemelen darbe  yapanlar, muhtemelen 'dönemin sabık başbakanı' diye dosyalar hazırlamışlardı Adnan Menderes için. Bir yıl sonra Adnan Menderes ayakta kalabilseydi Türk demokrasisi darbe yemezdi. Olmadı, Allah rahmet eylesin. Burada açık bir şekilde olayı sadece 17 Aralıkla veya yolsuzluklarla ilişkilendirme çabaları için söylüyorum. Bu daha önceden başlayan 2009, 2010'dan itibaren başlayan 7 Şubat 2012'de MİT Müsteşarına dönük operasyon, arkasından işte Hanefi Avcı hepsi bunların bir parçasıydı. Kendisi gibi düşünmeyen herkesin sindirilmesi, bastırılması. Sonra da en sonunda seçilmiş, meşru hükümetin unsurlarına, kurumlarına dönük operasyonlar. MİT ve diğerleriydi. Arkasından Dışişlerindeki dinlemeler de dahil. Şimdi biz bu yapıya karşı sessiz mi kalacağız? Yani bunlar istedikleri gibi örgütlenecekler, her yere sirayet edecekler ve özgürlüklerimiz bu anlamda tehdit altına girdiğinde toplum sessiz mi kalacak?"

Başbakan Davutoğlu, bunun, hükümetle ilgili yönü bulunmakla birlikte hükümetle ilgili bir mesele olmadığını vurgulayarak, hükümetin alacağı tedbir dışında, herkesin kendisine, "Ya onlar başarılı olsaydı şu anda Türkiye'de ne olurdu" sorusunu sorması gerektiğini belirtti.

AA

 

Bu haberler de ilginizi çekebilir