Paralelin Elazığ skandalı: İHYA-DER
İHYA-DER dosyası mağdurlarının yaşadıkları hukuk cinayeti, Elazığ`da yayınlanan bir yerel gazetede köşe yazarlığı yapan Av.Cengiz Gülaç tarafından kaleme alındı.
Elazığ kamuoyuna İHYA DER doysaysı hakkında bilgilendirmede bulunan Cengiz Gülaç'ın yazısını sizlerle paylaşıyoruz...
"17 Aralık 2013`ten beri dilimize yeni bir kavram yerleşti: “Paralel Yapı”. Paralel yapının elemanı olmaktan birçok polisin görev yerleri değişti. Kamuda paralelci olduğu düşünülen insanlar etkisiz görevlere getirilmeye çalışılıyor. Özel yetkili mahkemeler kaldırıldı. Bir dönem etkili olan hakim ve savcılar önemsiz mahkemelere atandı.
En son adını ilk defa duyduğumuz, aslında zamanında birilerinin ilgisini hayli çekmiş olan “Taşhiyeciler” diye bir gruba operasyon yapıldığını öğrendik. Bu operasyon dönüp dolaşıp operasyonu yapanlara dayandı ve en son 14 Aralıkta bazı polislere ve bazı medya gruplarına operasyon yapıldı.
Bu yazdıklarımı bilmeyen yok. Ancak, aynı dönem Elazığ`da da benzer bir operasyonun yapıldığını sanırım bilmiyoruz. Önce kısa bir Ak Parti cemaat ilişkisini hatırlayalım. Bu arada okurda merak duygusunu uyandırmış oluruz. Sonra Elazığ`a ilişkin skandalı açıklarız.
Ak Parti`nin 2002 seçimlerini kazanmasından sonra ülkenin zinde güçlerinin bu durumu içlerine sindiremediğini biliyoruz. Balyoz, Ay Işığı, Eldiven, Sarı Kız, Yakamoz, Oranj darbe planlarının yapıldığı iddia edildi.
Ak Parti her ne kadar iktidar olsa da vesayet kurumlarıyla mücadele edecek kadrolara sahip değildi. Yaklaşık kırk yıl devlette kadrolaşmaya çalışan Gülen Cemaatiyle zorunlu bir yakınlaşma başladı.
Cemaat içinde bulunmaz bir fırsattı. İki binli yılların dünyasında darbe öyle kolay olacak bir şey değildi. Risk eskiye göre daha azdı. Kendisine her istediği imkânı sunacak zorda kalmış bir iktidar vardı. Ortaklık başladı.
Ancak cemaat varlığını gizlilik üzerine kurduğundan ortaklık boyunca ortağını da takip etti. Bu arada meşhur davalar süreci başladı. Komplo iddialarını Ak Parti, biraz da bu davalar işine geldiği için görmezden geldi.
7 Şubat 2012 MİT kriziyle ortaklık tasfiye sürecine girdi. Cemaatin Hakan Fidan`ı neden istemediği, MİT`in bir hizmet grubunu neden bu kadar ilgilendirdiği gibi sorulara verilen cevaplar iktidarı hiçbir şekilde tatmin etmedi. Hakan Fidan ismine sadece İsrail`in ve cemaatin karşı olması soru işaretlerini artırdı.
MİT hamlesini ameliyata tesadüfen geç giden R. Tayyip Erdoğan bertaraf etmişti ama karşı hamle yapmak gerekiyordu. Dershanelerin kaldırılacağını söyleyen Erdoğan cemaatin kırmızıçizgisini ihlal etmişti.
Cemaatte karşı hamleye hazırlık yaptı. Ak Parti`nin her büyük parti gibi yumuşak karnı yolsuzluklardı. Emniyet tam takır eldeydi. Yargıda önemli tüm noktalarda şakirtler hakimdi. Operasyon için her şey hazırdı. Başarı kaçınılmazdı. Dönemin başbakanı diye fezlekeler önceden hazırlandı.
Elazığ`a geleceğim. Az kaldı. Emin olun beklediğinize değecek.
Derken 17 Aralık operasyonu gerçekleşti. Artık dönülmez bir yola girilmişti. Balyoz ve Ergenekon davalarında anlatılmaya çalışılan ve kimsenin itibar etmediği itirazlara kulak verilmeye başlandı. Dinlemelerdeki pislikler belgeleriyle ortaya konuldu. Oluşturulan delilleri görmeye başladık.
En son Taşhiyecilerle tanıştık. Aynı bombanın hem Taşhiyecilerde yakalandığını hem de Zir Vadisinde bulunduğunu öğrendik.
Peki Elazığ`da ne oldu?
Yazacağım şeylerin şu aşamada iddia niteliğinde olduğunu ve yargıya geçen hafta taşındığını belirtip başlayalım.
Taşhiye ismindeki örgütle ilgili olarak Fethullah Gülen`in bir konuşmasında (2009); “Bakarsınız Taşhiyeciler diye birileri çıkar.” Dediğini ve bunun üzerine Samanyolu TV`de yayınlanan Tek Türkiye isimli dizide her ne hikmetse senaristlerin bu konuyu işlediğini ve devamında bu gruba operasyon yapıldığını biliyoruz.
Meğer aynı dönem Elazığ`da bulunan İHYA-DER isimli (İHYA EĞİTİM KÜLTÜR VE YARDIMLAŞMA DERNEĞİ) dernek yöneticilerine de operasyon yapılıyor. Ve bu dernek de Taşhiyeciler gibi aynı şekilde Tek Türkiye dizisinde konu ediliyor. Tesadüfe bakın!
Dernek hakkında diziler eliyle algı operasyonu yapıldıktan sonra derneğe gerçek operasyon için düğmeye basılıyor. 27.04.2009 tarihinde Hizbullah'a üye olma suçlaması ileri sürülüyor.
Yapılan operasyon neticesinde Elazığ İli`nde avukatlık yapan Mahmut Şahin dahil olmak üzere toplam 21 kişi hakkında adli işlem başlatılıyor, daha sonra Malatya Özel Yetkili Cumhuriyet Savcılığı tarafından Av. Mahmut Şahin ve diğer şüpheliler hakkında Malatya Özel Yetkili 3.Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı`nda 2009/81 Esas sayılı dosya ile ceza davası açılıyor. O dönem için çok normaldi. Zira operasyona uğramayanların ciddiye alınmadığı dönemlerdi!
Neticede Malatya Özel Yetkili 3.Ağır Ceza Mahkemesi çok kısa sayılabilecek bir sürede 14.01.2010 tarihinde, 2009/81 Esas-2010/5 Karar sayılı mahkeme ilamı ile Av. Mahmut Şahin ile birlikte 18 kişi hakkında terör örgütü üyeliğinden 6 yıl 3 ay ile 15 yıl arasında değişen cezalar veriyor. Av. Mahmut Şahin söz konusu karar ile 6 yıl 3 ay hapis cezasına mahkum ediliyor. Halen daha cezaevinde.
Olabilir diyebilirsiniz. İddialara gelelim.
Fezleke, iddianame ve gerekçeli karar aynı metinden oluşuyor. Yani polis hem soruşturmacı, hem savcı, hem de hâkim olmuş!
Malatya Özel Yetkili 3.Ağır Ceza Mahkemesi, iddianamenin ve mütalaanın kopyası olan gerekçeli kararının son iki paragrafında terör örgütü adına faaliyet gösterdiğini iddia ettiği şahısları “dini açıdan önemli günleri istismar etmek, Avrupa Birliği uyum sürecindeki demokratik açılımların sağladığı legal ortamın olanaklarını dernekler biçiminde kullanmakla” suçlamış ve devamla “toplanan delillere göre Elazığ İHYA-DER derneğinin Hizbullah İlim terör örgütünün faaliyetlerinin perdelenmesi sağlayan yapılanma olduğunun anlaşıldığını” belirtmiştir.
Peki hangi delile dayanıyorsunuz? “Ne delili kardeşim? Tek Türkiye anlattı ya! Herkül.org sitesini de mi takip etmiyorsunuz? Saygı değer muhterem Fethullah Gülen hoca efendi hazretleri Hizbul vahşetten bahsetmedi mi?”
Neyse,… Biz gerekçeli karara geri dönelim. İHYA-DER üyelerine yönelik yapılan 27.04.2009 tarihli operasyonda, dernekte bir adet bilgisayar çıktısı belge ele geçtiği iddia edilmiş ve bu belgede dernek üyelerinin Fethullah Gülen`e yakın olduğu bilinen özel bir okul ve özel bir dershanenin idarecilerine suikast hazırlığı içerisinde olduğu iddia edilmiştir. Skandal!
İddia o ki, söz konusu belge dernek binasına operasyonu yapan emniyet güçleri tarafından konulmuş. Bilindiği üzere her elektronik doküman, kayıt bir iz bırakır. Bu iz, parmak izi gibi kim tarafından bırakıldığı kolaylıkla ortaya çıkan bir izdir. Yani bir belge hangi bilgisayarda yazılmış ise, okunmuş, ise, bir cd hangi bilgisayarda oluşturulmuş ise veya hangi bilgisayarda açılmış ise ortaya çıkıyor.
İmzasız, parmak izine havi olmayan, dernekte veya dernek üyelerinin evlerinde el konulan hiçbir bilgisayar, cd ve flaş diskte bu belgenin açılmadığı, okunmadığı, yer almadığına dair ısrarlı iddialar mahkemece ısrarlı olarak ve bu gün anlaşıldığı üzere kasıtlı olarak göz ardı edilmiş, Adlı TIP veya TUBİTAK gibi bilimsel kuruluşlar vasıtası ile araştırılma yapılması talebi yok sayılmış.
27.04.2009 tarihinde gözaltına alınan Av. Mahmut Şahin`in kardeşi Celal Şahin de ağabeyi ile birlikte gözaltına alınmış. Tek suçu bir arkadaşıyla telefonda konuşurken Fethullah Hoca cemaatinden uzak dur demesi. Bu telkin olmuş size örgüt üyeliğine delil! Çok başarılı!
Polis Celal`e ısrarla Gülen hakkında neden konuştuğunu sormuş. Belli ki zoruna gitmiş!
En orijinal kısma gelecek olursak,… Malatya Özel Yetkili 3.Ağır Ceza Mahkemesinin, ortada suç olarak nitelendirilecek hiçbir eylemin olmaması hususunu şu gerçekçi(!) beyanla açıklamış: “Örgütün henüz şehir merkezinde yeterli nitelikte üye sayısına ulaşmamıştır, yeterli nitelikte üye sayısına ulaşması halinde şiddete başvuracağı varsayılmıştır.”
Hatırlarsanız aynı şey 28 Şubat döneminde de yaşanmıştı. Bir üniversite hocası ihraç edilmişti. Gerekçesi, irticaya bulaşmamışsın ama dindarsın, yarın bulaşabilirsin!
Gelelim dosyada suç delili olan tape kayıtlarına,…
Bir görüşmede Av. Mahmut Şahin Kayseri ilinde ikamet eden Mehmet GÖKTAŞ isimli emekli bir vaizle görüşmekte hal hatır sormaktadır. Görüşme, Avukat Şahin Kayseri ilindeki bir esnaftan mal almasına aracılık ettiği ve Mehmet GÖKTAŞ`ın da kefil olduğu bir ticari ilişkiye konu borcun Mahmut ŞAHİN tarafından ödenmesi hususunun konuşulduğu bir görüşmedir. Örgüt üyesi Mahmut ne demiş bakalım: “adamların durumu yok mecburen onu ben ödeyeceğim” demiş.
Kesin terörist bunlar! Türk polisinden kaçar mı?
Bir diğer görüşmede dernek üyelerinin hata yaptığı ortaya çıkıyor. Güneydeki ülkeyi kızdırırcasına Filistin zulmü için yasal izinleri alınan bir miting düzenliyorlar. Meydan kalabalık. Birbirlerini bulmak için telefonda konuşuyorlar. Sen neredesin, çok kalabalık gibi şeyler. Tam da terörist jargonu!
Bir görüşmede de Av. Mahmut Şahin Nurettin Kaya isimli şahsa telefonda “Seyda” diye hitap etmiş. Örgüt üyeliğine delil sayılmış. Ancak Nurettin Kaya beraat etmiş!
Gelelim en önemli ayrıntıya. Av. Mahmut Şahin`in telefonu aylarca dinlenmiş. Sonunda tüm görüşmelerin mesleki içerikli olduğu gerekçesiyle dinlemeler sonlandırılmış. İçinde suç olmayan dinlemeler her ne olmuşsa daha sonra örgüt üyesi olmaya yetmiş.
Tüm bu anlatımlar ve daha çok fazlası geçtiğimiz hafta Mahmut Şahin`in avukatı olan Av. Kadir Çiçek tarafından yargıya taşındı. Mahmut Şahin için Elazığ nöbetçi ağır ceza mahkemesine yeniden yargılama hususunda başvuruldu ve tahliye talep edildi.
Mahkeme ne karar verir göreceğiz.
Mahmut Şahin`in avukat olması, yani meslektaşım olması olayı sübjektif değerlendirdiğim sonucunu çıkartabilir. Umarım mahkeme en azından yeniden yargılamaya imkan verir. Adil bir yargılama sonunda eğer benzer bir karar çıkarsa dönüp Mahmut Şahin`e “Yakışmamış kardeşim!” sözünü gönül rahatlığıyla söyleyelim.
Yok eğer Mahmut suçsuz yere bunca yıl yatmışsa, onun bizlere söyleyeceklerine cevap verecek yüzü nasıl buluruz? Orası meçhul.
Sonuç ne olursa olsun, zamanında bu insanları neden dinlemediğimize utanacak mıyız, emin değilim. Bu ülkede muktedir değişse de mağduriyet asla değişmez. Hayırlı mağduriyetler diliyorum..." (Kaynak: Elazığ Haberkent)