• DOLAR 34.447
  • EURO 36.303
  • ALTIN 2837.002
  • ...
Arınç Yapıcıoğlu Arasındaki Görüşmenin Tüm Ayrıntıları
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

ANKARA - Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, "Türkiye'yi karıştırmak isteyenlerin, milletimizi birbirine kırdırmak isteyenlerin, Türkiye'nin sorunlarının çözülmemesini arzu edenlerin hevesleri kursaklarında kalmış oldu; sorumlu davrandılar, anlayışlı davrandılar" dedi.

Arınç, HÜDA-PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu'nu parti genel merkezinde ziyaret etti. HÜDA-PAR'ın özellikle bazı şehirlerde ve bölgelerde güçlü bir parti olduğunu belirten Arınç, mahalli seçimlerde aldığı oy oranı ve teşkilatlanmasıyla ciddi bir siyasi parti olduğunu söyledi.

Türkiye'de 6-7-8 Ekim tarihlerinde büyük bir facia yaşadığını ifade eden Arınç, şöyle devam etti:

"Maalesef bir kısım eşkıya, ellerinde silahlarla, molotoflarla veya buldukları ne ise insanlarımızı katlettiler. Maalesef can ve mal emniyeti tehlikeye girdi. Kamuya ait araçlardan tutun özel araçlar, evleri talan edildi ve vahşiyane bir şekilde ismini artık Türkiye'de herkesin bildiği, duyduğu Yasin Börü gibi arkadaşlarımız hayatlarını kaybettiler. Kurban Bayramı'nda bir derneğin hayır amaçlı kestirip de fakirlere dağıtılsın diye verdikleri kurban etlerini evlere ulaştırmak için gayret eden bu insanlar, çok genç yaşta vahşice katledildiler. Onlara tekrar Allah'tan rahmet diliyorum, o olaylarda hayatını kaybetmiş tüm insanımıza..."

Olayların Bingöl'e ve başka il ve ilçelere de sirayet ettiğine işaret eden Arınç, bu dönemde HÜDA-PAR Genel Başkanı ve birkaç arkadaşının kendilerini ziyaret ettiğini dile getirdi. Arınç, şunları ifade etti:

"Doğrusu biz de görüşmeyi arzu etmiştik; kendileriyle ilişki kurduk, o sırada bu acıyı paylaştık. Bu olaylar sebebiyle mal emniyeti zarara giren yani maddi kayıplara uğrayan esnaf olsun işyeri sahip olsun yurttaşımız olsun onların hükümetimiz tarafında bugüne kadar olduğu gibi zararlarının anında karşılanacağını söyledik. Hayatlarını kaybeden insanımızla, yurttaşımızla ilgili olarak da olayları ciddi şekilde soruşturacağımızı, suçluların yakalanacağını, cezalarını bulacağını, bunun için de hükümet olarak elimizden gelen ne varsa yapacağımızı ifade ettik. Bugün onlara bir iade-i ziyaret olması ve hamdolsun ki sözlerimizi yerine getirmiş olmanın huzuruyla ziyaret yapıyorum. Bildiğiniz gibi 3 Aralık'ta Yasin Börü ve arkadaşlarının katlinde rol oynayan, zannediyorum 13 kişi, yakalandılar ve 8 Aralık'ta tutuklandılar. Diğer illerimizde de mesela Bingöl'de de Yalçın arkadaşımızı hatırlıyorum, diğer bazı ilçelerimizde bu olaylara sebebiyet verenlerle ilgili olarak da önce gözaltı sonra tutuklama kararları çıktı. Şimdi silahlı örgütün 'Neden bu gözaltılar oluyor, neden bu tutuklamalar var' diye şikayet ettiğinin asıl sebebini de hep beraber anlamış oluyoruz. Ben bu olaylarda zarar gören, hayatını kaybeden, yaralanan veya uzuvlarını kaybeden pek çok insanımızın olaylar sonrasında faillerinin yakalandığını, bir kısmının henüz takip altında olduğunu sizler vasıtasıyla da söylemek istiyorum."

"Dindar Kürtlerin siyaset yaptığı veya yapmak istediği HÜDA-PAR'ın programının fevkalade önemli olduğunu" ifade eden Arınç, bu partinin hem Türkiye'nin sorunları konusunda hem çözüm meselesinde söyleyecek pek çok sözü olduğunu vurguladı.

O dönemde haberlerde "HÜDA-PAR'ın da silahlanacağı, bunlara karşılık vereceği ve en azından nefsi müdafaa konumunda kalırsa bunun cevapsız kalmayacağının" ifade edildiğini aktaran Arınç, şunları kaydetti:

"Ben şahsen arkadaşlarımızdan kesinlikle bu sözlerin gerçekleşmemesini, kendilerinin huzurdan asayişten yana olduklarını bildiğimizi yani meşru müdafaa durumunda dahi kesinlikle silah kullanılmamasını, onların ekmeğine yağ sürecek hareketlerde bulunulmamasını arzu ettiğimi ifade etmiştim. Kendileri de esasen böyle bir şeyin söz konusu olmadığını, ne kadar acı çekerlerse çeksinler kesinlikle böyle bir yola gitmeyeceklerini ifade ettiler ve sözlerinde her zamanki gibi durdular. O yüzden Türkiye'yi karıştırmak isteyenlerin, milletimizi birbirine kırdırmak isteyenlerin, Türkiye'nin sorunlarının çözülmemesinin arzu edenlerin hevesleri kursaklarında kalmış oldu; sorumlu davrandılar, anlayışlı davrandılar. Dolayısıyla arkadaşlarıma takdirlerimi de ifade etmek isterim."

6-8 Ekim olaylarından sonra sayın başbakan yardımcısı Bülent Arınç'ı ziyaret ettiklerini dile getiren Hür Dava Partisi Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu, "Gecikmiş de olsa Sayın Başbakan yardımcısı Bülent Arınç'ın taziye ziyaretinin takdirle karşılıyoruz. Bu ziyaret için tekrar teşekkür ediyoruz.  6-8 Ekim olayları kimsenin arzu etmediği ve tekrarının da kimse tarafından arzu edilmeyeceği olaylardır. Vahşet kelimesinin ifade etmekte zorlandığı olaylardır. Umuyoruz ve diliyoruz ki bir daha böyle olaylar tekerrür etmesin." diyerek kimsenin canının yanmasını istemediklerini söyledi.

HDP'li siyasiler sorumlu davranmadı

Özellikle Kürt halkı adına siyaset yaptığını iddia edenlerin, yoğun olarak Kürt nüfusun yaşadığı yerlerde söylem ve eylemleriyle can ve mal kaybına sebep olan olaylara tevessül etmesinin ciddi bir çelişki olduğun defalarca dile getirdiklerini söyleyen Yapıcıoğlu, "Parti programımıza başta Kürt meselesi olmak üzere memleketin bütün meseleleri hakkında kendi çözüm önerilerimizi yazdık. Müşahade ettik ki bizim parti programımızda dile getirdiğimiz çözüm önerilerimizin çoğu başka parti ve aktörler tarafında da dile getirildi. Hatta bunların bir kısmının yürürlüğe girmiş olmasını görmek de bizi sevindirdi." diyerek, "Önemli olanın kim tarafından yapıldığına bakılmaksızın doğru şeylerin yapılmış olmasıdır." ifadelerini kullandı.

HDP Kürt halkının tek temsilcisi değildir

"Kürt meselesi konusunda da başından beri bizim söylediğimiz birkaç husus vardı. Birincisi sürecin yeterince şeffaf olmadığı, kamuoyunun yeterince bilgilendirilmediği ve bu süreç yürütülürken sadece PKK'nin, İmralı'nın veya HDP'nin muhatap alınmasının yanlış olacağının defaatle dile getirdik. Elbette bunu dile getiren sadece biz değildik. Bundan rahatsızlık duyan başka çevreler de benzer şeyler söylediler." diyerek bu konuda daha şeffaf olunmasını ve Kürt sonunun çözümünün PKK/HDP ile sınırlandırılmaması gerektiğini ifade etti.

Kürt meselesi ortak akılla çözülebilir

Başbakan yardımcısı Bülent Arınç'ın önceki gün HAK-PAR'ı ziyareti sırasında dile getirdiği bazı noktaların kendileri tarafından önemsendiğini aktaran Yapıcıoğlu, tarihi kökleri olan ve toplumun bütün kesimlerini ilgilendiren bir mesele olan Kürt meselesi hakkında, "Bu konuda söyleyecek sözü olan herkesin dinlenmesi ve ortaya konacak ortak akıl ile bu sorunun çözülmesini istiyoruz. Bu anlamda hükümetin dün HAK-PAR'a bugün ise partimize yaptığı ziyareti anlamlı buluyoruz. İnşallah ortak akılla ortaya konacak çözüm önerilerinde bütün memleketin hayır göreceğini düşünüyoruz." dedi.

Adaletli bir çözüm bulunmazsa o zaman herkes kendi adaletini sağlamak zorunda kalacaktır

6-8 Ekim olaylarında bir kısım tutuklamaların yapıldığını ancak henüz aydınlatılmamış olayların olduğunu söyleyen Yapıcıoğlu, "Karanlıkta hiçbir şeyin kalmamasını diliyoruz. Hukuk dışı hareket eden hiç kimsenin yanına kar kalmasın istiyoruz. Hukuk içerisinde adaletli bir çözüm bulunmazsa o zaman herkes kendi adaletini sağlamak zorunda kalacaktır. Aslolan meşru otoritenin düzeni tesis etmesi adaleti sağlaması ve haksızlığa uğrayan her kimse hakkını gasp edenden alıp iade etmesidir. Eğer böyle olursa hiç kimse kendi hakkını kendi başına alma yoluna tevessül etmeyecektir." ifadelerini kullandı.

Saldırıların büyük bir bölümü aydınlatılmadı

Üç yıl gibi bir zamanda kendilerine onlarca saldırı yapıldığını belirten Yapıcıoğlu, "6-8 Ekim saldırıları dahil olmak üzere bize karşı yapılmış saldırıların büyük bir kısmı aydınlatılmamıştır. Öncelikle devletin üzerine düşeni yerine getirmesi gerekir. Kamu kurumlarını ve adalet çalışanlarının bu konuda hassas olmaları gerekir. Hassas bir süreçten geçiyoruz. Bölgemiz daha da hassastır. Bu noktada inşallah gayretler artar diye umuyoruz. Çözüm süreciyle de inşallah görüş ve önerilerimizi hükümete iletmeye devam edeceğiz." şeklinde konuştu. 

Başbakan Yardımcısı Arınç, "Biz, HDP'yi, HDP'nin milletvekillerini siyasi bir güç olarak, çözüm sürecinin içerisinde önemli bir noktaya oturtmak istiyoruz ama onlar şiddeti, silahı, silahlı kalkışmayı kesinlikle reddetmedikleri sürece bu rolleri sınırlı olacaktır. Dolayısıyla bizim, sözü olan söylemek isteyen, fikri olan, anlatmak isteyen herkesle bu süreç içinde birlikte olmamız lazım" dedi.

HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'ın, "Meclis'te odamda ve evimde dinleme cihazları var. Yerlerini bildiğim halde çıkarttırmıyorum" dediğinin hatırlatılması üzerine Arınç, "Gayri ciddi bir iş. 'Ben yerlerini biliyormu ama ellemiyorum.' Kongrede söylenecek bir söz değil. Eğer bundan bir endişesi varsa bununla ilgili suç duyurusunda bulunması veya eliyle çıkarması gerekir. O kadar gayri ciddi ki kendisini takip edenlere şapşikler demesi gibi" diye konuştu.

Arınç, Almanya'da 3 Türk vatandaşının casusluk suçlaması ile tutuklanmasına ilişkin bir soruyu yanıtlarken konu ile ilgili yeterli bilgisi olmadığını söyledi.

HDP heyetinin çarşamba günü İmralı'ya gittiği yönündeki iddiaların ifade edilmesi üzerine Arınç, "Bilmiyorum" dedi.

Arınç, bir gazetecinin "Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, bir röportajında çözüm sürecinin seçimden önce sonuçlanacağını söylüyor. Bunu nasıl değerlendirirsiniz?" sorusunu şöyle yanıtladı:

"İnşallah. Ne güzel temenni. Yalçın Akdoğan arkadaşımız, Başbakan Yardımcımızdır. Birbirimizin sözlerini yorumlamayız. Ama güzel bir temenni. Hepimiz arzu ederiz ki çözüm süreci, bildiğimiz, dilediğimiz, arzu ettiğimiz şekilde çözülmüş olsun. Seçimden önce dendiğine göre demek ki mayıs ayını falan dikkate almamız lazım. Takip edelim."

"Kürt halkının tek temsilcisi HDP değildir"

Bir gazetecinin "Abdullah Öcalan'ın hazırladığı taslağı görmediğinizi ifade etmiştiniz. Dün HAK-PAR'ı bugün de HÜDA-PAR'ı ziyaret ediyorsunuz. HDP cephesinde de şöyle bir eleştiri var: 'Hükümet, bizim dışımızdaki kurumlarla yürüttüğü bu süreçte bizi safdışı bırakma gayreti içersine girdi.' Böyle bir durum mu var? Hükümet olarak HDP ile müzakerede sıkıntıya düştüğünüzü mu düşünüyorsunuz?" sorusu üzerine Arınç, şöyle konuştu:

"Böyle bir eleştiri duymadım. Eğer gerçekten bunu eleştiriyorlarsa çok da isabetli bir iş yaptığımızı düşünüyorum. Çözüm süreci veya Kürtlerin sorunu veya Kürt halkının tek temsilcisi HDP değildir. Bunu bütün dünya bilmeli. Kendileri ne kadar böyle diyorlarsa da böyle değildir. Kürt kardeşlerimiz, vatandaşlarımız, yurttaşlarımız, siyasi tercihlerini farklı bir şekilde yaparlar. Bugün o bölgede, Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde de Doğu Anadolu'da da Türkiye'nin bütün bölgelerinde de bence birinci tercih AK Parti'dir. İkinci parti, HDP olabilir ama eğer onların tehditleri, onların baskıları, onların 'Ya bizdensiniz ya düşmansınız' şeklindeki bugüne kadar uyguladıkları sistem geçerli olmasa inanın ki başta Hür Dava Partisi de olmak üzere diğer bütün siyasi temsil noktasındaki partiler, Kürt kardeşlerimizin tercihi olacaktır. O bölgede yaşananları en çok bu arkadaşlarımız bilir. Biz de bize gelen haberlerden biliriz. O yüzden şurada tekrar söylüyorum, HDP veya BDP veya DBP, birbirlerinin matruşka gibi içiçe geçmiş örnekleridir. Kesinlikle Kürt kardeşlerimizin, yurttaşlarımızın tek tercihi değildir, zoraki tercihleridir; bir kısmı şüphesiz istek ve arzuyla yapılmış olabilir ama büyük bir kısmının tehdit, baskı ve korku altındaki tercihleridir. Dolayısıyla biz, sadece çözüm süreci ile ilgili olarak değil, Türkiye'nin tüm meselelerinde tüm partileri, meşru legal partileri dikkate almak zorundayız. Kürt kimliği ekseninde siyaset yapan partiler, tasnif edilmiş olsaydı belki Hür Dava Partisi, HAK-PAR gibi partileri de saymamız gerekirdi. Ben, bu konuda bir inceleme yaptım, doğrusu bir  3'üncü, bir 4'üncü parti de yok gibi."

HÜDA-PAR'ın hiçbir illegal faaliyetin içinde olmadığını ve hiçbir zaman silahı ve şiddeti tercih etmediğini bildiren Arınç, "İnsan iki dil kullanır; ya siyasetin dili ya şiddetin dili. Bu partiler, siyaset dilini kullanıyorlar ama HDP, silahla da şiddetle de arasına mesafa koyamamış bir siyasi partidir. Bu süreç içinde onlara da önemli bir rol düşüyor" diye konuştu.

6-7-8 Ekim'de çok acı olaylar yaşandığına işaret eden Arınç, şu değerlendirmeyi yaptı:

"İnsanlarımız öldü, evinin önünde katledildiler. Maalesef çok acılar yaşadık. Bu acı olaylar karşısında başlatıcıları onlar. Sonradan özür dilemeleri gerekirken 'Duygu kırılması yaşandı da bu olaylar oldu' diyerek insanın aklıyla alay edenler ve arkasından da 'Niye bu tutuklamalar oluyor, gözaltılar oluyor' diye şikayet edenler... Bu insanların elbette tek olmadıklarını, onların dışında bizzat Kürtlerin zarar gördüğü olaylardan dolayı bölge halkının ne kadar şikayetçi olduğunu bilmeleri lazım. Evet biz, HDP'yi, HDP'nin milletvekillerini siyasi bir güç olarak çözüm sürecinin içerisinde önemli bir noktaya oturtmak istiyoruz ama onlar şiddeti, silahı, silahlı kalkışmayı kesinlikle reddetmedikleri sürece bu rolleri sınırlı olacaktır. Dolayısıyla bizim, sözü olan söylemek isteyen, fikri olan, anlatmak isteyen herkesle bu süreç içinde birlikte olmamız lazım. Bölge halkının çok büyük itibar gösterdiği bu partileri biz, bu sürecin dışında tutamayız. Milletvekilleri yoktur, temsil oranları itibariyle belki değerlerine göre daha zayıftır ama bu sayı meselesi değildir, bu nitelik meselesidir. Bu niteliğe sahip olan partilerle biz her zaman görüşeceğiz. Onalara düşen görev sadece İmralı'ya gitmek, İmralı'dan aldıkları talimatı bir kurye olarak Kandil'e götürmek, nasıl götürdükleri ayrı bir konu, oradan gelecek lafları buradaki birkaç kişiye aktarmaktan ibaret kalmamalı. 2013 Nevruzunda 'Silahlar susacak; fikirler, siyaset konuşacak' diye bir talimatı, binlerce insanın önünde okumuşlardır. Ama bugün bu sözün gereğini yerine getirmeyenlere bizim 'Sonuna kadar siz yanlız başınasınız, sizden başka bizim gidecek yerimiz yok' diyemeyiz. Herkes işini iyi yapacak, siyaset yoluyla sorunun çözülmesine katkıda bulunacak.''

Bölge halkından gelen şikayetleri çok iyi bildiklerini anlatan Arınç, vergi almaya, sorgulamaya teşebbüs edildiğini, iş makinalarının yakıldığını, yol kesilmek istendiğini, resmi damgalı mektuplar gönderdiklerini söyledi. Arınç, şu ifadeleri kullandı:

"Bu dille hiçbir zaman çözüm sürecini götüremeyiz. Vatandaşın can ve mal emniyeti olmadıkça, silahlar susmadıkça, silahın, şiddetin, terörün esamesi hala okunmaya devam ettikçe, bir çözüm sürecini sağlıklı olarak bahsedilemez. Hükümet olarak kararlıyız, bu kararlığımızın herkesin bilmesi lazım. Ben inanıyorum ki Yapıcıoğlu'nun da Hüseyin Yılmaz'ın da arkadaşlarının da bu konuda söyleyecekleri, yapacakları Türkiye için önemlidir. Biz bunları dinlemek zorundayız. Yapabiliyorsak yapacağız, bütün talepleri belki yerine getiremeyiz ama çözüm süreci 77 milyonun meselesidir sadece HDP`nin meselesi değildir. 77 milyonun içerisinde nasıl bir çözüm sürecini millet istiyorsa biz ondan farklı bir şey yapamayız. Kusura bakmasınlar''.

"Tutuklama istisnaidir, tutuksuz yargılanmak asıldır"

14 Aralık operasyonunda henüz mahkemeye sevklerin olmamasının hatırlatılarak, suç delillerinin terör suçlaması için yeterli olup olmadığının sorulması üzerine Arınç, suç delillerini görmediğini söyledi.

Avukatların açıklamalarının hatırlatılması üzerine, açıklamaların yanlı olabileceğini ifade eden Arınç, "Yani benim önüme bu kişiler hakkındaki 'suç delili şudur' diye kimse bir şey getirilmedi" dedi.

Kendilerinin ilkeli siyaset yapmayı tercih etmiş insanlar olduğunu belirten Arınç, şöyle devam etti:

''İlkeli siyaset yapmayı kendisine görev bilen bir insan olarak söylüyorum, bu kişilerin neyle suçlandıklarını konusunda kısmen bilgimiz var. Bu bilgilerimizi de Bakanlar Kurulu toplantısından sonra şöyle şöyle şöyle olmuş diye anlattılar. Yani Tahşiyeciler diye bir grup çıkmış, bunlar Risale-i Nur'u farklı yorumlamışlar, Gülen ve Gülen'in çevresindekilerle ihtilafları olmuş, bu ihtilaf üzerine de hedef gösterilmişler. Bulundukları yerlerde bir arama yapılmış, bu aramada bazı silah veya vesaireler tespit edilmiş, sonradan bu el bombaları üzerindeki parmak izlerinin, o kişilere ait değil emniyette ait olduğu iddiası var. Ve aynı zamanda da Zaman gazetesi ve Samanyolu'nda da kendilerinin hedef gösterildiğini, bu hedef gösterilme sonucunda terör örgütü olarak nitelendirildikleri iddia edilmiş. Bu kadarını biliyorum. Bunun dışında kim ne yapmış, hangi deliller var hangi belgeler var bilmiyorum, bilmeme de gerek yok."

Bu olayların benzerlerinin Türkiye'de hemen hemen 6-7 seneden beri dava konusu olduğunu anımsatan Arınç, "Ergenekon davası, Balyoz davası, Kafes davası, bilmem ne davası...  Bu davalar sırasında da emekli generaller, muvazzaf generaller veya astsubaylar yine bazı gazeteciler, yine bazı başka mesleklerin mensupları tutuklandılar, 3-5 sene mahkemeleri devam etti. Tutuklamaları 5 yılı aşanlar oldu. Hatta milletvekillerinden bazıları seçilmiş olmalarına rağmen tahliye edilmedi vesaire" diye konuştu.

Kendisinin de avukat olduğunu, hak arama konusunda görevleri bulunduğunu ve siyasi davaları, ceza davalarını çok üstlendiğini anlatan Arınç, şunları kaydetti:

''Daha evvel dinlemiştim; Zekeriya Bey'den ve arkadaşlarından da... Onlar siyasi davaları ve ceza davalarını hep üstlenmişler. Benim söylediğim şudur; tutuklama istisnaidir, tutuksuz yargılanmak asıldır. Şüphesiz cürmü meşhut halinde, ağır bir suçun işlenmiş olması halinde, mesela Yasin Börü rahmetli ile ilgili olayda kamera görüntüleri var, itiraflar var, hatta nasıl bir annedir, bir kadının 'bunu öldürürün'diye feryatları var çok acı bir olay, şimdi burada tutuklamazsanız insanlığa karşı, hukuka karşı, adalete karşı suç işlenmiş olur. Ancak bunun dışındaki bütün suçlarda yani  bir kitap yazmak suretiyle, bir televizyon dizisi yapmak suretiyle veya bir başka bir şekilde konuşma buna benzer olaylarla veya eldeki deliller ileride suçun hukuki vasfını değiştirebilecek durumdaysa delilleri yok etme endişesi yoksa sanıkların kaçma kurtulma ihtimali vs yoksa  tutuksuz yargılanmak asıl olmalıdır. Benim bu sözlerim o zaman ne kadar garip karşılandıysa sonradan da ne kadar doğru olduğu ortaya çıktı. O davalar sebebiyle tutuklu olanlar tahliye edildi, parlamenterler meclise girdi hatta o yargılamalar sonunda verilen kararların da doğru olmadıkları yeniden yargılama yapılması gereği ortaya çıktı.''

"Tutuksuz yargılanmaların daha uygun olacağını şahsi olarak ifade edebilirim"

Bir insanı bir gün bile şahsi hürriyetinden uzak tutmanın  doğru olmadığını vurgulayan Arınç, "Dolayısıyla benim şu safhada söyleyebileceğim, ellerindeki delil nedir bilmiyorum, ne kadar ciddidir bilmiyorum, ne kadar ağırdır bilmiyorum ama konuşulanlara bakarsak tutuklamanın istisnai olması lazım. Yani tutuksuz yargılanmalarının ben şahsen daha doğru olacağını düşünüyorum. İsimleri ne olursa olsun, geçmişte arkadaşlığımızın dostluğumuzun vesairenin olup olmaması önemli değil halk nazarında ve adalet nazarında tutuksuz yargılanmanın esas olması lazım. Dolayısıyla bugün mahkemenin vereceği kararı hepimiz büyük bir dikkatle takip edeceğiz. Bunun sonrasında bir dava açılırsa yargı safhasını da takip edeceğiz" şeklinde konuştu.

İddianame yazılmadığı sürece, mahkeme bu iddianameyi kabul etmediği sürece kime hangi suç isnat edildiği, hangi delil olduğu, bu delillerin ne kadar ciddi olduğunu bilmelerinin mümkün olmadığını ifade eden Arınç, soruşturmanın gizliliğinin asıl olduğunu söyledi.

Arınç, "Ben kamuoyundaki hassasiyete uygun bir karar çıkmasını dün dilemiştim. Bugün daha açık konuşuyorum. Tutuksuz yargılanmaların Türkiye'nin adaleti bakımından veya halkın vicdanını tatmin etme bakımından daha uygun olacağını şahsi olarak ifade edebilirim" dedi.

"Biz, bu mücadeleyi de adalet içinde hukuk içinde yapmalıyız"

14 Aralık operasyonunun ardından AB Komisyonu'ndan sert tepkiler geldiğinin anımsatılması üzerine Arınç, Türkiye'deki olaylara dünya, Avrupa Birliği, ABD, bazı kurum ve kuruluşların bigane kalamayacağını ifade etti. Arınç, şöyle devam etti:

''Elbette hassasiyet gösterirler, ancak geçmişten bugüne biliyoruz ki bu tür devletler, bu tür birlikler Türkiye'de olan bitenlerin ne olduğunu anlamadan, hatta anlamaya fırsat bile bulmadan basma kalıp bir takım şikayetlerde bulunabilirler. Tecrübemle biliyorum ki bazı çok satan, çok etkili ve yetkili olduğu söylenen gazetelerde birileri yazı yazmış olabilir, bunların büyük bir kısmı yazılan yazı değil yazdırılan yazıdır. Bir kısmı da belki o insanların ön yargılarını ortaya koyan yazılardır. Bunları bir kenara koyalım. İkincisi Avrupa Birliği'nde de ciddi lobi faaliyetleri yürütürseniz Türkiye'de olan hadiselere yine aynı pencereden bakmak durumunda kalırsanız bilmeden sonradan mahçup olacak şekilde de bu olaylara karşı bir tepki ortaya koyabilirsiniz. AB'nin yetkili organlarında daha olayın sıcaklığı üstündeyken daha ne olduğu bile anlaşılmamışken beklediğimiz tepkiler geldi. Ben bunları, önyargılı olarak görüyorum."

Türkiye'nin AB'ye girmek istediğine işaret eden Arınç, şunları kaydetti:

"Ama AB'den bu tür Türkiye'yi, hükümeti suçlayıcı önyargılı haberler, yorumlar, yazılar gelmeye devam ederse bu ilişkilerimizi zedeleyebilir. Hiçbir AB ülkesinde yargıya hükümetlerin müdahale ettiği görülmemiştir. Bizim ne eksiğimiz var? Bizim de yargıyı yönlendirmemizi veya yargıyı elimize almamızı herhalde beklemiyorlardır. Bir yargı sürecinin doğru veya yanlış, az veya çok işlediğini iddia ettiğimize göre, 'Yargı sürecinin sonunu bekliyelim ama bu arada da basın özgürlüğü zarar görmesin, bu konularda daha dikkatli olalım' diyebilirler. Yoksa üst perdeden kimse bize talimat vermesin. Bu ters tepki meydana getiriyor. Bu tür hadiseler, onların açıklamalarına karşı hükümetimiz de şüphesiz biraz da fazlasını söylemek durumunda kalabiliyor.

Türkiye'de paralel devlet yapılanması diye bir şeyin varlığı iddia ediliyor. Bunu Sayın Cumhurbaşkanımız da iddia ediyor, hükümetimiz de buna sahip çıkıyor ve Milli Güvenlik Kurulu'nda da görüşülüp karara bağlandığı kadarıyla ismi ne olursa olsun bir devletin içerisinde ona rakip olarak hiçbir hiyerarşi tanımadan, hiçbir hukuk kuralı ve mevzuat tanımadan farklı bir yapılanma olur ve bu bir alternatif hükümet modeli olarak ortaya çıkacak olursa mevcut seçilmiş hükümetleri devirmeye yönelik bir teşebbüs olursa buna hiçkimse izin veremez. Türkiye'de 1 yıldan bu yana bir takım olaylar da ortaya çıkmıştır ki izinsiz dinlemelerden casusluk faaliyetlerine vesairelerinden yola çıkarak, Türkiye'de böyle bir yapılanmanın mevcudiyeti konusunda ciddi deliller bulunmaktadır. Dolayısıyla biz bu mücadeleyi yapacağız. Onu yapacak olanlardan birisi de benim, ama yaparken bir tek şeye mutlaka dikkat edeceğiz. Bizim partimizin adında adalet var. Adalet bir ihtiyaçtan meydana geliyor.

Bu partiyi 2002'de kuranlardan birisi olarak söylüyorum; adalet her şeyin başıdır, adalet istiyoruz. Siyaset kurumu, o kadar rezil bir duruma gelmişti ki 2000'li yıllara kadar, o kadar itibarsız hale gelmişti ki, o kadar insanların nefretini kazanan bir kurum haline gelmişti ki, biz partimizi kurarken adına adalet koyduk. Adalete inanmış, yolsuzluklarla yasaklarla mücadele etmeyi kendisine prensip edinmiş bir siyasi partiye adaletli davranmak düşer. Biz, bu mücadeleyi de adalet içinde, hukuk içinde yapmalıyız. Yapmaya mecburuz. Adalet dışına, hukuk dışına taşacak bir mücadeleyi kabul etmeyiz. Adalet dışına, hukuk dışına taşan bir mücadeleyi görüyorsanız basın olarak, her zaman bunun feryadını gösterin, biz de bu mücadele içerisinde hukuktan, adaletten ayrılmamaya özen gösterelim." 

AA/İLKHA

 

 

Bu haberler de ilginizi çekebilir