Mehmet Yavuz: 6-7 Ekim olaylarının emri Öcalan`dan
HÜDA-PAR Genel Sekreteri ve parti sözcüsü Mehmet Yavuz, internethaber sitesine verdiği röportajda 6-7 Ekim Olayları için emrin Öcalan`dan geldiğini söyledi. işte o röportaj..
6-7 Ekim olayları çözüm sürecinde bir tıkanıklığa neden olmuş ardından hükümet ve HDP arasındaki müzakereler sonucu bu kriz aşılmıştı. Yaşanan bu sürecin ardından HÜDA-PAR Genel Sekreteri ve parti sözcüsü Mehmet Yavuz olayları İnternethaber`e değerlendirdi.
6-7 Ekim olaylarının sorumlusu olarak PKK`yı gören Mehmet Yavuz, emri Öcalan`ın verdiğini söyledi. Çözüm süreci,PKK ve 6-7 Ekim olaylarının yanısıra HÜDA-PAR`la ilgili çarpıcı açıklamalarda bulunan Yavuz, IŞİD için de "tekfirci" ifadesini kullandı.
İşte HÜDA-PAR Genel Sekreteri Mehmet Yavuz`un İnternethaber`den Didem Tomaslar`a yaptığı açıklamalar:
HÜDA PAR`da siyaset yapmaya nasıl karar verdiniz?
Türkiye`de bize göre politik geçmiş temiz değil. HÜDA PAR`ı bu siyasi arenada temizliği ile ön plana çıkacak bir hareket olarak gördüğümden siyasete girdim. Memleketin meseleleri üzerinde düşünüyor ve yazıp çiziyorduk. Ters giden bir şeylerin olduğunu düşünüyordum. O açıdan, HÜDA PAR`ın parti programı oluşturulurken programa bakma şansına sahip oldum. Programı çok beğendim ve yapılan teklif cazip geldi, siyasete atıldık.
EMRİ ÖCALAN VERDİ !
Öncelikle, 6-7 Ekim olaylarıyla ilgili Öcalan`ın ılımlı sayılabilecek "Hizbullah-PKK savaş kararı alındığına inanmıyorum" gibi açıklamaları oldu. Bu ne anlama geliyor sizin için?
Çatışmasızlığı biz de temenni etmek istiyoruz. Fakat "ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz" şeklinde güzel bir atasözü var. Öncelikle PKK ve bileşenleri dindar insanları IŞİD yanlısı gibi göstermeye yönelik bir algı operasyonu yürüttüler. Kürt halkının içerisinde nerede dindar bir kurum varsa HÜDA PAR`a yakın olabilir, Saadet Partisi`ne yakın olabilir, Ak Parti`ye yakın olabilir, farklı cemaat ve cemiyetlere yakın olabilir fark etmez, ayrım yapmadan bütün bu kurum ve kuruluşları IŞİD`e destek veriyorlar şeklinde lanse edip buna dair bir algı operasyonu yürüttüler.
6-7 Ekim olaylarının başlama emri İmralı`dan geldi. Abdullah Öcalan`ın kardeşi Mehmet Öcalan 6-7 Ekim olaylarından kısa bir süre önce Öcalan`ı ziyarete gitmişti. Abisinin şöyle söylediğini ifade etti. "Kuzey halkımız IŞİD ve uzantılarına direnç göstersinler." Dolayısıyla ilk işaret fişeğini çakan Abdullah Öcalan`dır.
BİR KATLİAM PROVASI
Ardından Kandil ve HDP MYK’sından eş zamanlı olarak halkın Kobane için sokağa dökülme kararı alındı. Ve burada Kürt halkının dindar kurumları hedef seçildi. Dindar kurumlara yönelik neredeyse bir katliam provası gerçekleştirildi. Bu spontane gelişen bir şey değil, sistematik, tek bir merkezden planlanmış ve her yerde aynı vahşetlerin yaşandığı bir şekle büründü. Dolayısıyla burada Öcalan`ın söylediğiniz mesajı veya Demirtaş`ın "Hüda Par ile bir çatışmayı öngörmemiştik" açıklamaları ile bu olayların sonuçlarında ortaya çıkan meseleleri karşılaştırdığımızda sözlerinin açığa düştüğünü görüyoruz. Ama bundan sonraki süreç için temenni etmek isterim ki çatışma olmasın. Bizler Hüda Par olarak elimizden gelen her türlü çabayı gösterdik ve göstermeye devam edeceğiz.
PKK HİZBULLAH`I KENDİSİNE RAKİP GÖRDÜ
Hizbullah ile HÜDA PAR`ın organik bağı, ortak seçmen tabanı var. 90`larda Hizbullah ve PKK arasında bölge insanın hatırlamak bile istemediği tatsız olaylar, çatışmalar yaşandı. Tabanınız o günleri nasıl değerlendiriyor?
HÜDA PAR ile başkaları arasında bir çatışma meydana gelmiyor. Mütemadiyen PKK`nin kendisi dışındaki hareketlere yönelik tasfiye girişimi söz konusu. Sadece Hizbullah`a ya da HÜDA PAR’a yönelik değil 1980 öncesi sol fraksiyonlara yani ideolojik olarak kendisine akraba olan hareketlere yönelik de tasfiye operasyonu içine girdiğini görürsünüz. Onları katlettiğini, lider kadrolarını tasfiye ettiğini görürsünüz. Dolayısıyla Hizbullah`a yönelik de 1990`lı yılların başında böyle bir tasfiye girişimi söz konusu oldu. PKK Hizbullah`ı kendisine yönelik bir rakip olarak gördü ve tasfiye etmek istedi. Buna çatışma demek çok doğru olmaz.
Ama Hizbullah da silahlı, çatışmalar oldu?
90`lı yılların olaylarını başlatan PKK`nin tek taraflı saldırısıydı. Tabi daha sonradan Hizbullah`ın karşılık vermesi, misillemede bulunması olayı karşılıklı bir çatışma haline dönüştürdü. Yani burada fitili ilk ateşleyen PKK`nin kendisidir. Bu son 6-7 Ekim saldırılarında olduğu gibi o yıllarda da süreç PKK`nin tek taraflı saldırıları ile başladı. Altını çizerek belirttiğim gibi PKK, 80 öncesi ideolojik akrabalıkları olan fraksiyonları dahi tasfiye etmeye kalkışmıştır.
DEVLET KÜRT HALKINI SAVUNMASIZ BIRAKTI
Kürt halkı Cumhuriyet`in kuruluşundan bu yana sürekli bir mazlumiyet yaşadı. Katliamların ve çatışmaların göbeğinde buldu kendisini. Artık çatışmayı istemiyor, kavgayı istemiyor, silahı istemiyor gerçekten. Yani o yılları hatırlamak dahi istemiyor. Ve o yıllara geri götürücü hamlelerin, politikaların içerisinde bulunan hareketleri hakikaten tasvip etmiyor. Şu an tablo açıktır ki 90lı yıllara götürecek hamleleri yapan PKK/ HDP`dir. Halk bundan ciddi anlamda rahatsızlığını dile getiriyor. Fakat silahların vesayetiyle, devletin Kürt halkını savunmasız bırakması, tabiri caizse PKK`nin olmayan insafına terk etmiş olmasıyla halkta açıktan açığa aykırı sesler çıkmıyor. Ama Kürt halkının bu konuda ciddi anlamda rahatsızlığı var. Çatışma istemiyor.
Bu gerilimlerde IŞİD faktörünün de rolü var mı? Bölgede İslami hassasiyetlere sahip kişilerin tedirginliği yüksek mi?
Kızıltepe`de bir insanın sadece sakallı olduğu için PKK tarafından katledilmesi ister istemez halkta bir paniğe neden oldu.
PKK SORUNU PKK İLE GÖRÜŞÜLEBİLİR
Çözüm sürecini 6-7 Ekim olayları sonrasında nasıl okuyorsunuz?
Ortalama zekaya sahip herkes, 6-7 Ekimde gerçekleşenlerin çözüm süreci ile hedeflenenlerin çok uzağında olduğunu gördü. Amaçlanan; çatışmasızlık ve silahların susması idi. Ama gelinen aşamada uzun yıllar sonra sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Asker sokağa indi. Evet, devletin, elinde silah olan örgütü silahsızlandırmak için onunla masaya oturması doğrudur. Yani PKK sorununu PKK ile görüşebilir. Buna itirazımız yok. İtirazımız cumhuriyet ile birlikte gasp edilmiş Kürt halkının İslami ve insani haklarının pazarlık konusu yapılmasıdır. Hem buna hem de Kürt halkının tek temsilcisi PKK’ymiş gibi yapılan uygulamalara elbette karşı çıkıyoruz.
KÜRDİSTAN`DA PKK`YE MUHALİF TÜM GÜÇLERİN ORANI %80`dir
PKK`yi Kürtlerin tek muhatabı olarak görmek gerçeklere de aykırıdır. PKK`ye muhalif tüm güçlerin oranı Kürdistan`da %80`dir. PKK sadece %20 oranında temsil kabiliyetine sahiptir. O da silahların vesayetinde. Silahlı vesayetle sindirme politikası olmasa bu orana dahi ulaşamaz. Devletin en büyük hatası Kürt sorunu ile PKK sorununu karıştırmasıdır. Tüm uyarılarımıza rağmen bu hata yapıldı ve 6-7Ekim olayları yaşandı. Temenni ediyoruz ki HÜDA PAR da dahil olmak üzere Kürt meselesinde söyleyecek sözü olan, PKK dışındaki herkes ve her kesim de çözüm masasına oturtulur.
IŞİD TEKFİRCİDİR
Türkiye`nin Kobane politikasını nasıl değerlendiriyorsunuz? İktidarın dediği gibi `PYD de IŞİD de terör örgütüdür` mü sizce?
Biz prensip olarak "terör örgütü" gibi egemen bir dil kullanmak istemiyoruz. PYD`ye de IŞİD`e de terör örgütü demiyoruz, ancak her ikisini de tasvip etmiyoruz. IŞİD hakkında defalarca söyledik IŞİD tekfirci bir anlayışa sahiptir, bizim tekfirci anlayışı kabul etmemiz mümkün değil. Net olarak ifade ediyoruz:
Hem PKK’nin zihniyetini ve pratiğini hem de IŞİD`in zihniyetini ve pratiğini tasvip etmiyoruz.
KİMSEYE SIRF YAHUDİ OLDUĞU İÇİN TAVIR ALMAMIZ MÜMKÜN DEĞİL
Parti programınıza göre İslami hassasiyetleri yüksek bir partisiniz. Farklı İslami grupların Filistin`e destek olurken Türkiye`de yaşayan Yahudileri inciten söylemleri olabiliyor. Bu konuda duruşunuz nedir?
Öncelikle şunu düzeltelim, biz İslami hassasiyet olarak değil de "İslam`ı referans alan" bir partiyiz. Meselelere de bu açıdan bakıyoruz. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Medine`ye yerleştiği zaman yaptığı ilk işlerden bir tanesi Medine Vesikası`nı oluşturmak oldu ki ortak bir konsensus çerçevesinde orada yaşayan Yahudileri de müşrikleri de Müslümanları da biraraya getirerek ortak yaşama kültürü geliştirdi. Bizim de temel referanslarımızdan biri budur. Meselelere yaklaşımlaımız, İslam`ın bakış açısına göre olmak zorundadır. Sadece Türkiye`deki Yahudiler değil bütün dünya Yahudilerine bir mesaj veriyoruz.
Müslümanlar, kendilerine yönelik bir saldırı olmadığı sürece sulhtan yana tavır koyarlar. Kur’an, "Barış en hayırlı olandır, sulh en hayırlı olandır" diye beyan buyurur. İkincisi, İslam toplumlarında gayri-müslimler zimmi dediğimiz statüye sahipler. Yani İslam toplumuna tabiri caizse zimmetlenmişlerdir. Dolayısıyla bir insanı sadece Yahudi olduğu için veya sadece Hristiyan olduğu için yada etnik kökeni, dinsel eğilimi farklı olduğundan dolayı mahkum etmeye çalışmayı, onları rencide etmeyi hele hele onlara karşı saldırgan bir tutum içinde olmayı İslam kesin olarak reddeder. Dolayısıyla İslamı referans alan bir parti olarak bu HÜDA PAR`ı da bağlar. Durup dururken hiç bir geçerli neden olmaksızın sırf Yahudi olduğu için bir insana tavır almamız kesinlikle söz konusu olamaz. Biz saldırganlığa ve işgale karşıyız. Şu an işgal altında olan Filistin toprakları söz konusu ise orada Filistin`in siyonistler tarafından işgal edilmesini istemeyen Yahudiler de var. Bu insanlarla problemimiz olamaz. Bizim karşı olduğumuz düşünce siyonist düşüncedir. Bizce siyonizm sadece İslam`a değil insanlığa yönelik bir tehdittir. Dolayısıyla karşı olduğumuz şey, kendi havralarında dini ibadetlerini yerine getiren, Müslümanlarla ortak yaşama kültürü geliştiren, işgalci olmayan Yahudiler değil, Müslümanlara hayat hakkı tanımayan ırkçı Siyonist düşüncedir. Sadece Yahudiler değil başka dinin mensuplarıyla da hiç bir alıp veremediğimiz yoktur, olamaz.
İLKOKULDA BAŞÖRTÜSÜNE SAYGI DUYULMALI
Ortaöğretim ve liselerde başörtüsü özgürlüğü kararını desteklediniz. İslam, örtünmede ergenlik çağını esas alıyorsa ergenlik, bazı yerlerle 9 yaşa kadar düşüyor. Yani ergenlik, karar verme yaşı anlamına gelmiyor. Seçimleri hakkında karar verme çağına gelmemiş bireylerin ailelerince yönlendirilmesini nasıl açıklıyorsunuz?
Bir insan ister dini hassasiyetleri nedeniyle başını örtmeye çalışsın isterse moda olsun diye örtmeye çalışsın. Bu, normal görülmelidir. Çocukların örtünme meselesine gelince, bu tamamen ebeveyinin insiyatifindedir. Bir ebeveyn çocuğunun başını ilkokul 1. Sınıfta örtmeye çalışıyorsa hiç bir insanın buna karışma hakkı olmamalıdır. İlkokulda bir ailenin çocuğunu baleye göndermesi nasıl normal karşılanıyorsa bunun da bu şekilde değerlendirilmesi gerekiyor. Bu şekilde değerlendirmezseniz ebeveynin iradesine saygısızlık yapmış oluyorsunuz. Ebeveyn bilinçli bir tercihle küçük yaşta dahi olsa çocuğunun başını örtmek istiyorsa, bunun gereksiz olduğunu, çağdaş dünyada bunun hoş karşılanmayacağını söylemeye kimsenin hakkı olmamalı. Şunun da altını çizelim, herkes örtünecek diye bir kaide yok. Ebeveyn isterse çocuğunu İslam alimlerinin şu yaşlarda örtünmesi gerekiyor sözüne göre hareket etsin, isterse örtünme yaşı gelmemiş çocuğunu örtüye alıştırmak bakımından çocuğunun örtünmesi şeklinde bir irade ortaya koysun, bunun saygı görmesini istiyoruz.
BİREYSEL HAYATLARIMIZDA LAİKLİĞİ REDDEDİYORUZ
Laiklik kavramına değer veriyor musunuz?
Laiklik din ve dünya işlerinin ayrılmasıdır.
Bunu laiklik, devletin farklı dinlere eşit mesafede durması olarak yorumlamıyorsunuz?
Hayır, özellikle Türkiye`de laikliğin uygulama alanı din ve devlet işlerini ayırmak olarak olmuştur. Laiklik, dindarlara yönelik baskı unsuru olarak kullanılmıştır. Zaten laik bir ülkede diyanet işleri başkanlığı olmaz. Devletin kendisi dahi laik olmayı becerememiştir. Devlet, laikliği işine geldiği gibi yorumlamış, dindar insanlara yönelik bir baskıya hatta şiddete dönüştürmüştür.
Bireysel anlamda laik olmadığımız gibi, toplumsal-kamusal hayatta da laikliğin insanların diledikleri gibi dinlerini yaşamalarına engel olmaması gerektiği kanaatini taşıyoruz. Eğer laiklik her dine eşit mesafede yaklaşmak olarak uygulansaydı normal karşılanabilirdi, ama genel anlamda Türkiye’de Fransız tipi Jakoben laik bir anlayışla dindar insanlar olmadık zulümlere maruz bırakıldı.
DEMOKRATİK İSLAM KONGRESİ, MUSTAFA KEMAL`İN HUTBE VERMESİNE BENZİYOR
PKK`nın Demokratik İslam Kongresi`ni nasıl değerlendirdiniz? Bununla bağlantılı olarak fikri anlamda PKK`nın bölgede egemenliği güçlü mü?
Demokratik İslam Kongresini Mustafa Kemal`in Balıkesir Hutbesine benzetiyoruz. Cumhuriyet’in Türk modernleşmesi de benzer aşamalardan geçmiştir. Mustafa Kemal Balıkesir’de hutbe vermişti ve halifenin kurtarılmasına dair tarikat şeyhlerine mektuplar göndermişti. Fakat ilk fırsatta hilafeti ortadan kaldırdı. PKK`nin, Kemalizmi kendisine model aldığını düşünüyoruz. Bize göre PKK/HDP Kürtlerin CHP`sidir.
Bir dönem CHP tek parti hegemonyasını halka nasıl dayatmaya çalıştıysa, dini değerlerinden arındırmaya çalıştıysa şu anda benzer yöntemi PKK, Kürdistan`da uygulamaya çalışıyor. Demokratik İslam Kongresi öncesinde Kürdistan Dindarlar Birliği`ni kurmuştu. Bunları, Marksist Leninist ideolojinin Kürt halkının dini hassasiyetleriyle uyuşmayacağını bildiğinden bunları bir maske ve kamuflaj aracı olarak kullanmaktadır. Samimiyetten yoksun bu tür hamlelerin başarıya ulaşma şansını sıfır olarak görüyoruz. Sorunuzun ikinci kısmına gelirsek, Kürt halkı müslümandır, asırlardır İslam`ı yaşayan bir halktır. Hatta bu nedenle Ortadoğu`da sınırlar çizilirken, bir aşirete dahi devlet verilirken Ortadoğu`nun en kadim ve kalabalık halkı Kürtlere, İslami hassasiyetleri bu derece yüksek olduğundan dolayı bir devlet verilmediğini düşünüyoruz.
Kürt halkı sistematik olarak dini değerlerinden uzaklaştırılmaya çalışıldı, çalışılıyor. Partimiz Kürt kimliğinin İslamla birleşmiş olduğunun farkındadır. Bu kimliği dejenere etmeye yönelik amansız bir çaba var. Bunlar hem beyhude çabalardır, hem de parti olarak bu dejenerasyonun karşısında durmayı, direnmeyi görev saymaktayız.