Aldatan Dünya mı? Aldanan Müslüman mı?
Müslümanlar eğer kendi coğrafyalarında var olmak istiyorlarsa, inançları gereği kendi iradesine, fedakârlığına, azmine ve aynı inancı paylaşan kardeşlerine, dostlarına güvenmelidir. Koyun postuna bürünmüş dost görümündeki düşmana güvenip dayanarak, merhamet dilemek, hasım bir dünyaya itimat ederek bir yere varılamayacağı milyonlarca kez ortadadır. Hatta bu vaziyette bir yere varmak söyle dursun, içinde bulunduğumuz bu kötü durumu muhafaza etmemiz bile oldukça zordur. Ve hele karşımızda, muvaffakiyetlerimizden rahatsız, felaketlerimizi arzulayan ve bizi köle yapmaya ant içmiş düşman bir dünya bulunuyorsa…
Evet, karşımızda böyle sürtük bir dünya vardır. Yeni doğan bir çocuk gibi, kendi beşiklerimizde ve kendi ninnilerimizle büyütmeye çalıştığımız bu zalim dünya, asırlardan beri medeniyet dersi vermek bahanesiyle, önce medeniyetimizi usta bir hırsız maharetiyle bizden çalmış, sonra bizleri hep cehalet, barbarlıkla karalamış, bütün zenginliklerimize el koymak için, kanlarımızı dökmekten bir an geri kalmamış hatta kundaktaki bebelerin sütüne bile göz dikmiştir.
Bugün koskoca bir İslam coğrafyasında, mazlum Müslümanların gözyaşları, ümitlerini kesmiş, acılar içinde çırpınan yüzbinlerce zavallı çocuk, kadın ve beli bükülmüş, yüzlerinde binlerce ıstırabın çizgileri belirmiş mecalsiz ihtiyarların insan bozması, hayvan kılıklı cellatların attıkları bombalarla paramparça olmasına karşı çıkan kaç insan gösterebilirsiniz? Köy, kasaba, şehir ve her biri birer sanat harikası olan medrese ve camilerimizin acımasızca yerle bir edilmesi gibi birbirinden büyük ve bu kadar acımasız dev hadiseler karşısında, kendilerini insan hakları savunucusu, medeniyetin beşiği ve kürsüsü konumunda gören ideolojilerden “artık yeter” diye haykırıp isyan ederek, riyakârlık dahi olsa, eski efendilerine karşı centilmence davranan kaç insan gösterebilirsiniz? İsyan etmek bir yana, gazete, mecmua ve televizyonuyla, sürekli olarak Müslümanları tahkir, zalimleri alkışlamış ve perde arkasında onlarla birlikte saf tutmuşlardır.
İnsanlar çoğunlukla, kolay ve rahatlıkla elde edilebilen zevklerin kucağına atılmakla, cehenneme doğru yol almakla birlikte; inancı gereği gayret ve samimiyet isteyen, meşakkat ve zorluklarla kazanılan büyük ve sürekli nimetlerin verildiği cennetten ise kaçmaktadırlar. Bu öldürücü düşünceyle gününü gün etmek isteyen nice kimseler vardır ki, hayatlarını hep yokuş aşağı yaşamak ister, bir kerecik olsun zor da olsa, küçücük bir tepeye tırmanmayı katiyen arzu etmezler. Yüreksiz günü birlikçi ve menfaatçi olduklarından, bütün bir hayat boyu başkalarının dümen suyuna göre hareket eder, onların dublörü olarak yaşar ve ölürler.
Bugün dünyanın dört bir yanında özellikle İslam ülkelerinde Firavunların, Ebu Cehillerin ve neoconların zulümlerine, hunharlık ve şekavetine ayrıca bunca işgaller, katliamlar ve akla gelmeyecek haksızlıkların sürüp gitmesine karşılık, Müslümanlar ise olup biten şeyleri, bir ölüm sessizliği içinde seyretmekte ve ihtimal ki televizyonda bir film sahnesinde görüp duyduğu şeylerden müteessir olduğu kadar müteessir olamamaktadırlar.
Ah benim zavallı ve talihsiz Müslüman kardeşim! Hemen yanı başında, üç adım ötede sana tebessüm eden “İşte şu kitap; onda hiç şüphe yoktur. Muttakiler için bir rehberdir. (yol göstericidir?)” (Bakara 2) İlahi emri görmezlikten gelmenle birlikte, sen hep hüsnü kuruntularının, şeytani dost ile Rahman-i dostu ayrıt edememenin kurbanı oldun. Her fırsatta şefkatine, sevgisine susadığın ve merhametine sığındığın şu inancına düşman dünya, ne senin inilti ve ıstıraplarına, ne de amansız zulümler karşısında kendin, genç, yaşlı, henüz doğmadan annesinin karnında ve yeni doğmuş, kundak yerine kefene sarılan bebelerin ölümleri karşısında, katiyen üzüntü ve teessür duymamıştır. Aksine oluk oluk akıtılan kanları, yıkılan ibadethaneleri, birbirine düşürülen ve sefalet içinde kıvranan Müslümanları, kendi çıkarları istikametinde istismar etmiş ve hiçbir zaman samimi olmamıştır. Çünkü ölen de öldüren de, çocukları yetim, kadınları dul kalan da hep Müslümanlardı. Ve bu onlar için yeterli bir sebepti. Evet, onların nazarında, Müslümanlar sadece bir köle gibi kullanılmalı ve hiçbir değer de verilmemeliydi. Müslümanlar hak ve hürriyet kavgası vermemeli, umumi hayat mücadelesinde ayıklanıp gidecekse gitmeli, şayet kalacaksa, onların, oynamaya münasip gördüğü bir dilenci, bir katil yahut ayaktakımından birinin rolünün, en iyi bir şekilde oynayıp işlerine yaramalı, bütün bütün işlerini zorlaştırmamalıydı.
Ah zavallı ve zalim insan! Bilmem ki yaptığın kötülüklere pişman olup iki damla gözyaşı döktün mü?
Ne var ki; sen pişmanlık duysan da duymasan da bunların hiçbirinin cezasız kalmayacağı, Allah’ın değişmeyen âdetine göre mutlaka iğneden ipliğe her şeyin hesabının verileceği bir günün gelmesiyle, ilahi adalet hükmünü icra edecek ve sen maışeri vicdan karşısında hâcelerden iki büklüm olup inleyeceksin! Ve hiç kimsenin, hiçbir yerde dile getirmediği, sadece hesap gününe ait bir defaya mahsus söylenebilecek ve sana hiçbir faydası dokunmayacak, şu cümleyi söylemeyi öğreneceksin: “Keşke kitabım verilmeseydi ve hesap nedir, onu bilmeseydim.”
Keşke biz bütün İslami camialar olarak, bizlere karşı birleşen hasımlarımızın bu kadar kin ve nefretleri karşısında uyanıp kendimize gelebilseydik; kusurlarımızı görüp bizi perişan eden faktörleri en derin, en gizli noktalarına kadar tahlil ve değerlendirmeye tabi tutabilseydik! Acı dahi olsa hakikatleri örten perdeleri aralayıp, doğruları haykırıp yanlış ve küflü kanaatleri esastan düzeltebilseydik? Garaz ve inadı bir tarafa bırakarak, vurdumduymazlık enkazı altında can çekişen ve nesli tükenmek üzere olan son kardeşliğimizi kurtarmak için birleşebilseydik…
Biz Müslümanlar genel olarak, bu anlayışta bir muhasebeye ne kadar muhtaç olduğumuz, binlerce kez ortadadır. Ne var ki biz yakın tarihimiz itibariyle muhasebe adına bir kısım sevimsiz polemik ve düellodan başka bir şey görmedik.
Keşke insanımıza, aydınlatıcı ve yol gösterici tenkitte bulunmayı öğretebilseydik ve keşke geçmişten ve tarihi tekerrürlerden ders alabilseydik…
Not: Kurban Bayramı’nda kurban eti dağıtırken, Allah’a kurban olan şehitlerimizin ailesi ve sevenlerine yüce Allah’tan sabır diliyoruz.
Eli kanlı; yüzü kanlı, gönlü kanlı olanlara merhamet edip acımak, şehitlere, ailelerine ve bütün mazlumlara karşı en büyük merhametsizlikle işlenen en soğukkanlı bir cinayet ve tüm şehitlerin kanına ihanettir. Böyle bir tutum ise kurda acıyıp da kuzuların hukukunu köle almama gibi bir şeye benzerken, kurtları güldürse bile asumanı âhu efgâna getirecektir.
Aydın Tamaç
Kandıra 2 Nolu F Tipi Cezaevi