Ya sen, inaniyor musun?
Biz susunca eşya konuşur, gerçekliklerini kendi dillerinden yalın kelimeleriyle dinleriz.
Varlık sırlarının üzerindeki perdeyi aralayıp fısıldarlar bizlere. Meselâ bir bahar günü kır çiçeklerinin masum bakışlarında, yaramaz bir köy çocuğunun kalbinden akan renkleri görebilirisiniz.
Veya akrebin tehlike anında kendini sokarak zehirleyişinde insanın kendine verdiği zararın özetini bulursunuz. Penguenlerin yumurtalarını dondurucu soğuklara rağmen ayaklarının üzerinden indirmeden haftalarca bekleyişlerine sebep olan merhametin neticesi gibidir bir anne ve babanın henüz doğmuş bebeği seyirlerinde saklı mucizevî tefekkür.
Halka halka kelimesiz cümleler var ki birbirleriyle böylesi ilintili, hakikatleri peşinden sürükler.
Ateşin şiddetiyle hatırlattığı tehdidi suların sakinleştirdiği aynı âlemde çoğu kez susmalıyız ki durulsun bakışlarımız; görmeye koyulsun. Artık bize düşen ibret dokusun akıllarımızı simetrik ilmekleriyle, kuşatsın hislerimizi insicam… Böylece eşyanın hakikatiyle ruhumuza bir fısıltı yayılır dalga dalga; peşine takıldığı ibret alınası örnekleri için “biz de, bizde de…” itirafları eşliğiyle.
İbretler çoğu kez mesajlarını ayan beyan gösterir körlüğümüze. Bazen de hayalimizde konuşturur onları, ardından o varlıkların gerçeksi hikâyelerinin önünde diz çöker dinleriz.
Paylaşım sitelerinden birinde rastladığım bir kurgu hikâyecikteki bebekler konuşturulmuş. Hayalen büyük bir gerçeği ispatlıyor bebekler. Yaratıldıkları mucizeden ötürü. İnanılmaz samimiyette, inanılırı anlatıyor. Bir limon çiçeği, bir bulut veya bir martı gibi kendilerini dinleten varlıklar etkileyicilikleri ile zihnimden geçer dururdu ama bebeklerin dillendirilişi tefekkürüme de tebessüm ettirdi... Kaç kez seyrettim durdum hatırlamıyorum bu videoyu...
Türkçe altyazılı hikayeyi aktarırken her cümlesinin fikrinize ve hissinize sebep olacağını sanıyorum...
Kurgu bu ya: hamile bir kadının karnında iki bebek konuşuyor.
Biri imanlı diğeri değil.
İnançsız olan diğerine soruyor: Sen doğumdan sonraki hayata inanıyor musun?
İman eden: Tabi ki doğumdan sonra bir hayatın olduğunu herkes biliyor.
Biz buradayız çünkü ve ileride doğumdan sonraki olacaklara hazır olmak için güçleniyoruz.
İmanlı olmayan: Bunların hepsi saçmalık! Doğumdan sonra hayat falan yok!. Doğumdan sonraki hayatı düşünebiliyor musun? Nasıl bir hayat olabilir ki?
İman eden: Her şeyi tam ayrıntıları ile bilmiyorum ama orada ışık, sevinç ve geniş bir alem ve lezzetli şeyler olacak. Mesela kendi ağzımızla yemek yiyebileceğiz...
İmanlı olmayan: Bu çok komik! Bizim kendi göbek bağımız var, onunla besleniyoruz. Üstelik oradan hiç kimse geri gelmedi. Doğumdan sonra hayat bitiyor!
İman eden: Hayır bitmiyor! Ben doğumdan sonraki hayatın tam olarak nasıl olduğunu bilmiyorum. Ama şunu biliyorum ki doğumdan sonra anneyi göreceğiz ve o bizimle ilgilenecek.
İmanlı olmayan: Anneyi mi? Sen anneye mi inanıyorsun? Nerede o?
İman eden: O her yerde, o bizim etrafımızda, onun sayesinde yaşıyoruz biz. Onsuz hiçiz.
İmanlı olmayan: Tam bir saçmalık! Ben anne falan görmedim, belli ki yok.
İman eden: Ben buna katılmıyorum! Çünkü etrafta sessizlik olduğunda onun şarkı söylediğini duyabiliyoruz. Ve bizi okşadığını hissedebiliyoruz. Ben inanıyorum ki bizim gerçek hayatımız doğumdan sonra başlayacak.
İşte hikâye böyle.
Bu bizim hikayemiz…
Peki ya siz?
Siz inanıyor musunuz?