`Baraj Bizi Madene Mahkum Etti`
Madencilik, 18 işçinin günlerdir toprak altında olduğu Ermenek`in kaderi olmuş. İki emekli madenci, Ermenek Barajı`nın tarım arazilerini yutmasıyla madene mahkûm olduklarını anlattı.
Kazancı’daki köylerinde emekli hayatı süren iki eski madenci, birçok arkadaşlarının can verdiği bu son derece acımasız iş kolunda neden çalıştıklarını Al Jazeera Türk’e anlattı.
67 yaşındaki Kerim Polat, “Bu coğrafya hayli engebelidir, yani işleyecek doğru düzgün toprağımız yok. Bir miktar vardı, onu da baraj götürdü. Bu toprağın bir kısmında da yine maden ocağı vardı. Biz oradan emekli olduk” dedi.
Polat, baraj sularının tarım arazilerini yutmasıyla madene mahkûm kaldıklarını söyledi:
"Buranın genci madenci olmasın da ne yapsın. Biz bilmiyor muyuz bu işin ölümcül tehlikesini? Ölmeden toprağa girmektir madencininki. Ama toprak yok, fabrika yok. Üç beş meyve ağacının geliriyle, üç beş keçinin sütü kime yetsin?”
Aynı madenden emekli olan 56 yaşındaki Hasan İşler ise barajın büyük etken olduğuna katılıyor. Ancak madencilikteki düzenli maaş ve erken emekliliğin de insanları cezbettiğini ekliyor:
Ermenek Barajı 2009 yılında tamamlandı.
Kâr hırsının bedelini işçi ödedi
Uzun süre sendikacılık yapan İşler, Ermenek havzasında madenciliğin hep işçi aleyhine işleyen tarihçesini anlattı:
“Bundan 30 yıl önce Ankara’dan bir işadamı buraya geldi. Açık işletme dediğimiz madencilik yaptı. Yani ocak açmadan, kepçelere kamyonlara, tabii yeri geldiğinde işçilerin kazma küreğiyle yerin üstündeki kömürü söküp aldı. Yani kömürün kaymağını aldı, çekip gitti.”
"Ecevit-Erbakan koalisyonunda, 1970’lerde Ermenekli bir işadamı da tüm bu araziyi sahiplendi. Sonra da porsuk yuvası gibi 9-10 işletmeye buraları rödevanslı olarak kiraya verdi. Her bir porsuk, arazinin orasını burasını oyup ne bulduysa almaya çalıştı. Tabii para kazanma hırsı yüzünden bu porsuklar yanlış işler yaptı. Bir porsuk girip tükettiği ocağı kapattı. Diğer porsuk bu kapanan ocağın çok da uzağında olmayan başka bir delikten içeri girdi. Tabii zaman içinde bu kapanan porsuk yuvalarının içi dağdan gelen yağmur ve kar sularıyla doldu. Ne oldu sonra, bir porsuğun girdiği delikte evindeki bebesi için tırnağıyla kömür eşen işçinin üstüne çığ gibi bu geldi.”
`İşinden olmak istemiyor, canından oluyor`
Bugün yaşanan facianın temelinde içini para hırsı bürümüş işverenin aç gözlülüğü yattığını öne süren İşler, sendikanın, örgütlü çalışmanın önemine dikkat çekti.
“Ben sendikacıyken, insanlara yalvarıyordum, `Gelin birlik olun, başka türlü hiçbir hakkımızı alamayız. Teker teker ölüp gideriz` dedim ama nafile. Çalıştığım dönemde bu havzada bin 500 civarında maden işçisi vardı. Hepsini yemekli toplantıya davet ettik. İnanır mısın, bir tek işçi bile korkusundan gelemedi. Sendikaya gidersem işimden olurum diye. İşin içine ekmek, aile sorumluluğu girdi mi her şey değişiyor. Kimse işinden olmak istemiyor, ama canından oluyor. Her yıl buralarda en az 9-10 madenci iş kazasında ölür. Ama tek tek farklı zamanlarda olduğundan böyle infial olmaz.”
‘Eskiden daha güvenliydi`
Şu andaki madencilerin işlerinin çok daha zor olduğunu vurgulayan İşler şunları söyledi:
“Bizim zamanımızda çok daha emniyetliydi bu işler. Devlet kontrolü çok sıkıydı. Herkes birbirini kollardı, her türlü tedbir alınırdı. Buna rağmen çok korkardık. Şimdikilerin hâli işte ortada. Para hırsı namert etmiş bu adamları. Fidan gibi yiğitler işte suyun altında şimdi. Öyle bir yerdir ki o kör kuyu, başında bir lamba yer de yok gök de."
el cezire türk