• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...
Batı, Türkiye`ye bu kez PKK/HDP ayağıyla girdi (ANALİZ)
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Mehmet Özcan Doğruhaber / Analiz

Görünen o ki PKK/HDP, çözüm sürecinin kendi aleyhinde olmasına rağmen maalesef kendi iradeleri dışında bir elle bitirmek için çabaladıklarına şahid olmaktayız. Bölgede Kurban Bayramı’yla birlikte başlattıkları kaos vahşet bunu en güzel şekilde anlatıyor. Katledilen nazenin bedenlere yapılan vahşetin detayları kan dondurur cinsten. Bu vahşeti Müslüman halka reva gören PKK/HDP çeteleri, yüce Allah’ın Kur’an’da Tin Suresi’nde ‘Summe redednâhu esfele sâfilîn’(Sonra onu aşağıların en aşağısı kıldık) diye tanıttığı insanın, şeytana uyduğu takdirde hayvandan daha aşağı bir varlığa dönüşebileceğini bizlere haber veriyor. Tabii, vahşeti öğrenegeldikleri ağababaları şer odaklar, özellikle son bir asırdır bunu en vahşi bir şekilde Irak’ta, Cezayir’de, Afganistan’da ve daha birçok İslam beldesinde zaten yapıyor.

Geçtiğimiz günlerde Bayık’ın Kandil’den yaptığı açıklamada ise Türkiye’den çektikleri militanlarını tekrar Türkiye’ye gönderdiklerini belirtmesi PKK’ye göre çözüm sürecinin bittiğini gösteriyor. Nedeni ise açık; geçmişten bu yana şer odakların direktifleriyle hareket ettikleri için bugünkü gelişmeler her ne kadar kendi aleyhlerine olsa da karşı çıkamıyorlar çünkü ipleri bu şer odakların ellerinde. Bu şer odaklarının kimler olduğunu artık herkes biliyor; Haçlı /Siyonist zihniyetin ortak ürünü olan Amerika, İsrail ve bir kısım Avrupa ülkelerini karşımızda görüyoruz.

Kurban bayramından bu yana bölgede PKK/HDP çetelerinin yaptığı vahşet ortada. Tüm Müslümanların Kurban Bayramı’nı, Kobani’yi bahane ederek kara bayram ilan eden ve engelleyen PKK/HDP çeteleri, başta Diyarbakır olmak üzere tüm bölgede Müslümanları katlederek İslam’a açıkça bir savaş ilan etmişlerdir.

Çözüm süreci, savaş isteyen, kan döken, katliamlar yapan PKK ile barışa kavuşmaz. 1980’lerden beri Kürt/Türk 40 bin insanın hayatını kaybettiği bu savaşta PKK’nin yaptıklarına baktığımızda ayırt etmeksizin kadın, çocuk masum insanları katleden bir yapının, Gazze’de katliam yapan İsrail`den, Afganistan’da, Irak’ta, ya da Pakistan’da katliam yapan Amerika’dan, Haçlı/Siyonist ittifaktan farklı bir uygulama ortaya koyduğunu kimse iddia edemez. Bu da bize PKK ve siyasi uzantısı HDP’nin geçmişten günümüze yaptığı katliam ve uygulamalarla gerektiğinde Haçlı/Siyonist şer ittifakının Türkiye’deki ayaklarından biri olabileceğini açıkça ortaya koyuyor. 

Uzun bir süredir devam ettirilen çözüm süreciyle palazlanan PKK-HDP, Suriye’de süren savaşla birlikte özerklik ilan eden Rojava’yı baz alarak PYD için ‘çömezlerimiz üç yılda özerklik ilan etti. Biz 30 yıldır uğraşıyoruz olmadı, bir de bitirmek için Türkiye Cumhuriyeti’yle anlaşıyoruz, olmaz öyle.’ diyerek ‘Çözüm Süreci’ni rayından çıkararak bölgede (Güneydoğu) bu konuda altyapı çalışmalarını epey bir zaman önce başlatmış bulunuyordu. PKK’nin Bölgede YDG-H yapılanmasıyla asayiş birimleri oluşturma, dağda ovada sözde mahkemeler kurma, vergi adı altında haraç toplama ve kepenk kapatmalar gibi türlü türlü zırvalarla bölge halkının canına okuyordu, halen de bu zulüm hükümetin sessizliğinde sürüyor.
Diğer yandan Hükümetle sürdürülen çözüm sürecini çok önceden birçok kez ihlal eden PKK/HDP’nin, hükümetin sürecin dışında bıraktığı HÜDA PAR ve yakın STK’lara ait 200 civarında merkezine yönelik saldırılarına rağmen HÜDA PAR camiasının, çözüm sürecinin akamete uğramaması adına kendilerine yapılan zulmü sineye çektiği kamuoyunda bilinen bir gerçek. Ve tüm bu saldırıların farkında olan hükümet maalesef ‘Çözüm Süreci’nin ‘kutsallığına’ halel gelmemesi adına HÜDA PAR’ın da içinde bulunduğu bu camiaya yönelik teröre hep göz yumdu. Bu gerçekleri göz ardı etmemek gerek. 

Gelelim Kobani meselesine… IŞİD’in normalde yönü Bağdat’a çevriliyken yine PKK’nin tahrikleriyle Şengal’e, oradan da Erbil ve derken Kobani’ye dayanması PKK/HDP’nin hesaplarını altüst etti. Bu bakımdan Kobani, PKK/HDP için çok stratejik bir öneme sahip. Çünkü PKK için Türkiye’den Suriye’ye açılan kapı Kobani. Ve burada sözde kazanılmış bir özerklik durumu söz konusu ki PKK yıllardır özlemini çektiği bu tablonun bozulmasını istemiyor. Çünkü Rojava özerkliği sonrası PKK/HDP’nin, Güneydoğu’ya da özerkliğin altyapısını hazırlaması, akla bölgede İsrail çıkarlarına uygun Batı’nın güdümünde yeni ırkçı, Marksist bir Kürt devletinin kurulması hayalinin icra edilmekte olduğunu ifşa ediyor. HDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş’ın Amerika ziyareti de bu hayalin gerçekleşmesi ile ilgili değerlendirilebilir. Dış güç olarak ısrarla Türkiye’nin Irak ve Suriye’ye girmesini isteyen Amerika, adeta PKK/HDP eliyle de içeride kaos çıkararak Türkiye’nin Irak ve Suriye’ye girmesi için yoğun çaba sarf ediyor. Karşılığında PKK/HDP’nin hayalini kurduğu özerklik ve eğer Türkiye’nin karışmasıyla da sonuçlanacaksa bağımsızlık sözü alınmış olabilir.

İşte son bir haftadır bölgede yaşatılan vandallık, bu tablonun eksik parçalarının Kobani’nin düşmesiyle kaybolmaması için ve Suriye’de ilan edilen özerkliğin aynı şekilde BDP/HDP’nin belediyeye sahip olduğu tüm bölgelerde de altyapısının hazırlanarak tamamlanması amacıyla yapılıyor. İmralı’dan gelen göstermelik emirlerin pek bir kıymeti yok galiba, şer odak haçlı Siyonist ittifaktan gelecek ikinci emre kadar bu vandallık, bu vahşet PKK/HDP çetelerince devam ettirilecek.

Tüm bunlar olurken Başbakan Ahmet Davutoğlu`na göre Kobani eylemlerinde üç şey hedef alındı. Bunlar Kamu binaları, halkın İşyerleri ve AK Parti binaları. Sayın başbakan, zahmet edip de hedef alınanlar arasına HÜDA PAR’ı da koysa devletin ali menfaatlerine halel mi gelecek ti? Ya da, PKK-HDP’nin, saldırılarına bahane ettikleri ‘bunlar IŞİD destekçisi’ yalanının dış güçlerce destek bulmasından korktukları için hedefe oturtulan HÜDA PAR camiasını ağızlarına almaları halinde kendi hükümetlerinin tehlikeye gireceği endişesini mi taşıyorlar acaba?

Hükümet kanadından, vahşeti yaşatanların dile getirildiği ancak vahşeti yaşayanların zikredilmediği açıklamalarını Tarım Bakanı Mehdi Eker Beyin açıklaması ne kadar doğru?(küçümsediğimden değil elbette) Açıklamalar, neden Başbakan Ahmet Davutoğlu ya da sorunun asıl muhatabı İçişleri Bakanı Efkan Ala tarafından en direk yapılmadı? Prosedür de böyle değil mi? Acizlik bu boyutta mı olmalıydı?

Diğer yandan Türkiye’nin Amerika’nın başını çektiği koalisyonda yer almasının kabul edilebilir hiçbir yanı yok. Hükümetin koalisyonda yer almayı haklı gerekçelere bina eden açıklamalarından büyük bir baskı altında olduğu rahatlıkla anlaşılabiliyor. Ancak yine de bu hamle yerinde bir adım değil. Batılı ülkelerin IŞİD’le mücadele adı altında ortaya ciddi bir plan bile koyamadan ısrarla Türkiye’yi Irak ve Suriye bataklığına sokma girişimi hiçbir şekilde kabul edilmemelidir.
ABD Dışişleri Bakanı Kerry açıklamasında ‘Kobani stratejik değil, Irak’a odaklanmalıyız’ diyor. Tabii Kobani’de petrol yok, gaz yok, altın da yok. Amerika niye girsin boş yere. Ama ısrarla Türkiye girsin diye baskılar yapılıyor. Dışarıdan Amerika, içeriden Demirtaş bastırıyor. Amerika’ya şöyle denilebilir; “Gir o zaman, seni tutan da yok zaten. Alt tarafı bir bahane uydurup Irak’ı tekrar işgal edebilirsiniz. 2003’te nükleer silah bahanesiyle girmiştiniz ya Irak’a, bu işte mahirsiniz. Sözde demokrasi ve özgürlük getireceğinizi iddia eden liderleriniz daha sonra yaptıkları açıklamalardan nükleer silah bahanesinin koca bir yalan olduğu itirafında bulunmuştu hani. Şu an için de daha sonra oluşacak zararlar, yıkım ve katliamları bir itirafla üstünü kapatırsınız, olur biter.”   

Sormak lazım Amerikalı yetkililere ”Hayırdır, madem IŞİD sizin için bu denli tehdit oluşturuyordu da neden Musul’u aldığı gibi saldırı başlatmadınız… Ya da halen bile Irak’ın üçte birini elinde tutan IŞİD’in bu bölgelerdeki varlığına ses çıkarmayıp sadece Türkiye üzerinde bir baskı oluşturma amacıyla olduğu anlaşılan Kobani’ye girmeye çalışan IŞİD mevzilerini bombalıyorsunuz? Yahu iyi de 8 yıl Irak’ı işgal altında tuttunuz. Astınız, kestiniz, katlettiniz. Yetmedi, yakıp yıktınız. Çıkmak zorunda kaldığınızda bile en az 15 bin asker ile yerli bir kukla başkan bırakarak Irak’ı terk ettiniz. Şimdi ne oldu da yine ısrarla Irak’a girme sevdanız tuttu? Sonra, Türkiye Irak’a girdi farz edelim sizin çıkarınız ne?”

Biz söyleyelim çıkarlarınızı… Dört yıldır Suriye’de kan gövdeyi götürmesine rağmen müdahale etmeyi sadece çıkarlarınıza bağladınız… Suriye’nin kimyasal silahlarını alarak İsrail`e tehdit oluşturabilecek bölgenin temizliği önceliğiniz oldu. Bugün müdahale etme ya da ettirme nedeniniz, harap olmuş bir Suriye ile parçalanmış bir Irak’a ek olarak Türkiye’nin istikrarsızlaştırılması hedefleniyor. Batı’nın yerli ayakları eliyle gerçekleştirilen Gezi Parkı harekâtının başarısızlığa uğraması sonrası ikinci Gezi denilebilecek harekât ise ‘bundan sonra her yer Kobani’ sloganıyla HDP çetelerinin vahşiliğiydi. Startı veren ise HDP Eşbaşkanı Demirtaş’tı. Bunun Amerikan dönüşü gerçekleşmesi ise amacın kime hizmet ettiğini ortaya koyması açısından önemli.

Türkiye, son dönemlerde Batı’nın çıkarlarıyla uyuşmayan çıkışlar sergilemesiyle şer odaklarının hedefine girmiş bulunmakta. Arap Baharı’nın kışa dönüştürülmesiyle Mısır İhvanı Müslimin hareketi ve Cemaati İslami, Filistin diasporası ve Hamas Hareketi, Libya, Tunus diasporası,(İhvan) ve daha birçok İslami hareket ve yapı, siyonist Haçlı ittifakı batı ve yerli işbirlikçilerinin kendilerine yönelik zulümlerine karşılık Türkiye’yi sığınacakları bir liman olarak görüyor. Batılı şer güçler de Türkiye’nin bu rolü layıkıyla yerine getirdiğini ve bu hareketlerin çalışmalarını da sonuna kadar desteklediğinin farkında. Bu ve buna benzer nedenlerden dolayı Türkiye’nin önünü kesmeye çalışan Batı, aksi durumda ilerleyen zaman içerisinde bölgedeki gücünün kırılacağını ve israilin güvenliğinin tehlikeye gireceğini biliyor. Tüm hesaplar bunun için…   

Bu haberler de ilginizi çekebilir