Pantolon serbest, ya başörtüsü?
TBMM`nin yeni yasama döneminde ilk iş olarak kadınların pantolon giyme yasağını kaldırması üzerine Yeni Asya Gazetesinden Faruk Çakır "Pantolon serbest, ya başörtüsü" ve Osman Zengin ise "Pantolon Cumhuriyeti, başörtüsü demokrasisi" diye birer makale yazdılar
İşte o makaleler...
Pantolon cumhuriyeti, başörtüsü demokrasisi
[Aslında bu yazıya, on sene önce Ecevit’in millet desteği olmadan iktidarı gasbettiği başbakanlığı zamanında, onun devlet dairelerinde çalışan kadınlara pantolonu serbest bıraktırmasından sonra başlamıştık. Yarım şekilde öylece duruyordu. Şu son TBMM’deki kadın milletvekillerine de pantolonun serbest olmasından dolayı, bu yazıyı bitirmeyi kendimize vazife addettik. O günlerden ve bu günümüzden, kaldığımız yerden devam ediyoruz inşâallah.]
Rahmetli Mehmed Âkif’in Çanakkale şehitlerine ithafen yazdığı şiire teşbihen, şöyle iki mısra ile yazıya gireyim:
Şu başörtüsü zulmü nedir, var mı ki dünyada eşi?
En zalim vicdansızların yükleniyor, dördü-beşi.
Gerçekten de, böyle bir şeyi dünyanın hiçbir yerinde görmek mümkün değildir. Müslüman millete, kendi öz yurdunda yapılan bu zulmün âh-u figânı göklere çıkmıştır.
Bu ne saçma bir şey yahu? Ne kadar ayıp bir şey, birinin ne giyip ne giymeyeceğine karışmak, onu bir şeye mecbur tutmak. Size ne yahu? Bu insanlar ne giyerse giysin. Yeter ki adaba, edebe aykırı bir hâl olmasın—ki, maalesef bu şekilde giyinenler çoğaldığı gibi, bunlara karışan da yok. Yani özellikle de hanımlara dayatmada bulunmak ne kadar ayıp bir şey. Hani, kalkıp deyin ki, “Yarın sabah bütün kadınlar mecburen mavi renkli elbise giyeceklerdir!” Ne olur böyle bir şey söylense? Herkes itiraz eder, hele kadınlar, kadın hakları savunucuları, ortalığı toz duman eder değil mi?
Peki böyle sıradan bir iş olmayacağına göre, Müslüman hanımların, Allah’ın emri olan baş örtme hadisesine niye ve nasıl müdahale edip karışıyorsunuz? Sadece Allah rızası için, onun Kur’ân’da iki âyetle (Nur Sûresi 31 ve Ahzab Sûresi 59. âyetler) sabit emrini yerine getirmek için başını örten kadın ve kızlara yıllardır hayatı zindan ettiniz. Analarından emdikleri sütü, burunlarından getirdiniz. Kendi öz vatanlarında garip bırakarak, gurbet ellere hicret etmelerine sebebiyet verdiniz. Bu zulümden ciğeri yanan bir baba olarak ifade ediyorum ki, burada olmasa da ahirette, Allah huzurunda hesaba çekileceksiniz.
Bir tarafta böyle, Allah’ın emrine uymaya çalışan kadınlarımıza-kızlarımıza zulüm yapılırken; diğer tarafta başını örtmeyenlere, taviz üstüne taviz verilmeye başlandı. Daha önce Ecevit’in gayretiyle, memur kadınlara pantolon giyme serbestisi getirilmiştir. Aslında gördükçe hazzetmediğim bu kılık-kıyafet yönetmeliğine bu da ilâve edilerek, Cumhuriyetin pantolona verdiği geçit sayesinde, o kadınlar rahat hareket edebilirken; demokrasinin karışmadığı başörtüsüne ise, yine bunlar marifetiyle takoz koyulmuştur.
O yıllara ait yönetmelikte kadınlarla alâkalı şöyle denmektedir: “Bayan personel; elbise, pantolon, etek temiz, düzgün, ütülü ve sade, ayakkabılar sade ve normal topuklu, boyalı, görev mahallinde baş daima açık, saçlar düzgün taranmış ve toplanmış olacak. Kolsuz ve açık yakalı gömlek, bluz veya elbise ile strech, kot ve benzeri pantolonlar ile terlik tipi (sandalet) ayakkabı giyilmeyecektir. Etek boyu dizden yukarı ve yırtmaçlı olmayacaktır.”
O yıllarda devlet dairesinde bir idareci olarak bulunduğumuzdan, bu emir(!) ile alâkalı müşahedemizi söyleyelim. Maalesef, öyle kadınlar vardı ki; dar ve vücuda oturmuş pantolon (strech ve kot da dahil) etek, vs. giyiyorlardı. Saçlarına ise istedikleri gibi şekil verip geliyorlardı. Sandalet tipi terlik, vs. giyenlerin haddi yoktu. Ve maalesef mini etek giyenlere de dahil “Sen bu yönetmeliğe aykırı hareket ediyorsun kardeşim” diye bir müeyyide uygulanmıyordu. Ama bir kadın başörtüsü ile gelse, “Yandı gülüm keten helva” olup, kıyamet kopuyordu.
İşte en son TBMM’de de kadınlara pantolon giyme serbestisi getirilince, bu yazıyı arşivden çıkarıp, tamamlama işi düştü bize. Aynı TBMM’de, kadınlara pantolon serbestisini ilk tanıyan Ecevit’in, yine şeş cihetten düşman oldukları başörtüsü ile alâkalı yaptıklarını, koparttığı kıyameti hatırlarsınızdır her halde. (Merve Kavakçı hadisesi.) Sözlerimizi şöyle bitirsek münasip olur galiba: Cumhuriyet, kadınlara her türlü açık saçıklığı serbest hâle getirirken, bakalım demokrasinin, insan haklarına, kadın haklarına saygıyı esas alan prensipleri ne zaman tatbik edilip, başörtülü kadın ve kızlarımız, her yerde tam ve rahat bir nefes alacaklar acaba?
Osman Zengin / Yeni Asya
İkinci yazı
Pantolon serbest, ya başörtüsü?
Türkiye Büyük Millet Meclisi ‘yeni yasama yılı’nda ilk iş olarak yeni bir anayasa yapacağını ilân etti. Hatta bu konuda ilk adımlar atıldı ve konu ile ilgili olarak çalışacak ‘uzmanlar heyeti’ne partilerden temsilciler de görevlendirildi. İnşaallah ‘küçük mesele’ler yüzünden çalışmalar aksamaz ve çeyrek asırdır darbe anayasası ile yönetilme yanlışından kurtuluruz.
Çalışmaya başlayan TBMM, ilk iş olarak bayan milletvekillerinin pantolon giyme yasağını da kaldırmaya karar vermiş. Alınan karar uygulamaya konulduğunda kadın/ hanım milletvekilleri pantolon giyebilecek. Hatırlamak gerekirse, geçmiş yıllarda lise öğrencileri için de pantolon giyme serbestisi getirilmişti.
Peki, geçen yıllarda lise öğrencilerine ve şimdi de hanım milletvekillerine pantolon giyme serbestisi, hürriyeti tanınıyor da; lise öğrencilerine ve hanım milletvekillerine başörtüsü takma hürriyeti, hakkı serbestisi niçin tanınmıyor? TBMM ‘ilk iş’leri arasında hanım milletvekillerine pantolon giyme hakkı ve serbestisini getiriyor da, başörtüsü takma hakkını niçin getiremiyor?
Kimileri, “Pantolon ayrı, başörtüsü ayrı. Birbiriyle kıyaslanır mı?” diyebilir. Doğrudur, birbiriyle kıyaslanmaz ve biz de kıyaslamak için bunları söylemiyoruz. Başörtüsü serbestisi ve hürriyeti çok daha önemli ve önceliklidir. Çünkü inancı gereği başını örten bir hanım milletvekili, “Başını aç da gel” dendiğinde vekilliği terk etmeyi göze alabilir, almıştır ve alması da gerekir. Ama pantolon giyen bir hanım vekile, “Pantolon giyme” dendiğinde o pekâla “etek” giyerek TBMM’ye / “Genel Kurul”a gelebilir ve bu güne kadar da gelmiştir. Bu bile başörtüsü yasağının çok daha önce ve öncelikli olarak sona ermesi gerektiğini bize anlatır.
Gerek üniversitelerde ve gerekse ‘kamusal alan’da ve elbetteki TBMM’de bulunan hanım vekiller için başörtüsü yasağını savunanlar kup kuru bir vehimle hareket ediyorlar. Hanımların çoğunluğunun başörtüsü taktığı bir ülkede “başörtülü vekil” olmaması bize ayıp olarak yeter ve artar bile! Bu meseleyi gündeme almayıp, erteleyen ve öteleyenler de yanlış yapıyorlar. “Sonra hallederiz” dedikçe yaralar derinleşiyor. Bakınız, “pantolon yasağı” bir anda berheva oldu. Aynı şey başörtüsü yasağı için niçin olmasın?
Yanlış anlaşılmasın, maksadımız hanımları evlerinden çıkarıp TBMM’ye göndermek değildir. Hanımların “iç işleri bakanı” olduklarının ve bunun da kendileri ve aileleri hakkında daha hayırlı olduğunun farkındayız. İtirazımız, tercihlerini “dışarı çıkma” yönünde yapan hanımlara bu kabul edilemez yasağın uygulanmasıdır.
Hatırlayalım ki, Merve Kavakçı başörtülü olarak milletvekili seçildiği halde sırf bu sebeple vekilliği düşürülmüştü. Türkiye, 28 Şubat sürecinde yapılan o tarihî hatayı hâlâ düzeltemedi. Bu haksızlığın bugün bile devam ediyor olması Türkiye’nin ayıbıdır.
Kendilerine uygulanan kanunsuz yasağı sona erdiremeyen ‘vekil’ler, milleti canından bezdiren yanlışları, hataları ve yasakları sona erdirebilirler mi?
Günün birinde bütün bu anlamsız yasaklar inşaallah sona erecek ve “Bir zamanlar başörtülü hanımlar milletvekili olamıyormuş” diye çocuklarımıza, nasip olursa torunlarımıza ‘yakın tarih’in ilginç hadiselerini anlatacağız...
Faruk Çakır / Yeni Asya