Sadakatli köpek necis, nankör kedi mübarek?
Özkan Yaman`ın bu haftaki yazısı: Sadakatli köpek necis, nankör kedi mübarek?
2015 haziranında yapılması düşünülen genel seçimlere şunun şurasında yedi sekiz ay gibi az bir süre kaldı. Şu an hükümetin attığı adımları bu takvimden ayrı düşünmek doğru değildir. Ortaöğretimde başörtüsüne serbestlik getiren düzenleme, eğer seçimlere çok yakın bir zamanda hayata geçseydi, seçim yatırımı olduğu iddiası ile baş etmek zor olacaktı ki, seçilen tarih, hükümet açısından isabetli. Yazımızın başında, maksat ve yöntem ne olursa olsun, okkalı bir teşekkürü hak ettiklerini evvela belirtelim.
Yine bu konuyu önemseyen HÜDA PAR’ın hedeflerinden birinin, hükümet tarafından, noksan da olsa çözülmüş olması, iktidar partisinin gelecekle ilgili birtakım kaygılarıyla ilgili ipuçları veriyor. Bu pencereden bile bakıldığında siyasette var olmanın, böyle olumlu neticelere yol açtığını görmek sevindiricidir. Darısı HÜDA PAR’ın programında yer alan diğer projelere.
Ancak, AK Parti’nin özgürlükleri, anayasal güvence altına almak yerine, bunları kanun ve yönetmeliklerle veya üniversitelerde olduğu gibi, atanan rektörlerin inisiyatifi ile genişletmesi, bunları kendi iktidarına bağladığı yorumuna da sebep oluyor. Yani başörtüsüne serbestlik gibi bir takım düzenlemeler, bizim hükümette kalmamıza bağlıdır, biz düşersek tekrar yasaklanabilir gibi bir algı oluşmaktadır.
Bu, ‘menfaat üzere dönen siyaset canavardır’ sözünün kastettiği manayı da çağrıştırmaktadır ki, sadece başörtüsü için değil, mesela çözüm süreci için de geçerlidir. Sürekli tünelin ucundaki ışıktan bahsedip, süreci alabildiğine zamana yayıp sündürmenin de böyle bir hikmeti olduğu gözüküyor. Biz varsak çözüm süreci var, biz olmazsak süreç filan da olmaz mantığı.
Aynısını karşı taraf da yapıyor. ‘Biz varsak Kürt hakları ve gerçeği var, biz yoksak Kürdün kendisi de yok, hakkı da yok’ gibi neresinden tutsanız elinizde kalan şartlı bir söylem var.
Bu kirli üslup, maalesef bugün sadece bu ülkede değil dünyanın tamamında, neredeyse herkesin sarıldığı çürük bir ip aslında. ‘Ya sev ya ter ket’, ‘olmasaydı olmazdık’, ‘biz olmasak şunlar gelir’ sloganları, sürü olarak gördükleri kitleleri, bir yöne kanalize etmek için adeta attıkları taşlar gibi.
Üstadın, Risale-i Nurda anlattığı ilginç bir örnek vardır. Köpek, sahibine sadakatiyle bilinir. Öyle ki ona vursa bile, sahibine karşı boynunu büker. Buna rağmen, İslam fıkhı, köpeğe necis der. Kedi ise, sahibine karşı nankörlüğü ile bilinir. Öyle ki yıllarca onu beslediği halde, yanlışlıkla bile olsa kuyruğuna bastığında, sahibim filan demez, hemen pençesini atar. Buna rağmen kediye mübarek denir.
Çelişki gibi görünen bu durumu, Üstad şöyle izah eder: Köpek, nimeti asıl sahibi olan Hak’tan değil, ait olduğu evden yani vasıtalardan bilir, dolayısıyla evdeki efendisi olmazsa, perişan olacağını düşünür ve ona müthiş bir sadakat gösterir, incitse bile minneti karşısında boyun büker. Bu tutumundan dolayı necis damgasını yemiştir.
Kedi ise nimeti, asıl sahibi olan Hak’tan bilir ve bu yüzden ‘Siz olmasanız da Rabbim benim rızkımı nasıl olsa verecek’ der gibi, ait olduğu evdekilerin minnetine kıymet vermez. Bu tavrı nedeniyle de normalde nankör olduğu halde mübarek ve temiz sayılmıştır, der. Çünkü asıl nankörlük; sebeplerin, aradaki vesilelerin, vasıta ve araçların kutsanıp nimetlerin asıl sahibinin unutulmasıdır. Asıl şükür de; her nimetin, kolaylığın ve lütfun arkasında asıl verenin, var edenin gerçekte âlemlerin Rabbi olduğunun şuurunda olmak değil midir?
Evet, nimete aracılık edene nankörlük etmek de yanlıştır. Ancak her kolaylık için, ‘bana mecbursunuz’ edasına boyun eğmek de, ondan daha yanlıştır. “İnsanlara teşekkür etmeyen, Allah’a da şükretmez” düsturunun da ikinci kısmı okunmazsa Bektaşi kurnazlığına kurban gitme ihtimali vardır.
Elhasıl başörtüsü ile ilgili son düzenleme için şunu söyleriz: Bunca zulümleri hafifleten Allah’a hamdolsun. Sizleri de on iki senedir size bunun için verilen halk desteğine rağmen ancak son üç senedir ciddi bir takım adımlar atmaya muvaffak kıldığı için yine Rabbimize hamd ediyoruz.
Ne niyetle yaparsanız yapın böyle bir lütfa aracı olduğunuz için de size teşekkür ediyoruz. Ama bu özgürlükleri kendinizden görür de, bunların yaşamasını kendi iktidarınıza bağlarsanız, dersimizi sizden değil yukardaki örnekten alırız. Var mı ötesi…