Rahmanın Has Kulları - 4
Has kulların bir diğer vasfı, yalancı şahitlik yapmayışlarıdır. Çünkü yalancı şahitlikte hakların zayi edilmesi ve zulme yardımcı olmak gibi bir hal söz konusu olur. Bir diğer manası her şekil ve çeşidiyle yalanın geçtiği yerde veya toplulukta bulunmayıp oradan ayrılarak; bu gibi topluluklarda ve ...
Seda Arslan / Nisanur Dergisi
“Onlar yalan yere şehadet etmezler. Boş ve kötü lakırdıya rastladıkları zaman yüz çevirip vakarla geçerler.” (Furkan / 72)
Has kulların bir diğer vasfı, yalancı şahitlik yapmayışlarıdır. Çünkü yalancı şahitlikte hakların zayi edilmesi ve zulme yardımcı olmak gibi bir hal söz konusu olur. Bir diğer manası her şekil ve çeşidiyle yalanın geçtiği yerde veya toplulukta bulunmayıp oradan ayrılarak; bu gibi topluluklarda ve yerlerde şahitlik etmezler. Yani Allah’ın has kulları, bir menfaat uğruna ya da birilerine yaranmak için yalancı şahitlik yapmazlar ve yalanın geçtiği yerlerde bulunarak bu duruma göz yumup es geçmezler. Onlar orada şahsiyetlerine yakışır şekilde uzaklaşırlar.
Ayrıca o Rahman’ın kulları, boş ve kötü lakırdıya rastladıkları zaman yüz çevirip vakarla geçerler. Onlar hiç ilgilenmezler. Kulaklarını verip kirletmezler.
‘Lağv’; faydasız veya zararlı olduğundan terk edilip ortadan kaldırılması bir görev olan lüzumsuz olan şeyler demektir. Boş söz ve işler diye de anılır. Yani bu mana ile vaktinin boşa harcanmasına vesile olan her türlü lüzumsuz işlerdir. Onların arasına katılıp ilgileneceklerine hiç üzerinde durmazlar ve kötü şeylerle uğraşmaya zamanları yoktur. Gereksiz işlere harcayacak vakitleri bulunmaz. Has bir kul, kendisini inancına, davasına adar ve buna gerek nefislerdeki gerekse hayattaki mükellefiyetlerini verir. Bunlar en öncelikli uğraştır ona…
“Onlar ki; kendilerine Rablerinin ayetleri hatırlatıldığı vakit onlara karşı kör-sağır davranmazlar.” (Furkan / 73)
Yani onlar, müşriklerin takındıkları ayetlere karşı kör-sağır, kas katı kesilip durmazlar. Çünkü müşrikler inandıkları putlara o derece bağlıdırlar ki Allah’ın ayetlerine karşı sağırdırlar ve kördürler. Hiç biri hidayete ve aydınlığa muttali olmamaktadır. Rahman’ın kullarına gelince onlara hatırlatıldığı zaman çabucak hatırlayıp, öğütlendikleri zaman çarçabuk ibret alıp Allah’ın ayetlerini öğrenmek ve ibret almak için gönüllerini açık tutarlar. Onlar şuurlu olarak idrak ederler ve kendi inançlarındaki gerçekleri akıllı olarak görürler.
“Onlar ki; ‘Rabbimiz eşlerimiz ve çocuklarımız hususunda gözümüzü aydın kıl. Bizi, Allah’a karşı gelmekten sakınanlara önder yap’ derler.” (Furkan / 74)
Rahman’ın has kulları için geceleyin kıyama durarak ve secde ederek Rablerine yönelmeleri ve bütün yüce hususiyetleri kendilerine toplamaları kâfi gelmez. Onlar kendinden sonra izledikleri yolda bir nesil istiyorlar. Kendileri gibi eşlerinin bulunmasını böylece gözlerinin aydın olmasını istiyorlar. Çünkü insanın malına, çoluk-çocuğuna bereket ihsan edildiği taktirde kişinin aile efradı dolayısıyla gözü de aydın olur. Öyle ki, bu kimsenin bir hanımı varsa güzellik, iffet, malına dikkatle bakmak, ihtiyat gibi dilediği bütün özellikler bulunur. Yahut çocukları varsa bunlar da itaat üzere devam ederler. Din ve dünya vazifeleri hususunda ona yardımcı olurlar. Böyle bir kimse başkasının eşine veya çoluk çocuğuna dönüp bakmaz bile. Başkasına imrenerek bakmaya gerek duymadan gözü huzur bulur ve yüzü gördüğü her şeye dikilmemiş olur. Bu göz aydınlığı, nefis; huzur ve selam bulduğu zaman gerçekleşir. Onlar da bu huzuru elde etmek için “Rabbimiz eşlerimiz ve çocuklarımız hususunda gözümüzü aydın kıl. Bizi Allah’a karşı gelmekten sakınanlara önder yap” diye daima bir duadadırlar.
Bu şuur, derin bir imandan gelen fıtri bir duygudur. Allah’a ulaşan yolun yolcularının çoğalması arzusu fıtri bir arzudur. Bu yolda gidenlerin öncelikle aynı nesiller ve eşler olması da bir başka fıtri istektir. Yakınlarının aynı yolda gitmesi sorumluluk itibari ile kişilerinin mesul oldukları ilk emanet olmalarındandır. Ayrıca müminin, Allah’a giden yolda...
Has kulların bir diğer vasfı, yalancı şahitlik yapmayışlarıdır. Çünkü yalancı şahitlikte hakların zayi edilmesi ve zulme yardımcı olmak gibi bir hal söz konusu olur. Bir diğer manası her şekil ve çeşidiyle yalanın geçtiği yerde veya toplulukta bulunmayıp oradan ayrılarak; bu gibi topluluklarda ve yerlerde şahitlik etmezler. Yani Allah’ın has kulları, bir menfaat uğruna ya da birilerine yaranmak için yalancı şahitlik yapmazlar ve yalanın geçtiği yerlerde bulunarak bu duruma göz yumup es geçmezler. Onlar orada şahsiyetlerine yakışır şekilde uzaklaşırlar.
Ayrıca o Rahman’ın kulları, boş ve kötü lakırdıya rastladıkları zaman yüz çevirip vakarla geçerler. Onlar hiç ilgilenmezler. Kulaklarını verip kirletmezler.
‘Lağv’; faydasız veya zararlı olduğundan terk edilip ortadan kaldırılması bir görev olan lüzumsuz olan şeyler demektir. Boş söz ve işler diye de anılır. Yani bu mana ile vaktinin boşa harcanmasına vesile olan her türlü lüzumsuz işlerdir. Onların arasına katılıp ilgileneceklerine hiç üzerinde durmazlar ve kötü şeylerle uğraşmaya zamanları yoktur. Gereksiz işlere harcayacak vakitleri bulunmaz. Has bir kul, kendisini inancına, davasına adar ve buna gerek nefislerdeki gerekse hayattaki mükellefiyetlerini verir. Bunlar en öncelikli uğraştır ona…
“Onlar ki; kendilerine Rablerinin ayetleri hatırlatıldığı vakit onlara karşı kör-sağır davranmazlar.” (Furkan / 73)
Yani onlar, müşriklerin takındıkları ayetlere karşı kör-sağır, kas katı kesilip durmazlar. Çünkü müşrikler inandıkları putlara o derece bağlıdırlar ki Allah’ın ayetlerine karşı sağırdırlar ve kördürler. Hiç biri hidayete ve aydınlığa muttali olmamaktadır. Rahman’ın kullarına gelince onlara hatırlatıldığı zaman çabucak hatırlayıp, öğütlendikleri zaman çarçabuk ibret alıp Allah’ın ayetlerini öğrenmek ve ibret almak için gönüllerini açık tutarlar. Onlar şuurlu olarak idrak ederler ve kendi inançlarındaki gerçekleri akıllı olarak görürler.
“Onlar ki; ‘Rabbimiz eşlerimiz ve çocuklarımız hususunda gözümüzü aydın kıl. Bizi, Allah’a karşı gelmekten sakınanlara önder yap’ derler.” (Furkan / 74)
Rahman’ın has kulları için geceleyin kıyama durarak ve secde ederek Rablerine yönelmeleri ve bütün yüce hususiyetleri kendilerine toplamaları kâfi gelmez. Onlar kendinden sonra izledikleri yolda bir nesil istiyorlar. Kendileri gibi eşlerinin bulunmasını böylece gözlerinin aydın olmasını istiyorlar. Çünkü insanın malına, çoluk-çocuğuna bereket ihsan edildiği taktirde kişinin aile efradı dolayısıyla gözü de aydın olur. Öyle ki, bu kimsenin bir hanımı varsa güzellik, iffet, malına dikkatle bakmak, ihtiyat gibi dilediği bütün özellikler bulunur. Yahut çocukları varsa bunlar da itaat üzere devam ederler. Din ve dünya vazifeleri hususunda ona yardımcı olurlar. Böyle bir kimse başkasının eşine veya çoluk çocuğuna dönüp bakmaz bile. Başkasına imrenerek bakmaya gerek duymadan gözü huzur bulur ve yüzü gördüğü her şeye dikilmemiş olur. Bu göz aydınlığı, nefis; huzur ve selam bulduğu zaman gerçekleşir. Onlar da bu huzuru elde etmek için “Rabbimiz eşlerimiz ve çocuklarımız hususunda gözümüzü aydın kıl. Bizi Allah’a karşı gelmekten sakınanlara önder yap” diye daima bir duadadırlar.
Bu şuur, derin bir imandan gelen fıtri bir duygudur. Allah’a ulaşan yolun yolcularının çoğalması arzusu fıtri bir arzudur. Bu yolda gidenlerin öncelikle aynı nesiller ve eşler olması da bir başka fıtri istektir. Yakınlarının aynı yolda gitmesi sorumluluk itibari ile kişilerinin mesul oldukları ilk emanet olmalarındandır. Ayrıca müminin, Allah’a giden yolda...