Atatürk`ün Partisine Elveda
Hüseyin Kaya / Doğruhaber / Haber Yorum
Atatürk’ün partisi CHP’de ilginç bir “rakı” polemiği başladı.
Kılıçdaroğlu’nun kurultay konuşmasında rakibi Muharrem İnce’ye göndermede bulunarak, “Bana çalışan adam lazım, rakı sofralarında konuşan adam değil.” demişti.
Rakı CHP’de bir kesimin bir tür kutsalıydı. “Rakı milli içkimizdir” diyenler oldu önce. Sonra Kemal Beyin rakı sofrasındaki resimleri servis edilerek “Yok aslında birbirimizden farkımız, hepimiz CHP’liyiz” mesajı verildi.
Ama bu teskin etmedi Kemalist ulusalcıları.
Rakıya laf atmak “Atatürk’ün manevi şahsiyetine” hakaret etmek gibi bir şeydi. Gazi’nin rakıya olan düşkünlüğünü bilmeyen yoktu. En yakınlarının bu konuyla ilgili naklettiği çok sayıda hatıra vardı.
Kristal Kitaplar yayınevinden çıkan “Atatürk’ün Uşağı Cemal Granda Anlatıyor” isimli kitapta ilginç bilgiler var. Kısa bir bölümü buraya alıyorum:
“Moda koyundayız. Sıcak bir yaz akşamı. Sakarya motoruyla bir deniz gezisine çıkmıştık. Mehtabın ilk günleriydi. Koyun manzarası Atatürk’ün çok hoşuna gitmişti.
Atatürk bize:
- “Buraya geldiğimizi kimse görmesin. Elektrikleri de söndürüp kendi kendimize rahat bir şekilde yiyip içelim. Mehtap da hazır” dedi.
Fakat daha on beş dakika bile geçmemişti ki, çevremizin sessiz sedasız sandallarla çevrilmekte olduğunu gördük. Atatürk sarıldığımızı görünce:
- “Karanlığın anlamı kalmadı. Elektrikleri yakın” dedi.
Ortalık ışıyınca beyaz yazlık elbiseleriyle gecenin içinde Atatürk’ün heybetli vücudu, bir heykel parlaklığıyla ortaya çıktı. O an, denizin ortasında bir alkış sesi yükseldi. Bizim orada olduğumuzu öğrenen başka sandallar da kafileye katıldılar.
Atatürk, sevgi gösterisinde bulunan kalabalığa, sanki kendi konuklarıymış gibi sormaya başladı:
- “Size ne ikram edeyim, ne istersiniz?”
Sandallardaki kalabalık arasından sesler yükselmeye başladı:
- “Paşam seni isteriz.”
Görülecek manzaraydı bu. Atatürk bir ara eliyle beni çağırdı:
- “Rakı, şarap ne varsa hepsini halka dağıt. Bana da bir şişe bırak” dedi.
Ben de ne kadar içki varsa, orada bulunan herkese dağıttım.
Bağırış, çağırış gırla gidiyor. O zaman Atatürk, karşısında coşan, sevgi gösterisi yapan halka doğru kadehini kaldırarak şöyle konuştu:
- “Vatandaşlarım... Buna rakı derler. Vaktiyle padişahlar gizli içerlerdi. Ben açık içiyorum. Siz de benimle beraber içiyorsunuz.
Neticede unutmayın ki, ben de sizin gibi insanım.”
(…) “Din konusunda Atatürk’ün tam anlamıyla laik olduğu söylenebilir. Kimsenin inancına karışmaz, dindar kişilere saygı gösterir, yobazlara, softalara çok kızar, din kavramının sömürülmesine izin vermezdi.
Cumhuriyetin ilanından sonra din ve devlet işlerini birbirinden ayırınca rahat bir nefes almıştı. Laikliği çevresindekilere aşılamayı başarmıştı. Benim, yanında bulunduğum süre içinde hiç namaz kılmadı. Oruç da tutmadı.
Ramazanlarda içki içer, fakat Kadir geceleri sofra bile kurdurtmazdı. Saygısı büyüktü.
Bazen mevlit dinlediği de olurdu. Sofrada Hafız Yaşar Bey’in mevlidini saygıyla dinlerdi.
Mevlidin Miraç bölümünde “Göklere çıktı Mustafa” denince gözleri yaşarırdı. O zaman hemen kolonya götürürdük. İnanışı samimiydi. Bence Allah’a inanıyordu.”
Şimdi bu yazıya bakarak Kemal Kılıçdaroğlu’nun Atatürk’ten ne kadar uzaklaştığını herkes fark eder sanırım.
Partiyi sağcılaştırması da buna işaret ediyor.
Rakı sofralarında konuşan adam Atatürk’tür. Ramazanlarda bile içer, sadece Kadir Gecelerinde sofra kurmazmış.
Bu arada kendisi de bazen rakı sofralarına oturarak Atatürkçü olduğunu göstermeye çalışmış.
Görünen o ki CHP elden gidiyor.
Şimdi adamlar meyhanelere kapanıp rakıya abanmayıp da ne yapsınlar yani.
Bırakın iktidarı, “Küçük olsun benim olsun” partisi de elden gidiyor.