• DOLAR 32.455
  • EURO 34.829
  • ALTIN 2438.673
  • ...
Şehid Hanifi ve Şehid Fuat - 2
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Nihat Canpolat / doğruhaber

Gecen hafta Şehid Hanifi ve Şehid Fuat’ın hayat hikâyelerini vermiştik. Bu hafta kaldığımız yerden devam ediyoruz

Silvan karışmıştı. İmanlarının imtihanlarını başarıyla vermiş, yaşamları birer örnek teşkil eden Müslümanlar bir bir şehadet şerbetini içip Rablerine kavuşuyordu. Ortalık çok tehlikeliydi. İslam düşmanları Müslüman bildiklerini vuruyor küçük büyük, kadın çocuk demiyordu. Fuat böyle bir ortamda gece gündüz koşuşturuyor, hiçbir fedakârlıktan geri durmuyordu. Şehit düşen kardeşlerine hasreten: “Allah nasip etsin de nasıl geliyorsa şehadet öyle gelsin” diyordu. Ve neticede saldırıya uğrayan dava kardeşi Hanifi’ yi korurken saldırganlarla çarpışarak derin arzusu olan şehadete kavuştu.

Fuat’ın İslam’a ve mümin kardeşlerine olan bağlılığı (sonradan şehit olacak olan) Adil’in gözünden de kaçmamıştı. Hatta Adil, Fuat’ı o kadar çok sevmişti ki Fuat’ın şehadeti, Adil’in de şehadetine vesile olmuştu denilebilir. Adil, Fuat’ı her gördüğünde ona ayrı bir önem verir, başını öperdi.  Aynı dönemin öğrencileri olan Fuat ile Adil’ in birbirlerine olan sevgi ve bağlılıkları çok derindi. Fuat’ın şehadetinden sonra Adil’in bir gün olsun hüznü ve gözyaşları dinmedi. Adil çok az yiyip içiyor, hep derin düşüncelere dalıyordu. Ta ki bu uğurda Şehit Fuat’a kavuşuncaya kadar.

25 Haziran 1992 tarihinde Susa’da 10 müminin şehadeti Fuat’ı da ziyadesiyle üzmüştü… Hele hele şehitlerden Meki, Zeki ve Adnan’ın yakın öğrenci arkadaşlarından olması ona çok dokunmuştu. Kendinden küçük olan Zeki’yi düşünüyor, ona gıpta ediyordu.

Fuat, artık her ortamda şehit olma arzusunu dillendiriyor, şehit olmak için sürekli Allah’a yalvarıyordu. Durmadan Seydalarına şehadetle ilgili sorular soruyor, aldığı ikna edici cevaplar karşısında daha bir bileniyordu.“Seyda, şimdi ben bu yolda ölürsem gerçekten de şehit miyim?” sorusuna karşılık “Elbette bu yolda ölürsen şehit olacaksın” cevabı adeta onu mest etmişti. Şehadet aşkı onu deli divane etmişti. Ağabeylerinin bir dediğini iki etmiyor, İslam’a çok hizmet etmekle bir an önce şehit olmak istiyordu.

Fuat, okulların tatil olduğu 1992’nin yaz aylarını ağabeyleriyle geçirdi. Bu dönemde de boş durmadı ve bol bol kitap okuyarak İslami bilgilerini pekiştirmeye çalıştı. Utangaç olduğundan ihtiyaçları olsa dahi bunu kimseye sezdirmiyordu. Bazen dışarıya gezmeye çıktığında dönüşte yemek vakti geçmişse aç olduğunu bile kimseye söylemezdi.

Nihayet yaz mevsimi sona ermiş, okulların açılma vakti gelmişti. Tarih 10 Eylül 1992…Fuat ve arkadaşları oturmuş, aralarında sohbetleşiyorlardı. Bir Seyda “Arkadaşlar! Biliyorsunuz Susa camisinde geçen sene bizimle beraber olan üç öğrenci arkadaşımızı şehit verdik. Bu mürtetler azmış, bana öyle geliyor ki bu sene siz öğrenci kardeşlerimizden de şehit verebiliriz.” O esnada sessiz sessiz sohbeti dinleyen Fuat “Seyda! Sence aramızda kim şehit olacak?” diye sordu. Seyda “Kim İslam’a çok hizmet ederse kısmetse o şehit olacak.” Fuat “Seyda! İnşaallah ben şehit olacağım” diye gönülden arzuhalini belirtti. Fuat’ın bu candan şehadet isteğini duyan arkadaşlarının gözleri doldu.

Tarih 14 Eylül 1992 Pazartesi… Bugün okullar açılmış, Adil, Fuat, Hanefi ve diğer arkadaşları okula başlamışlardı. İlk teneffüste Fuat iki sınıf arkadaşının koluna girmiş, okul bahçesinde on beş dakika boyunca okuduklarını anlatıyordu. Sınıfa döndüklerinde merdivenler üzerinde Adil, Fuat’la biraz şakalaştı. Bu şekilde her teneffüste Fuat öğrenci arkadaşlarına İslami konulardan bir şeyler anlatıyordu.

ŞEHİTLER GİBİ YAŞADILAR VE ŞEHİT OLDULAR…

Tarih 18 Eylül 1992 Cuma… Bugün 92-93 öğretim yılının ilk Cuma’sı. Son ders zilinden sonra Fuat, Hanefi, Adil ve iki öğrenci arkadaşı beraber okuldan çıktılar. Okuldan biraz uzaklaştıktan sonra, Adil manalı manalı arkadaşlarına baktı “Arkadaşlar biraz bekleyin, şimdi geliyorum” diyerek yakındaki kırtasiyeye yöneldi. Kısa bir süre sonra elinde not defterleri ve kalemlerle dönen Adil, her arkadaşına birer defter ve kalem hediye etti. Fuat ve Hanefi’nin kaldıkları eve yaklaştıklarında musafahalaştıktan sonra birbirlerinden ayrıldılar. Son musafaha… Son muhabbet bakışları ve son selamlaşma… Buluşmak artık ahirette olacaktı…

Tarih 19 Eylül 1992 Cumartesi… Sabah erkenden uyanan ev sahibi ve misafirleri Duha namazlarını kıldıktan sonra kahvaltılarını yaptılar… Sabahın bu erken saatinde bulundukları eve gelen bir arkadaşlarının yanında bir süre önce şehit olan Celal ve A.Mennan’ın fotoğrafları çıktı. O sıcak çatışmalı ortamda şahadeti özleyenler şehit olmuş arkadaşlarının fotoğraflarını ceplerinde taşımaya başlamışlardı. Çıkmaya hazırlanan Hanifi ile Fuat diğer arkadaşlarıyla birlikte şehitlerin fotoğraflarına hasretle bakıp onlarla geçirdikleri günlerin hayaline daldılar. Hanifi eline aldığı şehit fotoğrafına baktıkça “Gerçekten şahadete layıktılar…” diye kendi kendine söylendi. Fuat ise sessizce fotoğraflara bakıp duygulanırken bu durumu gözden kaçmadı. Hanifi eve uğrayacaktı, varlıklı ailesinin topladığı sermayesinden bir harçlık alıp masraflarına ve belki de cebinde harçlığı olmayan arkadaşlarına katkıda bulunmak için. Bu sermayenin toplanmasında büyük katkısı olmuştu. Şimdi ise davası uğruna o koca sermayeyi elinin tersiyle itmiş, cebinde bir kuruş parası yoktu. Dışarısı tehlikeliydi

Hanifi: “Fuat kardeş, hazır mısın? Haydi, beraber gidelim.” Tam çıkacaklarken arkadaşları tedbirle ilgili onlara nasihatte bulundular. Ve kucaklaşarak evden ayrıldılar. Adım adım şehadete, şehit kardeşlerine ve Allah’ın sınırsız ikramlarına yöneldiler. Şehadetin şifreleri olan ihlâs, takva, sıdk, tevazu, sahiplenme… Bu hasletlerin tümüne sahiptiler.

Biraz ilerledikten sonra Diyarbakır caddesine, E-99 şehirlerarası karayoluna saptılar. Hanefi önde, Fuat arkada 7-8 metre arayla yürüyorlardı. Aşiret kahvehanesinin önünden geçtiklerinde üç veya dört kişi kahvehaneden kalkıp onları takibe başladılar. 70-80 metre ilerleyip ıssız olan şimdiki belediye binası yakınına geldiklerinde katiller hemen silahlarını çekip Hanefi’ye ateş etmeye başladılar. Birkaç kurşun alan Hanefi olduğu yere yığılıp Rabbine kavuştu. Fuat da katillere karşı koymaya başlamıştı. O da başından, yanağının üst kısmından bir kurşun yedi. O da kaderdaşı Hanefi gibi şehadet şerbetini içti. Katiller bahçelerin arasına dalıp izlerini kaybettirdiler. Bir süre yerde kalan şehitler daha sonra Devlet hastanesine kaldırıldılar. Kardeşlerinin şehadetlerini duyan müminler hastaneye akın etmiş, acı haberi duyunca gözyaşlarına boğulmuşlardı. O kadar acı bir manzara vardı ki kimsenin kimseye teselli verecek takati kalmamıştı. Fuat’ın durumu acıları ikiye katlıyordu. Anne ve kardeşinin teslim aldığı cenazesine İslam düşmanlarının oluşturduğu korkudan, akrabaları gelmemişti. Teneşir taşında beyaz kefenlere bürünen Fuat’ın yüzüne son kez dünya gözüyle bakıp gittiler acılı yürekler. Akrabalardan önde olanlardan biri Fuat’ın katili olan aşiret başına gidip bağışlanma dileyince “Çocuklarınızı hem onlardan koparmıyorsunuz hem de af dilemeye geliyorsunuz” deyip kovulmuştu. Sadece katilin bu cümlesi bile o zamanı ve durumu özetliyordu. Katillerin kendilerini dev aynasında görüp Müslümanları topyekûn imha etme eğiliminin bir somut örneğiydi. Hem çocuklarını öldürüyorlar, hem de ailelere çocuklarınızı onlardan koparmadığınız için potansiyel suçlusunuz diyorlardı.  Akabinde şehitler Karabehlül (Mala Mira) camisine kaldırıldılar. Şehitler yıkandıktan sonra caminin bitişiğindeki mezarlığa yan yana defnedildiler.

Rabbimiz kendi yolunda gencecik canlarını feda eden bu mübarek kardeşlerimizin şehadetlerini kabul etsin ve kendi sonsuz hazinelerinden mükâfatlandırsın…

Bir tanışının dilinden Şehid Fuat Yaşasın:

Şehid Fuat; zarif, nazik, biraz zayıf ve uzun boylu idi. Daim güler yüzlü idi, hiç kızmazdı. Arkadaşları ile çok güzel geçinirdi, hiçbir arkadaşı ondan rahatsız olmazdı. Cömert, eli açık ve yardım sever idi. Daha 12 yaşında iken camilere gidip ders almaya başlamıştı. Kur’an ve kitap okumaya meraklı idi. Akıllı ve çok zeki idi. Hocaları zekâsına hayret ederlerdi. 14-15 yaşına geldiğinde camilere bağlandı ve Allah için çalıştı….. kitap okuyup yeni arkadaşlarına kitap verirdi.

Fuat yaşça küçük, ama zekâ ve ahlakı ile büyüktü; bundan dolayı genel olarak büyüklerle beraber idi, Müslümanların emini olmuştu ve sır saklamayı çok iyi bilirdi.

Şehit Fuat camide ğasılhanede yıkanmak için naşın üzerinde uzanmış gözleri yarım açık ve tebessüm ederdi, onu ilk gören sağ olduğunu zan ederdi, yarasından çok açık kırmızı kan gelirdi, şehidin cesedi çok yumuşak ve hafif, rengi sarı, yüzü nurluydu.

 

Bu haberler de ilginizi çekebilir

Kategorinin Öne Çıkan Haberleri