Üniversitede kendimiz olmak
Hasan Yılmaz / Doğruhaber / Rehberlik
Üniversite yolculuğunda bireysel ve ailevi anlayışlarda kararsızlıklar yaşandığından dolayı konumuzu irdeleyip, bu konuyu inanç ekseninde ele alacağız. Üniversiteyi kazanan kişinin amacı esasen kendini anlamak, tanımak ve çevresine iyi anlamda çağrışım yapmak olmalıdır. Düşünülmeyen ve araştırılmayan bir yaşamın çok şey ifade etmediğini yüzyıllar önce bilginler ifade etmiştir. Günümüzde Üniversiteyi kazanmayla her şeyin çözüleceği anlayışı eksik bir anlayıştır. Çünkü Üniversiteye giderken sadece fiziksel olarak gitmiyoruz. Kendi değerlerimizi, inançlarımızı oralara taşıyoruz. Bir örneklik ifade ettiğimiz için göstereceğimiz davranışlar çok önemlidir.
İlkeli ve evrensel değerleri gözetip pratikler yaparsak, birçok öğrencide merak uyandırmış olacağız. İnsanlar bu güzel davranışın kaynağını araştırmaya çalışacaklardır. Özellikle bölgesel milliyetçilik yapan öğrencilerin, davranışlarımızdaki tutarlılığı görüp böylece onların da aynı tutarlılığa sahip olmalarına vesile olacağız.
Sosyal ve psikolojik varlık olduğumuz için çeşitli insanlarla istemesek de tanışacağız. Birbirinden farklı renkleri temsil eden insanlar içeresinde kendi güzel kişiliğimizi yansıtıp baskın ton olmayı başarmalıyız. Bizlere bakıldığında yaratanı hatırlatabilmeliyiz. Bu konuda N. Fazıl Kısakürek ‘‘O yüz, her hattı tevhit kaleminden bir satır, o yüz ki; göz değince Allah’ı hatırlatır” diye ifade etmiştir.
İyi bir insan olmanın iyi bir kul olmaktan geçtiğini söyleyebiliriz. Cenab-ı Allah kutsal kitabımızda asıl gayemizin O’na kulluk olduğunu beyan etmiş, iyi bir kulluğun neticesinde en güzel özgürlüklerin yaşanabileceğine vurgu yapmıştır. Bizler de özgür olmak istiyorsak O’nun çizdiği çizgide yol almalıyız. Bu anlayışı içselleştirip davranışa dönüştürdüğümüzde üniversitelere değer taşımış olacağız. Üniversiteleri bu tür güzelliklerle süslemez isek başkaları farklı yönde süsleyerek üniversiteleri asıl amaçlarından uzaklaştırıp bir eğlence merkezi haline getirebilir.
Tarihi gelişime baktığımızda gerçek kulların dürüstlüğü, insan değişiminin ötesinde ülkelerin değişimlerini sağlamıştır. Gerçek kulların, insanların yüreğine nasıl tesir ettiğini Habeş kralının karşısında konuşan sahabe-i kiram da Kâinatın Efendisi’nin öğrencilerinde, görebiliyoruz. Bu öğrencilerin davranışı bir kralı nasıl bu kadar etkileyebilmiştir? Düşünmek gerekmez mi? O öğrenciler hangi üslubu kullanarak karşısındaki insanın gönlünü kazanabildiler? Bu örnekleri derinlemesine düşünmemiz gerekir. Yapacağımız hayırlı davranışlar gizemlerle, nimetlerle doludur. Allah Bakara Sûresi’nde, ’İyilik yapanların kendi nimetlerini artıracağız.’ diye beyan ediyor.
Bu nimetlere yaklaşmak istiyorsak en yüce makamın, en yüksek diplomanın dürüstlük olduğunu söyleyebiliriz. Dünya nimetleri içeresinde olup ekonomik sıkıntısı olmayan insanlarla muhabbetimizde öne çıkan sözcükler hep şöyle olmuştur: “Benim çocuğumdan tek beklentim, iyi yerlere gelsin; saygınlığı olsun. Onun saygınlığı benim saygınlığımdır” anlayışı hâkimdir. Kendi mantığımızla en yüksek zirvelerin bizleri koruyacağını düşünsek de bu hep böyle olmamıştır. Hz. Nuh’un hayatı buna örnektir. Vahiyle ilişkisi kesilen bir anlayışın zirvesi ne olursa olsun sonucunun hüsran olduğunu söyleyebiliriz: ‘Göğün öğrencisi olmadan yerin öğrencisi olamayız.’
Selam ve dua ile…