• DOLAR 34.677
  • EURO 36.648
  • ALTIN 2939.265
  • ...
Aslında Hepimiz İşgal Altında İmişiz
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Mehmet Şah Duyu / Doğruhaber / Haber-yorum

Yüz yıla yakın bir zaman diliminde Yahudilerin Filistin topraklarında işgalcilik, talan, katliam ve zulümlerine tanık olunmaktadır. Bu kabus ortamının doğmasının sebeplerinden birisi hatta en önemlisi, Yahudi topluluğunun karakteristik özelliğidir diyebiliriz. Tarih boyunca insanlara ve diğer varlıklara (Kur’an-ı Kerim’de geçen, cumartesi- balık kıssasını bilirsiniz) karşı ihanet, sözünde durmama, kurnaz ve tilkice hareket etmeler, topluluklar arasında fitne ve fesat yaygınlaştırmasında bulunmalar, insanlar üzerinde haksız hegemonyalar ve ticari baskılar kurup emeklerini çalmalar… Yahudilerin vazgeçilmez özelliklerindendir.

Derin bir tarihi araştırma merkezi kurulsa ve olaylar inceden inceye tetkik edilse görülecektir ki, birçok felaket ve savaşların asıl müsebbibi Yahudilerdir. Ben-i İsrail’dir. Bu yüzden batılı ülkeler özellikle Almanya Nazileri ve Hitler onları kendi bağırlarından söküp atma mecburiyetinde hissettiler kendilerini ve öyle yaptılar. Onları çok iyi tanımış olan Hitlerin “Gün gelecek öldürmediğim her Yahudi için bana küfredeceksiniz.” sözü boşuna bir söz olmadığı anlaşılmaktadır.

İşte bu kanser hücresi hükmünde olan Yahudi topluluğunu kendi bedenlerinden söküp çıkaran batılı ülkeler, maalesef Müslümanların kalplerinin taa derinliklerine enjekte ettiler. Bugün bütün varlıkları ile İsrail devletinin bu topraklarda varlığını sürdürme babındaki desteklerinin temel etmenlerinden birisi de bu durum olsa gerek. “Sakın ola bu illetli halk tekrar buralara gelip başımıza bela olmasınlar mı?” endişesidir desteklemelerine neden olan. İşte bu belayı, bu uru ve bu zehirli hançeri bu yüzden İslam aleminin bedenine sapladılar. Filistin’in kutsal topraklarına yerleştirdiler…

Tarih serencamında suç dosyaları kabarık olan bu illetli halk, bu kutsal topraklarda da rahat durmadılar. İşgal ettiler, yayıldılar, talan ettiler katliamlara tabi tuttular ve bunların hepsini devam ettirmektedirler. Katliamlarının tümünü saymaya kalkacak olursak makaleler yetmeyecektir. Yakın tarihte Filistin’de, Lübnan’da ve diğer Arap ülkelerinde yaptıkları savaş ve katliamlar hafızamızda tazeliğini korumaktadır. Gazze’de yürütülmekte olan yıkım ve katliamlar ise canlı olarak devam etmektedir…

Siyonist ve de terörist devlet olan İsrail’in durumu böyle iken her gün Müslümanların kutsal toprak ve beldelerine böylece patavatsız bir şekilde saldırıp ortalığı viranelere çevirmekte iken her yaş grubundan ve cinsiyetten ayırım yapmaksızın Müslümanları katletmekte iken… Biz Müslümanların ellerimiz koynumuzda olaylara seyirci kalmamız veya sadece dua ve bazı basit yürüyüşlerle sınırlı kalmamız, bir yandan bizim kanımıza dokunuyorken, diğer yandan ise siyonist devleti ve arkasındaki destekçi güçlerini cesaretlendirmektedir. Onların cesaretlerinin artması demek ise daha azla kan ve katliamları, talan ve viranelikleri beraberinde getirmek demektir.

Pekiyi ne yapmalıyız? Aslında ne yapmalıyız sorusuna verilecek o kadar çok cevap var ki… Ben burada birkaç başlık zikredeyim.

-Müslümanların bir kere zihni esaretten ve ye’sten kurtulup umutlarını yeşertmeleri lazımdır. Yani sadece düşmanlarımızı savaş meydanlarında yıkmaya yönelik değil, dünya istikbarını ve ceberrutunu kırmak ve yeryüzünü İslam’ın nezih kanunları ile imar etmek adına atılımlarda bulunmak için üzerimize serpilmiş olan ölü toprağını üzerimizden atıp temizlemeliyiz. Realist bir açıklama yapmak durumundayız. Bu karşı koyuşun bazı gereksinimleri vardır. En başta da teknolojiye ve hatta asıl olan silah teknolojisine ihtiyaçları vardır İslam dünyasının. Kafirlere bağımlı bir teknoloji süreci ile onlarla mücadele edemezsiniz. Çünkü adamlar sattıkları ürünlere rekabet edecek bir başka ürünü üretmeden satmıyorlar. Ve sattıklarında onlara karşı kullanabileceğiniz bir materyal kalmamış oluyor! Dolayısıyla evlatlarımızı teknoloji noktasında bir şeyler yapabileceklerinin şuuru ile yetiştirmeliyiz. Böyle bir gelenek ve kültürümüz vardır aslında. Bu isteğim sadece bireylere yönelik bir istek değildir tıpkı sadece devlet ve yetkililerine yönelik bir istek olmadığı gibi… Herkes kendi konum ve imkanlarını değerlendirmeli pozisyon almalı ve atılımda bulunmalıdır. Herkesin konumunun kendisine yüklediği misyon ve sorumluluğu farklıdır ve sorumluklarının farkında olmalıdırlar.

İsteklerimizi başka makalelerde de dile getirmeye devam edeceğiz inşallah. Ama bu arada bir boykot çağrısını yinelemeliyiz! Bu kadar canlı bir savaş sürdürülmekte olduğu bir hengâmede gerçekten duyarlı ve şuurlu saydığımız ve aslında öyle de olan bazı kardeşlerimizin, esnafımızın bu konuda yeterince duyarlı davranmadıklarını gözlemlemekteyiz. Halen işyerlerinde, dükkanlarında Coca Cola dolapları, düzine düzine kolalar, arieller Marlborolar… Yazık, çok yazık, işte zihinsel olarak yaşadığımız bir işgale uğramışlık hali... Bizim alışverişlerimizle kurşunlanan kardeşlerimiz! Ve katledilmelerinde bizim de birkaç kuruşumuzun olduğu, katil ile dolaylı olarak aynı safta yer alışımız. Ve sıra meydanlarda nutuk atmaya geldiğinde mangalda kül bırakmayışımız… İçim yanıyor. Birkaç kuruş menfaat elden gitmesin diye bütün bu vurdumduymazlıklar maalesef! Hani sözde inanmıştık. Yüce Allah Rezzak ve gerçek bir kuvvet ve kudret sahibi değil midir?!

Selam ve dua ile…
 

Bu haberler de ilginizi çekebilir