HÜDA PAR Genel Başkan Vekili ve Gaziantep Milletvekili Şahzade Demir, düzenlediği basın toplantısında, iklim yasası, Tekbir Cuması, CHP’nin boykot ve sokak çağrısı, Esendere ve Derecik sınır kapısındaki sorunlar, ABD’nin yeni vergi politikaları, siyonist terör rejiminin Refah’ı Gazze şeridinden koparma planı ve Suriye'ye yönelik saldırılara ilişkin açıklamalarda bulundu.
“İklim Yasası bir kez daha gözden geçirilmelidir”
İklim Yasası’nın kamuoyunda çok ciddi eleştiriler aldığını hatırlatan Demir, “Meclis Genel Kurulu'nun gündeminde ‘İklim Yasası’ var. Bugün danışma kurulunun aldığı kararla Meclis tatile girdi. Önümüzdeki haftaya kadar Genel Kurul çalışmayacak. Bu yasanın ilk 4 maddesi Genel Kurul’dan geçti. Geri kalan 16 madde de görüşülmeye devam edecek. Ümidimiz bu süreç içerisinde iktidar partisinin bu iklim yasası teklifinin, bu taslağın daha yakından değerlendirilerek bir kez daha gözden geçirilmesi, yerli tarıma, yerli üretime, ülkenin şartlarına ve ülkenin menfaatine daha faydalı bir nazarla tekrar gözden geçirilmesidir. Bu yasayla alakalı yetkililerin yaptığı açıklamalarda ‘bunun Türkiye için çok ciddi bir ihtiyaç olduğu Batıyla, Avrupa'yla, OECD ülkeleriyle ve diğer gelişmiş ülkelerle Türkiye'nin rekabet gücünü artıracak ve birtakım vergilerden beri tutacak ya da farklı vergilerin gelmesine engel olacak’ nazarıyla baktıkları için bunun bir şart olduğunu söylüyorlar. Elbette ki Türkiye'nin ihtiyacı olabilir ama Türkiye'nin de kendisine göre dengeleri, yerli üretimin farklı boyutları vardır. Bu yasa teklifinin özellikle yerli üretim, tarım, hayvancılık ve yerli sanayinin gelişmesi anlamında da Türkiye'ye zarar vermemesi lazım. Yani kaş yapalım derken göz çıkarmama noktasında bizim elbette ki kaygılarımız var. Kamuoyundan da çok ciddi eleştiri alan bir teklif. Türkiye'nin ihtiyaçları ve Türkiye’deki dengeler, yerli üretim dengeleri noktasında bir kez daha gözden geçirilmesi ve zararlarının minimize edilerek Meclis’e tekrar getirilmesi temennimizdir. Bu vesileyle bu konuyla alakalı hükümete çağrıda bulunuyoruz.” şeklinde konuştu.
“Bütün dünya ülkelerini Filistin konusunda duyarlı olmaya davet ediyoruz”
‘Tekbir Cuması’ ilanının dünya çapında ciddi bir destek alması temennisinde bulunan Demir, “Cuma günü hem Hamas tarafından hem de Dünya Alimler Birliği tarafından ‘Tekbir Cuması’ diye ilan edildi. Cuma günü akşam saat 22.00’de bütün dünyada herkesin bir dakika boyunca tekbirler getirerek bir duyarlılık, bir farkındalık, bir hassasiyet oluşturma, bir tepki ortaya koyma noktasında çağrıları var. Biz de bu çağrıya hem destek veriyoruz hem çok yerinde görüyoruz. Ümit ediyoruz ki bütün dünyada çok ciddi bir destek ve ilgi görür ve özellikle dünya ülkelerinin Gazze'ye biraz daha hassasiyet göstererek israil vahşetinin önüne geçecek, onu durduracak ve özellikle Gazze'ye insani temel ihtiyaç malzemelerinin girişine vesile olmasını temenni ediyoruz. Bütün kamuoyunu, bütün toplumumuzu, bütün dünya ülkelerini bu çağrıya destek vermeye ve Filistin konusunda bir kez daha duyarlı olmaya davet ediyoruz.” dedi.
CHP yönetimi ‘boykot’ adı altında ülkenin fay hatlarıyla oynamaktadır”
CHP’nin, siyonist terör rejimine destek veren sermayeler dururken, ülkenin yerli firmalarına karşı boykot kararı almasını eleştiren Demir, “CHP'nin bir boykot çağrısı var, günlerden beri bir sokak çağrıları var, sokaklarımız karıştırılıyor. Ülkeye çok ciddi bir zarar verme durumu söz konusudur. İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nde yaşanan ve soruşturma konusu olan yolsuzluk suçlamalarına yönelik bir cevabı olmayan Cumhuriyet Halk Partisi yönetimi, ‘boykot’ adı altında ülkenin fay hatlarıyla oynamaya çalışmakta. Ötekileştirici ve kutuplaştırıcı bir dil kullanarak halka ve kamuya zarar vermektedir. Bu alenen ortada olan bir husus. Soykırımcı siyonist terör rejimine destek veren sermayeye yönelik en ufak bir tepki göstermeyen, bu konuda bir kez olsun boykotu dillendirmeyen, bu konuda bir çağrı yapmayan CHP yönetimi ülkenin yerli firmalarına karşı boykot kararı alabilmektedir. Boykota destek açıklaması yapmayanlara da özellikle ekonomik tehditlere başvurmakta, onları bu boykota destek vermeye yönelik zorlayıcı saikler ortaya koyuyorlar. Bu noktada Türkiye’yi özellikle Batı’ya şikâyet etme gibi bir hadsizliğe düşebiliyorlar. Şimdi bu eylem ve söylemler CHP’nin yerli olmadığını bir kez daha net bir şekilde ortaya koymuştur. Yerli olan her şeye karşı bu saldırgan tutumun tedirginlik ve panikle atılan adımların üstenci ve ötekileştirici dilin altında yatan asıl sebep bize göre hırsızlık ve rüşvet iddialarının konuşulmasını önleme çabasıdır. Eğer hakikaten suçsuz olsalardı, eğer gerçekten bir masumiyet söz konusu olsaydı bu kadar tedirginlik ve bu kadar tepki ortaya çıkmazdı diye düşünüyoruz. Her zaman ve şartta halkın inanç ve kültür değerlerine düşmanlık yapmaktan çekinmeyen CHP zihniyetinin bu boykot kararıyla aslında kimlerin hizmetinde olduğu taktığı tüm maskelere rağmen yerli olmadığı tüm netliğiyle ortaya çıkmıştır. CHP’yi ülke menfaatlerine zarar vermemeye, kutuplaştırıcı dili terk etmeye ve hukuki süreçlerin vicdanı rahatlatacak şekilde yürümesine katkı sunmaya davet ediyoruz. Şu anda meydana gelen olayların ne Türkiye'ye bir faydası var ne CHP’ye faydası var ne de bu dava sürecine bir etkisi olabilir.” ifadelerini kullandı.
“Halk, sınır kapısındaki gişelerin sayısının artırılmasını talep ediyor”
Esendere ve Derecik Umurlu sınır kapılarındaki sorunlara dikkat çeken Demir, “Türkiye’de kara ve demir yolu ulaşımının sağlandığı toplam 38 sınır kapısı bulunmaktadır. Bu kapıların bazıları güçlü bir altyapıya ve işleyişe sahipken bazıları ciddi sorunlarla karşı karşıyadır. Hakkâri’de yer alan Esendere yani Türkiye ile İran arasındaki sınır kapısı ve Derecik Umurlu yani Türkiye ile Irak arasındaki geçişi sağlayan sınır kapıları bu sorunların en çok yaşandığı noktalardan bir tanesidir. Esendere Sınır Kapısı'nda vatandaşlara keyfi uygulamalarla zorluk çıkarılmakta bu da ciddi mağduriyetlere neden olmaktadır. Bu sıkıntıların giderilmesi ve işlemlerin daha hızlı yürütülebilmesi için gişelerin sayısının artırılmasını bekliyoruz, halkın böyle bir talebi var.” diye belirtti.
“Gelişmiş bir sınır kapısı bölgenin kalkınmasına katkı sunacaktır”
Demir, “Derecik Umurlu Sınır Kapısı’nda ise şu an sadece yaya geçişine izin verilmektedir. Bu da toplumun beklentisini ve ihtiyacı karşılama ya da ekonomik kalkınma anlamında yetersizdir. Araç geçişine de muhakkak imkân tanınması bu kapının canlanmasına ve bölgeye ekonomik katkı sağlamasına ciddi anlamda katkı sunacaktır. Her iki kapıda da altyapı eksiklikleri nedeniyle hem ticaret gelişememekte hem de halkın bölgeyle kurabileceği kültürel ve insani bağlar zayıf kalmaktadır. Oysaki bu kapılar daha verimli şekilde işletilebilir. Gelişmiş bir sınır kapısı bu bölgenin kalkınmasına çok daha fazla katkı sunacaktır.” dedi.
“ABD’nin tek kutuplu dünya düzenini tesis etme arayışı ticari yaptırımlarla yürütülüyor”
ABD’nin gümrük vergisi kararlarının ekonomik bağımsızlık arayışındaki halklara ciddi bir tehdit oluşturduğunu belirten Demir, “Trump, bütün dünyaya racon kesme gibi bir hakkı kendisinde görüyor. ABD’nin tek kutuplu dünya düzenini yeniden tesis etme arayışı artık yalnızca savaş uçaklarıyla değil ekonomik ablukalar ve ticari yaptırımlarla da yürütülüyor. Son gümrük vergisi kararları yalnızca ticarete değil, doğrudan bağımsızlık arayışındaki halklara da ciddi anlamda bir tehdittir. Bu kararlar en çok savaş ve doğal afetler nedeniyle ekonomisi çökmüş ülkeleri hedef almakta ve onlara daha fazla zarar vermektedir ABD Başkanı Trump'ın Bahreyn veliaht prensine hitaben sarf ettiği bir cümle belki hepinizin dikkatini çekmiştir: ‘700 milyar dolarınız varmış. Bu sizin için çok büyük bir para, yakında sizi ziyaret edeceğim’ gibi bir beyanda bulunmuş. Başkasının mal edinmesi ve fazla parasının olması dahi Amerika'yı ya da başkanlarını rahatsız edebilmekte ve bu noktada o paraya el koyma, o parayı azaltma ya da o ülkenin elini zayıflatma gibi bir hakkı kendilerinde görebilmekte, böyle bir yetkiye sahip olduklarını düşünebilmektedir. Bu dünya siyasetinin ya da Amerika'nın geldiği nokta hususunda hakikaten bütün dünyayı tedirgin eden bir durumdur.” şeklinde konuştu.
“Düşmana karşı kullanılmayan silahlar için milyarlarca dolar ödeniyor”
İslam ülkelerinin güçlü birlikler kurarak kapsamlı iş birlikleri geliştirmeleri gerektiğinin altını çizen Demir, “Müslümanlar, üzerine yağdırılan bombaların üretildiği silah fabrikalarını ayakta tutuyor maalesef. İslam ülkelerinin sahip olduğu sermaye Müslümanlara ve İslam coğrafyasına yağdırılan bombaların finansında ciddi bir etki sahibidir. Bu İslam ümmetinin geldiği nokta hususunda hakikaten hepimizin başımızı dizlerimizin arasına koyup bir kez daha düşünmesi gerektiği hususunu net bir şekilde ortaya koyuyor. Gazze'deki soykırım dahil düşmana karşı kullanılmayan silahlar için milyarlarca dolar ödeniyor. Bölgemizi kana bulayanlar bu şekilde zenginleştirilerek daha vahşi daha güçlü hale gelmelerine biz kendi elimizle sebep oluyoruz. Bu zilletten kurtulmanın zamanının geldiğini düşünüyoruz. İslam ülkeleri daha güçlü birlikler kurarak ticaretten teknolojiye savunmadan enerjiye kadar bütün alanlarda kapsamlı işbirlikleri geliştirmeli, bu birliktelikler muhakkak hayata geçirilmelidir. Direniş ve caydırıcı hale gelme sadece bir tercih değil, artık Müslümanların, İslam ümmetinin izzeti, onuru ve geleceği için bir zorunluluk haline gelmiştir.” ifadelerini kullandı.
“Şimdi harekete geçmeyenler sorumluluğu muhakkak paylaşacaklardır”
Siyonist terör rejiminin Gazze halkını kalıcı olarak başka ülkelere sürmeyi amaçladığını hatırlatan Demir, “Siyonist terör rejiminin sözde başbakanının Gazze'de “ikinci bir Philadelphia Koridoru” kurma açıklaması Refah’ın Gazze şeridinden tamamen koparılması ve bölgeyi işgal planının yeni aşamasıdır. Bu adım açık bir ilhak girişimi ve zorunlu nüfus transferi planıdır. Siyonist terör rejimi Gazze’yi ele geçirmeyi, altyapısını yok etmeyi ve halkını kalıcı olarak başka ülkelere sürmeyi amaçladığını defalarca itiraf etmiştir. ‘Philadelphia Koridoru’nun da tek amacı budur. Bu süreçte Mısır açıkça tehdit edilmekte, insani yardım gereçleri engellenmekte ve siviller kıtlıkla karşı karşıya bırakılmaktadır. Bu tüm ilgili aktörler için bir dönüm noktası olmalıdır. Şimdi harekete geçmeyenler sorumluluğu muhakkak paylaşacaklardır ya dünyada bunun vebalini, bunun acısını çekeceklerdir ya da öbür dünyada muhakkak bunun karşılığını göreceklerdir. Birleşmiş Milletler başta olmak üzere tüm uluslararası mekanizmalar derhal devreye girmeli insan yardım koridorları gerekirse güç kullanılarak açılmalı. Filistin halkının yerinden edilmesine muhakkak karşı durulmalıdır. Bu hususlarda Gazze’nin boşaltılması planına Mısır'ın ve Ürdün'ün sıcak bakmadığını hepimiz biliyoruz. Zaman zaman açıklamaları oldu ancak Amerika'nın, siyonizmin ve bunlara destek veren diğer dünya güçlerinin bu iki ülkeyi zorlayarak bunları böyle bir tehcire zorlamaları, bunu kabul etmeye yanaşmaları noktasında çok ağır bir baskı oluşturuyorlar. Bu iki ülkenin muhakkak direnmesi lazım. Diğer İslam ülkelerinin de bu iki ülkeye sahip çıkıp, destek verip bu planın hayata geçmesine muhakkak surette engel olmaları gerekir. İslam İşbirliği Teşkilatı bu gündemle acilen toplanmalı. Gazze’ye insani koridor açılması için askeri, siyasi ve ticari baskı araçlarını etkin bir şekilde kullanmaya gitmelidir. D8 ve Körfez İşbirliği Konseyi gibi yapılar işgal rejimi ile yapılan ticari, enerji ve ekonomik ve aynı zamanda güvenlik anlaşmalarını muhakkak sonlandırmalıdır. İslam ülkeleri ortak bir yardım ve savunma fonu oluşturarak Gazze'nin yeniden inşasını ve halkın yerinde kalmasını garanti altına alacak adımları atmalıdır. Bu sadece bir çağrı veya bir tercih değil, bir zorunluluktur. Eğer bu plan hayata geçerse İslam dünyasının saygınlığı da tamamen bitecek. Bugün harekete geçmeyenler, işlenen soykırım suçunun ortağı olduğunu muhakkak unutmamalı, kabul etmeli, bunu görmeli ve farkında olmalıdır. Bugün Gazze'ye sessiz kalanlar yarın Şam'a da Bağdat’a da sessiz kalacaktır. Nitekim bugün israil, Suriye üzerinden Türkiye'yi dahi tehdit ederek, racon kesme noktasına geldiğini hepimiz görüyoruz.” diye belirtti.
“Siyonist terör rejimi bütün Orta Doğu'yu güvenlik açısından kontrol altına almayı amaçlamaktadır”
İstikrarsızlaşan ve güçsüz hale gelen İslam ülkelerinin, siyonist terör rejiminin işine yarayacağını belirten Demir, “Siyonist terör rejimi Suriye'ye yönelik son saldırılarıyla -ki bunların bazılarının Türkiye'nin yerleşmeyi düşündüğü bazı üst bölgeleri olduğu da iddia ediliyor- bölgesel işgal planını açık bir şekilde devreye sokmuş bulunuyor. Şam, Hama ve Humus'a yönelik hava saldırıları sadece askeri hedefleri değil, doğrudan Suriye'nin egemenliğini yok etmeye yönelik adımlardır, bu şekilde kabul edilmesi gerekiyor. Siyonistler, Suriye'nin ardından sıranın Irak’a geleceğini duyurmuş durumdadır. Türkiye’ye de ‘Suriye'de etkili olma’ anlamına gelebilecek aleni bir tehdidi ortaya koymuş durumdadır. Siyonist terör rejimi bütün Orta Doğu’yu jeopolitik ve güvenlik açısından kontrol altına almayı amaçlamaktadır ki bunu gizleme gereği de duymuyor. Onların istediği istikrarsız bir Suriye, istikrarsız bir Türkiye, güçsüz bir Suriye veya güçsüz bir Türkiye, güçsüz bir Irak, hiçbir şey yapamayan bir Ürdün, hiçbir şeye karşı gelmeyen bir Mısır, eli kolu bağlanmış bir İran… Bu tür İslam ülkeleri ancak onların işine yarar ve bütün bu coğrafyanın bu şekilde istikrarsız kalmasını temenni etmektedir. Bunu hepimizin görmesi ve hesaba katması gerekiyor. Türkiye’ye yönelik ‘Suriye'de aktif olmayın’ tehdidi bu kuşatmanın Ankara'ya kadar da uzanacağının açık bir göstergesidir. Türkiye kamuoyunun bunun farkında olması gerekiyor. Aynı şekilde yetkililerin de bunun farkında olması gerekiyor ki inşallah ümit ediyoruz ki farkındadırlar.” dedi.
“Türkiye’nin öncülüğünde siyonistlere karşı ekonomik ve siyasi yaptırım platformları kurulmalı”
Suriye merkezi yapısının muhakkak desteklenmesi ve güçlendirilmesi gerektiğini vurgulayan Demir, “Yeni Suriye hükümetine açık ve kararlı siyasi diplomatik ve askeri destek de muhakkak verilmeli ve adaleti tesis eden, kuşatıcı, herkesi kucaklayan bir Suriye merkezi yapısının muhakkak desteklenmesi ve güçlendirilmesi gerekir diye düşünüyoruz. Siyonistlerin saldırganlığına karşı bölge ülkeleri tarafından ortak bir savunma ve caydırıcı güç muhakkak oluşturulmalıdır. Siyonistlerin yok ettiği askeri teçhizatlar ortak bir çabayla yenilenmeli Suriye’ye hava savunma desteği de muhakkak sağlanmalıdır. Türkiye’nin öncülüğünde bölge ülkeleri tarafından Siyonistlere karşı ekonomik ve siyasi yaptırım platformları da muhakkak kurulmalı ve hayata geçirilmelidir. Bu amaçla İslam İşbirliği Teşkilatı, D8 gibi yapılar ya da Körfez İşbirliği Konseyleri acilen toplanmalı, siyonistlerin yayılmacılığına bir cevap vermeli, bölge ülkelerindeki askeri faaliyetler ortak bir platformda bir araya getirilerek özellikle siyonizme karşı çok güçlü bir işbirliğinin geliştirilmesi gerektiğini düşünüyoruz.” ifadelerini kullandı.




