• DOLAR 34.497
  • EURO 36.568
  • ALTIN 2919.813
  • ...
Bu Zulmün Hesabını  Bir Soran Olmalı
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

FİKRET ÖZKAN / DOĞRUHABER / DİYARBAKIR

90’lı yılların bölgeye dayattığı zor ve soğuk süreci iliklerine kadar yaşayan ailelerden Tutar ailesi, Müslüman oldukları için kendilerine yaşatılan insanlık dışı muamelelerin acısını halen yaşadıklarını belirtti. İskender ve Cemal Tutar’ın babası, Naşit Tutar’ın ise ağabeyi olan Mahmut Tutar (62), oğlu İskender ve kardeşi Naşit’in 20 yıldır cezaevinde haksız bir şekilde tutulduğunu, kendilerine verilen bu cezanın tek sebebinin ise ailelerinin mütedeyyin yaşamı olduğunu dile getirdi. Yaşadıkları ile ilgili olarak Doğruhaber’e açıklamalarda bulunan Mahmut Tutar, oğlu İskender Tutar ve kardeşi Naşit Tutar’ın 20 yıldır cezaevinde olduğunu, oğlu İskender’in cezaevine girdiğinde lise son sınıfta okuduğunu ve liseyi bitirdiğinden bu yana evlerinde oğlunu görmeye hasret kaldıklarını belirterek yaşadıkları haksızlıkları dile getirdi.

İNSAN OLUP OLMADIĞINI HEP SORGULADIM

Oğlu İskender’in 90’lı dönemlerin puslu günlerinde İslami kimliğinden dolayı polis tarafından alıkonulduğunu ve ilk alındığında 30 gün işkencede kaldığını söyleyen Mahmut Tutar, “18 yaşındaydı. 30 gün işkence ettiler ve 30 gün sonra bir cenaze halinde iken bıraktılar. Yakalandığında günlerce hatta 2 aya yakın bir süre nerede olduğunu dahi bilmiyorduk. Emniyet binasına gittiğimizde bizi kovuyorlardı. Her yere başvurduk ama sonuç alamadık. Sonradan bir haber geldi ve bu süre içinde işkence edildiğini ve istedikleri şeyleri kabul ettirdikten sonra bıraktıklarını öğrendik. İlk gördüğümde dehşet içinde kaldım. İnsanlıktan çıkmış bir haldeydi. İskender’e bunu yapanların insan olup olmadığını hep sorguladım. Zira insan olan birinin bu şekilde işkence yapması mümkün değildi. İkinci seferinde ise oğlum Cemal’in evine giderken yakalandı ve o günden bu yana hala bırakılmadı” ifadelerini kullandı.

NİCE HÂKİM VE SAVCI DEĞİŞTİ

Oğlu İskender’in yıllarca mahkeme yollarında bir ömür geçirdiğini ve polislerin işkence ile kendisine kabul ettirdikleri iftiraları onaylatacak hâkim ve savcıların beklendiğini dile getiren baba Mahmut Tutar, “Nice hâkim ve savcı değişti. Her seferinde dosyadaki deliller yetersiz bulundu. Bir sonraki hâkimler beklendi. Bu şekilde 12-13 yıl oğluma ceza vermeden onu mahkeme yollarında götürüp getirdiler. En sonunda da kendileri de yetersiz gördükleri dosya ve deliller üzerinden ceza verdiler ya da vermeleri istendi. Biz de bu sonucu Rabbimize havale ettik. Gerek çocuklarının gerekse de kardeşinin tek suçunun İslami yaşantıları ve hassasiyetleri olduğunu belirten Mahmut Tutar, 90’lı dönemlerde bölgede Müslüman olmanın ateşten gömlek giymekten farksız olduğunu ve bedelinin çok ağır olduğunu söyledi.

KURÂN DERSİ VERMEK TÜRKİYE’Yİ BÖLMEK İLE AYNI ANLAMA GELİYORDU

Mahmut Tutar, “Camide Kuran dersi vermek, genç olarak camiye gitmek ya da bir genç olarak İslami bir dava sahibi olmak karalanmak için yeterli bir nedendi. Kardeşim ve oğlum gibi birçok Müslüman genç için bir suç unsuru olarak gösterilen Kur’an dersi verme işini şimdi açıkça devlet yapıyor. Neticede bugün açık ve serbest bir şekilde yapılanlar o gün yasaktı. Kur’an-ı Kerim dersi vermiş olmak, Türkiye’yi bölmek ile aynı anlama geliyordu ve bu işi yapanlar o dönemlerde devletin en büyük düşmanı olarak görülüyordu. O günün yöneticilerine göre öyleydi. Ama biz Müslümandık. Bizim tavrımızı Kur’an belirlerdi ve öyle de yaptık. Evet, büyük acılar yaşadık. Ancak yarın Rabbimizin huzuruna yüzümüz ak olarak gidebilmek için Rabbimizin razı olacağı tarzda bir hayat yaşamak için çaba sarf ettik. Bize göre Kur’an-ı Kerim Allah’ın kelamıdır. Nasıl yasak olabilir? Yasak olsa ne yazar? Biz yine Kur’an’ımızı okuduk. Dersimizi de verdik ve namazlarımızı kıldık ve kılacağız da. Allah’a şükür yine o düşüncedeyiz. Yaşadığımız bunca eziyet ve sıkıntıya rağmen pişmanlık duymuş da değiliz” ifadelerini kullandı.

GENÇLERİMİZ İŞKENCEYLE YA ÖLDÜRÜLÜYOR YA DA SAKAT BIRAKILIYORDU

90’lı dönemlerde bölgede kendilerine ve İslami hassasiyetli insanlara yapılanların israil’in Filistinli Müslümanlara yaptıklarından farksız olduğunu söyleyen Baba Mahmut Tutar, Diyarbakır’da gencecik çocukların polis tarafından kaçırılarak günlerce hatta bazen bir ayı aşan sürede işkencelere tabi tutulduğunu ve bir çoğununda işkencede öldürüldüğünü söyledi.
Mahmut Tutar, “israil, bugün Müslüman gençleri kaçırıp günlerce işkence ediyorsa, kendilerine göre gayri hukuki yolları denemekten imtina etmiyor ise o gün de bu bölgede faaliyet yürüten polisler, JİTEM ve her türlü suç örgütleri Müslüman gençlere bu muameleyi reva görüyorlardı. Müslümanların gençlerini hatta çocuklarını alıp işkenceye tabi tutuyorlar, günlerce işkence ettikleri gençlere, çocuklara birçok gayri ahlaki muamelelerde bulunuyor en sonunda da onları cezaevine atıyorlardı. israil’in Filistinli mazlumların evine baskın yaparak yaka paça yakalayıp sorgusuz sualsiz götürmesi benzeri günler yaşadık bizler. Giden gençlerimiz işkenceyle ya öldürüyor ya da sakat bırakılıyordu” dedi.

ANLATTIKLARIM BU BÖLGENİN HAKİKATLERİDİR

Daha 18’ine yeni basmış oğlu İskender’in işkence altında bir ayının geçtiğini ve bu işkencelerde oğlunun birçok dişinin kırıldığını ifade eden Baba Mahmut Tutar, oğlunun işkencelerden sonra sağlığının bozulduğunu ve bundan dolayı 3 defa ameliyat geçirdiğini söyledi.

Mahmut Tutar, “İkinci görüşe gitmiştik. Ağzında dişlerinin olmadığını görünce ‘Senin dişine ne oldu?’ dedim. Bana, ‘boşver’ dedi. Bana niye söylemediğini sordum? Sonra duydum, 8 tane dişini ağzında kırıp çekmişler. (Ağlayarak) Bu insanlık mıdır? Müslümanlık mıdır? Müslümanlık bunun neresinde? Bir din düşmanı ancak bunu yapar. İskender’in hala da dişleri düzelmemiş. İşkenceden dolayı hala da diş ağrısı çekiyor. Bir insana 30 gün işkence ederseniz ve bu insana bir şeyler kabul ettirmeye çalışarak onu cezaevine atarsanız bu hangi vicdana sığar. Ben 60 yaşındayım. 2 saat bana işkence yapsalar, onların benden istediği her şeyi kabul etmekten başka bir çıkar yol düşünemem. Hatta, o insanlık dışı muameleden kurtulmak ve cezaevine girmek için belki de böyle bir yola başvururum. Günlerce yapılan işkenceden sonra gözleri kapalı bir şekilde ve okumasına müsaade edilmeden, kendilerinin hazırladığı düzmece bir ifadenin altına zorla attırılan bir imza… Bu imzaların neticesinde oğlum 30 yıla mahkûm edildi. Bu anlattıklarım bu bölgenin bir döneminde yaşanan acı hakikatlerdir maalesef” ifadelerini kullandı.

EVLADIMIZI ALLAH’IN YOLUNA FEDA ETTİK

Gerek oğlu İskender’in gerekse de kayınbiraderi Naşit’in tutuklandıklarından bu yana hem kendilerinin hem de ailelerinin sistematik bir cezalandırmaya tabi tutulduğunu belirten Anne Zinnet Tutar, “Önce Bingöl sonra da Mardin’e gönderdiler. Sonra Şanlıurfa’ya ardından tekrar Bingöl’e gönderildi. Bu şekilde sürekli oradan buraya sürgünler yaşıyoruz. Bugün ise Gümüşhane’ye göndermişler. Yılın 12 ayı çocuklarımızı görmek için yollardayız. Bizlerden uzaklaştırdıkça onları görme imkânımız da azalıyor. Aslında yapmak istedikleri de açık. Onlarla beraber bizi de cezalandırıyorlar. Uzak olmalarından dolayı görüşlerine 3 ayda bir ancak gidebiliyorum. Geçen sefer geri döndüğümde aşırı derecede hastalanmıştım. Günlerce kendime gelemedim. Bu tavırla bizleri çocuklarımızdan ve inandığımız değerlerden soğutmak istiyorlar ise boşuna çaba sarf ediyorlar. Allah’a şükürler olsun ki biz çocuklarımızdan razıyız ve yolumuzu bırakmıyoruz. Biz Müslümanız. Evladımızı Allah’ın yoluna feda ettik. Kur’an’a kurban ettik. Allah bizi pişman etmesin. Rabbim de onlardan razı olsun. Başka da bir şey istemeyiz. Rabbimiz bize güç verdikçe onların peşinden gideceğiz” şeklinde konuştu.

İNSANLIK DIŞI MUAMELELERDE BULUNDULAR

Çocuklarının yaşadıkları çevrelerde hep örnek gösterildiklerini ve parmakla gösterildiklerinin altını çizen Anne Zinnet Tutar, “Allah şahittir; çocuklarımın ahlakı çok ama çok güzeldir. Hiçbir gün komşularımız onlardan rahatsız olmadı. Komşularımız ve bizi tanıyanlar bana sürekli olarak, ‘Sen bu çocukları nasıl büyüttün?’ derlerdi. Öğretmenleri bana, ‘Helal olsun sana ki böyle çocuk büyütmüşsün” diyorlardı. Allah’a şükür, demek ki Allah onları seviyor ki onları böylesine güzel terbiye etti. Hamd olsun, çocuklarım da Allah’ı ve Allah’ın şerefli davasını çok seviyor. Biz pişman değiliz” dedi. Oğlu İskender gibi Cemal’in de büyük bir zulme maruz kaldığını ve onun da altı ay boyunca sorgu ve işkencelerde kaldığını söyleyen anne Zinnet Tutar, oğlum Cemal’in yanına gittiğimde ‘Cemal’in yanına nasıl gidiyorsun?’ diyorlardı bize. Bir anneye evladını görmeyi bile çok görüyorlardı. Cemal’i her görmeye gittiğimizde cezaevinin önünde bize küfürler ediyorlardı. Biz bayanlara dahi çok kötü küfrediyorlardı. ‘Kim sizi buraya göndermiş?’ diyorlardı. Terörle mücadele polislerinin yaptıkları ise insanlık dışı bir muamele idi. Bize çok zulüm yapıldı. Bu zulümden bahsedilirse yıllarca anlatmakla bitmez. Ancak biliyoruz ki her şeyin mutlaka bir gün sonu gelecek ve tüm insanlar ölecektir. O gün Allah’ın huzurunda kötü amel, sahibini bulacaktır. Allah’ın yanında mahcup olmayalım da ne yapılırsa yapılsın önemli değil. Allah’ın adaletinin önünde onlar da boynunu eğecek ve biz de onları göreceğiz. Onların bize yaptığını göreceğiz” dedi.

MOSSAD AJANLARI BİLE İŞKENCELERİNE GİRMİŞ

Oğlu Cemal’in sorgulanmasına İsrail ajanlarının girdiğini ve ona günlerce işkence ettiklerini duyduklarında ciğerinden bir parça koptuğunu ve zalimler karşısında oğluna sabır ve güç vermesi için Rabbine çokça dua ettiğini dile getiren Zinnet Tutar, “İsrail ajanlarıyla ortak işkence yapılmış. Amerika ve MOSSAD ajanları bile işkencelerine girmiş. Bu zulme karşı Rabbimize sığınmaktan başka bir yol bulamıyorduk. O gün dahi yapayalnız kaldığımızda biz şuna iman etmiştik ki; Allah muhakkak ki bizleri, hem mallarımız hem de evlatlarımız ile imtihan edecekti ve ediyordu. Bize de düşen sabretmek idi” şeklinde konuştu. Oğlu ve kardeşi üzerinde kendilerine yaşatılan mağduriyeti defalarca dile getirdiklerini söyleyen Baba Mahmut Tutar, oğlu ve kardeşinin kendilerine yakın bir yere sevkinin çıkarılması için defalarca dilekçe vermelerine rağmen bugüne kadar kendilerine bir cevap dahi verilmediğini söyleyerek yaşananlara karşı duyulan lakaytlığa tepki gösterdi.

BİR DÜZENLEME YAPILACAKSA BU ADİL OLMALI

Mahmut Tutar, “Başbakan’a, Adalet Bakanı’na, Adalet Bakanı Müsteşarı’na dahi dilekçe gönderdim. Hepsinden de bana olumsuz sonuç geldi. Güneydoğuda yer yok gibi bahaneler öne sürdüler. Bütün mahkûmları bıraktınız. Müslüman mahkûmlar ve birkaç tane sahipsiz bırakılmış PKK’li dışında içeride kalan yok. Son yakalanan KCK’lilerin hepsini bıraktılar. Çünkü onlara göre onlar yüksek tabaka insanlarıdır. Sahipsiz bırakılan yine gariban insanlardır maalesef. KCK’yi, Ergenekon’u bırakıyorlar. Ergenekoncuların birçoğu ağırlaştırılmış müebbet ceza almışlardı. Niye bıraktılar? Ağırlaştırılmış ceza alan af gelse bile bırakılmaması gerekiyordu. Ama bir bakıyorsun adam dışarıda. Bu mazlumlar yine içeride. Bir düzenleme yapılacaksa adil bir düzenleme olmalı ve geçmişte bu bölgede Müslümanlara kurulan kumpaslar da aydınlatılarak ve bu kumpaslara kurban edilen insanların mağduriyetleri giderilerek bir düzenleme yapılmalıdır” dedi.

İSLAMI YAŞAMAK SUÇTU

“Başbakan’ın Türkiye’de bir dönem kumpaslar kurularak insanların mağdur edildiğini söylemesine hepimiz tanıklık ettik. Sayın Başbakan’ın bilmesi gereken gerçek ise bu kumpasın en alasının bu memlekette Müslümanlara kurulduğu gerçeğidir.” Diyerek Başbakan’ın tavrının herkese eşit olmadığını belirten Mahmut Tutar, Başbakan’ın halen daha bu ülkede mağdur edilmiş Müslümanlar ile aynı kareye girmekten çekindiğini söyledi. Mahmut Tutar, “Bu ülkede Müslümanlara olmadık iftiralar atıldı. Birçok Müslüman’ın evine silahlar konuldu ve silah zoruyla şeriat kurmak istiyor denildi. Nerede silah? Kur’an silahtır. Kuran’dan korkuyorlar. Oğlu İskender’i ilk yakaladıklarında evde olan Kur’an’lar bile suç aleti diye tespit edildi. O zaman bir polis Kur’an’ı yere bırakarak bana, Kur’an’a basmamı söyledi. Ben de ona ‘Beni kurşuna bile dizsen basmam’ demiştim. Sizce burada düşmanlığın açıkça neye yapıldığı belli değil mi? Evet, onlar İslam düşmanı idiler ve İslam’ı yaşayan her kim varsa onlara göre suçluydu. Tüm bu gerçekleri görerek Başbakan’dan daha adil davranmasını ve bu bölgede devlet kimliği altında bizlere yaşatılan bu zulmün hesabının sorulması gerektiğini buradan bir kez daha haykırıyoruz” diye konuştu.

3 GÜN YEMEK YİYEMEDİM

Ağabeyi İskender Tutar ve amcası Naşit Tutar’ın yakalandığı dönemi gözyaşları içinde anlatan Mukaddes Tutar ise o günlerde 7 yaşında bir çocuk olduğunu ve abisinin yakalanmasından 2 gün önce beraber olduklarını ve bu beraberliklerinin son beraberlikleri olduğunu gözyaşları içinde anlattı.

Abisinin yakalandığı günlerde 3 gün boyunca yemek yemediğini belirten Mukaddes Tutar, bugüne kadar herkesin tutuklu anne ve babalarıyla konuştuklarını, eşleriyle ve çocuklarıyla konuştuklarını, ancak hiç kimsenin kardeşlerini hele hele kız kardeşlerine neler yaşadıklarını sorma ihtiyacı hissetmediğini belirterek sitem etti. Abisiz kalmanın babasız kalmaktan farksız olduğunu söyleyen Mukaddes Tutar, “Ağabeyimin yakalanışından bu zamana kadar çok şey değişti. Ben 7 yaşında iken ağabeyim yakalandı. Ama şu anda benim kızım 9 yaşındadır. Ben şu an 28 yaşındayım. Bunun ne demek olduğunu ben anlarım.” ifadelerini kullandı.

3 YIL BOYUNCA YAŞAYIP YAŞAMADIĞIMI BİLE BİLMİYORDUM

Evlendikten sonra ağabeyinin görüşüne gitmekte daha bir sıkıntı çektiğini söyleyen Mukaddes Tutar, “Çocuklarım bile ağabeylerime karşı olan sevgilerinin özlemi ile tutuşuyorlar. Ben çocukken amcamın kız ve erkek çocuklarını görüyordum. Hepsi abilerinin yanında oldukları zaman ben çok imreniyordum. Bence bir anne çocuğu için ne kadar acı çekiyor ise bir kız kardeş de bu kadar acı çekiyor. Ben abime karşı çok farklı duygular besliyorum. Benim için İskender bir yana dünya bir yana. Ceza aldığında bile ben 3 yıl boyunca yaşayıp yaşamadığımı bile bilmiyordum” diyerek yaşadığı sıkıntı ve acıları dile getirdi.

TELEFON İLE KONUŞTUĞUMUZ ZAMAN 9 DAKİKA 59 SANİYE KONUŞUYORUZ

Başbakan Erdoğan’ın her fırsatta halktan helallik istemesine rağmen bugün mağduriyetlerin Müslümanlar için halen devam ettiğini söyleyen Mukaddes Tutar, “Başbakan şöyle bir etrafına baksın. Zira o da cezaevi yatmış, cezaevi hayatını görmüş biri. Abimin görüşüne gittiğimizde daha iki kelime konuşmadan bize, görüş bitti diyorlar. Ben ‘bitti’ kelimesini hiç sevmiyorum. Telefon ile konuştuğumuz zaman 9 dakika 59 saniye konuşuyoruz. Bugüne kadar abimle telefonda hiç 10 dakika konuşamadım. 10 dakikalık konuşma bir anneye veya bir bacıya yeter mi? Bunların hesabını Allah sormayacak mı?” şeklinde konuştu.

ANNEM VE BABAM POLİS TARAFINDAN HAKARETE UĞRADI

PKK ile yaşanan süreçte mevcut hükümetin Karayılana ve Apo’ya bile yasa çıkarma derdinde olduklarını söyleyen Mukaddes Tutar, “Biz ne yaptık ki bu şekilde cezalandırılıyoruz? Bunun cevabını bize verebilecek mi Başbakan? Başbakan da namaz kılan, Kur’an okuyan ve İslam’ı yaşadığını söyleyen bir kişi. Daha dün kendi oğlunu alacaklar diye günlerce evde saklamasını suç kabul edenlere acaba Başbakan nasıl bakıyor? Bizler abime sahiplendik diye günlerce dışlandık. Annem babam polis tarafından hakarete uğradı. Bugüne kadar kim evladını atmış ki bizden de bu zillet bekleniyor. Başbakan’a sesleniyorum: Dönüp şu annelere, mağdur edilmiş eşlere, ailelere bir baksın. Bunun hesabını bir yapsın. Evet, Başbakan doğru söylüyor. Bu ülkede komplolar kuruldu ve bu komploların en alası Müslümanlara kuruldu. Bölgede izzetli, şerefli bir şekilde yaşamaya azmetmiş İslami hassasiyeti olan insanlara kuruldu. Bu gerçeği Başbakan’ın görmesi gerekir” dedi.

YETER ARTIK! BİZİM SESİMİZİ DUYSUNLAR

Sadece bu ülkede değil dünyanın hiçbir yerinde kimsenin Allah’a iman eden ve bunun gereğini yapan Müslümanlardan korkmaması gerektiğini dile getiren Mukaddes Tutar, bu ülkede korkulacak biri varsa onların da insanların canına, malına, çocuklarına ve huzuruna kast edenlerin olduğunun altını çizdi. Mukaddes Tutar, “ Bize yaşatılan bunca sıkıntı ve yapılan bunca haksızlığa rağmen bugüne kadar bir insanın malına zarar vermedik, kimsenin canına kast etmedik ve kendi maslahatımız için kimseyi kurban etmedik. Biz her şeyi Allah’a havale ettik. Aslında bize bu zulmü yapanlar da bizim bu sabrımız karşısında yaptıkları şeylerin doğru olmadığını çok iyi gördüler. Ama gelin görün ki değişen bir şey yok. Abimin bir arkadaşı vardı. Geçen gün annesinin vefatını gördük. Onlar bizim hem çocukluk komşumuz hem de ceza evi arkadaşımızdı. Biz mahkemelerde ceza evlerinde hep beraberdik. Onun ölümünü gördüğüm zaman kendi kendime şunu dedim: Allah’ım sen sabır ver. Böyle bir acıyı abime yaşatma. Bu gerçekten çok zor bir durumdur. Evde her gece başımı yastığa koyduğumda ve sabah kalkınca ilk işim hemen telefona bakmak oluyor. Hep korkarım derim ki anneme babama bir şey oldu mu acaba? Biz gerçekten artık bunları kaldıramıyoruz. Benimle birlikte hareket edilir ise yanımda bana destek verenler olur ise ben Meclis’e, Cumhurbaşkanına kadar çıkarım. Yeter artık! Bizim sesimizi duysunlar. Ya bizleri de alıp cezaevlerine tutuklularımızın yanına atsınlar ya da tutuklularımıza bir kapı açsınlar. Bizim de illa PKK gibi ayaklanmamız mı lazım? Biz de illaki kalkıp sesimizi duyurmak için şiddette mi başvuralım, bunu mu istiyorlar?” siteminde bulundu.

ONLARLA BERABER BİZLERİ DE CEZALANDIRIYORLAR

Evlendiği gün yaşadığı acılara da değinen Mukaddes Tutar, kendisini tebrik etmek için arayan abisiyle bir türlü konuşamadığını ve düğün gününün evde ağlayarak ve hüzün içinde geçirdiğini söyleyen Mukaddes Tutar sözlerini şöyle sürdürdü; “Şu anda abimin hayatımızdan hiçbir haberi yok. Onlarla beraber adeta bizleri de cezalandırıyorlar. Abimi bizden uzaklaştırdıkları için 1,5 yıldır görüşe gidemedim. Görüşmek için gitmeye kalksam 16 saat yol sürüyor. Ben iki çocuk ile nasıl bu kadar yol gidebilirim. Annem de hiç gidemiyor. Biz en son annem ile beraber gittiğimizde annemin yolda başı ağrımış ve burnu kanamıştı. Babam kalp hastası olduğu için uzun yolculuk yaptığında ayakları çok kötü şişiyor ve son ziyareti sonrası 10 gün hastanede kalmıştı. Bizim gibi bu halde nice insanlar var, hiç mi bunları görmüyorlar mı?”
 

Bu haberler de ilginizi çekebilir