Kürt meselesi Türkiye'nin toplumsal ve siyasal gündeminde yerini korurken, bu mesele etrafında farklı dönemlerde farklı tutumlar sergileyen isimler dikkat çekiyor. Son günlerde bu isimlerin başında gelen Mehmet Uçum, 2010 yılında Kürt sorununun barışçıl çözümü için yayımlanan ve anadilinde eğitim, demokratik haklar gibi taleplerin yer aldığı "Demokratik Açılıma Yurttaş Katkısı" kampanyasına destek vermişti. Ancak sonrasında her ne olduysa dün attığı tweet ve "Terörsüz Türkiye" vurgusuyla dikkat çeken sert açıklamalar, kamuoyunda şaşkınlık yarattı. “Terörsüz Türkiye” vurgusunda elbette bir problem yok ama “Terör” ile alakası olmayan çalışmaları “terörize” etmek hiç de şaşırtmadı…

2010'da, aralarında akademisyenler, hukukçular ve sivil toplum temsilcilerinin bulunduğu kampanyada Mehmet Uçum kurucular arasında yer alıyordu. Barışa ve diyaloğa olan inancı biraz daha arttıran bu adımda elbette ki önemliydi. Bu kampanya, Kürt sorununun çözümüne yönelik “anayasal vatandaşlık”, “anadilinde eğitim hakkı” ve barış odaklı “eğitim müfredatı” gibi önerilerle geniş kesimlerin ilgisini çekmişti. Uçum'un o dönemki duruşu, farklı kimliklerin eşit vatandaşlık temelinde birlikte yaşamasına dair bir umut ışığı yakmıştı.

Ancak bugün gelinen noktada, Mehmet Uçum'un açıklamaları bambaşka bir tutumun işaretlerini veriyor. HÜDA PAR"ın geçtiğimiz hafta sonu yaptığı ve çok farklı kesimlerden akademisyen, alim, siyasetçi, kanaat önderi, STK temsilcilerinin katıldığı “Kürt Meselesine İnsani Çözüm Çalıştayı” ile alakalı atmış olduğu tweet akılları dumura getiren cinsten…

Mehmet Uçum, teröre karşı mücadelenin kayıtsız şartsız yürütüleceğini vurgularken, etnik kimlik taleplerini "Türkiye'nin bölünmesine yönelik emperyalist planlar" olarak nitelendiriyor. Üstelik, geçmişte savunduğu anayasal vatandaşlık ve anadilinde eğitim hakkını, "Milli Devleti tartışmaya açma girişimi" olarak değerlendiriyor.

Bu durum, açık bir tutarsızlık ve ikiyüzlülük olarak yorumlanıyor. 2010 yılında barışa ve demokratik çözüme destek veren Uçum'un, bugün bu söylemleri "ihanet" olarak nitelendirmesi, kişisel ya da siyasi bir hesap değişikliğinin ötesinde "omurganın sıfır" olduğunu gösteriyor. Barış sürecine imza atan biri nasıl olur da yıllar sonra aynı talepleri bölücülükle suçlar?

Siyaset bilimciler, bu tutarsızlığın bireysel bir görüş değişikliğinden ziyade, Türkiye'nin güvenlik odaklı politikalarındaki değişimle ilişkilendirilebileceğini söylüyor. Ancak bu, Uçum'un duruşundaki ahlaki çelişkiyi ortadan kaldırmıyor. İnsan hakları ve barıştan bahsederken alkış alanların, bugün milliyetçi argümanlarla bölücülükle suçlaması, inandırıcılıktan uzaktır.

Toplum nezdinde bu çelişki, Uçum'un siyasi kimliğinin samimiyetsizliğini gözler önüne seriyor. O dönem "barış" için imza atan biri, şimdi "terörsüz Türkiye" adına barışçıl talepleri emperyalist plan olarak niteliyorsa, bu ancak kişisel çıkar odaklı bir siyasi kıvraklık olarak tanımlanabilir.

Sonuç olarak, Mehmet Uçum'un 2010'daki barış yanlısı tutumundan 2025"teki güvenlikçi ve saldırgan söylemine geçişi, Türkiye'deki Kürt meselesinin karmaşıklığını değil, kişisel tutarsızlıkları ve ikiyüzlü duruşları gözler önüne seriyor. Toplumun ortak geleceği için barış ve adalet mi, yoksa güvenlikçi politikalar mı önceliklidir? Mehmet Uçum'un çelişkili tutumu, bu kritik soruyu bir kez daha gündeme taşıyor ve kamuoyunun hafızasında derin bir soru işareti bırakıyor.

Münir Aydın

Muhabir: Yönetici