Polislerin Bırakılmasına İtiraz Dilekçesinin Tam Metni
İstanbul Cumhuriyet Savcısı İrfan Fidan`ın, eski İstanbul Terörle Mücadele Şube Müdürü Ömer Köse`nin de aralarında bulunduğu 38 kişinin mahkemece serbest bırakılmasına itiraz ettiği ve bu kişilerle ilgili yakalama emri çıkarılmasını talep ettiği dilekçede, "Bir polis memurunun veya komiserinin kendi başına devletin en üst yönetimini dinleyip görüşmelerini kaydetmesi, daha sonra da bu kayıtları yazılı hale getirmesi, yetkisi de haddi de değildir" ifadesi kullanıldı
İSTANBUL - Eski İstanbul Terörle Mücadele Şube Müdürü Atayün`ün de aralarında bulunduğu 11 şüphelinin tutuklandığı "casusluk" suçlamalarına ilişkin, 38 kişinin serbest bırakılmasına itiraz eden İstanbul Cumhuriyet Savcısı İrfan Fidan, itiraz dilekçesinde "Bir polis memurunun veya komiserinin kendi başına devletin en üst yönetimini dinleyip görüşmelerini kaydetmesi, daha sonra da bu kayıtları yazılı hale getirmesi, yetkisi de haddi de değildir" ifadesini kullandı.
Soruşturmayı yürüten İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Bürosu savcılarından İrfan Fidan, soruşturma kapsamında 11 kişinin tutuklanmasına ve adli kontrol tedbiri konulan 8 kişi dahil 38 kişinin de serbest bırakılmasına karar veren İstanbul 1. Sulh Ceza Hakimliğine itirazda bulunduğu dilekçesinde, şüphelilerin serbest bırakılmaması ve tutuklanması gerektiğine yönelik gerekçelerini sıraladı.
İstanbul 1. Sulh Ceza Hakimliğinin verdiği tutuklama ve serbest bırakma kararları hatırlatılan dilekçede, yasa gereği kapatılan özel yetkili İstanbul Cumhuriyet Başsavcıvekilliğince 2011 yılında başlatılan "Selam-Tevhid" soruşturmasıyla ilgili süreç ile soruşturmanın başlamasına dayanak oluşturan şüpheli Hüseyin Avni Yazıcıoğlu`nun eşi Kamile Yazıcıoğlu`nun söz konusu dönemde emniyet ve savcılık ifadelerine yer verildi.
"Selam-Tevhid" soruşturmasında yasa dışı dinlemeler yapıldığı" iddialarının gündeme gelmesinin ardından Yazıcıoğlu`nun 26 Şubat 2014 tarihinde İstanbul Emniyet Müdürlüğü ve ertesi gün de İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca ifadesinin alındığı hatırlatılan dilekçede, bu kişinin, "Selam-Tevhid" soruşturmasının başlatılmasına esas teşkil ettirilen ilk ifadelerini kabul etmediği, beyanlarına bilgi ve rızası dışında eklemeler yapıldığı yönünde beyanda bulunduğu kaydedildi.
İlk ifade verdiği şüpheli polislerin fotoğraflarının kendisine gösterilmesinin ardından Yazcıoğlu`nun verdiği ifadesinde, "serbest bırakılan şüphelilerden Erkan Ünal`ın kendisini `Tarık` olarak tanıttığı, bu kişiyle 3-3,5 yıl içinde 15 defa görüştüğü, şüphelilerden Gafur Ataç`ın ise `Mehmet` olarak tanıttığı ve bu kişiyle de 3-3,5 yıl içinde 4-5 defa görüştüğü" beyanlarında bulunduğu anlatılan dilekçede, Yazıcıoğlu`nun 3 yıllık süre zarfında polislere bitkisel ürün satarak 10 bin lira civarında para kazandığını söylediği aktarıldı.
Kamile Yazıcıoğlu`nun son ifadesinde, "Selam-Tevhid" soruşturmasının başlatılmasına esas teşkil ettirilen ilk ifadelerini kabul etmediği, beyanlarına bilgi ve rızası dışında eklemeler yapıldığı yönünde konuştuğu anımsatılan dilekçede, bu kişinin İstanbul Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdürlüğünde 4 Mart 2011, 6 Nisan 2011, 25 Nisan 2011 ve 23 Ocak 2012 tarihlerinde "kurgulama" yapılmak suretiyle ifadesinin alındığı bildirildi.
- "Terör örgütü oluşturma çabasına girişildi"
Bu beyanlara göre, "Selam-Tevhid terör örgütü" adı altında kurgulanarak bir terör örgütü oluşturma çabasına girişildiği ve hakkında soruşturma yürütülen kişilerin mesnetsiz olarak bu örgütün üyesi gibi gösterilmeye çalışıldığı belirtilen dilekçede, "Daha önce verilen mahkumiyet kararlarının, Yargıtay tarafından onanmış olmasının, herkesin bu örgütün üyesi olduğu anlamına gelmeyeceaği açıktır" denildi.
Kamile Yazıcıoğlu`nun ifadesinde söylemediği şeylerin söylenmiş gibi gösterilerek tutanağa geçirildiği, okumasına fırsat verilmeden imzalattırıldığı, yardım adı altında para karşılığı belge ve ifade vermesinin sağlandığı, sözde belgeler ve kurgulanarak alınan ifadelerinin gerekçe gösterilerek dosya kapsamının genişletildiği aktarılan dilekçede, ilgisiz kişilerin soruşturmaya dahil edildiği, bu kişilerin devlet yönetiminde üst düzey siyaset adamları, bürokratlar, akademisyenler, sivil toplum kuruluşu yetkilileri, vakıf-dernek temsilcileri, gazeteci-yazarlar, diplomatik dokunulmazlığı bulunan yerli ve yabancı büyükelçilik yetkilileri, sünni, alevi ve caferi din alimi kanaat önderleri arasından seçildiği ifade edildi.
- "Yasal olmayan eylem tespit edilemediği halde dinlenildiler"
İtiraz dilekçesinde, "Selam-Tevhid" soruşturmasının yürütüldüğü 3 yıl 7 aylık süreçte, terör örgütü üyeliği ile itham edilen şüphelilerin yasal olmayan herhangi bir eyleminin tespit edilemediği ve buna rağmen 17 Aralık 2013`e kadar dinlenilmelerine devam edildiği de bildirilerek, şunlar kaydedildi:
"Bu kapsamda, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve yasaları uyarınca yasal olarak dinlenilme imkanı bulunmayan Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı, TBMM Başkanı, bakanları, MİT Müsteşarı ve milletvekillerinin en yakınındaki çalışma arkadaşları, bakanlık danışmanları, TBMM başkanlık danışmanı, eski milletvekilleri, iktidar partisi genel başkan yardımcısı danışmanı, bakan danışmanları, MİT Müsteşarlığı Özel Kalem Müdürlüğü, hiçbir delil olmadığı halde, haklarında terör örgütü üyesi olarak karar alınıp, bu kişilerin Başbakanlık İdari ve Mali İşler Daire Başkanlığına ait telefonları dinlenilerek, ulusal-uluslararası görüşmelerinin kaydedildiği, bu görüşmelerin devletin milli güvenlik dış politikasına ilişkin olup ulusal-uluslararası yararlar bakımından gizli kalması gereken bilgi ve belgeler kapsamında olduğu anlaşılmıştır."
- "Hiçbir delil olmadığı halde, `terör örgütü üyesi` olarak karar alınıp dinlenildi"
Türkiye Cumhuriyeti Başbakanının görüşmelerinin dinlenip kayda alınabilmesi için, danışmanları ve tercümanları olan Mustafa Varank ile Sefer Turan`ın, hiçbir delil olmadığı halde, "terör örgütü üyesi" olarak karar alınıp dinlenildikleri bilgisi verilen dilekçede, bu sayede Başbakanın dinlenildiği ve kayda alındığına dikkat çekildi.
Aynı şekilde, TBMM Başkanının danışmanı Bilal Coşkun, eski Adalet Bakanı Sadullah Ergin`in Özel Kalem Müdürü Adnan Boynukara ve MİT Müsteşarı Hakan Fidan`ın da Özel Kalem Müdürü ve Basın Danışmanı Edip Ali Yavuz haklarında, hiçbir delil olmadığı halde "terör örgütü üyesi" olarak karar alınıp dinlenildikleri ve bu sayede TBMM Başkanı, eski Adalet Bakanı Ergin ve MİT Müsteşarı Fidan`ın görüşmelerinin dinlenilerek kayıt altına alındığı bilgisi verilen dilekçede, Fidan için "Emin" kod adı kullanılarak tapelerinin yazıldığına işaret edildi.
-"Bir kulağıyla duyduğunu diğer kulağından saklayan bürokrat da dinlenildi"
Dilekçede, kamuoyuna "bir kulağımın duyduğunu diğer kulağımdan bile saklıyorum" şeklinde açıklaması yansıyan Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu`nun Yardımcısı ve Özel Kalem Müdürü Ali Sarıkaya`nın da hiçbir delil olmadığı halde, "terör örgütü üyesi" olarak karar alınıp dinlenildiği ve bu sayede Dışişleri Bakanlığının da kayda alındığı vurgulanarak, Türkiye Cumhuriyeti Moritanya Büyükelçisi Musa Kulaklıkaya ve Halkbank Dış Operasyonlar Müdürü Levent Balkan`ın da hiçbir delil olmadığı halde, "terör örgütü üyesi" olarak dinlenildikleri aktarıldı.
Herhangi bir delil ve yasal imkan olmadığı halde cami, medrese, vakıf, dernek, sosyal tesis ve televizyon kanalı hakkında, buralara girip çıkan herkesi takip etme amacıyla "terör örgütü üyeliği" gerekçesiyle takip kararlarının alındığı da belirtilen dilekçede, Kamile Yazıcıoğlu`nun ifadelerinin çok sayıda devlet adamı, siyasetçi, gazeteci ve sivil toplum örgütü yöneticilerinin dinlenilip kayıt edebilmesi amacıyla kurgulandığı anlatıldı.
- "37 klasör, 11 bin 742 sayfalık tapeler"
"Selam-Tevhid" soruşturması kapsamındaki kişilerin itibarsızlaştırılması maksadıyla özel hayata ilişkin görüşmelerinin kaydedildiği, yasal engellere rağmen tape yapıldığı, bu kapsamda 37 klasör içerisinde bulunan 11 bin 942 sayfa tapenin çoğunun özel hayata ilişkin olduğunun anlaşıldığı da vurgulanan dilekçede, "Bütün bunlar göz önünde bulundurulduğunda, yasal olmayan bir şekilde kurgulanarak, şüpheli konumuna sokulan insanların dinlenilebilmesi maksadıyla `Tevhid-Selam` isimli bir örgüt uydurulduğu, soruşturmayı yürüten kişilerin terörle mücadele şube müdürü, müdür yardımcıları, büro amirleri, büro amir yardımcıları ve rütbeli başkomiser, komiser, komiser yardımcısı konumunda oldukları dikkate alındığında, bunun farkında oldukları, soruşturmada görevli polis memurlarının da bu kişilerle birlikte hareket ettikleri, Türk Ceza Kanunu`nun (TCK) 37/1. maddesi bağlamında `eylem ve fikir birliği içerisinde` oldukları anlaşılmıştır" ifadelerine yer verildi.
-"Eylemler bilinçli, sistematik ve koordineli biçimde gerçekleştirildi"
Soruşturmaya konu eylemlerle ilgili yasal mevzuatın da incelendiği belirtilen dilekçede, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ersan Şen`in, "Devletin güvenliğine karşı suçlar" başlıklı, TCK`nın 328/1. maddesine ilişkin makalesine de yer verilerek, makaledeki "siyasal ve askeri casusluk fiili, genel suç işleme kastı ile işlenemez" ifadelerine atıfta bulunuldu.
Tespitler doğrultusunda, Kamile Yazıcıoğlu`nun, birçok kez ifadesinin alınarak, soruşturma konusuyla ilgisiz şahısların, haklarında delil olmadığı halde, "terör örgütü üyesi" olarak telefonlarının dinlenildiği ve bu kişilerin devlet yönetiminde görevli üst düzey kritik görevlerde bulunan kişiler arasından seçilmesine özen gösterildiği anlatılan dilekçede, dinlenilen şahıslar arasında, yasama dokunulmazlığı ve diplomatik dokunulmazlık kapsamında bulunan kişilerin olduğu, en alt kademesinden en üst kademesine kadar şüpheliler tarafından eylemlerin bilinçli, sistematik ve koordineli biçimde, eylem ve fikir birliği içinde gerçekleştirildiğinin anlaşıldığı ifade edildi.
-"Şüphelilerin gerçek amacı devlet yönetimini takip etmek"
İtiraz dilekçesinde, bazı şüphelilerin yeterli delil bulunamadığı gerekçesiyle, bazı şüphelilerin de cezanın alt ve üst sınırlarına göre serbest bırakıldığı hatırlatılarak, "Şüphelilerin gerçek amacı, soruşturma kılıfı altında devlet yönetimini takip etmek, telefonlarını dinlemek, bu şekilde bilgi elde etmektir. Bu amaca ulaşılarak milli güvenlik açısından kritik bilgiler elde edilmiştir. Eylemin kişisel olarak gerçekleştirilmesi mümkün değildir. Polis memurlarından emniyet müdürüne kadar rütbe ve mevkisi her ne olursa olsun tüm şüpheliler, bu durumun farkında ve bilincindedir. Bir polis memurunun veya komiserinin kendi başına devletin en üst yönetimini dinleyip görüşmelerini kaydetmesi, daha sonra da bu kayıtları yazılı hale getirmesi, yetkisi de haddi de değildir" denildi.
Şüpheliler arasındaki resmi hiyerarşinin dışında, ast-üst ilişkilerinin de resmi ve sivil uzantılarıyla birlikte ayırca araştırıldığı bilgisi verilen dilekçede, tutuklanması talep edilen tüm şüphelilerin, dosya kapsamında gerçekleştirdikleri tüm işlemlerin tespit edilebildiği kadarıyla tek tek çıkarıldığı ve iletişimin tespiti takip kararlarına dayanak teşkil eden bu rapor ve taleplerde, mahkemeden karar talebini gerektirecek suç unsuru taşıyan herhangi bir görüşme olmadığı belirtildi.
- "Suç unsuru taşımayan kayıtlar tape haline getirildi"
"Bu talepler doğrultusunda alınan kararlar kullanılarak, binlerce insanın özel hayatına ilişkin, eşcinsel ilişkiye varana kadar binlerce görüşmesi kaydedilmiş ve hiçbir suç unusuru taşımayan bu kayıtlar, tape haline getirilmiştir" ifadesi yer alan dilekçede, mağdur hakları yönünden sakıncası olması nedeniyle bu kayıtların azami itina ile muhafaza edildiğinin altı çizildi.
Dilekçede, soruşturma sırasında ifadeleri alınan şüphelilerin "mahkeme kararları doğrultusunda işlem yaptıklarına" dair savunma yapmalarının suç kastını ortadan kaldırmadığı anlatılarak, "Mahkeme kararları insanların özel hayatlarını ve devlet erkanının ulusal uluslararası görüşmelerini kaydetmeye ruhsat vermez" denildi.
- "Mahkemenin `tutuklamanın reddi` gerekçesi yerinde değil"
Bir kısım şüpheliler hakkında, "resmi belgede sahtecilik, suç uydurma, özel hayatın gizliliğini ihlal ve hukuka aykırı olarak kişisel verileri kaydetmek" suçlarından tutuklanmaları talebinin, "suçun cezasının alt ve üst sınırları" gerekçesiyle reddedildiği hatırlatılan dilekçede, "Gerekçe, `suç uydurma` suçu yönünden makul ise de özel hayatı ihlal eden mağdur sayısı, mağduriyete sebebiyet veren belge-tape sayısı ve düzenlenen sahte resmi belge sayısı göz önünde bulundurulduğunda, sonuç ceza miktari itibariyle `resmi belgede sahtecilik, özel hayatın gizliliğini ihlal, kişisel verileri hukuka aykırı olarak kaydetmek` suçları yönünden bu gerekçenin yerinde olmadığı açıktır" ifadesi kullanıldı.
Soruşturma dosyasında gerçeğe aykırı olarak düzenlenen binlerce resmi belge, özel hayatın gizliliğini ihlal kapsamında kalan binlerce tape bulunduğunun tespit edildiğine dikkat çekilen dilekçede, soruşturmanın bu aşamasına kadar elde bulunan 7 harddiskten ancak 2`sinin incelenebildiği, tespit edilen bulguların bu 2 harddiske ilişkin olduğu ve kalan 5 harddiskin incelenmesinin ise devam ettiği aktarıldı.
Şüphelilerin gözaltı sürelerinin aşıldığına ilişkin iddialara yanıt verilen ve gözaltı sürelerinin farklılığıyla ilgili bir tablo gösterilen dilekçede, tutuklanmaya sevk edilen şüphelilerin yasal süresi içerisinde gözaltında tutulduklarının UYAP kayıtlarında mevcut olduğu ifade edildi.
AA