Bu Kaçıncı Bayram? `Çocuklarımız Yeniden Yargılansın`
Kimi 20, kimi 30, kimi 40 bayramdır Yusufun mekânında. Annelerinden, babalarından, evlatlarından uzak geçen yıllar Türkiyede 90lı yıllarda yaşanan İslam düşmanlığının ve 2000li yıllardan sonra uygulanan kişiye göre hukukun faturası hep onlara kesildi. Seslerini duyan olmadı, uğradıkları haksızlığı gören olmadı. Birileri onlara hep sağır ve dilsiz kaldı. Ve bir bayram daha geldi. Tek suçları İslamı yaşamak olan Hizbullah hükümlüleri bir bayramı daha ailelerinden uzak geçirecekler. Bu bayramda da yüzlerce kilometre uzaktaki evlatlarını görmeye gidemeyen anne-babalar, babalarının ellerini öpemeyen evlatlar olacak
Fikret Özkan, Hamza Adiyaman Diyarbakır
Onlarca yıldır kendilerine yaşatılan zulümlerin devam etmesine ve hapisteki çocuklarının çeşitli bahanelerle kendilerinden uzak diyarlara sürgün edilmesine tepki gösteren Hizbullah hükümlülerinin aileleri, hukukun kendileri için işletilmemesine öfke duyuyor.
Hizbullah hükümlülerinin yakınları ise ne bu bayram ne de başka bir bayramda onları yalnız bırakmayacaklarını, çocuklarının, eşlerinin veya babalarının uzak yerlere sürülmelerinin aralarındaki bağı daha da kuvvetlendirdiğini ifade etti.
BÖYLESİ BİR ZULMÜN SEBEBİNİ ANLAMAK MÜMKÜN DEĞİL
Tutuklu olan Ekrem Klavuz’un babası 63 yaşındaki Abdurrahman Klavuz, oğlunun 14 yıldır ceza evinde olduğunu ve 14 yıldır evlatlarına reva görülen bu zulmün acısıyla buruk bayramlar geçirdiklerini söyledi. Kendilerine yaşatılan tüm bu zulümlere rağmen hiçbir şekilde oğlu Ekrem’den dolayı bir hoşnutsuzluğunun olmadığını, kendisiyle ve onun gibi olan Müslüman gençlerle gurur duyduğunu söyledi. Abdurrahman dede, “ Sadece bayramlarda bu acıyı yaşatmadılar bize. Ekrem’in annesi 3 yıl önce vefat etti. Oğluna hasret gitti ve böyle bir günde bile taziyesine gelmesi için müsaade edilmedi. Annesinin birçok rahatsızlığı vardı. Yüzlerce kilometre yolu gidip gelene kadar her seferinde birçok sıkıntı yaşıyorduk. Ve nihayetinde bu acıları yüreğinde götürdü. Bugün ben de aynı durumdayım. Tokat’a sürgün edilmiş olan çocuğumuzu görebilmek için her ay yüzlerce kilometre gidip gelmek durumundayız. Böylesi bir zulmün sebebini anlamak mümkün değil” diyerek tepkisini dile getirdi.
EN BÜYÜK ZULÜMLERE MARUZ KALDILAR
Oğlu Ekrem’in tek suçunun Müslüman olması ve camiye giderek Kur’an dersi vermesi olduğunu söyleyen Abdurrahman dede, bir İslam ülkesinde camiye gittiği ve Kur’an dersi verdiği için 3 çocuğu da iftiraya uğrayıp hapse atılan bir baba olarak, gördüğü zulmü dile getirmesinin mümkün olmadığını söyledi. Abdurrahman dede, “ Bir Müslüman’ın camiye giderek Ku’ran dersi almasından ya da Allah’ın kitabını insanlara öğreterek onları kötülükten men etmesinden daha güzel ne olabilir? Ben, bunun neresinin kötü olduğunu anlamadım. Aslında, bir Müslümanın camiye gitmesini engellemek kadar büyük bir suç, büyük bir zulüm yoktur. Allah biliyor ya, benim çocuklarım bazen camiye gidiyor diye onlara da bize de zulmetmek için evimize baskın yapıyor ve evlerimizde karakol kuruyorlardı. (ağlayarak) Nedir bu? Kimin namusunu talan etmişlerdi? Diyarbakır’da her gün yüzlerce ev soyuluyor. Her gün onlarca insanın namusuna saldırılıyor. Bir gün olsun bu suçların önüne geçmek için böyle bir çaba içerisine girdiler mi? Hayır, vallahi onların tek derdi vardı: Bu topraklarda İslam’a hizmet eden gençleri bitirmek. Toplumu dinsizleştirmek. Ama hevesleri kursaklarında kalacak. Bizler bu zulmü kabul etmeyen çocuklarımızın arkasında olacağız. Onlar bu zulme boyun eğmedi. Haktan yana tavırlarını çok net olarak sergiledikleri gibi bizler de bu haksızlığın karşısında boyun eğmeyeceğiz” ifadelerini kullandı.
HEPSİ ALLAH İÇİNDİR
“Allah da biliyor ya oğlum Ekrem cezaevine düştüğünden bu yana o bizi teselli ediyor” diyerek hıçkırıklara boğulan Abdurrahman dede, “Ekrem bana bir gün nasihat ederken şunu söylemişti. ‘ Baba, anne üzülmeyin. Bu yaşadıklarımızın tamamı Allah rızası içindir. Kendinizi fazla üzmeyin. Aslında morallerinizin yerinde olması lazım... Çünkü bir çocuğunuz İslami bir davadan dolayı güzel bir bedel ödüyor. Ve sizler, hamdolsun bununla başınız dik geziyorsunuz’ demişti. Hakikaten düşündüğümde dediği doğrudur. Dünya üzerinde, şu bayram ağzında Müslümanların çektiği zulümlere baktığımızda Allah’ın rızasını kazanmanın o kadar kolay olmadığını görebiliyoruz. Allah biliyor ya, biz Ekrem’den razıyız. İnşallah Ekrem de bizden razıdır” şeklinde konuştu.
BABAMIZLA GURUR DUYUYORUZ
14 yıldır İslami çabasının bedeli olarak kendisine ağır bir bedel ödetilen Ekrem Klavuz’un tutuklandığında biri 2 yaşında, diğeri ise daha doğmamış olan 2 oğlu babalarının geri geleceği günün özlemini çektiklerini ve babalarının evlerine geldikleri günü hayal bile edemediklerini söyledi. Böyle bir hayalin nasıl kurulacağını bilmediğini söyleyerek babasına olan özlemini dile getiren Hüseyin Klavuz, (16) “Babamızla gurur duyuyoruz. Evet, babam olmadan çok gün geçirdik. Bayramlar onsuz geçiyor. Ancak buna da alıştık. Ancak umut ediyorum ki Rabbim bir gün onu bize gönderecek” ifadelerini kullandı. 13 yaşındaki Ahmet Klavuz ise babasını dışarıda hiç görmediğini ve hep bunun özlemini duyduğunu belirterek, “Babamı ilk gördüğümde ona amca demiştim. Bana orada söylemişlerdi babam olduğunu (Ağlayarak). Babamın çıkacağı günü özlemle hayal ediyorum” dedi.
BİR YUSUFÎ ANNESİNİN ÖZLEMİ
Halil Akbalık - Cihat Şayık / Mardin
90’lı yıllarda İslami davadan Mardin’in Nusaybin ilçesinde tutuklanan Kadri Can’ın annesi Erzane Can İlke Haber Ajansına konuştu.
Oğlu Kadri Can’ın 5 Mart 1995 yılında tutuklandığını hatırlatan Erzane Can, oğlu evden alınırken baskına gelen polislerin namaz kılmasına bile izin vermediğini söyledi
Erzane Can daha sonra, “Oğlum götürülürken ben ona ‘Seni Allah’a emanet ediyorum’ dedim. Gelen polislerden birisi ‘Teyze oğlunu iki saate getireceğim’ dedi. Ama değil 2 saat, 22 yıldır oğlum suçsuz yere tutuluyor.” dedi.
Oğlunun evden alınıp ağır işkencelere maruz bırakıldığını vurgulayan Anne Can şunları söyledi: “Oğlum Kadri Can evden alındıktan sonra bir ay 10 gün gözaltın da işkence gördü. Bu işkencelere maruz kalanların bazılarında ağır hastalıkların çıktığı ve bazılarının gözünü, bazılarının konunun kestiği söyleniyordu. Bende oğlum cezaevine götürüldükten sonra onun yanına gittiğimde onu kontrol amaçlı koridorda üç kez yürüttüm, bir yerine bir şey yapmışlar mı diye.”
20 yılda 6 cezaevi değiştirdi
Oğlunun 6 cezaevi değiştirdiğini söyleyen Erzane Can; “Oğlum Tutuklandığında 18 yasındaydı, liseyi bitirmiş üniversite hazırlığı yapıyordu. Cezaevine konulduğunda birçok sürgün yaşadı. İlk tutuklamada Bingöl Cezaevine alındı orada üç yıl yattıktan sonra oradan Mardin Cezaevine getirildi. Burada 6-7 yıl kaldı. Buradan da sürgün ettiler ve Diyarbakır Cezaevine görürdüler, orda ise 5 yıl yattı. Tabi cezaevi sürgünleri durmadı. Diyarbakır Cezaevi’nden Siirt Cezaevine götürdüler. Orada iki buçuk yıl yattı. Son olarak bizden kilometrelerce uzak olan Ordu Cezaevine götürüldü. Ordu Cezaevi’nde yaklaşık iki yılını doldurdu. Ordu’ya sadece oğlumu görmeye sadece bir defa gidebildim.” İfadelerini kullandı.
Bir yıldır oğlumu göremiyorum
Çeşitli hastalıkları olduğunu söyleyen Can; “Oğlum cezaevine girdikten sonra ben iki yerimden ameliyat oldum. Bu yüzden uzak yolculuk yapamıyorum. Yolun uzunluğundan gece yola çıkıyor ve gece dönüyoruz. Eğer onları bırakmayacaklarsa bile isteğimiz odur ki bize yakın bir yere almalarıdır. Bir yıla aşkın ben oğlumu görmedim en son gidişimde yolun bozuk ve yorucu oluşundan dolayı oğlum sağlığımdan endişelenip artık gelme dedi. Biz oğlumun yakın bir yere sevk edilmesi için babası ameliyat esnasındaki kalp fotoğraflarını ve sağlık raporlarını davasına bakan mahkemeye verdik. Ama bir sonuç alamadık.” İfadelerine yer verdi.
Cezaevinde sarılık hastalığına yakalandı
Oğlunun cezaevinde sarılık hastalığına yakalandığını söyleyen Erzane: “Benim oğlum Bingöl Cezaevi’ndeyken sarılık hastalığına yakalandı. Ama bana hiçbir zaman kaldığı yerle veya farklı bir konuda herhangi bir sıkıntısını söylemezdi. Benim üzülmemem için sıkıntılarını benimle paylaşmazdı, bende onun üzülmemesi için hiçbir sıkıntımı onunla paylaşmıyordum. Bingöl’de iken benden kalitelisinden pekmez ve bal istedi ama hastalığından söz etmedi. Mardin’e gelene kadar... O görüşüne yeğeni de gelmişti ve benim anlamam için Türkçe bana bal ile pekmez getir dedi ve hayırdır bir hastalığın var mı diye sorunca da sarılık hastalığına yakalandığını söyledi. Bu Hasatlığa karşı 4 yıl tedavi gördü ve ben hastalığın geçtiğine inanmıyorum ve hala sürdüğüne inanıyorum.” Şeklinde devam etti.
Yıllar sonra yeğenlerini görünce gözlerinden yaş aktı
Cezaevinde uzun süre kaldığı için kendisinden sonra doğan yeğenlerini tanımadığını söyleyen Can: “Bir gün görüşüne giderken yeğenlerini de yanımda götürmüştüm. İçeri giderken onlara benden uzak durmalarını tembihledim ve içeri girdim. Oğlum; sen tek mi geldin diye sordu. Bende yok, gözünü gezdir bak oralara dedim oda gözünü gezdirdi ama tanıyamadı. Yeğenlerinden birisi amca deyinceye gözlerinden yaşlar geldi ve bu kadar uzun yılar geçti mi oysa ben dün girdim sanmıştım diye söylendi. Ben hayatımda ilk kez gözlerinden yaşlar geldiğine şahit olmuştum bana anne artık yeğenlerimi bile tanıyamıyorum dedi. O yakalandıktan sonra doğanlar bile evlendi.” Diyerek mağduriyetlerini dile getirdi.
Hz. Yusuf filmini izlediğimde çok duygulandığını söyleyen Erzane Can: “Hz. Yusuf filmini izlerken özellikle cezaevinde çektiği işkenceleri izleyince yıllarca çocuklarımıza yapılan işkenceler gözlerimizin önüne geliyor.” Diyerek oğlunun özlemini dile getirdi.
Çocuklarımızı görmek istiyoruz
Artık dünya gözü ile çocuklarını görmek istediğini söyleyen Can son olarak şunları söyledi: “Biz çocuklarımızın gençliğini görmedik daha çocuk yaşta cezaevine girdiler ve simdi ise saçları ağırmış. Biz hayatta iken onları görmek istiyoruz. Devlet içerisinde en iyisi Recep Tayip Erdoğan’dır. Benim ondan da şikâyetim var; biz diyoruz biz Müslümanız aynı kıbleye yönelip aynı kelimeyi şahadet getiriyoruz. Yirmi yıl cezaevinde kalan bir insanının annesi var babası var bu anne baba yaşıyor mu yaşamıyor mu hangi sıkıntılar içerisindeler ben bunları düşünmeyen birinin Müslüman olduğuna inanmak istemiyorum. Eğer Müslüman olsaydılar yirmi yıl bir insanı cezaevinde suçsuz bırakmazdı. Aileleri ne yapıyor ne yiyor ne içiyor çalışanları var mı yok mu diye düşünürdü. Biz hakkımızı Allah’ havale ediyoruz.” Diye kaydetti.