Kürt Sorunu Çalıştayı`nın sonuç bildirgesi açıklandı
Medrese Alimleri Vakfı tarafından gerçekleştirilen, `Kürt sorunu ve çözüm süreci` konulu çalıştayın sonuç bildirgesi açıklandı.
BİTLİS – Medrese Alimleri Vakfı (MEDAV) tarafından gerçekleştirilen, Başbakan Yardımcısı Prof. Dr. Emrullah İşler’in de katıldığı ‘Kürt sorunu ve çözüm süreci’ konulu çalıştayın sonuç bildirgesi açıklandı.
20 Temmuz da Tatvan’da özel bir otelde basına kapalı olarak gerçekleştirilen ‘Kürt sorunu ve çözüm süreci’ konulu çalıştaya katılan kanaat önderleri, akademisyenler, araştırmacılar ve yazarlar kendi görüşlerini dile getirdiler.
Gece sahur vaktine kadar oturumlar halinde devam eden çalıştayın sonunda hazırlanan değerlendirme sonuç bildirgesi MEDAV Vakfı tarafından açıklandı.
Medreselerin önemine vurgu yapılan sonuç bildirgesinde, Türkiye’de huzurun ve barışın sağlanması için herkesin ve her kesimin üstüne düştüğü görevi zaman kaybetmeden yerine getirilmesi gerektiği vurgulandı.
MEDAV tarafından yayınlanan ‘Kürt sorunu ve çözüm süreci’ konulu sonuç bildirgesinde şunlara yer verildi:
“Medreseler, yeniden yasal bir konuma kavuşmalı”
“Sahip olduğu özerk yapısı ile Türkiye’de ciddi bir birikimin taşıyıcısı olan, kadim ilim mirasımıza ulaşmak için bir köprü vazifesini gören ve ahlaklı bir neslin yetişmesinde de büyük rol oynayan bölge medreseleri son yıllarda halkın, küçümsenemeyecek teveccühüne mazhar olmuştur. Dolayısıyla bu medreselerin yasal bir konuma kavuşmaları meselesinin, devlet tarafından tekrar gözden geçirilmesi sosyal bir zorunluluktur. Medreselerin toplumda etkin ve aktif bir misyon icra edebilmesi, yasal bir meşruiyete kavuşmasına bağlıdır. Bu kapsamda Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından hafızlara tanınan statünün bir benzerinin, medreselerden icazet alan talebelere de tanınması gerekir.”
“Medreseler, huzurun sağlanmasında öncü rol almalıdır”
Çözüm Sürecinin Türkiye’nin en önemli sorunu olduğu ifade edilen açıklamada, sürecin başarıya ulaşması için bütün toplum katmanlarına büyük görevler düştüğü ve bu çerçevede medreselere, üniversitelere ve sivil toplum kuruluşlarına da önemli sorumluluklar düştüğünün altı çizildi.
Açıklamanın devamında, “Misyonu gereği bütün kurum ve kuruluşlara eşit mesafede duran medreseler tarih boyunca topluma önderlik etmek, sorunları çözmek, toplumu bir arada tutmak gibi önemli görevler icra etmişlerdir. Dışarıdan yapılan hukuksuz müdahalelere rağmen medreseler birçok toplumsal sorunda söz sahibi olduğu gibi barış sürecinde de söz sahibi olmaya devam etmelidir.
Bölgede birkaç üniversitesi dışında kalan bölge üniversiteleri ile Türkiye’nin diğer üniversitelerinin Çözüm Sürecine ciddi bir destek verdikleri söylenemez. Öyle ki, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da faaliyet gösteren bazı üniversiteler sürece destek vermek bir yana engelleyici tarzda faaliyetler yürütmektedirler. Söz konusu üniversiteler, ‘Şark Islahat Planları’ tarzında çeşitli planları hayata geçirme gayreti ile sürece ciddi zararlar vermektedirler. Bu durum, bu kabil üniversitelerdeki çeşitli yapıların tasfiyesini acil ve zorunlu kılmaktadır.
Türkiye’de faaliyet gösteren başta İslamî Sivil Toplum Kuruluşları olmak üzere bütün Sivil Toplum kuruluşlarının, Çözüm Sürecine daha aktif bir şekilde destek vermeleri elzemdir.”
“Kürtlere, İslam’ın da ön gördüğü bütün insanî haklar verilmelidir”
Diyanet İşleri Başkanlığının çözüm sürecine katkısının yetersizliğine işaret edildiği açıklamada, Kürtçe dışı neşriyatın yetersizliğine ve biran evvel bu açığın kapatılmasının gereğine vurgu yapılarak, bölgede dinî irşadın Kürtçe olarak icra edilmesindeki tereddütlerin giderilmesi ve bölge yöneticilerine bu yönde kesin talimatın verilmesinin elzem olduğu konusunda ortak bir kanaat’e varıldığı belirtildi.
Kürtlere, İslam’ın da ön gördüğü bütün insanî hakların verilmesi gerektiği vurgulanan açıklamada, “Bu çerçevede anadilde eğitim dahil tüm hakların verilmesi ve çözümü kalıcı kılacak diğer tedbirlerin alınması hususunda gerekli adımlar hızlı bir şekilde vakit geçirilmeden atılmalıdır.
“Failli meçhuller derhal aydınlatılmalı”
Adaletin tecellisi için gereken bütün adımlar atılmalı, hala sır olarak duran faili meçhul cinayetlerin tamamının aydınlatılması ve bu cinayetlerin mürtekipleri hakkında gerekli yasal işlemlerin yapılması gereklidir. Çözüm sürecini akamete uğratmak için dahilden ve hariçten yapılan müdahaleler, provokasyonlar ve benzeri girişimler karşısında geri adım atılmamalı, sürecin ilerlemesi için ısrarla ve hızlı bir şekilde hareket edilmelidir.
Çözüm sürecinin meşakkatli ve sabır gerektiren bir süreç olduğu belirtilen açıklamanın devamında şunlara yer verildi: “Ancak gereğinden fazla geciktirmenin ve sürüncemede bırakmanın, sürece ciddi zararlar vereceği de göz ardı edilmemeli, gerekli adımlar süratle atılmalı ve düzenlemeler olabildiğince hızlandırılmalıdır. Sürecin başarıya ulaşamamamsı halinde tasavvur edilemeyecek derecede olumsuz sonuçların doğabileceği unutulmamalıdır.
“Atılacak adımlar anayasal güvence altına alınmalıdır”
Atılan adımların ve yapılan düzenlemelerin anayasal ve yasal güvenceye kavuşturulması, sürecin başarısı için büyük önem taşımaktadır. Bütün muhatapların, kullandıkları söylem ve ifadelere dikkat etmelerinin ve şiddet dilinin bütünüyle terk edilmesinin, sürecin başarıya ulaşmasına doğrudan etki edeceği göz ardı edilmemelidir.
Kürt halkına yönelik hak inşasının “Eşit halklar ve eşit haklar” ilkesi doğrultusunda gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Devletin bütün ülke genelinde her türlü ırkçılıkla etkin bir mücadele yapabilmesi ve üstün ırk zihniyetinin kafalardan silinmesini sağlayacak yeni bir zihin inşası için bir strateji geliştirmesi şarttır.” şeklinde sonuç bildirgesi açıklandı.
(Şükrü Tontaş-İLKHA)