Duyulsun Artık Yusufîlerin Sesi!
Gecenin geç saatlerinde uykunun en tatlı olduğu zamanlarda kapınız adeta kırılırcasına çalıyor ve kapıya uyku sersemi olarak gittiğinizde daha kim olduklarını bile soramadan Polis! Açmazsanız kapıyı kırarız sesleri yükseliyor.
Tam açmaya yeltenirken kapı büyük bir gürültü ile kırılıyor. Bir anda namluların ucu size yönelmiş bir şekilde buluyorsunuz kendinizi. Şaşkınlıktan hareket dahi edemezken polisler ellerinizden ve ayaklarınızdan tutarak sizi araca bindiriyorlar. Hiçbir sebep ve gerekçe göstermeden… İnsan bu durumda ister istemez biz bu ülkenin vatandaşı değil miyiz? Bize bu tür muameleyi reva görecek ne yaptık” diyor.
Polislerin 5 dakikalığına adliyeye götüreceğiz deyip de yıllardır zindanlarda bulunan Yusufilerden bahsediyorum. Eğer suçumuz Kur’an-ı kerim dersi vermek ve İslam’ı tam anlamıyla yaşamaksa varsın Kur’an için kelepçelensin ellerimiz, bedenlerimiz çürüsün leş kokulu mahzenlerde diyen Yusufilerden…
İslam’ın mahrem olarak nitelendirdiği odalarımıza bizim(!) polisimiz ayakkabılarla, kapı çalma nezaketini bile göstermeden adeta ahıra girer gibi giriyor. Ellerinde korkunç silahlarla çocuk ve yatak odalarına girmeler, evin altını üstüne getirmeler vs. Bu tür manzaralar aslında bize israil askerlerinin Filistinli mazlumlara yaptıklarını hatırlatıyor. Hem de anne babaların gözyaşlarına bakılmadan… Taptaze beyinli çocukların odalarına silahlarla giriliyor sonra da niye psikolojileri bozuluyor, deniyor. Acaba niye? Devlet büyüklerinin psikolojik anlayışını, bu tür olaylar çok net bir şekilde gözler önüne seriyordur umarım.
Duyulsun artık evladına hasret giden annenin, ardından gizli gizli gözyaşı döken, hani şu ağlamaz dediğimiz fakat içleri cayır cayır yanan babaların gözyaşlarına boğulan feryadı…
Hiç kimse çocuğunu zindanlarda çürüsün, bir ömür tüketsin diye dünyaya getirmedi. Herkesin çocuğu en az sizin Bilalleriniz, Sümeyyeleriniz, Esmalarınız kadar değerli ve ötekisi olmayandır…
Ey yetkili gibi geçinenler! Niçin bu sessizlik, neden kulaklarınız hakka bu kadar sağır, ‘summun bukmun umyun’ mesajı yoksa sizler için mi?
Daha dün bir Yusufi’nin oğlunun gözyaşlarına tanık olduk, 8 yaşında babasından koparılan Yusuf’un gözyaşlarına... Allah aşkına yürekleriniz taş mı? Kaya mı? Kesildi niçin duymuyorsunuz, niçin?
Nedir Müslümanlara reva görülen bu zülüm, nedir onları bu kadar ötekileştirdiğiniz?! Babasından ayrı yetişen, daha 15’inde ev reisliği kendisine kalan çocuğun günahı nedir Allah aşkına söyleyin?! Nedir bayramlarını her seferinde görüşlerde geçirdikleri bu çocuklarımızın günahı, geçip giden gençliğimizde kime ne yaptık biz, kimin malına, namusuna dil uzattık, hangi devlete darbe girişiminde bulunduk, kimin kafasına balyoz indirdik, söyleyin hangisini yaptık hangisini?!
‘Üzülmeyin, gevşemeyin…’ ayeti hepimiz için bir düsturdur. Siz ve biz inanan insanların emeklerini Allah(c.c) asla zayi etmez. Sizin yerinizde olmak isteyen yüzbinlerce genç özgürlüğünü size feda etmeye hazırdır ey zindanı medreseye çeviren kahramanlar…
Bu kadar zulüm yetmezmiş gibi bir de bizden kilometrelerce uzağa farklı şehirlere gönderirsiniz Yusuflarımızı…
Siz bilir misiniz Yusuf olmak, Yusuf’un da gerisinde Yakup olmak nedir? Bilir misiniz, anlayabilir misiniz Yakup’un köşesine çekilip neler çektiğini, hüngür hüngür ağladığını, bazen bu hayattan göçüp gitme isteğini, bir babanın çaresizliğini, hani şu hiç yıkılmayan dağ gibi durması gereken babaların nasıl yıkıldığını…
Ve yine bilir misiniz annelerin Yusuf’tan ayrı neler çektiğini… Bir ukde vardır içlerinde onları yakıp kavuran… Yapmak isteyip de yapamadıkları... Evlatlarından geriye kalan nişanlıları vardır kimisinin... Ve bu babalardan geriye kalan kız çocukları vardır; babalarından yıllarca ayrı kalan, onlardan hep utanan, onları görünce yanakları al al olan... Nereden bileceksiniz siz her gün ‘Anne, babam nerede?!’ diye soran çocuğun annesinin çaresizliğini…
Siz nereden bileceksiniz, nasıl anlayacaksınız bu insanların halini?!
Ey yetkililer! Bize sevdiklerimizi, Yusuflarımızı, daha gençliğin baharında sönen hayatlarımızı en azından hakkımızı geri verin! Artık anneler Yusuflarının hasretiyle kavrulmasın! Babalar çocuklarına kavuşsun! Çocuklar baba şefkatinden mahrum bir şekilde büyümesin!
Ey Yusufi abilerimiz, izzet, ancak Allah’ın, Peygamberinin ve müminlerindir. (münafikun 8) Sizler mensubu olduğunuz bu davada yalnız değilsiniz. Bu kutlu yolun neferleri siz şanlı Yusufiler; sizler bizim umudumuzsunuz. Bizden kilometrelerce uzakta da olsanız bizler için asla vazgeçilmeyenlersiniz. Zindan size kapılarını açmış, iffetin timsaline açtığı gibi. Zindanı medreseye çeviren abilerimiz üzülmeyin, gevşemeyin, eğer inanıyorsanız şüphesiz üstün gelecek olanlar sizlersiniz…
Selam ve dua ile… Dua eder, dua bekleriz…
Hicran ASLAN/dogruhaber