`Risale-i Nur`u tahrifatçıların elinden kurtarmak gerekir`
Risale-i Nur`un devletin tekeline geçme tartışmalarına açıklık getiren Abdulkadir Badıllı, birçok yayınevinin risaleleri kendilerine göre neşretmesinin tahrifata sebep olduğunu belirterek ortada kanuni bir müeyyidenin olmasının faydalı olacağını düşündüğünü söyledi.
ŞANLIURFA - Risale-i Nur için çıkarılan bandrol uygulamasıyla ilgili tartışmalar devam ediyor. Risale-i Nur’un devlet eliyle neşredilme girişimi Üstad’ın talebelerini ikiye böldü. Risale-i Nur’un devlet eliyle neşredilmesini doğru bulanlar Risale-i Nur’da sadeleştirme adı altında yapılan tahrifatları göz önüne alırken, tepki gösterenler ise Risale-i Nur’un tekelleşme tehlikesine dikkat çekiyorlar.
Şanlıurfa’da yaşayan Bediüzzaman’ın talebelerinden Abdulkadir Badıllı, son günlerde yaşanan ‘Risale-i Nur tekelleşiyor mu’ tartışmalarını İlke Haber Ajansı’na değerlendirdi.
“Risalelerde sadeleştirme adı altında tahrifat yapıldı”
Risalelerde sadeleştirme adı altında tahrifatlar yapıldığını söyleyen Badıllı, “Son yıllarda Hocaefendi cemaati sadeleştirme adı altında Risale-i Nur’da tahrifat yaptı. İşler bu seviyeye gelince Kültür Bakanlığı’na çok sayıda telefon gitmiş. Bakanlık da, ‘bu kitapları kim basabilir, kimin hakkıdır, varisleri kimdir?’ diye bir soruşturma açmak üzere bütün yayınevlerini durdurmuş. Zaten Üstad daha hayatta iken Risale-i Nur’un ya Diyanetin eliyle ya da Kültür Bakanlığının eliyle neşredilmesi için girişimde bulundu. Bunun için Adnan Menderes’e gittiler o da kabul etti ama Başbakanlıkta görev yapan biri Risale-i Nur’daki ‘Saidi Kurdi’ kelimesini bahane ederek buna engel oldu.” dedi.
“Kanuni müeyyidenin olması faydalı olur”
Risale-i Nurları neşreden 16 tane yayınevinin olduğunu söyleyen Badıllı, bu yayınevlerinin risaleleri kendilerine göre neşrettiğini bunun da birçok tahribata sebep olduğunu belirterek ortada kanuni bir müeyyidenin olmasının faydalı olacağını düşündüğünü söyledi.
“Risale-i Nur tahrifatçıların elinden kurtarılmalı”
Risale-i Nur’u neşretme hakkının Üstad’ın varis kıldığı insanlara ait olduğunu ifade eden Badıllı şöyle konuştu: “Risale-i Nur Üstad Hazretleri zamanında nasıl neşredilmişse o şekil neşredilmelidir. Manası, lügatı, dipnotu kısacası Üstad tarafından kabul görmeyen hiçbir şey alınmamalıdır. Zaten Üstad’ın kendisine varis kıldığı insanlar da bunu istiyor. Onun için bu devletin tekeline geçti başkası neşredemez manası çıkmamalı. Başkası da neşredecek ama onlar kim olacak? Üstad’ın varis kıldığı şahıslar neşreder. Kim bu varisler? Üstad’ın zamanında Ahmet Aytimur, Sait Özdemir, Sungur Abi. Bunlar Üstad’ın vekili olan insanlar. Fakat şu an ortada kanuni bir müeyyide olmadığı için herkes kalktı neşretti. Risale bunların elinden kurtarılmalıdır. Ya devlet neşretmeli ya da Üstad’ın varisleri kim ise onların eliyle neşredilmelidir.” şeklinde konuştu.
Badıllı, Risale-i Nur’un devlet eliyle neşredilmesi için Bediüzzaman’ın Adnan Menderes ile görüşerek bütün hukuki haklarını vermeye hazır olduğunu beyan ettiğini belirterek “Üstad zamanında Risale-i Nur’un devlet eliyle neşredilmesi bir de Ayasofya’nın ibadete açılmasını demokratlardan istedi. Ama ikisi de o zaman olmadı. Üstad da dedi ki ‘demek ki Allah O’na (Menderes) nasip etmemiş. Üstad da o zaman Ankaralı Salih Özcan, Sait Özdemir, Tahsin Polat gibi talebelerine neşretme izni vermiş. Menderes zamanında ilk defa devlet gayri resmi olarak kâğıt yardımında bulunarak Risale-i Nurların neşredilmesine yardımcı oldu.” ifadelerini kullandı.
Risale-i Nur’un devlet tekeline alınmasının sakıncalı olma ihtimaline değinen Badıllı, “Yani hükümet değişirse bu girişim sakınca oluşturmaz mı? Tabii bunlar bir ihtimaldir. Ama devlet gerçekten Risaleleri Üstad’ın neşrettiği gibi özüne uygun olarak neşredecekse bu daha iyi olur. Dediğim gibi şu anda 16 tane yayınevi var ve kimse kimseyi durduramıyor. Bunların neşretme hakları da yok.” dedi.
Abdulkadir Badıllı kimdir?
1936 yılında Şanlıurfa´ya bağlı Akziyaret nahiyesinin Şeyhzeliha köyünde dünya gelmiştir. Babası Abdurrahman annesi Havvadır. 1953 yılında Bediüzzaman Said Nursi’yi iki-üç kere ziyaret etmiş ve Said-i Nursi kendisini talebeliğe kabul etmiştir. 1953´ten bu güne kadar Risale-i Nur hizmetinde hayatını devam ettirmiştir. Harran Üniversitesi tarafından kendisine fahri doktora unvanı verilen Badıllı; Arapça, Farsça, Osmanlıca ve Kürtçe biliyor.
Urfa’daki mekânı bir Bediüzzaman arşiv hanesini andıran Badıllı’nın eserleri arasında, üç ciltlik Mufassal Tarihçe, Risale-i Nur’un Kudsi Kaynakları, İşarat-ül İcaz Tercümesi, Mesnevi-yi Nuriye tercümesi, Bediüzzaman Ve Din Tılsımları, İslam Kardeşligi İçinde Türk-İlişkileri, Güneş Üflemekle Sönmez, Risale-i Nur’da Cuma Hutbeleri ve son olarak da Beddiüzzaman Said Nursi Hazretlerinin Urfa’ya Has Teveccühleri adında bir kitapçık çalışması var. (Osman Gülebak/Mustafa Bikeç/Mehmet Demir-İLKHA)