`Cumhurbaşkanı Devletin Değil Halkın Temsilcisi Olmalı`
Parti olarak cumhurbaşkanlığı seçim sürecini yakından takip ettiklerini belirten HÜDA PAR Genel Sekreteri Mehmet Yavuz, seçilecek cumhurbaşkanının şahsi veya grup çıkarlarının aleyhine dahi olsa adaletten ayrılmamasını ve devletin değil halkın temsilcisi olmasını istediklerini belirtti.
ANKARA - Gündemi değerlendiren HÜDA PAR Genel Sekreteri ve Parti Sözcüsü Mehmet Yavuz, cumhurbaşkanlığı seçimlerinden cezaevlerindeki İslami dava tutuklularına, Suriyeli mülteci sorunundan elektrik kesintilerine kadar birçok konuda önemli açıklamalarda bulundu.
Cumhurbaşkanlığı seçimlerini yakından takip ettiklerini belirten Yavuz, seçilecek cumhurbaşkanının şahsi veya grup çıkarlarının aleyhine dahi olsa adaletten ayrılmaması gerektiğini vurguladı. Yavuz, "Seçilecek adayın, cumhurun başı olarak cumhura dair her aidiyeti adalet ve eşitlik temelinde kucaklamasını, cesur, halkın inanç değerleri ile barışık ve adil bir idareci olarak devletin değil halkın temsilcisi olmasını istiyoruz." dedi.
Suriyeli mülteciler hedef haline getirilmemeli
Suriyeli mültecilerin yoğun olarak yerleştiği Türkiye’de sosyal problemlere yol açmaya başladığını hatırlatan Yavuz, yerli halkın arızi tepkileri nedeniyle mültecilerin hedef haline getirilmemesi gerektiğini belirtti.
Yavuz, "Mültecilerin yoğun olarak bulundukları alanlarda kontrollü ve sosyal altyapısı sağlam bir zeminde toplumla kaynaşmaları, mültecilerin, suça itilme ve istismar edilme riskine karşı, güvenli ve sağlıklı yerleşimlerinin sağlanması, hükümetin bu konudaki başlıca öncelikleri arasında yer almalıdır." ifadelerini kullandı.
"İslami dava tutuklularının özgürlüğü için gerekli düzenlemeler yapılsın"
12 Eylül zihniyeti, 28 Şubat darbesi ve sonrası hukuk dışı uygulamalarının mağduru olan yüzlerce dindar insan, hala cezaevlerinde bulunduğuna dikkat çeken Yavuz, darbecilerin tahliyesine imkan sağlayan hükümetin, ideolojik yargı ve kolluk kumpaslarının mağduru olan İslami kesimlerin mağduriyetlerine sessiz ve tepkisiz kalmaya devam ettiğini söyledi.
Yavuz, hükümetten, bu halkın evlatları olan zindanlardaki dindarların, özgürlüğe kavuşması için gerekli düzenlemeleri bir an önce hayata geçirmesini istedi.
Elektrik kesintileri halkı mağdur ediyor
Özelleştirildikten sonra sık sık kesintilerle gündeme gelen elektrik dağıtım hizmetinin, keyfi uygulamalarla halkı mağdur etmeye devam ettiğini dile getiren Yavuz, kayıp kaçak bahanesi ile sarfiyatın düşürülmesi amacıyla nüfus yoğunluğu yüksek olan şehirlerde saatler süren kesintilerin önüne geçilmesi çağrısında bulundu.
Uyuşturucu ile mücadele
Son zamanlarda kullanımı artan yeni tür uyuşturucu maddelerle mücadele konusunda atılan yeni adımları da değerlendiren Yavuz, "İslami ahlak ve eğitimin ikinci plana itildiği, şehvet ve şöhret hırsının kamçılandığı sağlıksız ve tatminsiz toplumsal düzende, manevi buhranların, uyuşturucu, cinnet, istismar, cinayet ve intihar olaylarının artması kaçınılmazdır. Sosyal politikaların, günübirlik, göstermelik bir anlayıştan sıyrılarak toplumsal hastalıkları önleyici, fıtrata uygun ve gerçekçi bir yaklaşımla yeniden ele alınması, sürekli ihmal edilen manevi kalkınmaya öncelik verilmesi aciliyet arz etmektedir." dedi. (İLKHA)
HÜDA PAR haftalık değerlendirmesinin tamamı:
CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMİ
10 Ağustos’ta ilk kez halk tarafından seçilecek cumhurbaşkanlığı için kesin aday listeleri ilan edildi. Mevcut anayasaya göre yetkileri belirlenmiş olan Cumhurbaşkanlığı makamının "kim seçilirse seçilsin" anayasa değişmediği müddetçe, sınırlı birtakım yetkilerini kullanma biçimi haricinde, seleflerine oranla ortaya çok büyük bir fark koymayacağı ortadadır. Bu açıdan cumhurbaşkanlığı, süper yetkilerle donatılmış olağanüstü bir makam olmadığı gibi, halka bu şekilde sunulması da doğru değildir. Son 7 yıldır iktidar partisinin oylarıyla meclis tarafından seçilen ve hükümetle oldukça uyumlu bir performans sergileyen cumhurbaşkanlığı makamının, seçilmesi halinde başbakana, bugünkü güç ve yetkilerinden ziyade katacağı bir şey yoktur. Cumhurbaşkanlığı seçiminde asıl önemli olan, seçilecek adayın kendini cumhurun başı olarak görebilmesi ve buna göre hareket etmesidir. Şahsi veya grup çıkarlarının aleyhine dahi olsa adaletten ayrılmamasıdır. Bu kapsamda parti olarak adayları ve seçim sürecini yakından izliyor, seçilecek adayın, cumhurun başı olarak cumhura dair her aidiyeti adalet ve eşitlik temelinde kucaklamasını, cesur, halkın inanç değerleri ile barışık ve adil bir idareci olarak devletin değil halkın temsilcisi olmasını istiyoruz.
SURİYELİ MÜLTECİLER
3 yılı aşkın bir süredir Suriye’de devam eden çatışma ve ölümlerle gelen insani yıkım, mültecilerin yoğun olarak yerleştiği Türkiye’de sosyal problemlere yol açmaya başladı. Hükümetin haklı olarak savaştan kaçan Suriyeli kardeşlerimize kapılarını açması, yeterli altyapı ve sosyal zemin hazırlığı yapılmadığından yerli halk ve mülteciler arasında sorunlara sebep olmaktadır. Mazlum Suriye halkına karşı insani vazifenin kaçınılmaz olduğu gerçeği kadar, yerli halkın arızi tepkileri nedeniyle mültecilerin hedef haline getirilmemesi de önemlidir. Bu kapsamda özellikle mültecilerin yoğun olarak bulundukları alanlarda kontrollü ve sosyal altyapısı sağlam bir zeminde toplumla kaynaşmaları, mültecilerin, suça itilme ve istismar edilme riskine karşı, güvenli ve sağlıklı yerleşimlerinin sağlanması, hükümetin bu konudaki başlıca öncelikleri arasında yer almalıdır.
ZİNDANDA YUSUFLAR DA VAR
12 Eylül zihniyeti, 28 Şubat darbesi ve sonrası hukuk dışı uygulamalarının mağduru olan yüzlerce dindar insan, hala cezaevlerinde ömür tüketmektedirler. Tek suçları İslami hizmetlerde bulunmak olup zamanın Yusufları olan kardeşlerimiz, ideolojik ve taraflı yargı sisteminin gadrine uğratılmış ve 10 yıllardır özgürlükleri ellerinden alınmıştır. 12 yıllık iktidar döneminde darbecilerle mücadele adı altında askeri vesayet unsurlarını yargı eliyle saf dışı bırakan hükümet, bu unsurların mağduru olan mazlumları görmezden gelmeye devam ediyor. Geçen zaman içinde mücadele ettiklerini ilan ettikleri tüm darbecilerin tahliyesine imkân sağlayan yasal düzenlemeleri sayısal gücü ile meclisten geçiren hükümet, ideolojik yargı ve kolluk kumpaslarının mağduru olan İslami kesimlerin mağduriyetlerine sessiz ve tepkisiz kalmaya devam etmektedir. Hatta balyoz sanıkları için yasal düzenleme yapmaktan da, bu kesimlerin istifade edebilme ihtimali nedeniyle vazgeçtiği anlaşılmış, özel bir çaba ile yargı yollarını kendilerine kapatan bir pratik sergilemiştir. Bu çifte standart mezkûr kesimlerin gözünden kaçmamaktadır. Hükümet 10 yılı aşan iktidarına rağmen, içinden geldiği dindar halktan destek talep ediyorsa, bu halkın evlatlarının özgürlüğe kavuşması için gerekli düzenlemeleri de bir an öce hayata geçirmelidir.
ELEKTRİK KESİNTİLERİ
Özelleştirildikten sonra sık sık kesintilerle gündeme gelen elektrik dağıtım hizmeti, tekrar eden keyfi uygulamalarla halkı mağdur etmeye devam ediyor. Isıtma ve soğutmada yoğun bir şekilde kullanılan elektrik enerjisinin, ihtiyaca cevap vermeyecek ölçüde dağıtımının bilinçli bir şekilde aksatılması makul ve kabul edilebilir değildir. Kayıp kaçak bahanesi ile sarfiyatın düşürülmesi amacıyla nüfus yoğunluğu yüksek olan şehirlerde saatler süren kesintilerin önüne bir an önce geçilmelidir. Dağıtımı özel sektörün insafına terk edilen özelleştirme şartları gözden geçirilmeli ve zaruri ihtiyaçlardan olan bu hizmetin aksatılmasının önüne geçmek için gerekli düzenleme ve revizyonlar derhal yapılmalıdır.
UYUŞTURUCU İLE MÜCADELE
Sağlık Bakanlığı son zamanlarda kullanımı artan yeni tür uyuşturucu maddelerle mücadele konusunda bir yol haritası hazırladığını açıkladı. Kullanma yaşı giderek düşen uyuşturucu ile gereği gibi mücadele edilmemesinden kaynaklı çok ciddi sağlık sorunlarının toplumsal yaygınlık kazandığı bir dönemi yaşıyoruz. Uyuşturucu imal, ticaret ve kullanımı suçları için uzun süreli hapis cezaları öngörülmesine rağmen, sosyolojik, psikolojik ve ekonomik şartların kullanımı cazip hale getirmesi karşısında, cezaların caydırıcı etkisinin pek hissedilir olmadığı anlaşılmaktadır. İslami ahlak ve eğitimin ikinci plana itildiği, şehvet ve şöhret hırsının kamçılandığı sağlıksız ve tatminsiz toplumsal düzende, manevi buhranların, uyuşturucu, cinnet, istismar, cinayet ve intihar olaylarının artması kaçınılmazdır. Sosyal politikaların, günübirlik, göstermelik bir anlayıştan sıyrılarak toplumsal hastalıkları önleyici, fıtrata uygun ve gerçekçi bir yaklaşımla yeniden ele alınması, sürekli ihmal edilen manevi kalkınmaya öncelik verilmesi aciliyet arz etmektedir.
İSLAM COĞRAFYASI
Suriye’de Esed’e bağlı rejim güçleri tarafından füze ve bombalarla gerçekleştirilen saldırılarda 76 kişi katledildi. Irak’ın Kerkük kentinde Peşmerge’nin kontrol noktasına bombalı araçla düzenlenen saldırıda da 13 kişi hayatını kaybetmiş, 20`den fazla kişi yaralanmıştır. Tayland`da yönetimi ele geçiren cunta, ülkede sığınmacı olarak bulunan yaklaşık 130 bin Arakanlı Müslümanı Myanmar`a ölüme geri göndermeye hazırlanmaktadır.
Siyonistlerin son bir haftadır Gazze Şeridi’ne düzenlediği saldırılarda çoğu kadın ve çocuk 200`den fazla Filistinli hayatını kaybetmiş, 2000’den fazlası ise yaralanmıştır. Ümmetin tümünün üzerinde ittifak edip tek yürek olduğu Filistin meselesinde, bir iki istisna dışında bu zulme seyirci kalma noktasında da Müslüman devletlerin yöneticileri ittifak etmiş bir görüntü sergilemektedirler. 60 yıla yakın bir süre devam eden Siyonist işgal ve zulüm, kendi sözüm ona milli çıkar ve uluslararası denge hesapları uğruna, dolaylı veya doğrudan en büyük desteğini, bizzat halkı Müslüman devletlerin yöneticilerinden almaktadır. Müslümanlar, güç ve imkanlarını birbirlerine karşı hiç çekinmeden kullanarak tüketebilmekte, ama emperyalist ve Siyonist saldırılara karşı, hareketsiz, tavırsız ve çaresiz bir görüntü verebilmektedirler. Emperyalizmin amaçlarına hizmet için seferber olmayı görev bilen yöneticilerin, konu Siyonistler olunca sadece kınama ile yetinip kayda değer diplomatik bir girişimde bile bulunmaması, samimiyetsizlik ve ciddiyetsizliktir. Her nerede olursa olsun zulme ve haksızlığa karşı herkes gücü ve konumu itibariyle üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmekle mükelleftir. Hak ve tarih önünde herkesin bu hesabın görüleceğinin bilinciyle hareket etmesi gerektiğini hatırlatıyoruz. Unutulmamalıdır ki, Siyonizm`in bu küstah tavrı ümmetin dağınıklığındandır. HÜDA PAR olarak İslam ümmetine, ittifak ettiği Filistin’e destek konusunda güçlerini birleştirmesi, Siyonistlerin ve destekçilerinin mallarına toplu boykot uygulaması çağrısında bulunuyor, yaşadıkları ülkelerin yöneticilerine de terör rejimi ile ilişkilerini kesme konusunda baskı yapmaya davet ediyoruz.