Selahaddin Eyyubi, Hıttin Zaferi ve Kudüs
Bir Selahaddine ve bir de Hıttin Zaferine en çok ihtiyaç duyduğumuz dönemlerden birini daha yaşıyoruz. İslam âleminde yaşananlar, dökülen kanlar ve akıtılan gözyaşları bu hafta yıl dönümünü yaşadığımız Hıttin Zaferini ve Selahaddini Eyyubinin adaletini bir kez daha hatırlattı.
Emrah Tel / Doğruhaber / Araştırma
Tarih boyunca kan ve gözyaşının eksik olmadığı İslam toprakları bir kez daha Batı emperyalizminin zulmüne şahit oluyor. Özellikle son dönemlerde Batı Emperyalizmi ve azmettiricisi siyonizm İslam âlemini kan gölüne çeviren oyunlar oynuyor. Bir taraftan Suriye, Irak ve Mısır’da oluk oluk kan akıtılırken öte tarafta İslam topraklarındaki karışıklığı fırsat bilen Siyonist rejim İsrail, Filistin topraklarındaki zulmünü arttırıyor. Tüm bu yaşananlar Müslümanlara sürekli Selâhaddin-i Eyyubi’yi hatırlatıyor. Çünkü ümmetin özgürlüğü ancak Kudüs’ün esaretten kurtulmasıyla mümkün olacaktır. Kudüs’ün Selâhaddin-i Eyyubi tarafından kurtarılışının yıl dönümü bir Selahaddin’e bir de Hıttin zaferine ne kadar ihtiyacımız olduğunu bir kez gösterdi. Biz de bu hafta Hıttin Zaferi ve Selahaddin’in adaletini kaleme alıyoruz.
FETHE GİDEN YOL
Hazreti Ömer döneminin 638’deki Yermuk Zaferi’nden 460 yıl sonra harekete geçen Batı, 1099’da Haçlı Seferiyle Kudüs’ü işgal edip, Kudüs`ü kendisine başkent yaptıktan sonra sınırları Filistin`den Antakya`ya kadar uzanan bir Latin Krallığı kurdu. Haçlılar işgal sırasında tarihte eşi görülmemiş bir barbarlıkla yüzbinlerce Müslümanı hunharca katletti. Yaşanan bu vahşet ve Kudüs’ün esareti Selahaddin’in hafızasını sürekli meşgul ediyordu. 1167’de Musul Atabeyi Nureddin Mahmud bin Zengi’nin dostu amcası Şirkuh’un yanında Mısır seferine çıkan Selahaddin, büyük bir kahramanlık örneği gösterdi, sonraki dönemde Fatimi yönetimini yıkarak Mısır’a hâkim oldu. 1174’te Nureddin’in hayatını kaybetmesi üzerine devlette saltanat kavgaları baş gösterdi. Selahaddin 6 Mayıs 1175’te tüm muhalifleri saf dışı bırakarak istiklalini ilan ederek adına hutbe okuttu. Böylece kurucusu olduğu Eyyubi Devleti yeni bir dönüm noktası yaşamış oldu. 1186 yılında Halep ve Musul Atabeyliklerinin de, Selahaddin’in hükümdarlığını kabul etmesiyle İslam Birliği sağlanarak Kudüs’ün fethi için kapı aralanmıştı. Zaten aradan geçen süre zarfında Haçlı barbarlığı ve Kudüs’ün esareti Selahaddin’i içten içe kavuruyordu. Selahaddin İslam`ın ilk kıblesi ve Kâinatın Efendisi Hz. Muhammed`in (s.a.v.) Miraç`a yükseldiği mukaddes beldenin, Haçlıların elinde bulunmasını kabullenemiyordu. O şöyle diyordu: “Kudüs ve Mescid-i Aksa, Haçlıların işgalinde olduğu müddetçe, ben nasıl olur da gülebilirim, sevinebilirim, istediğim gibi rahat yemek yiyebilirim ve hele gözüme uyku girebilir?”
HITTİN ZAFERİ VE HAÇLI HEZİMETİ
Kudüs’ü özgürlüğüne kavuşturmayı kendisine en büyük hedef olarak belirleyen Selahaddin bu uğurda Haçlılara karşı ilk seferini 14 Kasım-9Aralık 1177’de gerçekleştirdi. Yaklaşık 10 yıl beklediği zaferi 4 Temmuz 1187’de yani Haçlıların Kudüs’ü işgalinden tam 88 yıl sonra kazandı. Ortaya koyduğu, inanç, kahramanlık ve adaletle tüm dünyaya zaferin nasıl kazanıldığını ve zaferden sonra nasıl davranılması gerektiğini gösterdi. Haçlılar 88 yıl önce vahşice işgal ettikleri Kudüs’ü bu kadar kısa sürede geri vermelerini kaldıramadılar ve nihayetinde Papa III. Urbanus kahrından öldü. Savaş sırasında ordunun büyük bir bölümü ölürken, sağ kalanların tamamı esir alındı. Kral da dâhil olmak üzere ordunun önde gelenleri de ele geçirilenler arasındaydı. Haçlı orduları Filistin`de bulundukları 100 sene boyunca bölgedeki Müslümanlara çok eziyet etmiş olmalarına rağmen, bu savaşın mağlubu olarak kendilerine hiçbir kötü davranışta bulunulmamıştı. Esirlerin büyük bölümü sembolik fidye bedelleriyle serbest bırakıldı.
SELAHADDİN’İN ADALETİ
Kudüs’ün fethi Hristiyanlarda büyük bir korku ve paniğe yol açtı. Çünkü Selahaddin’in, 88 yıl öncenin intikamını alacağını düşünüyorlardı. Ancak durum hiç de düşündükleri gibi olmadı. Selahaddin Kudüs’teki Hristiyanların hiçbirine dokunmadı. Katolik Hıristiyanların şehri terk etmelerini emredilirken “Haçlı” kimliğine sahip olmayan Ortodokslar’ın şehirde yaşamaya ve diledikleri gibi ibadet etmeye devam etmelerine imkân sağlandı. Savaşın ardından Selahaddin’in huzuruna çıkarılan Haçlı ordusunun iki kumandanı, Reynald de Chatillon ve Kral Guy yargılandı. Müslümanlara karşı korkunç vahşetlerle ünlenmiş olan tapınakçı Reynauld of Chatillon`u idam edilirken aynı suçları işlememiş olan Kral Guy serbest bırakıldı. Hıristiyan âlemi adaletin ne olduğunu bir kez daha görüyordu. Selahaddin öyle bir fetih gerçekleştirdi ki bu fetih İngiliz tarihçi Karen Armstrong satırlarına şöyle yansıdı; “Selahaddin ve ordusu Kudüs`e fatihler olarak girdiler; gelecekteki 800 yıl boyunca şehir bir Müslüman kenti olacaktı... Selahaddin (katliam yapmamak üzere) önceden Hıristiyanlara verdiği sözü tuttu ve şehri yüksek İslami prensiplere göre aldı. Kur’an`da emredilmiş olduğu gibi şiddetten kaçındı, 1099 yılındaki katliamların öcünü almaya kalkmadı. Tek bir Hıristiyan öldürülmedi, hiçbir yağma yapılmadı. Esirleri serbest bırakmak için istenen fidyeler ise son derece düşük tutuldu... Kur’an’da emredildiği gibi, esirlerin çoğunu da hiçbir fidye almadan serbest bıraktı... Selahaddin`in kardeşi El-Adil, bin kadar esirin kendi hizmetine verilmesini istedi ve sonra hepsini -acınacak durumda olduklarını gördüğü için- karşılıksız olarak serbest bıraktı... Şehirdeki zengin Hıristiyanlar, değerli eşyalarını yükleyip şehirden bir an önce gittiler, oysa ellerindeki para, şehirdeki tüm savaş esirlerinin fidyesini ödemeye fazlasıyla yetiyordu. Başrahip Heraclius, herkes gibi 10 dinarlık fidyesini ödedi, sonra da şehri hazinelerle dolu arabalarla terk etti.”
İSLAM’LA BİRLİKTE BARIŞ GELDİ
Selahaddin Eyyubi ve komutasındaki Müslümanlar, Allah’ın Nisa Suresi 13. Ayetinde belirttiği “Ey iman edenler, kendiniz, anne-babanız ve yakınlarınız aleyhine bile olsa, Allah için şahitler olarak adaleti ayakta tutun. (Onlar) ister zengin olsun, ister fakir olsun; çünkü Allah onlara daha yakındır. Öyleyse adaletten dönüp heva (tutkuları)nıza uymayın…” emrini en güzel şekliyle yaşıyorlardı. Hristiyan ve Yahudilere karşı son derece adil davranmış ve Kudüs’te barış ve huzur ortamını tesis etmişlerdi. Kudüs`ten sonra, Filistin’in diğer şehirlerinde de Haçlıların vahşeti ve Müslümanların adaleti sürdü. Selahaddin Eyyubi ve ordusu Allah`ın; “Ey iman edenler, bir topluluğa olan kininiz, sakın sizi haddi aşmaya sürüklemesin…” hükmü gereği (Maide Suresi, 2), hiçbir zaman masum sivillere şiddet uygulamadılar. Mağlup ettikleri Haçlı ordularına karşı dahi, gereksiz şiddet kullanmadılar. Haçlıların vahşetine karşı Selahaddin’in gösterdiği adalet, kurulan bir İslami devletin, her devirde farklı inançlara bir arada, barış ve huzur içinde yaşama imkânı tanıdığını gösteriyordu.
MÜSLÜMANLAR YENİDEN HÂKİM OLMAK İSTİYORLARSA
Encyclopedia Britannica`da Selahaddin-i Eyyubi ve Kudüs’ün Fethi ile ilgili şu ifadeler kullanılıyor: Müslümanların dini kurumlarını teşvik etmek ve yaymak, (Selahaddin Eyyubi`nin) politikasının temel parçalarından biriydi. Bilim adamlarına ve din âlimlerine sahip çıktı, onların kullanımı için üniversiteler ve camiler kurdu ve onlara İslam dünyasının yararına pek çok eser yazdırdı... Ahlaki yeniden doğuşla birlikte ki bu onun kendi kişisel yaşamının da gerçekçi bir faktörüydü, kendisinden beş yüzyıl önce bilinen dünyanın yarısını fethetmiş olan ilk nesil Müslümanların kararlılığını ve şevkini yeniden uyandırmaya çalıştı. İlmi, ahlaki ve imani yükseliş, Müslümanların siyasi birliğiyle de birleşince, İslam medeniyeti bir kez daha yükseldi: Selahaddin Eyyubi`nin komutasındaki birleşik İslam ordusu 1187`deki Hıttin Savaşı`nda -kendi içlerinde parçalanmalar ve huzursuzluklar yaşayan- Haçlı ordusunu bozguna uğrattı ve ardından Kudüs dâhil olmak üzere Haçlı işgali altındaki Filistin topraklarının tamamına yakını kurtarıldı… Müslümanların yeniden dünyaya yön veren, ışık tutan, adalet ve barış getiren, kendisine gıpta edilen bir medeniyet kurmaları için, bir zamanlar Selahaddin Eyyubi`nin izlediği yöntemi izlemeleri gerekmektedir.