Kâinatın hüzne boğulduğu gün, 8 HAZİRAN
Âlemlerin Rabbi olan Rabbimiz Allah’a sonsuz hamd ve sena, sonsuz şükürler olsun. Alemlere Rahmet olarak gönderilen Efendimiz Hz. Muhammed’e(sav), aline, ashabına ve tüm Müslümanlara salat ve selam olsun.
Günleri anlamlı kılan, içlerinde yaşanan olaylardır. Yaşanan olaylar etki derecesine ve etkilediği kişi ve nesne sayısına göre güne damgasını vurur ve kalıcı bir hal alır. İşte insanlık tarihi bu yaşanmış olaylardan meydana gelmiş var olmaya devam ediyor.
Evrensel bir bakış açısıyla tarihe baktığımızda, kâinatı etkileyen bir olay olarak Hz. Âdem(as)’in, yani insanın yaratılışını görüyoruz. Bir başlangıcı olması hesabıyla bu olay birebir tüm insanlığı alakadar ettiği gibi, meleklerin bile “Yeryüzüne fesat çıkaracak ve orada kan dökecek birini mi yaratacaksın?”(2/30) diyerek endişelerini dile getirdikleri bir etki ve salahiyetle yaratılan insanın yaratılış hadisesi tüm kainatı alakadar eden bir hadisedir.
Böylesine kapsamlı bir etkiye sahip bir hadiseden çıkarılacak ders ve ibretler elbette çok olacaktır. Her bir insan kendi hayat penceresinden bu hadiseye baktığında nice dersler ve ibretler görecektir. Görebilmek için, dönüp bakmak lazım. Bu yüzden Allah Teâlâ değişik vesilelerle bizim dikkatimizi ilk yaratılışa ve bu yaratılışın nasıl yapıldığına çekiyor.
Yaratılışının amacı genel bir tabirle ‘Kulluk’ olan insanın, bu kulluğunu nasıl icra edeceği mühim bir mesele. Aynı şekilde nisyan ile malul olan insanın bu yaratılış amacını unutması halinde kendisine hatırlatacak birilerine ihtiyaç duyması kaçınılmaz bir durumdur. Bu örneklik ve hatırlatma işini yapacak olanın ise, tümüyle yetkin ve her yönüyle mükemmel olması gerekir. Bu da hiç şüphesiz Allah Teâlâ tarafından seçilmiş ve gönderilmiş Peygamber(ler)dir.
İlk insan aynı zamanda ilk peygamberdir. Bu da gösteriyor ki, insanlık tarihi peygamberlikle başlamış ve Hatemü’l Enbiya olan Efendimiz Hz. Muhammed (sav)’e ile mükemmel şeklini almıştır. Dolayısıyla O (sav)’nun tarih sahnesindeki yerini aldığı gün, tüm insanlığı olduğu gibi, “Alemlere Rahmet” sıfatıyla tüm kainatı alakadar ediyor.
Bu ala kadarlığın bir tezahüratı olarak Efendimizin(sav) kutlu doğumu, her sene katlana katlana coşkulu bir şekilde kutlanıyor. Denizin dalgaları misali en küçüğünden en büyüğüne yerleşim birimlerine yayılması şunu gösteriyor ki, coşkuyla kutlanan bu kutlu doğumlar yeni Muhammedilerin doğumuna vesile oluyor. Bunun da İslam âlemi için taze bir kan, yeni bir hayat demektir.
Kutlu doğumunu coşkuyla kutladığımız Efendimizin(sav) vefatıyla dünyamızdan ayrılışına ve şu an aramızda bulunmayışına hüzünlenmemek olacak iş değil. En ağır musibetleri gölgede bırakacak bu hazin durum karşısında en azından bu günün yıldönümünde kainatın hüznüne ortak olabiliriz. Bir hüzün seferberliği başlatarak O’nun(sav) cismen aramızda yokluğunun acısını ciğerlerimize işlercesine hissetmeye çalışarak, sünnetini ve izini takip etmekle O’na(sav) kavuşmanın yol ve yöntemlerini güncelleyebiliriz.
Miladi takvime göre 8 Haziran, Aleyhissalatü vesselam Efendimizin vefat günüdür. Bu gün kainatın hüzne boğulduğu bir gündür. Bu hüznü her Müslüman yüreğinde hissedebilir. Bu hüzün öyle bir hüzündür ki, yüreklerde hissedildiği oranda kainata teselli olmaya doğru bir yaşama sahip olunur.Bu hüzün öyle bir hüzündür ki, Müslümanı Hz. Ömer’in(r.a) ruh haline büründürür. Bu ruh haliyle Müslüman, kafir ve münafıklara şunu haykırır: Hz. Muhammed(sav) öldü diye sevinmeyin. O (sav)’na gelen ve gönüllerde tesis olan Kur’anî hakikatler ölümsüzdür. Bu hakikatler bizim kanımıza işlemiş ve gönüllerimize kazınmış durumdadır. Biz bu hakikatleri nesilden nesille aktaracağız, buna engel olamayacaksınız ve bu durum karşısında parmaklarınızı ısıra ısıra kininizden gebereceksiniz. Sizin ve avenesi olduğunuz şeytanın rağmına bu hakikatlerin nuruyla nurlanacak Müslümanlarca her asırdaki kör taklitçileriniz hor ve zelil kılınacaktır.
Bu hüzün öyle bir hüzündür ki, Müslümanı Hz. Ebubekir’in(r.a) metanetine büründürür. Mümin ve Müslümanlar şu hakikati hatırlatır şu hakikati hatırlatır: Ölüm haktır ve her nefis ölümü tadacaktır. Ölüm bir yok oluş değildir ki, en değerli insanlarımızı toprağa gömmekle onları kaybedelim. Aksine bizim hayatımız da ölümümüz de alimlerin Rabbi içindir. Bu yüzden en değerlilerimizin ölümü, hele de şehadeti bizim gafletten uyanışımıza bir vesile ve günübirlik bir hayat yaşayarak ölmektense, onların yaptığı gibi izzetli bir hayat yaşayıp, izzetli bir ölümle onların peşinden gitmeye bir çağrıdır.
Ne mutlu bu vesile ile gafletten uyanıp, bu çağrıya lebbeyk diyene! Selam olsun izzetli bir hayatı tercih edip, izzetli bir ölümü cana minnet görenlere! Selam ve dua ile…
Salih Yıldırım / Osmaniye T Tipi Kapalı Cezaevi