Erdoğan Grup Toplantısında Konuştu
Başbakan Erdoğan, "Tüm inançlara, etnik kökenlere eşit mesafede durduk. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmak bizim için en önemli kriterdir" dedi.
TBMM - AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, parti olarak, Türkiye ve coğrafyalarındaki tüm inançlara, mezheplere, meşreplere, etnik kökenlere, kültürlere karşı eşit mesafede durduklarını belirterek, "Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmak bizim için en önemli kriterdir. Bunun dışındaki her özellik, yani mezhep, meşrep, tutulan yol, yaşam tarzları bizim için birer zenginlik alametidir" dedi.
Erdoğan, partisinin TBMM Grubu`nda yaptığı konuşmaya, vefat eden eski TBMM Başkanvekili Murat Sökmenoğlu`na Allah`tan rahmet, ailesine başsağlığı dileyerek başladı.
Başbakan Erdoğan, konuşmasında, geçen hafta gerçekleştirdiği Avusturya ve Fransa temaslarına yer verdi. Beraberindeki heyetle geçen perşembe günü Avusturya`nın başkenti Viyana`ya gittiklerini anımsatan Erdoğan, ayaklarının tozuyla oradaki kardeşleriyle biraraya geldiklerini, kucaklaştıklarını anlattı.
Avrupalı Türk Demokrat Birliği`nin 10. kuruluş yıl dönümü etkinlikleri kapsamında düzenlediği toplantının, Viyana`da yaklaşık 10 bin kişinin katıldığı salonda yapıldığını anımsatan Erdoğan, birliğin daha büyük salon talebinin, çeşitli bahanelerle karşılanmadığını söyledi.
Erdoğan, Avusturya`daki vatandaşların, akın akın toplantıya geldiğini dile getirerek, hem salon içinde hem dışında çok büyük coşku, heyecan olduğunu kaydetti. Erdoğan, saatlerce dışarıda bekleyen vatandaşların da salondaki konuşmayı sonuna kadar izlediğini ifade ederek, dışarıda da açık hava mitingi yaparak, onlarla buluştuğunu anlattı. Erdoğan, "Türkiye`yi, Türkiye`deki mitingleri aratmayan, heyecanın, coşkunun, muhabbetin zirve yaptığı anları hem Avusturyalı kardeşlerimiz yaşadı, hem de bizlere yaşattılar" dedi.
Avusturya`dan sonra gittiği Paris`te de Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande ile görüştüğüne işaret eden Erdoğan, heyetler arası toplantı gerçekleştirdiğini kaydetti.
"Yurt dışındaki kardeşlerimize yansıdığını gördük"
Erdoğan, Türkiye-Fransa ilişkilerini ele aldıklarını, askeri, siyasi, ekonomik, ticari, kültürel alanlarda neler yapabileceklerini konuştuklarını dile getirerek, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bir güncelleme diyebileceğim, geleceğe yönelik plan oluşturduk. Cumartesi günü, Fransa`nın aynı zamanda Türkiye`de bugün itibariyle bin 200`ü bulan Fransız şirketi var. Bunların ileri gelenlerinden bir kısmıyla büyükelçiliğimizde kahvaltı yaptık, Türkiye ekonomisindeki gelişmeleri birlikte değerlendirdik. Paris`teki resmi temaslar esnasındaki yaptığımız bu görüşme, Türkiye`deki yatırımların geleceğine yönelik de adeta bir yeni değerlendirme fırsatı verdi. Arzuları, talepleri nelerdir, bunları dinleyerek, bu eksiklikleri gidermek ve geleceğe yönelik de yaptıkları yatırımların daha da artırılması için taleplerimizi kendilerine ilettik. Resmi temasların ardından Lyon kentine geçtik. Bölge Valisi, Belediye Başkanı ile görüştük. Lyon`da Avrupalı Türk Demokratlar Birliği`nin düzenlediği vatandaşlar buluşmasına katıldık. Çeşitli kentlerden gelen yaklaşık 20 bin vatandaşımızla buluştuk. Baştan sona dinmeyen heyecanla hasret giderdik. Birliğin 10. kuruluş yıl dönümü etkinlikleri kapsamında, Köln, Viyana ve Lyon`da vatandaş buluşmaları yaptık. Orada yaşayan vatandaşlarımızın morallerinin her açıdan son derece yüksek olduğunu gördüm. Dışarıdaki gurbetçilerimiz, geçmişte olduğu gibi Türkiye adına kaygılanmıyor, Türkiye`deki gelişmelerden dolayı hüzünlenmiyorlar. Tam tersine büyüyen, güçlenen, dünyada itibarı artan bir Türkiye`nin yurt dışındaki kardeşlerimize de birebir yansıdığını gördük."
"Yurt dışındaki vatandaşların sorunlarını çözmek"
Erdoğan, yurt dışındaki vatandaşların sorunlarını çözmek ve haklarını genişletmek için önemli adımları, girişimleri olduğunu dile getirdi.
Mavi Kart uygulaması ile vatandaşlık sorunlarına çözüm ürettiklerini, askerlikle ilgili konularda kolaylık sağladıklarını belirten Erdoğan, uzun bir mücadelenin ardından getirdikleri, bulundukları ülkelerde oy verme hakkının, bu ülkelerdeki vatandaşların Türkiye ile irtibatlarını daha da güçlendirdiğini söyledi.
Erdoğan, yurt dışındaki vatandaşların ilk kez cumhurbaşkanlığı seçiminde oy kullanacağına işaret ederek, bu kişilerin bundan sonraki genel seçim, halk oylamalarında, Türkiye`ye gelmelerine gerek kalmadan, bulundukları ülkelerde demokratik tercihlerini yapabileceklerini anlattı.
Yurt dışında cumhurbaşkanı seçimlerinin ilk turunun, 31 Temmuz- 3 Ağustos`ta, seçimlerin ikinci tura kalması halinde 17-20 Ağustos tarihlerinde olacağını belirten Erdoğan, büyükelçiliklerin, oy kullanma işlemlerinin altyapısını oluşturmak, seçimlerin sağlıklı şekilde yapılmasını, katılımın yüksek olmasını sağlamak için çalışmalarını sürdürdüğünü söyledi.
Erdoğan, Fransa`dan sonra döndükleri İstanbul`da pazar günü AK Parti İstanbul il teşkilatının, İl Danışma Meclisi toplantısına katıldıklarını dile getirdi. Erdoğan, katılımı yüksek, verimli toplantı gerçekleştirdiklerini dile getirdi.
Daha sonra Milli İrade Platformu`nun düzenlediği sivil toplum kuruluşlarının buluşmasına katıldıklarını ifade eden Erdoğan, 160`tan dan fazla sivil toplum örgütü, dernek ve vakfın yöneticileriyle buluştuklarını anlattı. Erdoğan, 20 kuruluşun yöneticilerinin söz aldığını anımsatarak, "O buluşmadaki hissiyatı sizlerle paylaşmak isterim. Sevgili Peygamberimiz, `Ümmetimin ihtilafı rahmettir` buyurdular. Elbette ihtilaftan kasıt fitne, nifak değildi, hele hele bugün coğrafyamızda yaşandığı türden çatışma hiç değil. İstikamet, menzil belliyken meşru, gayrimeşru, helal ve haram çizgileri belliyken, bu daire içinde kalmak suretiyle farklı yolların izlenmesi hayırlı bir ihtifal olarak Hz. Peygamber tarafından rahmet olarak tarif edilmişti" diye konuştu.
"Seçim sonuçlarını önümüze almadık"
Başbakan Erdoğan, her insanın, nevi şahsına münhasır olduğunu dile getirdi.
Fikirlerin, becerilerin, birikimlerin, mezheplerin, meşreplerin, tutulan yol ve yöntemlerin farklı olabileceğini belirten Erdoğan, bu farklılıkların bir çatışma, ayrışmanın değil, tam tersine renkliliğin yani zenginliğin belirtisi olduğunu vurguladı.
AK Parti olarak Türkiye`deki ve coğrafyalarındaki tüm inançlara, mezheplere, meşreplere, etnik kökenlere, kültürlere karşı hep eşit mesafede durduklarını ifade eden Erdoğan, her zaman kucaklayıcı ve yapıcı davrandıklarını söyledi.
Erdoğan, hiçbir ferdi, hiçbir grubu, "bize oy verenler veya vermeyenler" diye asla ayırmadıklarının altını çizerek, yatırım yaparken, hizmet üretirken, vatandaşın yaşadığı yere eser götürürken asla ve asla seçim sonuçlarını önlerine almadıklarını kaydetti.
"İnançlarının gereğini yerine getirmesi önündeki engeller"
Kimin nereye oy verdiğini, asla ve asla bir kriter olarak kullanmadıklarına işaret eden Erdoğan, şöyle devam etti:
"Kriterlerimiz bellidir; Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmak bizim için en önemli kriterdir. Bunun dışındaki her özellik, yani mezhep, meşrep, tutulan yol, yaşam tarzları bizim için birer zenginlik alametidir. 77 milyona bu nazarla baktığımız gibi, Türkiye`deki dini yapılanmalara, cemaatlere, vakıf ve derneklere de aynen bu nazarla baktık. Bize oy versinler ya da vermesinler, bizim yöntemlerimizi tasvip etsinler ya da etmesinler, hepsinin özgürce faaliyet gösterecekleri, özgürce fikirlerini ifade edebilecekleri bir zemini inşa etmenin mücadelesi içinde olduk.
On yıllar boyunca örgütlenmenin, örgütlerin, özellikle dernek ve vakıfların üzerinde çok ciddi baskılar oldu, çok ciddi zulümler yapıldı. Türkiye`de farklı olan, farklı düşünen, makbul vatandaş kalıbına girmeyen herkes, her grup, on yıllar boyunca ötelendi. Kurban derilerinin kimlerin toplayacağı dahil bu ülkede bir dönem çok büyük tartışmalara, zulümlere sahne oldu. Benim kurbanım, benim kurbanımın derisi, sana ne ya, bunu istediğim yere veririm, nasıl olur da buna müdahale edersin. `Hayır ben nereye istiyorsam oraya vereceksin` dediler. Böyle bir anlayış olabilir mi? İşte bu ceberut, zulme dayalı bir anlayışın uygulamasıydı. Bu tartışmaların, zulümlerin, engellemelerin hemen hepsine biz son verdik. Dedik ki `Kardeşim, bu kurban senindir, derisi de senindir, nereye istersen oraya verirsin, kimsenin buna müdahale etme hakkı yoktur`. Hristiyan, Musevi, Müslüman, tüm inanç sahiplerinin inançlarının gereğini yerine getirmesinin önündeki engelleri tek tek kaldırdık ve kaldırıyoruz. Bir çok azınlıklara ait gayrimenkullere el konulmuştu. Bütün bu gayrimenkulleri bu vakıflara tek tek biz iade ettik. Şu ana kadar iade ettiğimiz vakıfların gayrimenkullerinin toplam değeri 2 milyar doları aşmış vaziyette. Niye bu bizim değil, öyleyse sahibine vermek, bizim görevimizdir. İşte biz bunu yaptık. Bundan dolayı Türkiye zayıflamadı, birilerinin on yıllar boyunca toplumu korkuttuğu gibi Türkiye bölünmedi, parçalanmadı. Azınlık vakıflarıyla, azınlık ibadethaneleriyle ilgili bu adım, muhalefet partileri tarafından adeta sürekli sömürüldü ve şunu söylediler, `bu Türkiye`nin sonu olur` dediler, oldu mu, hayır. Aradan yıllar geçti, var mı bir sorun."
Siyasette çırak bile olamadı
Erdoğan, başörtüsünü yasaklayanların, on yıllar boyunca başörtüsünün Türkiye`yi böleceğini, parçalayacağını iddia ettiğini belirterek, "Ne oldu Türkiye bölündü mü, parçalandı mı? İşte biz serbest bıraktık. Hangi sorun çıktı? Dinlerle, kültürlerle, inançlarla ilgili yaptığımız her reformun öncesinde başta CHP ve MHP olmak üzere, muhalefet son derece karamsar, son derece karanlık tablolar çizdi. `Şu dilde televizyon açarsanız, ülke bölünür, üniversitede bölüm açarsanız millet bölünür, klavyelere özgürlük getirirseniz Türkiye parçalanır.` Peki ne oldu? Hiç bir dedikleri çıkmadı. Korkuttukları gibi de olmadı, korkulan da olmadı. Ne oldu biliyor musunuz? CHP ve MHP`nin, onların egemen zihniyetlerinin bizden önceki 10 yıllar boyunca bu millete gereksiz yere zulmettikleri ortaya çıktı" diye konuştu.
CHP ve MHP`nin korkuları kendilerinin ürettiğini, ürettikleri korkularla milleti tehdit ettiklerini ve millete istedikleri gibi istikamet çizmeye çalıştıklarını belirten Erdoğan, "Aslında şu anda CHP`nin de MHP`nin de bu kadar hırçınlaşmasının altında işte bu yatıyor. CHP, on yıllar boyunca bölünme, parçalanma korkusuyla işi idare ettiler. Şimdi bu korku ortadan kalktıkça varlık zeminini kaybettiler. MHP on yıllar boyunca terör korkusuyla, şehitleri istismar ederek işi idare ettiler. Şimdi bu korku, kaygı ortadan kalkınca o da varlık zeminini kaybetti" diye konuştu.
Başbakan Erdoğan, şunları kaydetti:
"İşte bu sabah yaptığı konuşmasına bakıyorsunuz bu Bahçeli’nin, aman Yarabbi. Baştan aşağı, tamamıyla, - şu kürsüden ifade ediyorum - ağzından salyalar akıyor. Biz öyle konuşmayacağız. Tamamıyla bir müfteri edasıyla yaptığı konuşma. İftiralarla dolu bir konuşma. 16–17 yıldır o partinin başındasın, geldiğin yer ortada. Ben MHP’li kardeşlerime hep sesleniyorum: MHP’yi küçülten bu adamla bir yere varamazsınız. Bu adam siyasette çırak bile olamadı, olamayacak da. Bunun varlığı MHP teşkilatı için bir tehlikedir. Bu denli bir tehlikedir. Bugün yine iftiralarla dolu, yolsuzluklar, şu bu filan falan. Kalkıp evladıma Hazine arazilerinin tahsisinden bahsediyor. Bakın bu kürsüden söylüyorum: `Terör örgütünün başıyla aynı sofrada oturup oturmamaktan` bahsediyor. Meydanlarda defaatle söyledim. Ey Bahçeli, bunları ispat edemezsen sen alçaksın, adisin. Müfteri iddiasını ispatla mükelleftir. 3.5 yıl bu ülkede Başbakan Yardımcılığı yaptın ve takımın yargılandı. `Efendim kurtuldu.` Niye kaçıp iktidardan? Sakarya depremlerinin, Düzce depremlerinin, Kocaeli depremlerinin altında kalan sensin, sen. Oraları ayağa kaldıramadınız, kaçıp gittiniz, biz geldik ve oraları ayağa kaldırdık.
Bu ülkede faiz lobisinin ihya edilmesinin tek sebebi sizsiniz. Şu anda da beraber yandaş olduğunuz CHP o da aynı işleri yaptı. Bu ülkede CHP`nin yavrusu DSP ile beraberdiniz. Görev zararı adı altında, bu ülkede sıkıntıların en önemli sebebi siz oldunuz. Ziraat ve Halkbankasını batırdınız, Vakıfbank`ı kapatılır hale getirdiniz. Nice bankalar zaten kapatıldı, gitti. Halbankası ile Ziraat biliyorsunuz birleştirildi, böyle bir noktaya getirildi. Biz Halkbankasına şahsiyetini kazandırdık, kişiliğini kazandırdık. Esnafıma yüzde 47 ile kredi verirken, öbür tarafta aynı şekilde Ziraat Bankası yüzde 59 ile kredi verirken, biz şimdi bunları adeta sıfırladık, 0.5 aralığına getirecek kadar indirdik. Bu halka, milleti zulmeden siz oldunuz, biz ise bu zulmü kaldıran olduk. İki de bir ayakkabı kutuları ile konuşup duranlara sesleniyorum: Ayakkabı kutularının içine milyarlarca ne Avro ne Dolar sığmaz, o ancak sizin kasalarınıza sığar. Neler yaptıklarınızın hepsi ortada, 3.5 senede kaçıp gittiniz. Daha fazla kalamadınız orada. Şu anda ben bugünkü konuşmasıyla alakalı da gerekli olan davalarımı yine açacağım. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti`nin Başbakanı`na `köksüz` diyecek kadar köktenliği binasip olan bir kişi bunun hesabını verecektir. Türkiye Cumhuriyeti`nin Başbakanına `despot` diyen bir adam bunun hesabını verecektir. Eğer Türkiye`de böyle birileri aranıyorsa, aynaya baksınlar."
"Milleti korkutmak için kullanılan tüm vasıtaları tek tek ortadan kaldırmaya devam edeceğiz"
Başbakan Erdoğan, buna benzer çalışmaları HDP`nin de yaptığını, silahlarla korkutarak siyaset yaptıklarını ifade ederek, "Çünkü arkalarında silahlı bir terör örgütü vardı. Silahların sustuğu bir ortamda, demokratik bir zeminde siyaset yapamıyor olmanın hırçınlığını taşıyorlar. Ellerindeki gulyabaniler birer birer gittiği için, artık kendileri gulyabani olmaya başladılar. Ne yaparlarsa yapsınlar, biz bu ülkeyi, milleti korkutmak için kullanılan tüm vasıtaları inşallah tek tek ortadan kaldırmaya devam edeceğiz" dedi. Erdoğan, herkesin özgürce yaşadığı, inancının gereğini özgürce yerine getirdiği, yaşam tarzlarını özgürce muhafaza ettiği yeni Türkiye`nin inşaasını kararlılıkla sürdüreceklerini kaydetti.
Erdoğan, "Dik dur eğilme, Simav seninle" sloganı atılması üzerine, "Sağolun, varolun, biz de sizlerle beraberiz. Tabi biz lafla değil veya muhalefet gibi değil. Deprem anında anında Simav`da olduk. Yeni bir Van inşa ettik, yeni bir Bingöl inşa ettik. Hiçbir zaman durmadık" dedi.
Geçen pazar günü 160`dan fazla STK, dernek ve vakfın yöneticileri ile yaptığı toplantıda bir kez daha bu hissiyatı, özgürlük ortamını, oluşan memnuniyeti müşahede ettiklerini belirten Erdoğan, şunları kaydetti:
"AK Parti`nin 12 yılda tesis ettiği özgürlük, istikrar ve güven ortamının Türkiye`nin büyümesi ve güçlenmesi, hakkın ve hayrın çoğalması için kullanması yerine, kendi hırsı ve ikbali için kullananlar da oldu. Görünürde öğrenci yetiştiriyor, yoksul öğrencilerin elinden tutuyorlardı. Görünürde okul, yurt açıyor, yardımlaşma faaliyetinde bulunuyor. Ama öyle bir noktaya gelindi ki zalim ile batılın aynı olmadığını hem bizler gördük hem aziz milletimiz gördü. Milletimizin değerlerinin, şefkatinin, merhametinin, yardım etme hissiyatının görünenden çok farklı amaçla kullanıldığı acı bir şekilde ortaya çıktı. Yaklaşık 40 yıl boyunca cemaat maskesi altında, ince ince, son derece sinsi bir şekilde bir ihanet şebekesinin inşa edildiğini gördük. Bu şebeke öyle bir noktaya geldi ki, ‘benden olmayanın faaliyet hakkı, söz hakkı, hatta yaşam hakkı dahi yoktur’ demeye başladı. Hiçbir alanda başkalarının varlığına tahammül edemez hale geldiler. Doymak bilmeyen bir iştahla, tatmin edilemez bir hırsla, kendileri dışındaki her grubu, kesimi, kendileri gibi düşünmeyen herkesi son derece iğrenç metotlarla saf dışı bırakmaya başladılar. Kendilerine rakip olan herkesi, hatta bizzat yanlarındaki arkadaşlarını, telefonlarını dinleyerek, yatak odalarını gözetleyerek, şantaj atarak, iftira atarak saf dışı bırakma gayretine girdiler. Nerede varlarsa, nerede varlık gösteriyorlarsa, orada kendilerinden başka hiç kimseye tahammül edemediler.
Öyle bir noktaya öyle bir azgınlık seviyesine ulaştılar ki Türkiye`yi topyekün kontrol altında tutmak, Türkiye’nin istikametini tek başlarına belirlemek gibi bir şehvete kapıldılar. İşte orada da en büyük yanlışı yaptılar. Orada maskeleri düştü, gerçek yüzleri ortaya çıktı. Dertlerinin talebe yetiştirmek, yoksulların elinden tutmak, yardımlaşmak olmadığı, dertlerinin iktidar olduğu, güç olduğu, hırs ve ikbal olduğu orada ortaya çıktı. Başta emniyet ve yargı içine yerleştirdikleri maşaları aracılığıyla kendi faaliyet alanları dışında, hatta meşruluk çerçevesinin, helal dairesinin dışında teşebbüslere giriştiler. Bize farklı göründüler. Ama gizliden gizliye başka işlerin içine girdiler. Bunların bizim dönemimizde büyüdükleri, geliştikleri, güç kazandıkları iddiası tamamen asılsız bir iftiradır. 12 Eylül darbesine bakın, bunların oradan güç devşirdiklerini görürsünüz, 28 Şubat darbesine bakın, bunların oradan güç devşirdiklerini görürsünüz.
Sadece Türkiye`deki darbecilerden değil, uluslararası bazı çevrelerden, özellikle de istihbarat örgütlerinden bunların güç devşirdiklerini görürsünüz. Altını çizerek ifade ediyorum: Her işlerinde tedbir adı altında, işte o 40 yıllık gizlenme taktiklerini kullandılar. Takiyye var, yalan var, iftira var. 40 yıl boyunca da farklı çevreler tarafından gizlice beslendiler. Bu şebekenin yargı ve emniyet içindeki maşaları eliyle nasıl hukuk cinayetleri işlediklerini, geçmişte fark edebilmek kolay değildi. Evet, mağdurlardı, maruz kaldıkları zulmü biliyorlardı ama fakat ateş düştüğü yeri yakıyor, bizim de milletimin de gerçeklerden haberdar olmamız çok ustaca engelleniyordu. İşte böcek soruşturması... Bazıları soruyor, neden iki yıl beklediniz? Biz iki yıl beklemedik ama onlar maşaları yoluyla iki yıldır bu soruşturmanın üzerini örtüyor, bugün de hala üzerini örtmenin hayasızca, ahlaksızca mücadelesini veriyorlar. Biz bunun takipçisiyiz, bunu takip edeceğiz. Sırf kendileri gibi düşünmüyor diye, sırf deşifre ediyor diye, masum insanları dahi nasıl zindana attıkları bugünlerde tek tek ortaya çıkıyor. `Darbeyle, darbe girişimleri ile mücadele ediliyor` görüntüsü altında, gerçek zanlıların yanında masum insanların da nasıl mahkum edildiği, bugün tek tek ortaya çıkıyor."
Yargı güvenirliği kalmadı
Erdoğan, şöyle devam etti:
"Şimdi bugün kalkmış yine Bahçeli aynı şeyleri konuşuyor, diğeri aynı şeyleri konuşuyor, konuşacak. Neden? Çünkü bunlar o referandumda biliyorsunuz bizim getirdiğimiz o değişikliğe `hayır` dediler. Biz `evet`in mücadelesini verdik, bugün evet, hayırcılara yaradı. Ama bakıyorsunuz bazıları cezaevinden çıkınca, oradan intikam ifadeleriyle bağırıp çağırıyorlar. Sen bir defa intikam ifadelerini kullanmayı bırak da kendine gel. Daha hala kendine gelememişsin. Önce bunu bir defa hal yoluna koymak gerekir. Ne olacak, kılavuz ortada tabi kendileri de ortada. Bunların birbirinden farkı olmaz. O anayasa değişikliği olmasa 12 Eylül`ün sorumluluları toplum vicdanından öte yargıda da mahkum olmayacaklardı. Hatta AYM, o anayasa değişikliğinde yargıyla ilgili, HSYK seçimleriyle ilgili değişikliği yapmasa inanın yargı bugün bu kadar tartışılıyor da olmayacaktı."
Yargının güvenirlilikte şu anda Türkiye`deki bütün devlet kurumları içerisinde neredeyse son sıraya düşmüş durumda olduğunu vurgulayan Erdoğan, son yapılan kamuoyu araştırmalarının bunu gösterdiğini söyledi.
"Niye?" diye soran Erdoğan, şunları kaydetti:
"Çok ciddi bir itibar kaybı var. `Güvenilirlik` diye bir şey kalmadı. Böyle bir durum var. Onun için yargının kendini check etmesi gerekiyor. 2010 yılına kadar ne yazık ki CHP zihniyeti iktidarda olsa da olmasa da yargıda egemenliğini sürdürüyordu. 2010 yılından sonra da CHP`nin yol arkadaşı olan Pensilvanya şebekesi yargıda egemenliği ele geçirmeye çalıştı. Biz buna izin vermedik, vermeyeceğiz. Bu konuda kararlıyız. Yargı ne CHP`nin ne CHP`nin yol arkadaşı MHP`nin, Pensilvanya`nın egemenliğine asla teslim olmayacak, asla teslim edilmeyecek. Yargı birilerinin arka bahçesi değil, söz verdiğimiz gibi milletin yargısı olacak. İnanın ortaya daha çok fazla bilgi çıkacak, belge çıkacak, yargı içinde , emniyet içinde nasıl ahlak dışı, insaf dışı, vicdan dışı komplolara giriştikleri tek tek ortaya çıkacak. Ben yargının içinde milliyetperver olan yargı mensuplarına inanıyorum, güveniyorum ve bu süreci onlar evelallah, inşallah aslına dönüştürecekler. Hem yargı hem emniyet içinde bu milleti seven, vatanını seven bütün vatandaşlarımız o mücadeleyi inanıyorum ki yüreklerini, gönüllerini ortaya koyarak sürdürecekler."
Başbakan Erdoğan, polis fezlekesine "şüpheli" diye isim koyacakları zaman şüphelinin çocuğunun hangi okulda okuduğuna, malum gazeteye veya gazetelere abone olup olmadığına baktıklarını ve buna göre şahısları şüpheli, masum ilan ettiklerini söyledi.
"Böyle bir zulme tahammül göstermeyeceğiz"
Bu ülkede böyle bir zulme tahammül göstermeyeceklerinin altını çizen Erdoğan, şunları söyledi:
"Özellikle yargı kendi içine sirayet etmiş bu urun temizlenmesi için bugünkünden çok daha fazla cesur olmak zorundadır. Bakın savcılarla ilgili öyle iddialar ortaya çıkıyor ki, işadamlarıyla görüşmeler, hediyeler, tatiller vesaire. HSYK da ortada bu kadar vahim iddialar varken, deliller varken hatta şüphe varken maalesef bunu izlemekle yetiniyor. Arkadaşlar bir ülkenin başbakanın ofisine dinleme cihazı konulması sadece o başbakanın şahsına değil, o ülkenin tamamına yapılmış çok büyük bir ihanettir. Başbakanın ofisine bu böcekleri koyanlar, kim bilir millete neler yaptılar, neler yapıyorlar. Binlerce, onbinlerce biliyorsunuz sanatçısına, bilimadamına varıncaya kadar herkesi dinlemişler. Bu ülkede polis üniforması içinde birileri çıkıp da Başbakan`ın ofisine dinleme cihazı koyuyorsa yarın gidip hakimin, savcının yatak odasına kamera koymaktan da çekinmez. Koymadıkları da ne malum. Çekinmediler bunu da yaptılar. Pensilvanya çetesi hakkında `yazı yazdı` diye hergün gazeteciler savcıya ifade veriyorlar. Pensilvanya şebekesi hakkında `kitap yazma hazırlığı yaptı` diye, bakın `kitap yazdı` diye değil, `hazırlığını yaptı` diye insanlar mahkum ediliyor. Ama Başbakan`ın ofisine dinleme cihazı koyan zanlılar, Dışişleri Bakanlığı`ndaki en mahrem toplantının dinlenmesinden haberi olanlar, ellerini kollarını sallayarak dolaşabiliyorlar. Biz bu ifadelerimizle yargıya müdahale etmiyoruz, tam tersine yargıya görevini hatırlatıyor, yargıya çok ciddi bir sorunun varlığını gösteriyoruz.
Bu ülkede yasama, yürütme, yargı bunlar ayrıdır ama ne yasama yürütmeye ne yürütme yargıya üstünlük taslamasın. Yargı da yürütmeye, yasamaya üstünlük taslamasın. Herkes yerini, konumunu iyi belirlerse ve ortak hedef bu milletin özgürlükleri olursa, bu milletin güçlenmesi olursa tek vatan olarak Türkiye`nin dünya ülkeleri arasında ilk 10`a girmesi olursa mesele kalmaz zaten. Bizim bunu başarmamız lazım. İşte 17 Aralık`ta 25 Aralık`ta eğer biz dik durmasaydık kusura bakmayın ortada `yargı` diye bir şey kalmayacaktı. `Selam örgütü` diye bir örgüt uydurdular. İnanın kendileri gibi düşünmeyen herkesi şu anda toplamış olacaklardı. Şahsımı örgüt lideri yaparak hazırladıkları fezlekeyle sizler, yani burada özellikle kendilerine tabi olmayan kim varsa bunları alıp götüreceklerdi."
Erdoğan, Başbakan Erdoğan, MHP Genel Başkanı Bahçeli`nin "Pınarhisar`da yattığın günleri arayacaksın" dediğini, orada yatışının nedeninin asilliğinin ifadesi olduğunu vurgulayarak, "O günler Pınarhisar günleri senin düşündüğün ve düşlediğin günler değil zaten. Eğer bizim için o tür günler yine gelecekse biz öper başımıza koyarız. Bundan herhangi bir sıkıntımız yok. Yeri geldiği zaman Ziya Gökalp dersin, yeri geldiği zaman milletin talim terbiye Milli Eğitim`de bütün tavsiyesiyle `minareler süngü, kubbeler miğfer, camiler kışlamız, müminler asker` cümlelerinden rahatsız oluyorsan, bu milletin seni gerekli olan yere zaten mahkum edecek" dedi.
"Onları da sırtlarından hançerleyecekler"
CHP ve MHP`nin, Pensilvanya çetesinin arkasında durduğunu kaydeden Erdoğan, şu ifadeleri kullandı:
"CHP ile işlerini görecekler, MHP ile işlerini görecekler. Son kullanma tarihleri geçince onları da sırtlarından hançerleyecekler. Kim bunlara karşı dik duracak. Kılıçdaroğlu mu dik duracak? Devlet Bahçeli mi dik duracak? CHP`nin eski Genel Başkanı`na kurdukları tuzağın aynısını şimdiki Genel Müdür`e kurmayacaklarını mı zannediyorsunuz ve utanmadan, sıkılmadan anayasa oylamasında parlamentoda, burada bize bu haber geldiğinde Baykal ile ilgili onu o anda hemen Ulaştırma ve Haberleşme Bakanıma söylemek suretiyle yarım saat içerisinde yayından kaldıran benim. Fakat Kılıçdaroğlu hala bunu farklı şekilde yorumlama yollarına gidiyor. Çünkü kendisi o kasetle geldi. O kaset olmasaydı kendisi bugün buralarda olmayacaktı ve sayın Baykal`ın yanından çıktığı zaman adaylığı düşünmediğini söyleyen birisiydi değil mi? 24 saat içerisinde hemen aday oluverdi. Niye? Çünkü bunlar kasetlerle gelirler, kasetlerle giderler.
MHP`li vekilere kurdukları tuzağın aynısını Devlet Bahçeli`ye kurmayacaklar mı? MHP`li vekillerle ilgili olarak da yine aynı tavrı biz taşıdık ve onu da yayından süratle kaldırtan biz olduk. Yıllarca CHP Genel Merkezi`ni, vekilleri, MHP il başkanlıklarını, MHP vekillerini dinlemişler, izlemişler. Bu Pensilvanya çetesi varolduğu müddetçe o kayıtları da muhafaza edecek. Çünkü gün gelecek o kayıtlar da devreye girecek. Gün gelecek CHP`yi, MHP`yi yeniden dizayn etmek, bunlar için önemli, o kayıtlar da ortaya çıkacak. Biz sadece kendimiz için değil, CHP için de MHP için de siyasetin geleceği için de dik durduk ve dik duracağız. Nefes alıp, verdiğimiz müddetçe bu çetenin siyaseti yargıyı, yasamayı, hükümeti dizayn etmesine asla müsaade etmeyeceğiz. CHP ve MHP bu çeteyi korusa da, bu çeteyle yol arkadaşlığı yapsa da bu çetenin inlerine gireceğiz ve zaten girdik, giriyoruz.
12 yıl boyunca hangi çete ile mücadele ettiysek arkasında CHP vardı, MHP vardı. Bugün de bu ihanet şebekesine CHP ve MHP sahip çıkıyor. Ülke adına, millet adına, istikbalimiz adına, istiklalimiz adına bu çeteyle de mücadeleyi sürdürecek, bu ülkede 77 milyonun huzur içinde yaşadığı bir demokratik zemini, bir hukuk zeminini inşa edeceğiz."
"Milletin Cumhurbaşkanı`nı seçmesine hayır diyen bu CHP zihniyeti..."
Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı seçimlerine 47 gün kaldığına dikkati çekerek, adaylık başvurusu için de önlerinde 10 günlük süre bulunduğunu hatırlattı. 10 gün içinde artık son değerlendirmeleri, son istişareleri yaparak adaylarını 1 Temmuz Salı günü açıklayacaklarını bildiren Erdoğan, şöyle konuştu:
"Hemen ardından daha yoğun şekilde yollara revan olacak, milletimizden adayımız için yetki isteyeceğiz. Cumhurbaşkanı`nın halk tarafından seçilmesine karar veren, 2007 yılında kim oldu, aziz milletimiz oldu. Ne dedi milletimiz; `artık vekiller vasıtasıyla Cumhurbaşkanı seçmek istemiyoruz, bizzat biz kendimiz Cumhurbaşkanı`nı seçeceğiz` dedi. Ama tabii buna CHP, MHP maalesef evet diyemediler, şimdi ister istemez tabii evet demek zorunda. Bu değişikliğin ne manaya geldiğini milletimiz çok iyi biliyor. İşte o zaman milletin Cumhurbaşkanı`nı seçmesine hayır diyen bu CHP zihniyeti, şu anda milletin karşısına hangi anlayışla çıkacak? Bunlar her zaman milletten korktular, milletten kaçtılar, milletle beraber olamadılar. Bunu böyle biliniz. Biz daha detaylı, daha anlaşılır bizimde soru işaretlerin ortadan kaldıracak şekilde inşallah bu seçimin önemini milletimizle paylaşacağız. Artık seçilmiş hükümetin, yani milli iradenin karşısında devlet iradesini temsil eden bir Cumhurbaşkanlığı makamı olmayacak. Bir protokol makamı olmayacak. Anayasa`nın verdiği yetkiler neyse, bu yetkileri milletin verdiği yetkiyle bütünleştiren bir Cumhurbaşkanı olacak. Böyle bir süreci hep birlikte başlatacağız. Bugüne kadar hükümet milleti, Cumhurbaşkanı devleti temsil ediyor gibi bir konumlama yapılmıştı. Devlet ile millet arasındaki bu mesafeyi de kaldırıyoruz. Seçilmiş hükümet ile seçilmiş Cumhurbaşkanı, birlikte ülkeyi idare edecek. Bir nevi devlet ile millet artık tam manasıyla kucaklaşmış olacak."
"Adayımız kim olursa olsun..."
CHP ve MHP`nin statüko partileri olarak milleti değil, devleti temsil edecek aday arayışında olduklarını ifade eden Erdoğan, kendilerinin aday olamadıklarını söyledi. "Çünkü siyasetçi oldukları halde siyasetin güç kazanmasını hiçbir zaman istemediler, bugün de istemiyorlar" diyen Erdoğan, hatta "biz Cumhurbaşkanlığı makamının siyasetçiden olmasını istemiyoruz" ifadesini kullandıklarını belirtti.
Erdoğan, "Bunlar siyasetten bu kadar da uzaklar. Yani siz, Cumhurbaşkanlığı makamında siyasetçi olmasını istemeyeceksiniz de apoletli olmasını mı isteyeceksiniz? Yani burada biz yıllar yılı zaten bunu böyle gördük. Ama ne diyorlar? Seçimle bile olsa onlar sadece devleti temsil edecek bir Cumhurbaşkanı peşindeler, milleti değil. Ama biz halkın seçtiği ve halkı temsil edecek, yani insani yaşat ki devlet yaşasın diyecek, devlet ile birlikte milleti temsil edecek bir Cumhurbaşkanlığı makamını özlüyor ve adım adım buna yaklaşıyoruz" dedi.
Cumhurbaşkanı`nın halk tarafından işbaşına getirilmesinin, birilerinin savunduğu gibi bir karmaşaya değil, tam aksine uyuma, koordanisyona, istikrar ve güven içinde büyümeye zemin hazırlayacağını kaydeden Erdoğan, şunları söyledi:
"Şu hususun altını defalarca çizdim, burada bir kez daha vurguluyorum ve her fırsatta da vurgulayacağım; Adayımız kim olursa olsun AK Parti`nin istikametinde, heyecanında, gücünde ve iradesinde hiçbir değişiklik olmayacak. Bu konuda yapılan tartışmaları açıkçası hem gereksiz hem de son derece artniyetli tartışmalar olarak görüyorum. Önemli olan AK Parti`yi kimin yönettiği değil, AK Parti`nin ne olduğudur. Bunu iyi bilmemiz lazım. Şunu unutmayın, baki olan davalar fanilerden öte, hizmetkarlarıyla büyür. Bunu iyi bilmemiz lazım. Önemli olan şahıslar değil, isimler değil muhtevadır. Bunu iyi bileceğiz. Allah`a çok şükür muhtevası sağlam, mayası sağlam, ilkeleri, politikaları, dava şuuru sağlam bir partimiz var. AK Parti şahıslara göre istikameti değişen değil, şahıslara istikamet belirleyen partidir. Bunu çok iyi bilmemiz lazım. AK Parti; bu ülkenin, bu milletin partisi olmaya Selçuklu`dan başlayan dava çınarını dimdik ayakta tutmaya, Türkiye`yi büyütmek için hizmet üretmeye devam eden bir parti olacaktır. Bu süreçte birbirimize karşı kırıcı olmayacağız, rakiplerimizi sevindirmeyeceğiz. AK Parti; başta parlamento grubu olmak üzere, tüm teşkilatımız olmak üzere kulislerin bir partisi olmamalıdır, olamaz. Bunu özellikle hatırlatmak istiyorum. Şunu da açıkça söylemek istiyorum; Umutla ganimet paylaşımı peşinde olmayı arzu etmek asla bizim şiarımız değildir, olamaz. Bunu da bilmemiz lazım. Şu anda bizim hedefimizde sadece Cumhurbaşkanlığı seçimi vardır. ` 2015`te ne olacak? 2015`ten sonrası nasıl gidecek` bunları konuşmanın, şu andaki Cumhurbaşkanlığı sürecimize maalesef yanlış bir yaklaşım türü olduğunu hatırlatmak isterim. Bu dava milletin davasıdır. Milletin davasına inşallah leke sürdürmeyeceğiz. Bunu böyle bilmemiz lazım. Bırakın küçük hesapların peşinden başkaları koşsun. Bırakın küçük tuzakların peşinden muhalefet koşsun. Biz büyük bir davanın neferleriyiz. Büyük dava çınarının kollarıyız ve büyük hedeflerin peşinden koşacağız. Küçük hesapların peşinden küçük insanlar koşar. biz büyük hedeflerin insanıyız ve inşallah öyle kalacağız."
Teklifler tamamlanmadan Meclis tatile girmeyecek
Acil olan tasarı ve teklifleri tamamlamadan Meclis`in tatile girmeyeceğini bildiren Erdoğan, tahminen üç hafta içinde çalışmaları tamamlayarak, Meclis`e tatil arası verip, meydanlara koşacaklarını kaydetti.
Gruptan uğultu ve gülüşmelerin gelmesi üzerine Erdoğan, "Ne oldu, zor mu oldu? Daha erken bitirin, bitsin. Cuma, cumartesi, pazar olmamalı, çalışacağız. Özellikle şu anda Plan ve Bütçe Komisyonu`ndaki muhalefet tarafından bazı engellemeler... Komisyondaki gerek bakan, gerek diğer arkadaşlarım olsun, işi çok sıkı tutacağız. Muhalefete orada evelallah göz açtırmayacağız. Bu işi süratle bitirmemiz lazım. Çünkü muhalefetin görevi bizi çalıştırmamak, bizim görevimiz ise milletin önünü açmak, fark bu" diye konuştu.
"Her sandığa 9 kişilik yönetim kurulu"
Erdoğan, pazar günü çok önemli bir buluşmayı gerçekleştirdiklerini ifade ederek, Türkiye genelindeki sandık yönetim kurullarının biraraya geldiğini, eksikliklerin tespit edildiğini anımsattı. Erdoğan, genişletilmiş il başkanları toplantısında, yarın bu eksiklikleri değerlendireceklerini anlattı.
Türkiye genelinde 9 kişilik sandık yönetim kurullarının oluşumunda yüzde 83 oranına ulaştıklarını bildiren Erdoğan, bunun, bir rekor olduğunu ancak yeterli bulmadıklarını kaydetti.
Erdoğan, yüzde 100 oranına ulaşarak, her sandığa 9 kişilik yönetim kurulu oluşturmak için yoğun şekilde çalışacaklarını ifade etti.
Irak ve Suriye`de çatışmalar devam ederken, yoksulluk ve diğer tehditlerin, İslam coğrafyasının kalbini karartmaya devam ettiğini belirten Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"49`u konsolosluk mensubu, 31`i de TIR şoförü olan oradaki kardeşlerimiz, vatandaşlarımız rehine durumda. Biz onların burnu kanamadan, salimen onları nasıl vatanımıza döndürürüz, bunun inceliği, hassasiyeti içerisindeyiz. Burada ne Bahçeli`nin ne de Kılıçdaroğlu`nun gazına gelecek değiliz. Sabırla ne yaptığımızı biliyoruz, an be an takipçisiyiz ve bu süreci, bu şekilde takip ederek, inşallah bunu sonuçlandırmanın gayreti içindeyiz.
Ramazan ayının, inşallah, bütün coğrafyamızda huzura, sükuna, barışa vesile olacağını umuyorum. Ramazan`da oluşmasını temenni ettiğimiz bu huzur ve barış ikliminin, Ramazan`dan sonra da kalıcı olmasını diliyor, bunun için dua ediyoruz. Açıkçası çok daha fazla dua etmemiz, ellerimiz semaya daha sık açmamız gereken bir Ramazan`ı inşallah Rabbim bizlere lütfedecektir. İslam coğrafyası, Müslümanlar için, dünyadaki tüm yoksullar, mazlumlar, mağdurlar için samimi bir kalple dualar edeceğiz. Duaların yanında kendi açlığımızdan ibret alarak, inşallah açların ve muhtaçların da yanında olacağız. En önce aile yakınları, mahallemizdeki, semtimizdeki komşularımızı gözeteceğiz ama uzakları da unutmayacağız. Özellikle Suriye`den gelen, ülkemizde misafir olarak bulunan kardeşlerimizi, sizlerin ve milletimizin hatırlamasını rica ediyorum. Her iftar sofrasında, açlığımıza, susuzluğumuza son verirken, sofrasında ekmek bulunmayan kardeşlerimizi unutmayacağınızı biliyorum. Ramazan bize, bizi hatırlatacak, kardeşliğimizi hatırlatacak."
"Sizin barış anlayışınız..."
Başbakan Erdoğan, bugün, Diyarbakır`da evlatları için haftalardır açık, net, yüreklerini ortaya koyarak ağlayan anneleri misafir edeceklerini, onlar ile görüşeceklerini belirtti.
Erdoğan, bugüne kadar neler yaptıklarını ve bundan sonra neler yapabileceklerini, atacakları, atabilecekleri adımları değerlendireceklerini dile getirdi. Erdoğan, bu anneleri yalnız bırakmamak için bütün imkanlarıyla seferber olduklarını anlattı.
Başta HDP olmak üzere, tüm siyasi partilerin yapması gereken görevler bulunduğuna işaret eden Erdoğan, "Bu konuda kalkıp, bir taraftan işine geldikleri zaman, `gittik, dağdan şunları aldık, getirdik` diyeceksin, öbür taraftan şu anda burada, sessiz kalacağız, belediyenin önünden bunların kalkıp gitmesi için elinizden gelen herşeyi yapacaksın. Hani siz özgürlük, barış, bundan bahsediyordunuz. Bu nasıl özgürlük, barış. Bu ağlayan annelerin ağlamasını daha da çok artırmak mıdır sizin barış anlayışınız. Galatasaray annelerine gösterdiğiniz ilgi ve alakayı, Diyarbakır`daki belediyenin önünde olan annelere niye göstermiyorsun, orada bu saygıyı niye ortaya koymuyorsun?" diye konuştu.
Erdoğan, cumhurbaşkanı adaylarını açıklayacakları gelecek haftaki grup toplantısını, Ankara Ticaret Odası salonunda yapacaklarını bildirdi. Erdoğan, "Bütün kardeşlerimizi davet ederek, adayımızı orada açıklayacağız" diyerek, sözlerini tamamladı.
AA