Mezuniyet Gecelerinden, Kabrin Karanlığına
Değinmek istediği mesele hepinizce malumdur.
Özgürlükte zirve(!) yapmak isteyenlerin, heyecanla bekledikleri, gününü iple çektikleri, istediği kişiyle dans etme arzusunun hayalleri ve belkide bazen gözlerinin muhtemelen sarhoşluktan şiştiği gece…!
Başarının veya okulu bitirmenin mutluluğuyla; zil – zurna oynayabilecekleri, sınırsız bir şekilde kendilerinden geçercesine eğlenebilecekleri gece…!
Batıda ise alkol duvarı aşıldığında zırıl zırıl ağlandığı, gecenin ilerleyen saatlerinin hatırlanmadığı, mide bulantısı ve kusma sebebiyle cümle aleme rezil olunduğu gecedir. Artık bunlar batıya has olmaktan çıkmış. Müslümanların ağırlıklı olarak yaşadığı alanlara dahi intikal etmiştir. açık konuşmak gerekirse; Ne giyeceklerinin telaşıyla yanıp tutuşan Müslüman(!) bir gençliği kastediyorum . mezuniyet geceleri ve bu minvalde organize edilmiş mekanlar, toplumsal bozulma sürecinde ciddi bir zarar teşkil etmektedir. Zira üniversiteli gençlerden ziyade ilkokul yaşındaki öğrencilerin mezuniyet gecelerine olan ilgileri bi hayli artmış gibi. Bu mutlu günlerinde çocuklarını yalnız bırakmak istemeyen anne, mini minnacık boyundaki eteğin kısalığını aldırmadığı gibi deyyusun ne demek olduğunu bilmeyen baba ise kızının kendi bedenindeki boya ve badanasından hiçte rahatsız olmamıştır…
Son yıllarda sizin de dikkatinizden kaçmamış olsa gerek, İslami olarak hassas diyebileceğimiz şehirlerde ve toplumlarda da,’’ mezuniyet gecesi’’ adlı hastalık bulaşabileceği ve buluşabileceği kitleyi yakalamıştır maalesef!.
Çünkü bu kitlenin zihniyet ve anlayış temelinde şu yatmaktadır. ‘’Ne de olsa dünyaya bir kez geldik’’ ve ‘’Nede ol bu bizim belklide son mezuniyetimiz’’…
Sanırım bu anlayış, bundan sonraki günahlara ve işlenecek haramlara zemin hazırlamak için yeterde, artar bile!
Ve bu öyle sağlam bir zemin ki;üzerine, küfre götürecek ameller inşa etsen, bana mısın demez.!
YOKSA SİZ:
Mezuniyet gecelerinden , kabrin karanlığına doğru yol alırken;
Aldığınız nefesin , tattığınız gayri İslami neşenin,
giydiğiniz şehvet kokan elbiselerin,
ortamın ortaklığıyla en aza indirdiğiniz mesafenin ,
el-ele iken çokça düşündüğünüz düşüncelerin,
nimet(!) deyip içtiğiniz içkilerin,
soyundukça açılan, örtmüş gibi yapıp her tarafa saçılan hal-i rezaletin,
yanmak için girişte ödediğiniz ücretin… ,
Yanınıza kar kalacağını düşünüyorsanız, nanay gülüm nanay derim.
Zira gelmesini istemediğiniz o gün (kıyamet), yaptıklarınızın hatırlatılacağı gündür!
O günün çetin bir sorgulama, kaybedenler için şedit bir azabın olduğunu bilmeyenimiz yoktur.
O gün sizi, ne ön saflardaki bir karış sakallı dedeniz, ne de diyanette görevli olan vaiz babanız kurtaramayacaktır. Sakallı dedeniz diyorsam vardır bir bildiğim, vaiz babanız diyorsam vardır bir duyduğum. Zira gözlemlediğim kadarıyla şu Paris sokaklarındaymış edasıyla adım atanların , pederleri bazen bir vaiz, bazen mübarek bir zat görünümünde ki ihtiyar…
Evet. Biz o Müslüman(!) kitleye sesleniyoruz.
Öncelikle Müslüman olmanın vermiş olduğu şerefle yaşamak istiyorsanız. Sizi bu şerefe ulaştıran islamın ölçü ve prensiplerini şiar edenin ve hayatınızın içinde yer bulmasını sağlayın. Herşeyden evvela peygamberimiz, Müslümanları, bir vücudun azaları gibi tanımlamıştır. Nasıl ki vücütun bütün azaları birbirinden habersiz ve bir birbirinden bağımsız olmadığı gibi, Müslümanlarda ortadoğudaki zulümlerden habersiz değildir.Mezuniyet geceleleri gözde gençleri ,açlıktan kedi eti yiyen kardeşlerimizin haberini duymuşlardır!
Sadullah Sincar / doğruhaber