`Devlet ve PKK, Elbirliğiyle Halkı Mağdur Ediyor`
PKK/BDP`liler tarafından çeşitli bahanelerle yapılan yol kesmelere değinen HÜDA PAR Genel Başkan Yardımcı Sait Şahin, bu tür eylemlerin Kürt halkının mağduriyetini artırdığına dikkat çekerek, devlet ve PKK`nin, elbirliğiyle halkı mağdur etmeye devam ettiğini vurguladı.
ELAZIĞ - Gündemi değerlendiren HÜDA PAR Dış İlişkilerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Sait Şahin, önemli açıklamalarda bulundu. Son günlerde PKK/BDP`liler tarafından karakol yapımı gibi bahanelerle yapılan yol kesmelere değinen Şahin, saldırma, yol kesme ve zorla alıkoyma faaliyetlerinin “demokratik tepki” olmadığını belirtti. Şahin, bu tür eylemlerin Kürt halkının mağduriyetini artırdığına dikkat çekerek, devlet ve PKK`nin, elbirliğiyle halkı mağdur etmeye devam ettiğini vurguladı.
Çözüm sürecinde PKK eylemleri
Son günlerde PKK/BDP`lilerin, karakol yapımı ve benzeri bahanelerle şehirlerarası yolları keserek, vatandaşın seyahat özgürlüğünü kısıtladığını dile getiren Şahin, "Araç trafiğini engelleyerek vatandaşı mağdur etmekte, durdurduğu araçların içinde bulunanları yaşlı çocuk kadın ayrımı gözetmeden aç, susuz araçlarıyla birlikte rehin almaktadır. Ayrıca mesleki veya siyasi kimlikleri nedeniyle bazı vatandaşları kaçırmakta, hürriyetlerini tahdit etmektedir. Çözüm sürecinin oluşturduğu boşluktan istifade ederek örgütsel hâkimiyet kurma girişimlerinin bir parçası olarak bazı ilçelerde pilot uygulama yapılmaktadır.
"Saldırma, yol kesme ve zorla alıkoyma “demokratik tepki” değildir"
Karakol yapımı bahanesiyle pilot uygulama olarak Lice’de hayata geçirilen bu eylem, Silvan, Doğubeyazıt, Şırnak ve Hakkari’de de uygulamaya konmuştur. Köyleri basma, siyasi muhalifleri kaçırmaya ve öldürmeye teşebbüs etme, siyasi parti faaliyetlerini engelleme, teşkilatlarını bombalama, molotoflama, parti üyelerine saldırma, yol kesme ve zorla alıkoyma faaliyetleri “demokratik tepki” değildir. 25-26 Mayıs 2014 günlerinde iki gün boyunca Diyarbakır-Bingöl karayolu Lice mevkiinde PKK/BDP’lilerce kesilmiş, yüzlerce vatandaşımızın mağdur edilmesine sebep olunmuştur. Bu tür eylemler halka zarar vermekte ve halkımızın mağduriyetini artırmaktadır. Devlet ve PKK, elbirliğiyle halkı mağdur etmeye devam etmektedir." dedi.
Şahin, tüm bunları toplumsal barış ve huzuru bozma, çözüm sürecini bitirme adımları olarak gördüklerini belirti.
PDK-PYD gerilimi
Kürdistan’ın Suriye ve Irak sınırında kalan bölgelerinde Kürt siyasi partileri arasında son dönemde artan gerilime de değinen Şahin, temelinde PKK ve ardılı siyasal ve askeri oluşumların baskıcı ve tekçi uygulamalarının sebep olduğu gerilimin, Kürt halkının ve dolayısıyla bölgenin yararına olmadığını söyledi.
PKK’nin ideolojik yapısı nedeniyle tarihi boyunca ve halen Türkiye’de ve Suriye’de kendisine rakip gördüğü örgütlü yapılara tahammül etmediğini belirten Şahin, "Suriye Kürdistanı’nda PYD’nin Esed rejimi ile danışıklı bir fiili durum oluşturmasının ardından diğer Kürt partilerine yönelik suikast, tutuklama, faaliyetlerini yasaklama ve sindirme girişimlerine karşılık, bu duruma misilleme olarak Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesut Berzani’nin PKK’ye bağlı kurumlara yönelik başlattığı operasyon ile tansiyon yükselmiştir. PKK’nin ideolojik yapısı nedeniyle tarihi boyunca ve halen Türkiye’de ve Suriye’de kendisine rakip gördüğü örgütlü yapılara tahammül etmediği kamuoyunun malumudur. Geçtiğimiz hafta Lice’nin Darakol köyünde parti üyelerimize yönelik katliam girişimi bunun en somut örneklerindendir. Onlara göre kendileri devrimci, kendilerinin dışındaki herkes ve her grup karşı devrimci, egemen güçlerin piyonu veya haindir. Zihin kodları değişmeden pratiklerinin değişmesi de mümkün değildir." şeklinde konuştu.
"Başkasına hayat hakkı tanımayan anlayışın sahipleri mahkûm edilmeli"
Kürdistan’ın tüm örgütlü siyasi yapılarının, fikirleri her ne olursa olsun, birbirlerini kabullenme, bir arada yaşama anlayışını ve kültürünü geliştirmek zorunda olduğunu ifade eden Şahin, "Güç zehirlenmesi yaşayarak, başkasına hayat hakkı tanımayan bu totaliter anlayışa karşı da halkımızın her kesimi sesini yükseltmeli ve bu anlayışın sahiplerini mahkûm etmelidir. Bu sebeple PKK/PYD çevresinden kaynaklı gerilim ve çatışma siyasetini kınıyor, tüm örgütlü yapıları, Kürdistan’da medeni bir toplumsal zemin oluşturma yönünde gayret göstermeye davet ediyoruz." dedi.
Soma faciası kaza değil
Soma`da 301 kişinin hayatını kaybettiği facianın ardından yürütülen adli süreç ve tutuklamaların, olayın bir kaza değil cinayet olduğuna işaret ettiğini dile getiren Şahin, sözlerini şöyle sürdürdü: "Maden işçileri ve ailelerinin yaşadığı trajedi görmezden gelinemez. İşçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerinin alınmadığı bilindiği halde, geçim için madene inmek zorunda kalan işçilerin varlığı sermaye sahiplerini sömürü düzeninde cesaretlendirmektedir. Hükümetçe gereği gibi denetlenmemiş firmaların daha fazla kar elde etme hırsı uğruna yüzlerce maden işçisinin can vermesi, Hükümetin, “insanı yaşat ki devlet yaşasın” anlayışının, “sermayeyi yaşat ki, devlet yaşasın” anlayışına dönüşmesinin bir sonucudur.
Uluslararası Çalışma Örgütü İLO’nun maden işletmelerine dair sözleşmesine ek maliyetler getireceği gerekçesiyle imza atılmamış olması, işçi için hayati önemdeki tedbirlerin maliyet artırıcı unsur gözüyle değerlendirilerek ikinci plana itilmesi, birçok ülkede zorunlu olan yaşam odalarının Türkiye’deki madenlerde zorunlu olmayışı, hükümet açıklamalarının aksine, maden işçilerinin denetimdeki hile ve kayırmaya ilişkin anlatımları, iş güvenliği uzmanlarının mevzuat eksikliğine dair görüşleri, madenlerin firmalara ihale ediliş biçimindeki çarpıklıklar, işçi sağlığı ve iş güvenliği meselesinin yeniden masaya yatırılması ve acil önlemler alınması gerektiğini göstermektedir."
"İşçi sağlığı ve iş güvenliği mevzuatı acilen değiştirilmeli"
Hükümetin, yapay tartışma ve suni gündemlerle meşgul olmak yerine, sermaye sahiplerine verdiği değeri yoksul ve gariban işçilere de göstermesi gerektiğini belirten Şahin, "İnsani hiçbir değere saygısı olmayan bir kısım muhalefetin yaklaşımlarını fırsat bilerek kendi ihmal ve yanlışlarını gizleme gayreti içerisine girmemeli, halka karşı sorumluluklarını hatırlamalı ve yerine getirmelidir. İşçi sağlığı ve iş güvenliği mevzuatı acilen değiştirilmeli, yeni mevzuat işçilerin hayatını, güvenlik ve sağlığını önceleyen bir anlayışla hazırlanmalıdır." dedi.
"Mavi Marmara sanıkları hakkında yakalama kararı yerinde olmuştur"
Siyonist işgalcilerin Mavi Marmara gemisine yönelik gerçekleştirilen ve 9 kişinin şehadeti ile sonuçlanan baskında yaralanan Uğur Süleyman Söylemez de şehitler kervanına katıldığını hatırlatan Şahin, "Allah şehadetini kabul etsin." dedi.
Mavi Marmara davasında sanıklar hakkında yakalama kararı verilmesinin yerinde bir karar olduğunu belirten Şahin, infazı mümkün olmasa bile bu kararın, gerek devletler gerekse de sanıklar nezdinde psikolojik baskı unsuru olacağını söyledi.
"Abluka kalkmaksızın varılacak anlaşma, şehitlere ihanet olacaktır"
Gelişen süreçte hükümetin Siyonistlerle tazminat karşılığında anlaşma sağlayacağı yönünde bir takım haberlerin servis edilmesinin manidar olduğunu belirten Şahin, "Gazze ablukasının devam ettiği, Filistin işgali insani dramlara yol açacak düzeyde devam ettiği sürece hükümetin böylesi bir anlaşmayı aklının ucundan bile geçirmemelidir. Siyasi düzeydeki ilişkilerin aksine ticari ilişkilerin hız kesmeden devam ettiği Siyonist işgalcilerle, milli menfaat adı altında şehitlerin uğruna can verdikleri Gazze ablukası kalkmaksızın varılacak anlaşma, Mavi Marmara şehitlerine ihanet olacaktır." şeklinde konuştu.
"Okmeydanı olaylarında zarar gören yine halk oldu"
Soma’daki maden faciası gerekçesiyle sokakları savaş alanına çeviren yasadışı örgütler ile polis arasındaki çatışmalarda zarar görenin yine halk olduğunu dile getiren Şahin, orantısız güç kullanan polisin tavrını da eleştirdi.
Şahin sözlerini şöyle sürdürdü: "En ufak insan hakkı ihlalini en üst perdeden dillendiren ve kamuoyu oluşturan grupların bu türden sokak eylemleri ile sergilenen vandallık ve vahşiliği destekler nitelikteki ikiyüzlülüğü bir yana, orantısız güç kullanarak ölümlere sebep olan polisin tavrı da kabul edilebilir nitelikte değildir. Her toplumsal olayda gösteri ve yürüyüşlere ölçüsüz ve gereksiz müdahale, çatışmaya dünden razı grupların eylemlerine zemin hazırlamaktadır. Hükümet, halkın can ve mal emniyetini korumanın yanında polisin orantısız güç kullanmasını engelleyecek yerde, bizzat başbakan tarafından dile getirilen “Polis eli kolu bağlı mı kalacak, bir şey yapmayacak mı? Nasıl sabrediyorlar anlayamıyorum” şeklindeki tehlikeli açıklamalar ile polis şiddetini teşvik ve tahrik etmekte ve daha vahim sonuçlara adeta davetiye çıkarmaktadır."
Mısır seçimleri
Mısır’da darbe süreci ve sonrasında İhvan hareketinin tüm kurum ve şahsiyetleri ile topyekûn yürütülen imha girişiminin ardından cumhurbaşkanlığı seçimine gidildiğini ifade eden Şahin, "İslam âlimlerinin de boykot çağrısı yaptığı seçimlerde İhvanı Müslimin hareketinin sandık başına gitmeme kararı ile kim seçilirse seçilsin, meşruiyet kazanamayacağı şimdiden ilan edilmiştir. İhvan hareketinin yer almadığı bir siyasal düzen, emperyalist devletlerin amacına hizmet edecek bir yönetimi oluşturma gayretine rağmen Mısır’da uzun süre ayakta kalamayacaktır." dedi.
Suriye`de insani dram
Birleşmiş Milletler tarafından Suriye’de sağlık sisteminin çöktüğüne ilişkin yapılan açıklamanın, insani dramı bir kez daha gündeme getirdiğini belirten Şahin, başta Türkiye ve İran olmak üzere İslam devletlerinin inisiyatif geliştirmekten, sorumluluk üstlenmekten ve Suriye halkının geleceğine dair barışçıl bölgesel projeler sunmaktan geri durmalarının, yaşanan insanlık dramını daha da derinleştirdiğini söyledi.
Şahin, "Milli çıkar adına batılı güçlerin sömürgeci anlayışlarına ayarlı dış politika pratikleri, daha fazla insanın ölümüne, mülteci durumuna düşmesine, açlık ve sefalete yol açmaktadır. Ümmetin ortak sorunu olan Suriye meselesindeki bu kayıtsızlığın sorumluluğu ve vebali ise tüm İslam ülkelerine ait olacaktır." dedi. (İLKHA)