• DOLAR 32.57
  • EURO 35
  • ALTIN 2459.898
  • ...
Zaman Yazarı AK Parti Ve Ona Oy Verenler Bunu Hakketti
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Zaman Gazetesi yazarlarından Ali Ünal bugün skandal ötesi bir yazıya imza attı. Ünal, Soma faciasıyla ilgili olarak AK Parti`ye oy verenleri suçlarken, Soma`da can veren işçiler için ise dolaylı olarak "helak" kelimesini kullandı.

TOPLUMUN "ÇOĞUNLUĞU"NUN ZULMÜ MUSİBET GETİRİR

Yazısının girişinde "Kader, bir toplum hakkında umumî bir musibete hükmederken, toplum çoğunluğunun hata ve zulümlerini de nazara alır ve böylesi musibetler geldiği zaman suçlu-masum ayrımı yapmaz." cümlesiyle Yılmaz Özdil benzeri bir anlayışı benimsediği görülen Zaman yazarı, Hz. Ömer`den, Hz. Musa`dan ve Bediüzzaman`dan örnekler vererek Soma faciasının suçunu Erdoğan`ı ve ona oy verenlerin üzerine yıktı.

CEMAAT`E HAKARET EDİLDİĞİ İÇİN Mİ SOMA FACİASI OLDU?

Ali Ünal bununla da yetinmedi, yine dolaylı olarak "Erdoğan Cemaat`e hakaret ettiği için bunlar oldu" demeye getirdi.

HELAK EDİLEN KAVİMLERE BENZETTİ

Ünal, daha da ileri giderek, faciada ölenler ve Türkiye`de yaşanan acıya "helak" kelimesiyle gönderme yaptı. Kur`an-ı Kerim`de helak olan kavimlerin özelliklerini sayan Zaman yazarı, o kavimlerde bulunan özelliklerin AK Parti`ye oy verenlerde de bulunduğunu iddia etti. Ünal, AK Parti`ye oy verenlerin "çalıyor ama çalışıyor" anlayışında olduğunu, bu yönüyle AK Parti`ye oy verenlerin, Kur`an`da helak edilen kavimlerle benzeştiğini ima etti.

KUR`AN-I KERİM`İ DE KENDİ YORUMUNA ALET ETTİ

Ali Ünal bu zorlama ve çirkin yorumuna Kur`an`ı da alet etmeye çalıştı, "zulmedenlere destek olmayın, yoksa size ateş dokunur" ayetiyle ve Fethullah Gülen`in bir sözüyle yazısını sonlandırdı.

Ünal`ın bu yorumu akıllara Yılmaz Özdil`in önceki gün yaptığı "müstehak" çıkışını getirdi.

Öte yandan, Ali Ünal`ın bu yazısı yine Fethullah Gülen`in "Allah ocaklarına ateşler salsın" bedduasını akıllara getirdi.

İşte Ünal`ın Zaman Gazetesi`nde yayınlanan makalesi...

Musibete davetiye çıkarmak
İnsan irade sahibi ve dolayısıyla sorumlu bir varlık olmakla, başına gelenler “kader” deyip geçiştirilemez. Aksi halde dünyada da, Âhiret’te de, hukuk ve Allah karşısında da hesap, ceza, mükâfat olmazdı. İnsan, sorumluluk sahasına giren her meselede iradî fiillerinden, hata ve ihmalinden sorumludur ve Kader, takdirinde insanın sorumluluğu ve iradesini de hesaba katar.

Bir topluma gelen musibetlerde birinci derecede sorumlular, elbette yapılması gereken ve yapılabilecek olanı yapmayıp, alınması gereken tedbirleri almayıp, musibete sebep olanlardır. Kader, bir toplum hakkında umumî bir musibete hükmederken, toplum çoğunluğunun hata ve zulümlerini de nazara alır ve böylesi musibetler geldiği zaman suçlu-masum ayrımı yapmaz. İmtihan, bunu gerektirir. Şu kadar ki, böyle musibetlerde vefat eden mazlum ve masumlar şehid, telef olan malları da sadaka hükmündedir. Soma faciasının mazlum kurbanları da inşaallah şehiddir ve Cenab-ı Allah’ın onlara şehid muamelesi yapmasını, acılı ailelerine sabr-ı cemil vermesini dileriz.

İkinci olarak, Cenab-ı Allah (c.c.), bir toplumla ilgili hüküm ve icraatında toplumun çoğunluğundan sonra sorumluluk ve temsil mevkiindekilere bakar. Hz. Musa (a.s.), kavmindeki buzağıya tapma ihtilâli karşısında tevbe maksadıyla kavmini temsilen 70 kişiyle Tur’a çıkar ve bu 70 kişi Cenab-ı Allah’ın Hz. Musa ile konuştuğuna inanmak için Allah’ı görme isteğinde bulununca dağ sarsılır. Cenab-ı Allah bunu Kur’an’da anlatırken, bütün İsrailoğulları’na seslenerek, “Böyle yaptınız!” der. Çünkü o 70 kişi, İsrailoğulları’nın tamamını temsil ediyordu. Bundan dolayıdır ki, Hz. Ömer (r.a.), “Dicle kenarında bir koyunu kurt aşırsa İlâhî adalet, bunu Ömer’den sorar.” der ve bir kıtlık yılında alnını secdeye koyarak, “Allah’ım, benim günahlarım sebebiyle Ümmet-i Muhammed’i cezalandırma!” diye inler. Hz. Bediüzzaman da (r.a.), “Memur (sorumlu) olup da kanun namına kanunsuz hıyanet eden, ilişen, o memlekete, o biçare ahaliye bir umumî tokada vesile olur.” diye yazar.

Bugün Türkiye’de bir başbakan ve hükümeti var ki, tatminsiz bir hırsla belki tarihin en büyük, en kapsamlı yolsuzluk ve rüşvet bataklığına düşme suçlamasına muhatap; ve bunu örtmek için, dünyanın her tarafında hiçbir ferdi yolsuzluk, hırsızlık, zina, fuhuş gibi fiillerle anılmamış yüz binlerce mensubu bulunan masum bir Cemaat ve onun masum ve mazlum bir rehberine her gün tarihte eşine rastlanmadık yalan ve iftiralarla hücum ediyorlar; bununla kalınmıyor, görevlerini hakkıyla yapmaktan başka suçu olmayan binlerce Emniyet ve Yargı mensubu, memur ve bürokrat, zulüm üstüne zulme maruz; hukuk, “Sen yap, kanununu ben çıkarırım!” tavrına emanet. Vatandaşı tokatlayan, azarlayan Başbakan’ın, yerdeki vatandaşı tekmeleyen müşavirinin yüzlerinden okunduğu üzere, tarifi imkânsız bir kin ve düşmanlık, kalb katılığı ve kibir, vicdanları esir almış. Bütün bunları asla hata kabul etmezlik enaniyeti içinde savunan parti sözcüleri, mensupları ve bütün bunlar karşısında lâl kesilmiş, hattâ destekçi hocalar, kanaat önderleri, Diyanet görevlileri. Ve Kur’ân, helâk edilen kavimlerin aldatma, ahlâksızlık, ölçüde-tartıda hile yapma, zulüm, zalimlere körü körüne itaat, bol geçimlikle şımarma, fısk, ikazlara kulak asmama gibi sebeplerle helâk edildiğine vurgu yaparken, nefsi ruha, cebi, cüzdanı vicdana, mideyi kalbe, parayı ahlâka tercihten başka manâya gelmeyen “Çalıyor ama çalışıyor”la böyle bir iktidarı tercih edenler. Allah buyuruyor: “Zulmedenlere destek olmayın; yoksa size ateş dokunur.” Evet, Hocaefendi’nin duasıyla, “Allah, ülkemizi başka ve daha büyük felâketlerden korusun.”

Bu haberler de ilginizi çekebilir