`Hesap ver lan vicdansız!`
Yenişafak Gazetesi yazarı Salih Tuna bugünkü yazısında Soma`da derin bir yasa yol açan talihsiz madenci faciasını ve gündemdeki tepkileri eleştirdi... İşte Salih Tuna`nın "Hesap ver lan vicdansız!" başlıklı o yazısı:
Hesap ver lan vicdansız!
Kazaymış!.. Mukadderatmış!.. `Takdir-i ilahi` imiş! Geçin bunları. En ucuz maliyete en kısa sürede en çok kâr için, can güvenliği olmayan olumsuz koşullarda işçi çalıştıracaksın, sonra da `takdir-i ilahi` diyeceksin!
Taşeron sistemin enva-i çeşit avantajından yararlanacaksın, daha fazla kazanmak için `zorunlu mesai` dayatacaksın, yeterli güvenlik tedbirleri almaya yanaşmayacaksın...
Ne demek lan `takdir-i ilahi?`
Alemde takdirin dışında ne var ki zaten? Yaprak bile kıpırdar mı takdire rağmen?
Ucuz emek gücüyle kârına kâr katanlara gelince, `serbest piyasa ekonomisi` veya `liberalizm`...
Ayşe`sine, Ahmet`ine, Can`ına Canan`ına bir lokma aş için can güvenliğinden yoksun koşullarda çalışmayı göze alan emekçiye gelince `takdir-i ilahi`...
Kazanmayı `piyasaya`, kaybetmeyi `mukadderata` bağlayan bu tuhaf `din` algısını nereden öğrendiniz?!..
Evet, yıllar önce, 2008`de, `İşverenlere rızk, işçilere ölüm var!` (15. 08. 2008, Yeni Şafak) başlıklı yazımda Tuzla`daki tersane işçileri ölümleri üzerine böyle yazmıştım.
`İslam Kalvinizmi` veya `İslami Kalvinizm` gibi kavramlaştırmalarla `abdestli kapitalistlerin` kutsandığı yıllardı.
Anamalcılıkta `Dumanlı`nın Zaman`ı` başı çekiyordu.
O kadar ki, Alpay Şahin`leri bile Kayseri`deki işverenlerden hareketle, `İslami Kalvinistler` serlevhalı yazılar dercediyordu.
Piyasa ekonomisine veya kapitalizme yöneltilen hiçbir eleştiriye tahammülleri yoktu.
Rahmetli Erdem (Bayazıt) abinin dizelerine `yüce önderin` hadisi şöyle yansımıştı: `Yememiştir hiç kimse / Elinin emeğinden daha hayırlısını / Diyerek / Şafak gibi alınlara terle yazılmış / Hakkın mutlak ölçüsünü / Elbet benim işçilerim dikecek / Emeğin kutsal direğine...`
Gelgelelim, `abdestli kapitalistlerin` hocaları / hacıları hiçbir vaazında hiçbir zaman alın terinden, emekten, işçiden, işçi haklarından bahsetmedi.
Hele hele zenginlerden istedikleri `hayır hasenatı` kaptılar mı anında cennetten köşkler huriler bahşediyorlardı.
Özal`ın `Ben zenginleri severim` lafına da acayip bayılmışlardı.
Zengini sevmek dünyayı hiç ölmeyecekmiş gibi sevmeye, dünyayı sevmek de gitgide `vahşi kapitalizme` meftun olmaya dönüşmüştü.
Nihayetinde `gösteri toplumunun` maymunları oldular!
`İsyan ahlakına` karşı `köle ahlakını` tevazu ve ihlas diye sürgit yutturmaya çalıştılar.
Kardeşlerim, `isyan ahlakına` sahip olmayanın vicdanından bir şey olmaz.
Kaza dediğiniz de bence işverenlerin başına geldiğinde `kazadır`, işçi ölümleri daha çok `cinayettir.`
Hatta terör...
Kim ne derse desin, `vahşi kapitalizm` de nihayetinde `terörizmden` başka bir şey değildir.
Zengini daha zengin yapan bu düzen behemehal değişmelidir.
Lakin, Osman Yüksel Serdengeçti merhumun dediği gibi, düzen değişse de düzülen değişmiyorsa, olmaz.
`Soma katliamında` da bakanlık denetçileri veya kimin ihmali varsa (bakan makan fark etmez) hesap vermelidir.
İmdi, `abdestli kapitalistlere` keyif bağışlamadık, şaklabanlara keyif bağışlayacak değiliz.
Cenaze evinde şamata yapan, daha cenazelerimizi toprağa vermeden leş kargaları gibi üşüşen bre vicdansızlar, siz hangi `vicdan koalisyonundan` bahsediyorsunuz?
Her tarafınız vicdan olsa ne yazar!
Bu ülkede alt gelir mensupları da uçağa binebildiği için rahatsız olan, `ay şekerim, ameleler bile uçağa biner oldu` yollu kültürel ve sınıfsal tepkilerini dermeyan eden şebelekler...
Boğaz`a nazır köşkleri belediye halka açtığı için, `Her yere bunları doldurdular` diye şekvacı olan `eski sınıfın yeni dallamaları`...
İstismar etmenin dışında sizin ne alakanız var Soma`daki işçilerle?
Daha geçenlerde içinizden biri, `AKP mitinginde bir çapulcu` başlığı altında, `Otobüsle geliyorlar, çünkü arabaları yok, olsa da benzine verecek paraları yok...` gibi ifadelerle `alt gelir gruplarını` aşağılamaya çalışmıştı da, Coşkun Ahmet`ten Özdemir Cüneyt`e kadar yere göğe sığdıramamışlardı.
`Çizmelerimi çıkarayım, sedye kirlenmesin` diyen Soma`daki o işçinin de arabası yoktu, arabası olsa da benzin koyacak parası yoktu!
Zaten `sedye kirlenmesin` diyen o işçiler uçağa bindiklerinde de `uçaklarınızı`, Boğaz`da bir çay içtiklerinde de `Boğaz`ınızı` kirletmiyor muydu?
Böyle demiyor muydunuz? Hangi yüzle ajitasyon yapıyorsunuz şimdi?
Nasıl solcularsınız lan siz?
12 Eylül 80 öncesi solcu abilerimiz bize kapitalistlerin nasıl kan içici `vampirler` olduğunu anlatırlardı, siz işçi ölümlerinin `vampirleri` oldunuz.
Hangi ara bu kadar `patronsevici` oldunuz?
Bu Aydın Doğan, bu Cem Boyner, bu Koç sevdanız nerden geliyor?
Bre vicdansızlar, BBC`den CNN International`e Der Spiegel`den bilumum maklubecilere kadar herkesin solcusu oldunuz da bir tek bu ülkenin solcusu olamadınız!
Nedir bu haliniz; 70 milyonluk bir ülkenin milli gelirinin yüzde 10`unun üzerinde tek bir aile, Koç ailesi oturuyor, tek bir itirazınız yok!
Bilumum sendikalarınız, DİSK`leriniz de sizden farklı değil.
Sahnenin önünde işçiden yana, sahnenin arakasında patronlarla kol kola.
Değilse bu doğru, neden Soma`daki kömür madeninde `işçi güvenliği` için tek bir grevlerini duymadık?
Patronların çıkarları doğrultusunda `seçilmiş siyasi iktidara karşı` her daim afra tafra yapmayı biliyorlar ama!
Sadece ilgili bakanlık `denetçileri` veya Soma maden işletmesinin `patronajı` değil, `sendika ağaları` da hesap vermelidirler.