• DOLAR 32.455
  • EURO 34.829
  • ALTIN 2438.673
  • ...
Takdiri Hûd’a, kuvve-i bâzû ile dönmez
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Elif, Lam, mim Rumlar (Arapların bulunduğu bölgeye) pek yakın bir yerde(müşrik olan İranlılara) mağlup oldu; fakat onlar bu mağlubiyetlerinden sonra, birkaç sene içinde (üç ile dokuz yıl arasında, İran’lılara) galip geleceklerdir. Önünde de sorunda da emir Allah’ındır; o gün müminler de Allah’ın yardımıyla sevineceklerdir. O dilediğine yardım eder, çünkü o aziz kudreti her şeye üstün gelendir, Rahim çok merhamet edendir. Mekke müşrikleri, o günlerde kendileri gibi müşrik olan İran Devleti’nin, ehlî kitap olan Doğu Roma İmparatorluğu’na olan galebesiyle sevinirler ve kendilerinin de Müslümanlara böyle galip geleceklerini söylüyorlardı. Hz. Ebubekir(r.a) bir tartışma üzerine Mekke müşriklerinin ileri gelenlerinden Ubeyy Bin Halef ile bu ayetteki müjdeye binaen iddiaya girdi. İddiaya göre, üç yıla kadar Romalılar galip gelirse Hz. Sıddık (r.a) 10 deve alacak aksi halde verecekti. Tayin edilen vakit geldiğinde henüz Romalılar bir zafer elde edememişti. Müşrikler bunu müslümanların hak üzere olmadığına yordular.

Peygamber(s.a.v)’imiz bundan haberdar olduğunda “بضع” tabirinin üç ile dokuz arası rakamlara delalet ettiğini dolayısıyla süreyi dokuza, develeri de yüze yükseltmesini buyurdular. Böylece sözleşme yenilendi yedinci yılının başlarında Romalılar beklenmedik şekilde galip geldiler. Hz. Ebubekir(r.a), develeri müşrik Ubeyy Bin Halef öldüğünden onun varislerinden aldı ve hepsini tasaduk etti.(Celaleyn şerhi c.6.86)

Seçimden sonra bize de söyleniyordu, yarı şaka yarı ciddi, seçimleri kaybettiniz, diyorlardı. Benim de cevabım şu oldu, kaybetmemiz “haksızdık” manasına gelmez. Tam aksine mazlum idik. Deyim yerinde ise zalimler bizlere nefes aldırmadılar. Fakat Rabbimiz zalimlerin akıbetinden haberdar etmiş bizleri. “Böylece, zulmeden kavmin kökü kesildi. Hamd alemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur.”(En’am 45)

Bizim yapabileceğimiz, insanları bilinçlendirmek ve cesaretlendirmektir. Bu millet daha bizi tanımamış, bilmiyor. Kişi bilmediğinin düşmanıdır sırrını, âlimler Kur’an-ı Kerim’de iki yerde tespit etmişler.(Yunus 39) Kurtubi tefsiri cilt 8. Sayfa 530- 531 (Ahkaf:11) Kurtubi tefsiri cilt 16. Sayfa ayetlerin tefsirine bakılabilir.

Bir de cesaret yönüne bakalım. Üstadımız ’ın iman dolu göğsünde birikmiş, düşmanın kalbine hançer gibi saplayan şu sözleri:

Takdiri Hûd’a, kuvve-i bâzû ile dönmez

Bir şem’aki Mevla yaka, üflemekle sönmez

Zulmün topu var, güllesi var, kal ’ası varsa,

Hakkın da bükülmez kolu, dönmez yüzü vardır.

Ehl-î dünyanın hükmü var, şevkati var, kuvveti varsa,

Kuran’ın feyziyle, hadiminde de, şaşırmaz ilmi, susmaz sözü vardır.

Üstadımızın unutulmayacak sözlerinin levhalara yazıp evlerimize asacak kadar önemli olduğunu düşünmemiz gerekiyor.

Üstadımızı dinleyelim:

Kardeşlerim namına âcizane diyorum ki: Lüzum olursa inşallah çok ileri geçeceğiz. Bizler dinde olduğu gibi, kahramanlıkta da ecdadımızın varisleri olduğumuzu göstereceğiz.

14. Şura – sayfa 737- 738 ve 813

Zaten Rabbimiz de bizleri şöyle müjdeliyor:

“Düşmanınız olan kavmi takip etmekte gevşeklik göstermeyin. Eğer siz bir elem çekiyorsanız muhakkak onlar da sizin gibi elem çekiyorlar. Ama sizin Allah’tan ümit edeceğiniz şeyleri onlar ümit edemiyorlar. Allah hakkıyla bilen hikmet sahibidir.”(Nisa 104)

Bir de bir ara şöyle bir mesele okumuştum. Diyordu ki, bir anne çocuğunu okula göndermek için hazırlatıyordu, arada da durmadan çocuğuna telkinlerde bulunuyordu: Diyordu ki, bak oğlum sen ne görürsen hemen üstüne yürü, velev ki bir karartı dahi olursa, sakın ha korkmayasın, hiç çekinme.

Çocuk, biraz durur annesinin o, saldırgan yüzüne bakar ve şöyle der, anne ya onun annesi de senin gibi söylemişse bu sefer nasıl olur hiç düşündün mü?

İnşallah o anne gibi düşünen bir nesil değil, çocuk gibi düşünen bir Kur’an nesli yetişir.

Konuyu bir ayet-i kerime ile nihayete erdirmek istiyorum: “Ey iman edenler! Bir (düşman) ordu (su) ile karşılaştığınız zaman, artık sabredin ve Allah’ı çok zikredin ki kurtuluşa eresiniz.” (Enfal: 45)

Üstadımız da bu ayet-i kerimenin şerhinde, cezaevi mükâfatını şöyle açıklamıştır.

“Emaviri şer’yeye (şeriatın emirlerine) karşı itâat ve isyan olduğu gibi emâviri tekviniyeye (yaratılış kanunlarına dair emirlere) karşı itaat ve isyan vardır. Birincisinde mükâfat ve mücazatın ekseri (çoğu) ahirette, ikincisinde ağlabi(daha çok) dünyada olur. Mesela sabrın mükâfatı zaferdir, ataletin (tembelliğin) mücazatı (cezası) sefalettir (fakirliktir). Sa’yin sevabı (çalışmanın karşılığı) servettir; sebatın(yılmamanın) mükâfatı galebedir” Mektubat, Hutbeyi Şamiye, 466.”

Allah bizleri İslam’la İslam’ı da bizlerle müşerref kılsın. Amin. Allaha emanet olunuz.

Faruk Afşin
F Tipi Cezaevi Adana
 

Bu haberler de ilginizi çekebilir