• DOLAR 34.7
  • EURO 36.873
  • ALTIN 2936.575
  • ...
Paralel Saldırının Sebebi
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Hüseyin Kaya / Doğruhaber / Haber Yorum

Hükümet ve yandaşı olan basında Gülen grubuna yönelik şiddetli saldırı devam ediyor.

Saldırının dozajı biraz düştüğünde hemen Başbakan bir açıklama yapıyor, “İnlerine gireceğiz” diyor ve saflar bir daha sıklaşıyor.

Gülen grubuna yakın medya da her olayı, her gelişmeyi hükümet aleyhine kullanmaya çalışıyor.
Yer değiştirmeler, görevden almalar, tasfiyeler devam ediyor.

Bu arada “Paralel devlet” kendisine karşı yapılan tüm paralel saldırılara rağmen “eylem” yapabilme potansiyelini kaybetmediği için karşı cenahta umutsuzluklar beliriyor.

Bazen Amerika, bazen Ergenekon suçlanıyor.

Son zamanlarda bir merkezden yönlendirilmişçesine paralel yapıyla beraber Hizbullah hedef gösteriliyor. Tam bir “paralel” saldırı…

Hücumu başlatan isim Yalçın Akdoğan’dı. Daha 17 Aralık’ın üzerinden 10 gün geçmeden (26 Aralık 2013) yazdığı yazıda Gülen grubuna eleştiriler getirirken Hizbullah cemaatine isim vermeden çatıyordu. Akdoğan sadece milletvekili kimliğiyle değil aynı zamanda Erdoğan’ın danışmanı olarak da biliniyor. Yani hükümetin politikalarında önemli etkisi olan bir isim.

Son günlerde iki isim daha girdi bu konuya.

İlki Milat Gazetesi’nden Seyit Mehmet Deniz.

Önce Gülen grubunun Pkk’den daha tehlikeli ve zararlı olduğunu söylüyor Milat yazarı.

“Hareket tarzı ile silahlı terör örgütlerinden ayrılmış gibi görünse de Gülen örgütünün kritik anlarda almış olduğu kararlar sonucunda devlete verdiği zarar azımsanamayacak derecededir. PKK dışındaki örgütlerin tamamını toplasınız 80 ihtilalinden bugüne devlete vermiş oldukları zarar Gülen örgütünün vermiş olduğu zararın yarısı bile etmeyecektir. Hatta Gülen örgütünün vermiş olduğu zararı zaman aralığı ile kıyaslamaya kalksanız PKK terör örgütünü dahi çok çok gerilerde bırakacaktır.”

Ardından Hizbullah’ın da silah kullanmamasını “imkân bulamamasıyla” izah etmeye çalışıyor ki bu aslında açık bir hedef göstermedir.

“Gülen Örgütü de takındığı tavırla işlevsel olarak terör örgütleriyle aynı kapsamda yer almaktadır. Aslına bakılacak olursa bu bağlamda olan birçok cemaat de bu kapsama girmektedir. Türkiye’nin siyasi-politik yapısı ve tarihi deneyimleri bu tür cemaatlerin terör örgütlerinden “silahtan ari, şiddete başvurmamaları yönü” ile farklı bir yapılanmaya gitmesini sağlamaktadır.

Yoksa şartların uygun olması durumunda doğuda silahlı yapılanmaya giden Hizbullah ve çatışma içinde yer alan İslam ülkelerindeki cemaatlerle aynı kaderi paylaşmayacaklarını kimse garanti edemeyecektir.”

İkinci isim “derinlerden” bilgiler alıp paylaşan Haber10 sitesinden Ömer Altaş.

“Basit Soruların Fendi” başlıklı yazısında Gülen grubuna yükleniyor Altaş.

Kendince “ihanet”i anlatıyor ve bu noktaya nasıl gelindiğini sorguluyor.

“O hangi şey ki kardeşi kardeşe düşman etmektedir?

Ya da bir insan neden yıllarca yüzüne güldüğü arkadaşına, küçük, kare biçimli, hasırdan çay ocağı kürsülerine oturup sohbet ettiği, sık sık telefonda özlemle aradığı dostuna ihanet eder, onu arkadan vurur? Bir ömür iki yüzle yaşar?

Bu sahneyi bir de şu amorstan çekelim; yakın dostuyla derin bir muhabbete daldığını sanan bir insan aslında kendisini silip yok etmeye yemin etmiş sinsi diğer bir kişi ile gülüşmektedir.

Bizim insanlarımızı “kim” bu hale getirmektedir?

Aynı şeyi Doğu’da da Hizbullah adı altında yaptıranlar kimlerdir? Masum insanları öldürtüp sonra evinin avlusunda gömen ve üzerinde ailece kahvaltı yapacak vicdanı “ne” üretir?

Biz neden böyleyiz? Bir tarafta “Hizbullah” diğer tarafta “Hizmet”; biri çatık kaşla diğeri huzur-u ilahi duruşuyla neden aynı senaryoda aynı rolü üstlenir?”

Gülen grubunun geldiği aşama ve Ömer Altaş için sadece şunu söyleyebilirim: Aynayı kendi yüzüne tutarsan her şeyi net olarak görürsün. Bu grubu tüm hukuksuzluklarına rağmen kollayan ve semirten senin hükümetindi. Yaşanan onca zulme rağmen hiçbir Müslümana kulak vermedi bu hükümet. Onları her yere siz yerleştirdiniz, şimdi neden dert yanıyorsunuz?
Şeyh Ahmet Yasin şehid edildiğinde de Gülen medyasının bazı yazarları israil’i değil mazlum Müslümanları suçlamışlardı, Gazze saldırısı sırasında da… yani onların yüzü Mavi Marmara ile açığa çıkmadı ki… Yoksa o zamanki tavırlarıyla geçinip gidebilirdiniz öyle değil mi?

Tek sorunun aslında hükümeti hedef almaları ve devleti yönetmeye talip olmaları olduğunu itiraf edin!

Bunları bir tarafa bırakalım da başlıktaki meseleye gelelim.

Hizbullah’a karşı başlatılan bu paralel saldırının sebebi nedir?

İstihbarattan rol kapmaya çalışan bu zevatın asıl amacı nedir?

Dezenformasyonun, kirli yapılara tetikçi olma döneminin dilini kullanmanın kime faydası olacaktır? Bir dönem, hiç dinlemeden, söz hakkı verilmeden 28 Şubat ruhuna uygun olarak bir savaş yürütüldü bir camiaya karşı.

Müslüman kesimin eli kalem tutanlarından iftira rüzgarına kapılmayan nerdeyse kalmadı.

Anlaşılan 28 Şubatın faşizan kodlarıyla yapılanmış zihinlerin ilahi vahyin pınarından gelen “Fasıktan gelen habere itibar etmeme” ilkesini hatırlamaya niyeti yok!

“Hizbullah avukatlığı” yapmaya niyetimiz yok; ama hukukta asıl olanın suçlanana da söz hakkı vermek olduğunu belirtmek istiyoruz.

Ruşen Çakır sorularını sordu ve cevabını aldı.

Siz de iyi niyetliyseniz sorularınızı sorarsınız.

Ama ortada iyi niyet yok!

Paralel saldırı devam ediyor.

Sebep mi?

Hedef gösterme ve başkalarına alan açma.

Bir de işin rant boyutu var tabii.

İnanın ne insani ne de İslami başka hiçbir sebep yok! Herkese kendi gözlükleriyle bakıyorlar ve herkesi “rant peşinde”,

“cemaat çıkarı peşinde” olmakla itham ediyorlar.

Ne diyelim.

Allah herkese kalbindekine göre versin!
 

Bu haberler de ilginizi çekebilir