HÜDA PAR`dan Önemli Mesajlar
HÜDA PAR tarafından yapılan haftalık değerlendirmede, Türkiye ve dünyada yaşanan gelişmelerle ilgili önemli açıklamalar yapıldı.
Hür Dava Partisi (HÜDA PAR) Sözcüsü ve Genel Başkan Yardımcısı Sait Şahin, yaptığı haftalık gündem değerlendirmesinde, Cumhurbaşkanlığı Seçimi, Bakanlar Hakkındaki soruşturma, sağlıksız ekonomik büyüme, ‘Çözüm Süreci’ ve PKK eylemleri, maddi kalkınmanın bedeli manevi çöküş ve dış gelişmelere ilişkin önemli açıklamalarda bulundu.
“İnanç değerlerini özümsemiş, adil ve cesur bir Cumhurbaşkanına ihtiyaç var”
Türkiye’nin, Ağustos ayında yapılacak olan Cumhurbaşkanlığı seçiminin atmosferine girdiği hatırlatmasında bulunan HÜDA PAR Sözcüsü ve Genel Başkan Yardımcısı Şahin, geçmiş seçimlerde olduğu gibi, toplumun asıl sorunları ve gerçek gündemini bir kenara iten kısır ve yapay polemiklerin, önümüzdeki seçim sürecinde de devam edeceğini ifade etti.
Şahin, Danıştay’ın kuruluş yıldönümünde Başbakan ile Barolar Birliği Başkanı arasında geçen tartışmanın toplumda bir siyasal karşıtlık oluşturma ameliyesi olduğunu belirterek, “Bir siyasi parti olarak zaman zaman hükümeti ve icraatlarını sert bir dille eleştirmekle beraber Danıştay’ın 146. Kuruluş yıldönümünde, TBB Başkanının sebep olduğu manzarayı tasvip etmiyoruz. Yargı kurumları ile ilgili yıldönüm törenlerinde, yargı mensuplarının tamamen hukuk ve yargıya dair değerlendirmelerle gündeme gelmesi gerekirken, siyasi duruş ve tepkileri ile gündem olmaları Türkiye’de bir gelenek halini almaya başladı. Bunu doğru bulmuyoruz. Adalete ve temel insan haklarına yönelik eleştirilerin, kişisel ikbal ve siyasal amaçların aracı haline dönüştürülmesi doğru değildir.TBB Başkanının yaptığı konuşmayı usul ve üslup olarak tasvip etmemenin yanında, içerik olarak doğrular içerse de mağdur olarak sıraladığı isim ve dosyalar açısından tamamen ideolojik taraflı olarak görüyor ve samimi bulmuyoruz. Zira uzunca konuşmasında ve mağdur sıralamasında, bu ülkenin gerçek mağdurları olan İslami dava ve şahsiyetlerden bir tane örneğe bile yer vermemiştir.” Dedi.
“Barolar Birliği hak ve hukuk konusunda inandırıcılığını kaybetmiş”
Başörtülü avukatlara kan kusturan bir kuruluşun başındaki ismin hak, hukuk konusunda inandırıcılığı da yok ettiğine vurgu yapan Şahin, “Bütün bunlarla beraber hükümetin ve Başbakanın, kimden geldiğine bakmaksızın haklı ve makul eleştirilere kulak vermesi ve adaleti ayakta tutmak adına vakit kaybetmeden gerekli adımları atması gerektiği hususu tartışmasızdır. Türkiye’nin, önümüzdeki süreçte halkının inanç değerlerini özümsemiş, adil ve cesur bir Cumhurbaşkanına ihtiyacı olduğu muhakkaktır. Seçim döneminde bu nitelikte adayların ortaya çıkmasının halkın maslahatına uygun düşeceğine inanıyoruz.” İfadelerine yer verdi.
“Bakanlar hakkındaki soruşturma geçte olsa meclis gündemine taşındı”
TBMM`de, eski bakanlar Zafer Çağlayan, Muammer Güler, Egemen Bağış ve Erdoğan Bayraktar`la ilgili tek bir Meclis Soruşturma Komisyonu kurulmasına karar verildiğini belirten Şahin, 17 Aralık’ta bakanların çocuklarının da aralarında bulunduğu pek çok kişinin tutuklanması ile başlayan yolsuzluk ve rüşvet soruşturmasının bakanlarla ilgili olan kısmı, geç de olsa meclis gündemine taşındığını söyledi.
“17 Aralık Süreci devlet ve hükümet için bir temizlenme vesilesi olmalı”
Hükümetin kendisine yönelik bir darbe girişimi olarak kamuoyuna sunduğu, ancak gelişen süreçte adeta ortaya saçılan delillerle çok ciddi suçlamaları barındırdığı görüldüğü değerlendirmesinde bulunan Şahin, “Hatırlanacağı üzere soruşturma savcılarının ve görevli emniyet müdürlerinin soruşturmadan el çektirilmesinden sonra tutuklananlar tahliye edilmiş ve soruşturma gündemden düşmüştü. Bakanlar ile ilgili iddiaların meclis bünyesinde oluşturulacak bir komisyonla araştırılacak olması olumludur. Geçmişte kurulan başta Roboski katliamı ile ilgili olmak üzere pek çok araştırma komisyonunun sadece devleti ve hükümeti aklama görevi gördüğü düşünüldüğünde, komisyonun sonuç itibariyle olmasa bile kurulması itibariyle soruşturmaya değer bir suçlamanın varlığının kabulü anlamına gelmektedir. Bu açıdan 17 Aralık sürecinin devlet ve hükümet için bir temizlenme vesilesi olmasını diliyoruz ancak hükümetin sergilediği koruma refleksli tavırlar bu konudaki beklentileri karşılamaktan uzaktır.” İfadelerini kullandı.
“Helal ve meşru olmayan ekonomi modellerle sağlıklı toplum inşa edilemez”
Dünya Bankası`nın satın alma gücü paritesine göre, Türkiye`nin Gayri Safi Yurtiçi Hasılası 1 trilyon 315 milyar dolara ulaştığı istatistiğini veren Şahin ancak gerek devletin, gerekse vatandaşın oluşan bu ekonomik büyümeye göre harcama öncelikleri ve yöneldiği ihtiyaçların sağlıklı ekonomiye işaret etmediğini söyledi.
BDDK verilerinin geçen yıl Türkiye`de nakdi kredilerin mevduata oranının birçok ilde yüzde 300’leri aştığına dikkat çeken Şahin,”Tasarruf miktarından çok daha fazlasını faizli krediler eliyle borçlanan bir toplum ve ekonomi yapısının sağlıklı olduğu söylenemez. Toplumda en temel ihtiyaçlardan olan konut sorununun çözülemediği, 2012 yılı istatistikleri itibariyle elde edilen gelirin yüzde 25,8’inin barınma için harcandığı, en az harcamanın ise yüzde 1,8 ile sağlık hizmetlerine ayrıldığı açıklandı. Devletin en temel hizmetleri olan eğitim, sağlık ve güvenlik konusunda personel ihtiyacını karşılayamadığını açıklayan Devlet Personel Başkanlığı tarafından halen 127 bin öğretmene ihtiyaç duyulduğunu, doktor ve polis ihtiyacının da ikinci ve üçüncü sırada yer aldığı ifade edildi. Faize dayalı ekonomik sistemin rakamsal büyüme hacmi her ne olursa olsun, nitelikli bir ekonomik büyümenin yerini tutamayacağı açıktır. Gerek özel, gerekse kamu harcama önceliklerinin gözden geçirilmesi, devletin asli görevlerinin yerine getirilmesi, israfa ve dolayısıyla faizli krediye alan açan yaklaşımlardan uzaklaşılması gerektiğine inanıyoruz.” Değerlendirmesinde bulunarak sağlıklı bir toplum inşasının, helal ve meşru olmayan ekonomi modelleri ile sağlanamayacağının altını çizdi.
‘Çözüm Süreci’ne de değinen Şahin, “Çözüm sürecinin, Devlet ile PKK arasında sıcak bir çatışma yaşanmaması dolayısıyla ölümlerin olmamasını, Kürdistan ve Türkiye halklarının nispeten huzur ve barış ortamına kavuşması bakımından olumlu olduğunu birçok vesile ile vurguladık.” Hatırlatması yaptı.
“Can, mal, din, akıl ve nesil emniyeti devletin veya örgütlerin keyfine bırakılamaz”
Şahin değerlendirmesinin devamında, “Hükümetin gelişen süreçte batı illerine asker veya polis cenazesi gelmemesini birincil hedef olarak belirlediği, buna karşılık, PKK’nin sivil halka ve özellikle de İslami kurum ve kuruluşlara yönelik saldırılarına göz yumduğu müşahede edilmektedir. Hükümet bu anlayışıyla adeta danışıklı bir şekilde PKK’ye alan açmış görüntüsü veriyor. Kaçırma, yol kesme, bombalı saldırı gibi pek çok eylem, devlet görevlilerine yönelik olmadığı sürece görmezden gelindi. En son geçtiğimiz hafta 18 yaş altı onlarca çocuğun piknik sonrası dağa götürüldüğü, bazı çocukların ailelerin tepkisi üzerine geri gönderildiği bir süreç yaşandı. Halen çocuklarının geri getirilmesini isteyen birçok anne ve babanın endişeli bekleyişi sürüyor. PKK veya Hükümet çevresine yönelik en küçük bir hak ihlalinde bile kamuoyu oluşturmayı görev bilen onlarca STK ve İnsan Hakları Örgütleri, Çocuk Hakları Komisyonları, olan biten karşısında sessiz kalmayı tercih etmişlerdir. Hükümet veya devlet kanadından herhangi bir açıklama yapılmamış olması da Kürt halkının, varılan anlaşma gereği Devlet ve PKK tarafından gözden çıkarıldığını göstermektedir. Halkın can, mal, din, akıl ve nesil emniyeti devletin/hükümetin veya örgütlerin keyfine bırakılamaz. Ne karşılığında olursa olsun pazarlık konusuna indirgenmesi kabul edilemez.” Uyarısında bulundu.
“Maddi kalkınmanın bedeli manevi çöküş”
Şahin değerlendirmesinin devamında toplumun örf ve ahlaki değerlerine aykırı birçok projenin, devlet destekli SODES kapsamında gençlerin yozlaştırılması için hayata geçirildiğine dikkat çekti.
Ağrı’da “dansın sultanları” adıyla pratize edilen projeye de değinen Şahin, sözkonsu projenin halkın tepkisi ile karşılaştığını sözlerine ekleyerek, “Bir yandan dindar nesil yetiştirmeyi vadeden hükümetin, özellikle Kürt illerinde üstelik halkın parasıyla böylesi projeleri desteklemesi, izaha muhtaçtır. Hükümet, devlet imkânlarını kullanarak toplumun manevi ve ahlaki dinamiklerini hedef alan bu türden faaliyetlerle meşgul olurken, öte yandan özgürlükler adına İslam’a ve Müslümanlara hakareti cesaretlendirmekte ve halkının inanç değerlerine yönelik saldırılara karşı caydırıcı hiçbir önlem almamaktadır. Ekşisözlük gibi Kur’an-ı Kerim’e hakaret eden internet sitelerinin küstahça yayınları bu duruma açık birer örnektir. Hükümet, İslam’ın veya başka dinlerin kutsallarına yönelik hakaretlere karşı caydırıcı cezalar öngören yasal düzenlemeler yapmalı, ahlaki ve manevi değerleri tahkir eden faaliyetlerden el çekmelidir.” Diyerek değerlendirmesini sördürdü.
“Uygur Müslümanlarına barınma ve beslenme imkanı tanınmalı”
Dış gündeme de değinen Şahin, Uygur Müslümanlarının yıllardır Çin baskısı altında yaşağını belirterek, “Çin’de yaşadıkları zulüm ve baskılardan kaçarak çeşitli ülkelere mülteci olarak sığınanların sayısı da her geçen gün artmaktadır. Aralarında kadın ve çocukların da bulunduğu 35 Uygur Müslümanın, uzun süredir Atatürk Havalimanı’nda bekletildiği, Türkiye’ye girişlerine izin verilmediği bilinmektedir. Siyasal şartları her ne olursa olsun Çin zulmünden kaçıp Türkiye’ye sığınan mültecilerin ülkeye kabulü her şeyden önce insani olarak hükümet yetkililerinin bir vazifesidir. İnsan onuruna yakışmayan şartlarda havaalanında tutulan Müslüman kardeşlerimize, durumlarına uygun bir barınma ve beslenme imkânı tanınmalıdır. Hükümet yetkilileri, İnsani ve İslami sorumluluklarının gereğini yerine getirmelidir.” Diyerek hükümette çağrıda bulundu.
Şahin değerlendirmesinin son kısmında Niijerya’da Boko Haram örgütünce 200 kadar kız çocuğunun okullardan kaçırılmasına değinerek, “Örgüt tarafından bu kızların pazarda satılacağı yönünde yapılan açıklamalar, bütün İslam âleminde kınandı ve kızların derhal serbest bırakılması istendi. Nijerya’nın kaçırma olaylarına yönelik Dünya Müslüman Âlimler Birliği de benzer bir açıklama yaparak kaçırılan kızların serbest bırakılmalarını istedi. İslami mücadeleyi benimseyen ve Batılı Eğitim Sistemi ile mücadele eden hareketin İslami olmayan eylem biçimlerinden derhal vazgeçmesi ve kız çocuklarının serbest bırakılması için de İslam ülkelerince girişimlerde bulunulması gerekmektedir.” İfadelerini kaydetti.
(İLKHA)