• DOLAR 34.547
  • EURO 36.015
  • ALTIN 3005.461
  • ...
Güller Açar Zindanda -6
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Eski Metris, mahkumların ıslah edilmesi için inşa edilmiş bir cezaevi gibi görünüyor ve biliniyor olsa da gerçekte durum tam tersiydi. Bu ve buna benzer cezaevleri mahkûmları olgunlaştırmanın yanında aynı zamanda onları azdırmaktan başka bir işe yaramıyordu. İçki, kumar, uyuşturucu ve bunlara benzer tüm yasak eşyalar mevcuttu bu mahpushanede. En önemlisi de burası rant ocağıydı. Söylendiğinde kulaklara inanılmaz gibi gelecek olan nice paralar ve nice işler dönüyordu.

Bir de zulüm çarkıydı dönen... Öyle bir sistemdi ki her gelen ister istemez bu çarkın bir dişlisi oluveriyordu. Güçlü zayıfı ezecekti, zira hayatta kalmanın tek yolu buydu. Öyleyse herkes güçlü olmak daha doğrusu en güçlü olmak zorundaydı.

Bunun mücadelesini vermeliydi.

Ben cezaevine girdiğimden beri gerek koğuş mümessili olsun gerekse de diğer mahkûmlar olsun hiçbirinin zulmüne boyun eğmedim. İşte bu boyun eğmeyiş farkında olmasam da beni güç sahibi kılmıştı. Demek ki zulme boyun eğmemek güçlü olmaya giden bir yoldu. Biz devam edelim.

Arkadaşım hastaneden dönüp de kimsenin beklemediği o çıkışı yapınca hiç kimse ses çıkaramamıştı. Ben elimden geldiğince arkadaşıma yardımcı olup koğuşun işlerini rayına sokmaya çalıştım. Kısa bir süre sonra işler düzelip huzur sağlanmıştı ama bununla beraber bloktaki diğer beş koğuş bizi hasım ilan etmişti. Kimse bizimle konuşmuyor ve hiçbir şekilde alışveriş yapmıyordu. Bu durum birtakım sıkıntıları doğursa da kendi ayaklarımızın üzerinde durabiliyorduk. Fakat aradan geçen zaman sıkıntılarımızı katmerleştirdikçe katmerleştirdi. Zira diğer beş koğuş bizim koğuşu içerden ve dışardan ablukaya almış ve tuzak üstüne tuzak kurmaya başlamıştı.

Bir gün 6. Blok mümessili bizim koğuşta bulunan bir adamın vasıtasıyla koğuşta bulunan yataklarımızın altına beş tane şiş koydurmuş ve adamına kendi vücudunu kesip idareye sığınmasını ve “beni öldürecekler” diye şikâyette bulunmasını emretmişti. Adam söylediği gibi yapıp kendini keserek idareye attı. Bundan sonra idare koğuşu basarak elleriyle koymuş gibi şişleri buldular ve bu yüzden beni ve dört arkadaşımı hücreye koydular. Neyse ki idare durumu fark etmişti. Bizim diğer beş koğuş tarafından dışlandığımızı anlayınca müdür bize kol kanat germiş ve bu tavrını da diğer beş koğuşa duyurmuştu. Tabi mahkûmlar idareden çekindikleri için herkes bizimle arasını düzeltmek zorunda kalmışı. Fakat koğuşumuz idare koğuşu gibi olmuştu. Müdür yerde yatan karakteri bozuk birini başımıza mümessil tayin etmişti. Bu da utanç vericiydi. Koğuşumuz gayr-i meşrunun meşhur deyimiyle teneke bir koğuş haline gelmişti. Diğer bloklarda bulunan koğuşların diline sakız olmuştuk.

Gerçi kısa bir süre sonra maddi olarak çok güçlü olan biri blok mümessili seçilince bu sefer de blok en parlak blok olmuştu. Bizim koğuş her ne kadar bloğa bağlı değilse de bu parlaklıktan nasibini almıştı. Diğer yasak eşyalar bir yana koğuşumuza dört tane cep telefonu girmişti. Durum böyle olmasına rağmen bir mümessillik kavgası her zaman vardı. Herkes o mümessillik tahtına oturmayı gaye ediniyor ve hayal ediyordu. Tuzaklar, kumpaslar, kavgalar, suikastlar hep bu gayeye matuftu. Halbuki koğuş mümessili veya blok mümessili olmak maddi olarak kimseye bir şey kazandırmıyordu tam aksine kaybettiriyordu. Bu bilinmesine rağmen gaye ve hayalde bir değişiklik olmuyordu. Çünkü ufuk dardı. Adli mahkûm adı verilen mahkûmlarda amaç sadece dünyevi nam elde etmekti. Düşünceler, arkadaşlıklar ve dostluklar hep bunun üzerine kuruluyordu. Büyük amaçları ve ulvi davaları olmayanlar için küçük amaçlar ve süfli davalar büyük ve ulvi gözükürdü.
Ben de koğuşu ele geçirmeye çalışıyordum. Ve bu yüzden her adımımı buna göre atıyordum. Koğuşta bulunan mahkûmlar tarafından seviliyor olmam kısa bir süre sonra koğuşu ele geçirmemi sağlamıştı. Tabi koğuşun en eskisi olmamın da bunda etkisi vardı. Blokta yirmi ayım dolmuştu ve ben yirmi bir yaşıma gelmiştim.

Yirmi bir ayım dolduğunda mahkemeye çıktık ve ben 16 yıl 8 ay ağır hapis cezasına çarptırıldım. Ceza almamdan dolayı beni cezaevine sevk edilene kadar bana düşman tavırlar takınanlarla tek tek hesaplaşma niyetindeydim. Bu niyetimden dolayı birçok defa kavga ettim ve birden çok disiplin cezası aldım. Hep dünya eksenli hareket ettiğimden ve düşüncem dünya mihverli olduğundan dolayı kavga etmek için binlerce sebep vardı. Ben farkında değildim ama bu süre zarfında çok değişmiştim. En ufak bir şeyde kavga ediyor ve hareketleri hoşuma gitmeyenleri dövmeye çalışıyordum.

Nihayet Akşehir Cezaevi’ne sevkim çıktı. Hazırlanmam uzun sürmedi. Bütün eşyalarımı kendi ellerimle diktiğim sevk çuvalına koyarak beklemeye koyuldum. Sonra ismim okundu ve ring adı verilen cezaevi aracıyla yola çıktık.

Küçük bir kutudan farksız olan arabaya sıkıntılı bir yolculuk yaptıktan sonra Akşehir Cezaevi’ne yetiştik.

Ben diğer cezaevlerini de metris cezaevi gibi zannettiğim için yeni ve farklı zulümler göreceğimi düşünüyordum. Ne var ki yanılmışım. Çünkü bu cezaevindeki koğuşların hemen hemen hepsinde çok farklı bir sistem vardı.
Koğuşlarda yemek ortaklığı, meydancılık gibi sistemlerin yanı sıra neredeyse eşitlik vardı. Tabi bu eşitlik Metris’le kıyaslandığında görülürdü, yoksa gerçekte yine bir adaletsizlik vardı. Ancak bu adaletsizlik tahakküme ve zorbalığa dayalı değildi.

Mesela yemek ortaklığı sisteminde bir tarafta maddi durumları iyi olan yedi sekiz kişi birlikte yemek yerken bir diğer tarafta maddi durumu kötü olan aynı sayılarda mahkûmlar birlikte yemek yerdi. Aradaki adaletsizlik masalara konan yemeklerin çeşitliğinde ve kalitesinde göze çarpıyordu.

Zengin masada çeşit çeşit yemekler yenirken fakir masada idarenin verdiği sağlıksız yiyeceklerden başka bir şey olmazdı.

İşte bu durum meydancılık sistemini doğurmuştu. Meydancı denilen kişi veya kişiler koğuşun bulaşığından temizliğine kadar her işi yaparlar ve bunun karşılığında cüzi bir ücret alırlardı. Meydancılar maddi durumu iyi olmayan mahkûmlardı.

Bunun yanında hemen hemen her masanın da birer meydancısı cardı. Bunlar da yediklerine karşılık hizmet ederlerdi.

Hülasa bu yönüyle bakıldığında yine zulüm hakimdi.

Şunu belirtmek isterim ki cezaevinde en zor şey parasız kalmaktır. Adli mahkûmların arasında kalan biri parasız kaldı mı cezaevi asıl o zaman onu bitirir. Ah ah ne yiğitler vardı ki parasız kaldıkları için ayağa düştüler.

Onlar dışarda güvendikleri ve canları kadar sevdikleri insanların ihanetinden ve kalleşliğinden dolayı cezaevlerinde beş parasız kalıp ele güne muhtaç oldular. Ah ihanet ve kalleşlik ne kadar kötü bir şey…

Ben Akşehir Cezaevi’nde ilk koğuşa verildiğimde çok farklı bir manzarayla karşılaştım. Mahkûmların hepsi kendilerini bir şeye vermişlerdi. Bu koğuşta oldukça pasif kalmış Metris’teki blok mümessilini gördüğümde gerçekten şaşırmıştım.

Onunla aramda birçok sıkıntı vardı ama sanki o her şeyi unutmuştu. Çünkü beni görür görmez yemek ortaklığı teklif etti.

Devam edecek…

HÜSEYİN GÜNDÜZ
1 NOLU T TİPİ C.İ.K KOCAELİ

 

Bu haberler de ilginizi çekebilir