Sayar: Her Şeyden Önce Barış İstiyoruz
Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası (DTSO) Başkanı Ahmet Sayar bölge ekonomisinin ilerleyebilmesinin yolunun bölge barışına bağlı olduğu söyleyerek; temeli atılmış barışın mutlaka kalıcı bir noktaya götürülmesi gerektiğini söyledi.
DİYARBAKIR - Bir yılı aşkın bir süredir bölgede devam eden çatışmasızlık ortamının bölge ekonomisi üzerinde çok büyük etkilerinin olduğunu söyleyen DTSO başkanı Ahmet Sayar, bölgenin ekonomik anlamda ilerlemesi için bir çok olanağının olduğunu ifade ederek, bölgede yaşanan çatışma ortamının bu imkanları kullanmanın önüne geçtiğini dile getirdi.
Özellikle bölge turizminin şu an olduğu durumdan çok daha iyi bir noktaya taşınabilir bir potansiyeli olduğunu söyleyen Sayar, Diyarbakır için " deyim yerindeyse bir açık hava müzesi diye tanımlayabileceğimiz özellikle inanç ve kültür turizmi açısından çok zengin bir ilde yaşıyoruz." İfadelerini kullandı.
Bölge ekonomisi ile ilgili İlke Haber Ajansının merak edilen sorularını cevaplayan Sayar, son olarak bölge ekonomisinin canlanması için hükümetten daha radikal adımlar beklediğini söyledi.
Ahmet Sayar ile yapılan röportajın cevapları;
Bölgemizin ciddi anlamda en büyük sorunlardan biride takdir edersiniz ki işsizlik ve istihdam sorunudur. Öncelikle bölgenin ekonomisini etkileyen en temel sebepler nelerdir?
Öncelikle Diyarbakır’ın ekonomik potansiyeline bakmak gerekiyor. Bir kentte kalkınmanın olabilmesi için belli bir potansiyeli barındırıyor olması gerekir. Şu anda Diyarbakır`ın sosyo- ekonomik anlamda mevcut potansiyellerine baktığımız zaman olması gerekenin çok gerisinde olduğunu görmek mümkün. Bunu hep dile getiriyoruz. Cumhuriyetin ilk tarihlerinde Diyarbakır`ın Türkiye’nin 3. sanayi illerinden biri olduğunu görüyoruz. Fakat şuanda gelinen şu aşamada Türkiye’de ekonomik olarak 67. Sırasında yer alıyoruz. Ağırlıklı olarak Diyarbakır ve çevre iller, potansiyelleri olmasına rağmen 81 il içerisinde sos yo-ekonomik olarak geri kalmışlığı yaşıyor. Üstelik 15 büyükşehir ilde bu coğrafyanın illeri arasında. Bunu incelediğiniz zaman, bu tabloya baktığınız zaman aslında buradaki kaynakların yetersizliğinden değil, burada yaşanan bir takım olumsuz politikalar, bir takım acılar, herkesin yaşamış olduğu çatışma sürecinin etkilerinden kaynaklandığını görüyoruz.
Peki buna bir kader gözüyle mi bakmak lazım?
Elbette değildir. Yani imkânlar varken bu imkânları siz iyi değerlendirdiğiniz zaman sosyo-ekonomik sıralamada daha yüksek yaşam kalitesine ulaşma potansiyellerimizin olduğunu görebiliyoruz. Her şeyden önce Diyarbakır hem tarım alanında, hem tarıma dayalı sanayi anlamında, hem turizm anlamında ve yer altı kaynakları açısından da Türkiye’nin en zengin kaynaklarının olduğu bir coğrafya olduğunu görüyoruz. Tarıma baktığımız zaman, Mezopotamya dediğimiz ve bereketli hilal diye tabir edilen bir coğrafyanın tam merkezindeyiz. Türkiye’nin tarımsal alan büyüklüğü açısında da Türkiye’nin 8. Büyük iliyiz.Yani bugün Hollanda; ülke olarak baktığımız zaman Diyarbakır’ın yaklaşık 3 katı büyüklükte. Ama milyar dolarla tarıma dayalı ihracat yaptığını görüyoruz. Alan açısından da topraklarımız büyük ve verimli. Onun dışında tarım ürünlerini siz yetiştiriyorsunuz. Bu anlamda da önemli potansiyelimiz var.
Turizm`in kent ekonomisi için önemi nedir?
Bugüne kadar dokunulmamış, bugüne kadar belki keşfedilmemiş, bugüne kadar yaşanan güvenlik sıkıntılarından dolayı insanların belki gelip görmediği ama deyim yerindeyse bir açık hava müzesi diye tanımlayabileceğimiz özellikle inanç ve kültür turizmi açısından çok zengin bir ilde yaşıyoruz. İşte Kur`an-ı Kerim`de ismi geçen iki peygamberin mezarı burada. Yine sahabelerin mezarlarının en çok olduğu yerlerden birisi burası. Yine tarih açısından baktığımız zaman dünyanın en yüksek, en geniş ve en dayanıklı surlar bu coğrafyada. Bu ilde ve buna benzer onlarca, yüzlerce tarihi çok önemli eserlerimiz var. Şimdi bu 3 alanda biz istihdama, işsizliğe yönelik bir çalışma geliştirmemiz gerekiyor. Ancak biz şuna inanıyoruz; hiç kimse, yada hiç bir grup tek başına bu sorunların altında çıkabilecek durumda değildir. Yani siz kente katkı sağlayabilecek proje geliştirdiğiniz zaman kentteki bütün kurumlarla bir diyalog içerisinde olmanız gerekiyor ki başarıya ulaşabilsin.
Sayın başkanım; sizinde bildiğiniz gibi genelde ülke ekonomisi özelde bölge ekonomisinin kalkınmasında, atılım yapmasında istikrar çok önemli. Bölge ekonomisini ciddi anlamda olumsuz etkileyen istikrarsızlığın temelinde bölgedeki siyasi gelişmeler ya da politize olmuş toplum yapısı etkili olmuştur. Çözüm sürecini üzerinden değerlendirirsek; çözüm süreci öncesi ve sonrası bölge ekonomisini karşılaştırdığımızda neler görüyoruz?
Diyarbakır’da gelişen olumlu veya olumsuz bir şey anında bölgeye yansıyor. Çözüm süreciyle beraber gelişen süreçte Diyarbakır’daki ekonomik verilere baktığımız zaman belirgin bir şekilde pozitif yönde bir artış olduğu açık. Ancak bu artış asıl potansiyel midir? değil midir? bu zamanla belli olur. Zira bu daha başlangıçtır. Mesela gelen turist sayısına baktığımızda; Yabancı turist sayısı 2013 yılında 2012’ye göre daha fazla, ihracat rakamlarına baktığımızda, alım bir önceki yıla göre artmış, yine 2014 yılının ilk 4 ayına baktığımız zaman bu sefer de bir önceki yıla göre ciddi artış olduğunu görüyoruz. Alınan teşviklere baktığımız zaman, yine gün geçtikçe artan bir talep olduğunu görüyoruz. Dediğimiz gibi bu bir başlangıçtır. Aslında bizim potansiyelimiz bunun birkaç katıdır. Bu sadece şu anda hareketlenme sürecini yaşıyor.
Bu hareketlenmenin meyvelerini alabiliyor musunuz?
Şu anda biz oda olarak, sanayi bölgesinde önce 1200 dönümlük ek bir alan oluşturduk. Yatırım yapmak isteyen firmalar şu anda yer arıyor. Fabrika yapmak isteyen yatırımcılar için bizim ek olarak oluşturduğumuz alan maalesef talebe karşılık vermedi. Zira talep oldukça fazla. Bu sefer 7 bin 8 bin dönüm büyüklüğünde iş alanları oluşturmak için yer arayışına çıktık. Bunun yanı sıra birkaç yıl sonra açılacak iş alanlarında kurulacak firmalarda çalışacak kalifiye eleman yetiştirmek için 1500 kapasiteli meslek lisesi okulu yapıyoruz. 12 Nisanda bunun temelini attık. Bizim amacımız 2014-2015 öğretim yılında okulun birinci etabını eğitim ve öğretime açmak. Yani gençler orada hem eğitim alacaklar, hem pratik olarak hemen yanı başlarında bulunan fabrikalarda çalışma imkânı bulacaklar.
Tüm bunlar oluşturulan bu sürecin bir sonucu ve her konuda olduğu gibi ekonomiye de olumlu yansıması olmuştur. Demin de dile getirdiğiniz gibi; ekonomi hem güven istiyor, hem de istikrar istiyor. Bu noktada bu çözüm süreci mutlaka kalıcı bir barışla noktalanmalı ve her bireyin, üzerine düşeni yerine getirmesi gerekiyor.
Bir yatırımcı gözüyle baktığınızda; tam da olaylar bitecek umudu yeşermişken olayların bölgede tekrardan tırmandırılması ve ortamın gerilmeye başlaması bölge ekonomisine nasıl yansır?
Gerilmenin her türlüsü tabi ki ekonomiye olumsuz yansır. Tabi aslı itibariyle şuanda konuşulan çözüm sürecinin altında yatan temel sorunlar asıl kökenine baktığımız zaman 100 yıllık bir sorun olduğunu görüyoruz. Hakikatten barışın savaştan daha zor olduğunu da bu coğrafyada yaşayan herkes çok iyi biliyor. O gençlerin dağa çıkarılması yerine dağdaki gençlerin şehirlere, evlerine inmeleri gerekirdi. Her şeye rağmen sağduyulu hareket etmek lazım. Barış savaştan çok daha değerlidir. Bundan sonra gerçekten bu coğrafya Kürt halkı artık acıların deği, yaşam standardının daha fazla yükseldiği bir yaşam sürmeleri gerekiyor. Bu yönde de herkesin bir çaba içerisinde olması gerekiyor.
Son olarak başkanım Diyarbakır Kürdistan bölgesinin kalbidir. Aynı zamanda şöyle de değerlendirmek lazım. Doğu ile batı arasında olmazsa olmaz bir köprüdür. Bu köprünün güçlü olması neyi ifade eder? Güçsüz olması neyi ifade eder? bu bağlamda hükümete düşen bir görev var mıdır?
Elbette bu çözüm süreci içerisinde amaç barışsa bu barışı toplumsal olarak sağlamak gerekiyor. Tabi ki toplumların karşılıklı olarak birbirlerini anlamaları gerekiyor. Bugüne kadar işte batıda oluşturulmaya çalışılan algıda sanki doğudakiler ayrılıkçıdırlar. Bunlar ülkeyi bölecekler vs. fikirleri pompalanmaya çalışıldı. Kürdler`de ise yıllarca ezilmişliğin getirmiş olduğu anlayıştan dolayı karşı taraf hakkında `bunlar bizim haklarımızı vermeyen bizi ötekileştirenlerdir.` vs. olgusu oluşturulmaya çalışıldı. Siz birbirinizle diyalog kurmadığınız zaman o bilinçaltındaki algılar değişmeyecek. Dolayısıyla batı ve doğu toplumlarının diyaloglarını bu süre zarfında güçlendirmeleri gerekiyor.
Şimdi hükümet ne yapabilir?
Bu halk çok acılar yaşadı. Sadece ekonomik anlamda değil, genel anlamda da bugüne kadar yaşadıkları olaylar karşısında mahsumiyetleri ortada olan bu milletin her açıdan haklarının verilmesi gerektiğine inanıyoruz. Geri bırakılmış bir coğrafyada yaşayan insanların geri kalmışlıktan kaynaklanan kayıplarını kapata bilme imkânları yok. Dolayısıyla bir pilot bölge uygulamasına geçilsin ve hangi il geri kalmışsa o bölgede pilot bölge olarak seçilsin. Teşvikler dışında bu pilot bölgelere özel katkılar sağlansın. Ama her şeyden önce barış istiyoruz. Bizim bu barışı mutlaka kalıcı bir noktaya götürmemiz gerekiyor.
(Fikret Özkan - İLKHA)