• DOLAR 34.547
  • EURO 36.015
  • ALTIN 3005.461
  • ...
GÜLLER ACAR ZİNDANDA-4
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

6. koğuş gerçekten de C Blok içerisinde en güzel koğuştu. Koğuşta çok güzel bir disiplin vardı, fakat dayatma yoktu, kurallar kuralcılık anlayışıyla kurulmamıştı. En önemlisi ise koğuşta bulunan mahkûmlar arasında sevgi ve saygı ilk bakışta göze çarpıyordu. Mehmet Abi zamanında zindancı mümessillerden çok çektiği ve o ezikliği bildiği için kimseye baskı yapmıyordu.

Bu da onun kendisini çok sevdirmesine neden olmuştu.

Koğuşta durumum gerçekten çok iyiydi ve tabi diğer arkadaşların da öyleydi. Bu arada mahkeme günü gelip çatmıştı.

Heyecanla mahkemeye çıktık. Üç ayrı dosyamız vardı ve biz ilk dosyadan tahliye edildik.

Kısa bir süre sonra da ikinci dosyadan tahliye olduk. Son dosyamızdan ise talik yedik. Yani mahkememiz ertelendi ve bu ertelenme 16 ay daha devam etti. Bu dosyadan kesin bir şekilde ceza almayı bekliyordum. Bu yüzden kendimi şimdiden cezaevinde kalacakmış gibi yaşamaya alıştırmalıydım. Şu an koğuşta herhangi bir sıkıntım olmadığı için pek fazla bir şey yapmam gerekmiyordu ama aniden hiç beklenmedik bir gelişme oldu. Koğuş mümessilimiz Mehmet Abi tahliye edildi. Çok sevindik ama aynı zaman da çok üzüldük. Çünkü düzenimiz alt üst olacaktı, nitekim öyle oldu.

Mehmet Abi tahliye olduktan sonra blok mümessili koğuşumuza başka bir koğuştan mümessil atamıştı.

Yeni gelen mümessil kuralcı ve zindancıydı. Cezaevinde zindancı tabiri cezaevi içerisinde başka bir cezaevi kurmaya çalışan kişilere ad olarak veriliyordu. Bu mümessil de zindancının önde gideniydi. Koğuşa gelir gelmez yeni kuralar koymaya başlamıştı bile. İlk icraatı koğuşun kafa adamını görevden alıp yatağını da iç bölmeden alıp dış bölmeye almak olmuştu. Bunun yanında da 40 yaşındaki adama iş vermişti. Bir gün kendisine dayı diye hitap ettiğimiz bu mahkûm işinde hata yapınca zindancı mümessil onun takma dişlerini çıkarıp onu falakaya yatırdı. Bu durum uzun zaman bu şekilde devam etti. Mahkûm iç bölmeden çıkarılınca ayağının üzerine basamıyordu. Onu banyoya götürüp yere döktükleri suyun üzerinde uzun bir süre zıplattılar. Bunu ayağı şişmesin diye yapıyorlardı. Bu olay herkesin ona karşı kin beslemesine ve hasım olmasına neden olmuştu. Sabırla sonucun nereye varacağını beklemeyi düşünüyordum ama buna fırsat olmadı; zira ertesi gün ziyaret günümüzdü ve ziyaretten döndüğümde kalleşçe bir tavırla karşılaştım.

Çok değer verdiğim bir ziyaretçim üzerine güzel kokular sürmüş bir kazağı adıma yatırmıştı. Kazakla koğuşa döndüğümde koğuşu çok güzel bir hava kaplamıştı ve bu koku zindancı mümessilinin burnuna gitmişti. Zindancı kokunun benim kazağımdan geldiğini öğrenince beni iç bölmeye çağırdı ve alaycı bir ses tonuyla şöyle dedi:

- Hayırdır Tarık poşetin çok güzel kokuyor parfüm mü geldi?

- Hayır kazağa sıkmışlar diye cevap verdim.

- Şu kazağa bir bakayım. Deyince kazağı poşetten çıkarıp gösterdim. Kazağı biraz inceledikten sonra pişkin pişkin sırıtarak:

- Bunu bana versene Tarık dedi.

- Kazağın bana değer verdiğim bir insandan geldiğini söyleyip reddettim. Israrla istemesine rağmen vermedim.

Görüşeceğiz deyince “Görüşelim” diye cevap verip çıktım.

Sinirden çıldıracak düzeye gelmiştim. Samimi arkadaşlarım ne olduğunu sorunca yaşananları olduğu gibi anlattım.

Onlar zindancı mümessilin beni tuzağa düşüreceğini söyleyip dikkatli olmamı tavsiye ettiler. Tuzağa düşüreceklerini tahmin etmiyordum ama söyledikleri gibi çıktı. Akşam kapılar kapandıktan sonra iç bölmeye çağrıldım. Gittiğimde bir de ne göreyim. Zindancı mümessili yanındaki yalakalarla birlikte beni dövmek için hazır bekliyorlar. Yanlarında değer verdiğim biri de vardı, o da onların safına geçmişti. Zindancı pis pis suratıma bakıp

- Sabahki olayı hatırlıyor musun? Dedi.

- Hatırlıyorum. Dedim.

- Düşüncelerin aynı mı?

- Evet aynı.

Bu cevabım onların tam da beklediği bir cevaptı. Konuşmamızın devamı gelmedi. Bir anda saldırmaya başladılar. Karşılık vermeye çalıştım ama fırsat bulamadım. Beni yere düşürdüler. Belli ki bunun planını önceden ayarlamışlardı. Başımı ellerimin arasına koyup kendimi büzerek korumaya çalıştım. Onlar her taraftan aralıksız tekme vuruyorlardı. Bir yerden sonra kendimi de koruyamadım. Her tarafım uyuşmuştu. Beynim zangır zangır sallanıyordu. Ağzım ve yüzüm kana bulanmış ve yüzüm gözüm şişmişti. Kendimi acı ve sancıya teslim ettim. Uzun süre vurdular ama sonra bir ara nasıl olduysa ellerinden kurtuldum ve banyoya koştum. Banyoda şiş vardı ve ben ne olursa olsun hepsini şişlemek istiyordum. Fakat banyoda şişi bulamadım, almışlardı. Koğuşta ölüm sessizliği vardı. Ben çığlık atıp kafamı duvarlara vurarak onları tehdit ediyorum. Bir şeyler yapmak istiyorum ama elimden hiçbir şey gelmiyor. Çıldırıyorum adeta. İçim kan ağlıyor. Tek kişi tarafından dövülsem zoruma gitmez ama şimdi can çekişiyorum. Can çekişmem dudağımın patlayıp, gözümün morarması ve diğer azalarımın yara bere ve şişlik içinde kalması değil, sadece ihanet. En büyük ihaneti de en yakınımdan görüyordum. O ana ahd edip and içtim bana yaptıklarının hesabını onlardan sormaya.

Kimse yardıma gelmeyince banyoya girdim ve oturdum, üstüm başım kan içindeydi. Kıpkırmızı olmuştu. Başım balon gibi şişmişti. Aynaya bakınca kendimi tanıyamadım.

Kendimi tutamadım ve ağladım. Acıya değil ihanete ve kahpeliğe ağladım

Uyumadım ve tabi onlar da uyumadılar. Sabahı bekliyorlardı. Zira sabah beni bu şekilde gören gardiyanlar sebebini soracak ve olanları anlattığımda onların hepsini koğuştan alıp hücreye atacaklardı. Bu da onların en çok korktuğu şeydi.

Sabaha kadar iki paket sigara içtim ve göz pınarlarım koruyuncaya dek ağladım. Nihayet sabah oldu ve sayım gelip çattı.

Suratımı görmesinler diye başımı önüme eğip boynumu büktüm ama fark edilmeyecek gibi değildi. Başgardiyan beni fark etti ve fal taşı gibi hayretle açtığı gözlerini üzerime dikip telaşla:

- Ne oldu sana? Diye bağırdı.

- Metris çok kalabalık olduğundan ve gardiyanlar da sadece koğuş mümessilleriyle muhatap olduğundan dolayı beni tanımadığını tahmin edip:

- Karantinadan dün geldim. Polisler beni bu hale soktular diye cevap verdim. Bu cevabım hainlere bir tokat olmuştu. O gün bana yapılan ihanet ve beni sabah sayımda gardiyana verdiğim cevap herkes tarafından duyulmuştu. Farklı bir cevap çıkacaktı. Ama çıkmadı onlar ise hain olarak nam (!) saldılar.

- Bu hapiste bir söz vardır: “Kimi yiğitler var ki anılarıyla kimi kalleşlerde analarıyla anılırlar” ve onlar hiçbir zaman yiğitlikleriyle ve anılarıyla anılmadılar. Yüreğimde büyük bir kin ve öfke büyüttüm. Bana yaptıkları bu ihanetin hesabını sormaya and içtim…

Devam edecek

HÜSEYİN GÜNDÜZ
KOCAELİ F TİPİ KAPALI CEZAEVİ

 

Bu haberler de ilginizi çekebilir