• DOLAR 32.455
  • EURO 34.829
  • ALTIN 2438.673
  • ...
Hukukçulardan `Katliamları Meşrulaştırmayın` Çağrısı
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Fikret Özkan / Doğruhaber / Röportaj

Hukukçular, 1990’lı yıllarda bölgede PKK’ye karşı mücadele bahanesiyle devlet eliyle cinayet işleyen devlet içindeki kirli çetelerin faillerinin ortaya çıkarılmamasına hatta devletin bu gün gelinen noktada bu failleri koruyarak davaları zaman aşımı bahanesiyle rafa kaldırmasına tepki gösterdi. Bölgede işlenmiş ve birçok insanı mağdur etmiş bu katliamları meşrulaştırma çarkının bir an önce ortadan kaldırılması gerektiğini söyleyen hukukçular cinayetlerin aydınlatılmasını istiyor. Geçtiğimiz hafta bu katliamlardan biri olan; 1994 yılında Şırnak’a bağlı Kuşkonar ve Koçağılı köylerine jetlerle yapılan saldırıda katledilen 38 kişinin süren davaları zaman aşımına uğradığı gerekçesiyle rafa kaldırıldı. Yaşanan bu hukuk skandalına tepki gösteren hukukçular, sistemin bu şekilde işlemesi durumunda yaşanan bu hukuksuzlukların önüne geçilmesinin mümkün olmadığını dile getirerek bunun için gerekli adımların atılmamış olmasının masumane ifadelerle izah edilebilir olmadığını dile getirdiler. Konuyu kendileriyle konuştuğumuz Av. Mirhan Özbekli yaşanan hukuksuzluklara karşı tepkisini dile getirerek, sitemde devam edegelen boşlukların giderilmesi gerektiğini söyledi.

Av. Mirhan Özbekli’nin sorularımıza verdiği yanıtlar şöyle;

Türkiye’de devlet eliyle işlenen bu katliamların bir bir zaman aşımına uğrayarak ortadan kaldırılmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Evrensel hukuk yorumları açısından, insanlığa karşı işlenen suçlarda zaman aşımı söz konusu değil. Ancak bu anlamda, yani zaman aşımına uğramayıp da olaylara sebep olanların cezalandırılması açısında maalesef verilen cezalar sembolik olmanın ötesine gidememiştir. Ancak dediğim gibi sembolikte olsa cezalandırılmışlardır. Fakat Türkiye kendi iç hukuku açısından olaylara bakmıştır. Örneğin Türkiye Cumhuriyetinin kurulduğu tarihten bu yana Şeyh Said’in başkaldırışı ve devamı olan ve lokal bütün hareketlerde yaptıkları katliamların üstünü örtmüştür.

O YILLARDA KAMU GÖREVLİLERİ HUKUKA BAĞLI KALMADI

Türkiye iç hukukuna bakıldığında, her ne kadar geçen yıl yapılan bir düzenleme ile insanlığa karşı işlenen suçlar ve işkence suçlarında zaman aşımının işlemeyeceğine dair bir yasal düzenlemeye gidildi ise de bu hüküm geriye doğru işlemiyor. Çünkü yasalar uygulandığında şahsın lehine olanlar uygulanır. Ancak bu suçların birçoğu 80’li 90’lı yıllarda işlenen suçlar. Özelliklede 89 - 95 yılları arasında bölgede hiçbir yetkili kamu görevlisi hukuka bağlı kalmadı. Ve bu konuda o dönemlerde hiçbir soruşturmada yapılmadı. Ben çok iyi hatırlıyorum; birçok savcı bu olayı soruşturmak istediğinde onların makam odasına bir askeri ya da bir yetkili gider, ayağını denk alması için uyarırdı. Örneğin birkaç hadisede şahit oldum. Biraz idealist davranan savcı ve hakimler olurdu. Bu hukuk dışı uygulamalar karşısına vicdanı sızlayan birkaç savcı, hakim çıkardı. Bunlar, bu tür hadiseleri soruşturmak istediğinde onların ya makam odasına gidilir gözdağı verilir ya da telefonla bir yetkili kendisine ulaşarak, “Senin soruşturmak istediğin insanlar bu ülkenin birliğini, bütünlüğünü canı pahasına dahi olsa savunmuşlardır. Siz bunlar kadar yurtsever olamazsınız. O yüzden bu olay kapatılsın” derdi ve kapatılırdı. Bu durumu o dönem burada görev yapan birçok savcı ve hakimden duymuştuk.

YASAL DÜZENLEMEDEN ZİYADE BİR UYGULAMA GEREKLİ

Türkiye’nin özelliklede Kürdistan bölgesine, Kürt illerinde işlenen suçlarda daha önce bahsettiğimiz yasal düzenleme kapsamında lehe olan hükümlerin uygulanması durumu söz konusu oluyorsa da, o dönem bu bölgede çok ciddi travmalar yaşanmasına sebebiyet vermiş, hatta yaşanan bazı olaylar ki bunlar katliam derecesine varabilecek olaylardır, bunlara karşı farklı bir tavır sergilenebilmelidir. Bu şekilde yapılması özellikle mağdurların acılarını kısmen hafifletecek, Türkiye kamuoyunun ve Kürd kamuoyunun talepleri kısmen de olsa karşılanmış olacaktır. Tabi bunun için yasal bir düzenleme hatta yasal düzenlemeden ziyade bir uygulamanın olması lazımdır. Muhakkak Türkiye Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin altına imza atmıştır. Ve tıpkı Türk Ceza Kanunu ne kadar Türkiye’de hüküm ifade ediyorsa, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin kararları da Türkiye’de en az o kadar uygulanabilir özellikte olması gerekir. Ancak Türkiye buna uymuyor ve uymadığını da açıkça ortaya koyuyor. Mesela, özellikle ben 2000 ile 2004 yılları arasında işlenen bu ihmaller konusunda birçok dosya Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne gönderdim. Malumunuz o dönemde Hizbullah davasından kimi insanlar 4 -5 ay gözaltında tutuldu. Ve özellikle gözaltında tutulma gerekçelerini de kanunlara uydurdular. Ama buna rağmen yapılan birkaç kısmi düzenlemeyi gerekçe gösteren AİHM 2012 yılında Türkiye ile aralarında bir protokol imzalandı. Bu protokole göre Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de elindeki dosyaların büyük bir kısmını Türkiye’ye iade etti. Türkiye’de Adalet Bakanlığı bünyesinde kuracağı bir komisyon ile bu sorunları çözeceği sözü verdi. Ama maalesef ortada hiçbir şey yok. Bu dosyaların Türkiye’ye iade edilmesinin iki nedeni var:
1- Ya Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Türkiye ile aralarında imzalandığı protokole bağlı kalınacağından emin.
2- Ya da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi artık 1990’lı yıllardaki kadar duyarlı davranmıyor.
Ki kuvvetle muhtemeldir, AİHM bu duyarlılığını kaybetti. Bunu açıkça görebiliyoruz.

HÜKÜMET BUNU İSTEMİYOR

Hükümet işlenen bu katliamların üzerine gitme noktasında muktedir değil mi?

Hükümetin işlenen cinayetlerin üzerine gidememesinin birçok nedeni var. Ben biraz önce de belirttim. TC’nin kurulmasından beri, hatta cumhuriyetin ilanından öncede birçok hadise yaşanıyor. Daha sonra 1960’lı 70’li, 80’li ve 90’lı yıllarda özellikle Kürd illerinde ciddi hak ihlalleri yaşanıyor. Burada benim dikkatimi çeken şey; Türkiye, AKP dönemi de dâhil ciddi anlamda kendi geçmişiyle yüzleşmek istemiyor. Yani muhakkak hükümetin içerisinde iyi niyet olabilir. Ama bir bütün olarak bu anlamda siyasi bir iradeden bahsedilemez. Eğer gerçekten bu anlamda siyasi irade olsa, ya da soruşturmak istenirse, mecliste bir komisyon oluşturulur. Komisyon, taraflardan belgeleri alır, düzenler. Sonra Cumhuriyet Savcıları kendi alanında ciddi bir rol üstlenir. Bunlar olmayacak şeyler değil. Ancak dediğim gibi burada yüzleşebilmek lazım. Yani ben buradaki en ciddi problemin geçmişi ile yüzleşmeye, geçmişte yaşanan acı hadiselerin ortaya çıkmasını talep etmeye ve gerçekten bu olayların ortaya çıkarak faillerinin cezalandırılmasını gönülden isteyen siyasi bir iradenin ağırlığını görmüyorum. Böyle bir siyasi irade olursa bu anlamda kısmen de olsa bir kısım olaylar aydınlatılabilir. Bir diğer hususa gelince; Şunu unutmamak lazım; ne kadar yasal düzenlemeler yapılırsa yapılsın Ankara halen bu bölgede yaşanmış hukuk dışı uygulamaların ortaya çıkmasına hazır değil. Buna Ak Parti de dahil. Şunu unutmamak lazım; Avukat olmamdan dolayı bildiğim ve tanık olduğum meselelerdir. Sadece Hizbullah dosyalarındaki hukuk dışı uygulamalar olduğu gibi kamuoyu ile paylaşılsa Türkiye’de bir travma oluşur. Yani gerçekten bu insanlar isyan eder. Ondan dolayıdır ki hükümette bu hukuk dışı uygulamaların ortaya çıkmasını istemiyor. Bir diğer önemli mesele ise, halen Anadolu’da birçok kurum ve insanlar bu olayların ortaya çıkmasına hazır değiller. Ve onların bilinçaltlarında, ‘aslında bunlar hak etmişlerdi. Bunlar olmalıydı’ gibi bir algı var. Bu algı da kafalarda durdukça gerçekleri ortaya çıkarmaya kimse cesaret edemez.

HERKESİN SÜRECİ DESTEKLEMESİ GEREKİYOR

Çözüm süreci mi çözülme süreci mi?

Muhakkak kanın akmaması, gençlerin ölmemesi ülkede en çok istenen bir şeydir. Herkesin, bu anlamda bu süreci desteklemesi gerekiyor. Fakat şunu unutmamak lazım. Özellikle 80’le 2000 yılları arasında bu bölgede sadece Türkiye Cumhuriyeti suç işlemedi. PKK de bu anlamda içinde kadınların, çocukların olduğu birçok eyleme imza attı. Geçen dönem Batman Barosu bir komisyon oluşturdu ve dedi ki: Biz Batman il sınırları içerisinde yaşanmış faili meçhul olayları bir soruşturalım. En azından kaç faili meçhul olay var. Bunların failleri şu anda mevcut belgelere göre kimler gözüküyor. Bu olay üzerine bir rapor hazırlandı ve bir kitapçık haline getirildi. Olayın ortaya çıkmasıyla beraber, isim vermeyeyim, bir partinin birkaç milletvekili bağırdı, çağırdı ve “Olmaz böyle bir çalışma. Siz nasıl böyle bir rapor hazırlarsınız?” diyerek bu raporun yayınlanmasına ve bu çalışmanın yapılmasına karşı çıktılar.

CİNAYETLERİN ÜZERİ ÖRTÜLMEYE ÇALIŞILIYOR

Bölgede işlenen cinayetler karşılıklı olarak üzeri örtülmeye mi çalışılıyor?

Evet, doğrudur. TC’nin hiçbir zaman sicili temiz olmamıştır. Bu bir hakikattir. Fakat şunu unutmamak lazım ki; geçmişteki hadiselerin aydınlatılmasına, sadece Ankara tarafı değil, diğer tarafta hazır değil. Diğer tarafında bu anlamda çok ciddi anlamda karnesinde hatalar, yanlışlar var. Bence her iki tarafta bu konuda geçmişinden korkuyor. Geçmişte yaşanmış bazı hadiselerin kamuoyu tarafından bilinmesi istenmiyor. Ve o açıda bu olayların soruşturulmasında asıl kusur Ankara’nındır, hükümetindir.

HUKUK KAZANIRSA HERKES KAZANIR

Hukukun üstünlüğü mü, üstünlerin hukuku mu?

Türkiye’de hukuk kazandıkça herkes kazanacaktır. Türkiye’de hukuk ilkeli bir noktaya geldikçe ve hukukun üstünlüğü kandıkça biz de kazanacağız. Bu kim olursa olsun. Yani herkesin hukuka ihtiyacı vardır. Unutmamak lazım bugün belli bir grup mağdur oluyorsa yarın bu grubun mağduriyetine sebep olan şahıslar da bu duruma düşebilir.

 

 

 

Bu haberler de ilginizi çekebilir