Yürüyen Kuran
Pazar günü öyle bir zatın muhabbetiyle istasyon meydanına toplandık ki onun muhabbeti bizleri hem dünyada, hem ahirette aziz edip kurtaracaktır. O öyle bir zattır ki kâinatın yaratılış vesilesidir. Allah-u Teâlâ hadisi kutside şöyle buyuruyor; "Sen olmasaydın ey habibim ben bu felekleri yaratmazdım." O olmasaydı kâinatın manası bilinmeyecekti. Kâinatta her şey anlamsız olacaktı. Nasıl ki mükemmel yapılmış bir okulun öğretmeni olmadığı zaman okul bir mana ifade etmiyorsa manası bilinmeyen ve öğretmeni olmayan kâinat okulunun da hazreti Resulullah’ın yokluğunda bir anlamı olmayacaktı. Ve Allah (cc) anlamsız iş yapmaktan münezzehtir. Hazreti Muhammed (as) kâinatın yaratılış vesilesi olduğu gibi aynı zamanda Allah’ın rahmet kitabı olan Kuran’da "Seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik" diye iltifatta bulunduğu bir zattır. O zat öyle merhametlidir ki… Bir çocuğun ağlamasına tahammül edemeyip güzümün nurudur dediği namazını kısaltıyor. Öyle merhametlidir ki… “insanlar iman etmiyorlar diye neredeyse kendini helak edeceksin” hitabına Kuran’da muhatap olmuştur. Öyle merhametlidir ki… Kendisi Taif halkının dünya ve ahiret kurtuluşu için çabalarken halk; merhamet timsalinin arkasına ayak takımını musallat ederek ayakkabısı kanla doluncaya kadar taşlatıyor olduğu halde Allah {cc} onları helak etmesi için melek gönderdiği halde Peygamberimiz (a.s) "Hayır onlar bilmiyorlar umarım ki Allah onların soylarından Allaha hiçbir şeyi ortak koşmayan ve yalnız Allah`a kul olacak nesiller meydana getirir buyuruyor. Ve öyle merhametlidir ki; Miraçta cenneti görüp içine girdiği halde tekrar ümmetini düşünerek bu sıkıntı ve meşakkat yeri olan dünyaya geri dönmüştür. Onun yerinde hangimiz olsaydık geri dönmeyecektik. Fakat o ümmetini cahiliyetin o zifiri karanlığından kurtarması gerekiyordu, onun dönmesi gerekiyordu. Çünkü O rahmet timsali olduğu gibi aynı zamanda en büyük bir devrimci ve inkılâpçıydı. O önce kalplerde daha sonra da sosyal hayatın her alanında inkılâp yaptı. Bunu net olarak görebilmemiz ve anlayabilmemiz için Arap yarımadasına gitmeliyiz. Görüyoruz ki insanlar kendi yaratıcısını unutup taş ve odun parçalarına inanıp ibadet ediyorlardı. Tabiî ki bazen de helvadan bu putları kendi elleriyle yapıp acıktıkları zaman yiyebiliyorlardı. Sadece Kâbe’nin içerisinde yani Allah`ın evinde yani tevhit sembolü olarak inşa edilen Kâbe’de 360 put vardı. Aynı zamanda bu bozuk olan akidenin sosyal hayata yansıması da bir o kadar vahim ve dehşetti. İnsanlar Kâbe`yi çırılçıplak ve el çırparak tavaf ediyorlardı. Güçlü olan zayıfı eziyor, hukuk haklı olandan yana değil, bugün olduğu gibi güçlü olandan yanaydı. İnsanlar leş yiyip, komşularına kötülük yapıp, akrabalarla ilişkiyi kesiyor, fuhuş, faiz, kumar zirve yapmış ve o körpe kız çocukları diri diri babaları tarafından toprağa gömülüyordu. Kadınlar ise insan yerine konulmayıp hiçbir hak verilmiyor adeta bir zevk aracı, bir köle, bir meta gibi görülüyordu. İşte böyle bir ortamda Hz. Muhammed (as) içerisinde hiçbir şüphe olmayan rahmet, şifa, nur ve basiret kaynağı olan Kuran ayetleriyle o zifiri karanlığında bocalayan insanların, Kuran’ın nuruyla hem kalplerini hem de Sosyal hayatlarını nurlandırıyordu. Öyle bir nurlandırıyordu ki kız çocuğunu diri diri toprağa gömüp bundan şeref duyan Hz. Ömer, bununla ilgili ayeti okuduğu zaman sabahlara kadar baygın düşebiliyor ve İslam tarihine adalet timsali olarak geçebiliyor. Ve hukukta Kur`an nuruyla öyle bir inkılâp yapıyordu ki değil insan haklarını hayvan haklarını da teminat altına alıyor. Hayvanların sırtına gücünden fazla yük yüklenmesini yasaklıyor, aç bırakılmasını yasaklıyor hukuku zorbaların elinden alıp adil olana teslim ediyor.
Bununla ilgili olarak bir gün eşraftan bir kişinin kızı bir hırsızlık yapıyor dolayısıyla eli kesilmesi gerekiyor. Fakat hırsızlığı yapan sıradan birisi olmadığı için had cezasının uygulanmaması için aracıları devreye koyuyorlardı. Ama insanlığa hukuk dersi Veren Hz Muhammed`in cevabı netti." Vallahi kızım Fatıma da bu hırsızlığı yapmış olsaydı elleri kesilecekti" diyerek hukukçulara hukukun eşitlik kaidesinin dersini veriyordu. Değerli kardeşlerim Hz. Muhammed (a.s) insanlık tarihinde eşi bulunmayan bir inkılâp gerçekleştirmiştir İnsanların malından, canından, dininden, aklından, namusundan emin olacakları bir ortam yani Medine-i Münevvere’yi yani saadet asrını meydana getirerekten insanlığın gecesini gündüze, kışını bahara çevirerek âlemde yaptığı inkılâpla âlemin şeklini değiştirerek nurani bir şekle sokmuştur.
Bizler bugün her zamankinden daha fazla O yürüyen Kuran’a muhtacız. Çünkü cahiliyeye ait birçok ahlaksızlık, fuhuş, kumar, içki, faiz gibi hususlar maalesef toplumumuzda mevcuttur. Mal, can, namus, akıl ve din emniyeti yok edilmiştir. Yine insanlık bir inkılâpçıya yani yürüyen Kuran olan Hz Muhammed`e muhtaçtır. Onu evlerimize, kalplerimize ve meydanlarımıza davet etmeliyiz. Onun önderliğinde hayatımızı şekillendirmeliyiz. Çünkü Allah onu bize en güzel örnek olarak göndermiştir. Onu takip ederek, ona tabiî olduğumuz takdirde Allah’ı sevdiğimizi söyleyebiliriz. Ve o şekilde Allah’ın sevgisine hak kazanabiliriz. Bu sebeplerden dolayı gerek kitaplaşarak Kur`an haline gelmiş Hz. Muhammed (a.s), gerekse canlanmış ve yürüyen Kur`an olan Hz Muhammed`in hayatını ve sünnetini çokça okuyup, okutup, yaşayıp, yaşatmalıyız ki tekrar insanlığı sahili selamete ulaştırabilelim. Allaha emanet olunuz.
Mustafa Karakurt / okur mektubu