Hekimler sağlıklı nefes için yapılması gerekenleri anlattı
"Sağlıklı bir nefes için" sloganıyla toplanan hekimler, Akciğer sağlığını tehdit eden konuların ele alarak, "hastalanmadan önce korunma"nın önemine dikkat çekti.
Göğüs Hastalıkları alanındaki en büyük camialarından olan Türk Toraks Derneği’nin 2-6 Nisan 2014’te Antalya`da gerçekleştirdiği 17. Yıllık Kongresi, “sağlıklı bir nefes için” sloganıyla toplandı. Akciğer sağlığını tehdit eden konuların ele alındığı kongrede, “hastalanmadan önce korunma”nın artan önemine vurgu yapıldı.
Kongrenin konuşmacıları arasında bulunan Tütün Kontrolü Çalışma Grubu Yürütme Kurulu Üyesi ve Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Oğuz Kılınç, sigara bırakmanın sağlığa katkısının önemi ve hekimlerin bu konudaki görevlerini aktardı. Solunum Sistemi İnfeksiyonları Çalışma Grubu Üyesi ve Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Abdullah Sayıner ise aşılamanın önemi ve bu konuda doktorların rolü hakkında bilgi verdi.
"Sigara tedavi edilebilir bir bağımlılıktır"
Prof. Dr. Kılınç, “Dünyada günümüzde 1,3 milyar kişi sigara kullanıyor. Ülkemizde ise 15 milyon kişinin sigara içtiği biliniyor. Türkiye nüfusunda sigara içenlerin oranına bakıldığında, ülkemizde 2010 itibari ile nüfusun yüzde 27,1’i yani üç kişiden biri sigara kullanıyor” dedi. Sigaranın tedavi edilebilir bir bağımlılık olduğunu vurgulayarak uluslararası sağlık otoriteleri tarafından kabul edilen tedavi yöntemlerinden bahsetti.
Prof. Dr. Oğuz Kılınç bilimselliği kanıtlanmış yöntemlere başvurmanın önemini şöyle aktardı: “Ülkemizde 2009 yasası ile birlikte sigara bağımlılığı daha iyi tanınmaya başlandı ve tedavi yöntemleri hakkında da detaylı bilgiye ve eğitime ulaşma şansı yakalandı. Ancak hala sigara bırakma desteği hekimler tarafından yaygın olarak verilmiyor. Halbuki sigarayı bırakmak kolay değildir. Sigara içenlerin yüzde 70’i bırakmak istiyor ve her yıl sadece yüzde 40’ı bırakma girişiminde bulunuyor. Destek almadan sigara bırakma girişimlerinin çok büyük kısmı sigaraya tekrar başlamakla sonlanıyor. Desteksiz sigarayı 6 ay bırakmış kalabilme oranı ancak yüzde 3-5 arasındadır. Sigara bırakma girişimlerinin yüzde 80’i ilk bir ay içinde tekrar sigaraya başlamakla sonuçlanıyor. Sigara bağımlılığının fiziksel kısmının nedeni nikotindir ve nikotin alınmadığında huzursuzluk, konsantrasyon güçlüğü, anksiyete, depresyona eğilim, iştah artışı gibi yoksunluk belirtileri ortaya çıkar. Bu semptomlar zamanla azalarak kaybolsa da sigara bırakma sürecinin ilk haftalarında en yoğundur. Sigara bırakma başarısızlığının temel nedeni bu yoksunluk semptomlarıdır. Bırakanların farmakolojik tedavi ile desteklenmesi bırakma başarısını artırır. Fiziksel bağımlılık ne kadar yüksekse farmakoterapi ihtiyacı o kadar fazladır. Bu kişiler destek ve farmakoterapiden en fazla fayda görecek olan gruptur. Hekimlerin hastalarının bağımlılık düzeylerini değerlendirmeleri ve sigara bırakmak isteyen hastalarına destek ve tedavi vermeleri önemlidir."
Prof. Dr. Kılınç sigarayı bırakanlardaki iyileşme sürecini ise şöyle özetledi: "Sigarayı bırakanlar ilk 20 dakikadan itibaren faydasını görmeye başlıyor. Nabız ve kan basıncı hemen normale dönüyor. Birinci günde kanda zehirli maddeler saptanamıyor ve birinci ayda kalp damarları normal boyutuna ulaşıyor. Birinci yılın sonunda kalp krizi geçirme riski 2 kat azalıyor. 5. yılın sonunda kanser riski yarı yarıya azalıyor. 10. yılın sonundaysa eğer kalıcı bir hasar oluşmamışsa sigarayı bırakanların hiç sigara içmemişlerle eşit düzeye geldiğini biliyoruz. Bu nedenle tiryakilere sigarayı kendi iradeleriyle bırakabileceklerini düşünmüyorlarsa bir hekime ya da bir uzmana başvurmalarını öneriyoruz. Şunu herkesin bilmesi önemli, tedavi edilebilir bir hastalıktan söz ediyoruz.”
Prof. Dr. Abdullah Sayıner, zatürre ve diğer pnömokok hastalıklarına karşı korunmak için yetişkin aşılamasının öneminden ve Türkiye’deki farkındalık düzeyinden bahsetti. Sayıner, “Pnömokok; zatürrelere en çok yol açan bakterinin ismidir. Tüm zatürrelerin yaklaşık yüzde 40 ila yüzde 50’sinden pnömokok bakterisi sorumludur. Pnömokok hastalıklarından ve zatürreden korunmak için genel hijyen kurallarına uymamız, solunum infeksiyonu olan kişilerle yakın temas kurmamamız, sigara içmememiz, eşlik eden sağlık sorunlarımızı düzenli kontrol etmemiz gerekmektedir” diyerek 50 yaş üzerindeki kişilerin pnömokok hastalıkları riskinin artabileceğine dikkat çekti.
Yaş önemli bir gösterge olduğunu belirten Sayıner, "18’den 50 yaşa kadar risk oldukça sabit giderken 50 yaşından itibaren yaş ilerledikçe risk katlanarak artıyor. Yaşa bağlı olarak hem zatürre gelişme riski artıyor, hem de zatürre çok daha ağır seyrediyor. Bunun temel nedeni yaş ilerledikçe bağışıklık sisteminin çalışmasında birtakım aksaklıkların olmaya başlamasıdır.” dedi.
Prof. Dr. Sayıner, “Kişinin 50-70 yaş grubunda olması tek başına zatürre gelişme riskini ve daha ağır geçirme riskini artırıyor, bunun üstüne bir de kişinin KOAH, astım, kronik kalp yetersizliği, diyabet gibi altta yatan bir hastalığı varsa, zatürre aynı yaş grubundaki insanlara göre yaklaşık 4-5 kat daha ağır seyrediyor. Üstelik doktora ya da hastaneye başvuruya kadar olan süre ya da başvurudan sonra tanı konulup tedavinin başlanmasına dek geçen süre ne kadar uzarsa, tedavinin başarısız olma riski o kadar artıyor. Aşılamayla özellikle enfeksiyonların önlenmesi mümkün olabiliyor; bunun için de özellikle 50 yaş üstü risk gruplarının aşılanması gerekiyor.” şeklinde konuştu. (İLKHA)