"Allah'ı dinleselerdi, milleti dinlemezlerdi"
Eğitim Bir Sen Diyarbakır Şubesinin düzenlemiş olduğu programa katılan Memur Sen Genel Başkan Yardımcısı Ali Yalçın, son günlerde yaşanan gelişmeler, Hükümet Cemaat kavgasını ve geçmişten bu güne yaşanan insan hakları ihlalleri hakkında değerlendirmelerde bulundu.
“Bu ülkede bir şeyler yanlış gidiyor”
DİYARBAKIR - Eğitim Bir Sen Diyarbakır Şubesinin düzenlemiş olduğu programa konuk olarak katılan Memur Sen Genel Başkan Yardımcısı Ali Yalçın, son günlerde yaşanan gelişmeler, Hükümet Cemaat kavgasını ve geçmişten bu güne yaşanan insan hakları ihlalleri hakkında değerlendirmelerde bulundu.
Eğitim Bir Sen ve Memur Sen olarak ülkedeki temel meselenin, duruş meselesi olduğunu düşündüklerini söyleyen Memur Sen Genel Başkan Yardımcısı Ali Yalçın, ülkede kendisini elit sayan ve yüzde beşi geçmeyen beyaz Türklerin, ellerindeki imtiyazı kaybetmeme çabası içerisinde olduğunu bu kesimin saltanatlarını devam ettirme adına her defasında nöbeti bir birlerine devretmeye alıştıklarını ve bu düzenin böyle devam etmesi için çaba sarf ettiklerini ve etmeye de devam edeceklerini dile getirdi.
“12 yıllık bir iktidarda tarla faresi mutlaka vardır”
Dış güçlerin Türkiye’deki imtiyazlarını kaybetmemek için giriştikleri yeni darbe sürecinin 17 Aralık olduğuna dikkat çeken Yalçın, “17 Aralık küresel bir operasyondur. 17 Aralığı büyük yolsuzluk operasyonu olarak sunmaya çalışanlar var. Bu ülkede de yolsuzluk yok demek çok iddialı bir cümle olur. Çünkü bu ülkede insan kalitesi sorunu var. Ahlak sorunu var. Toplumlar, parasızlıktan değil ahlaksızlıktan çökerler. Ahlaki çöküntünün olduğu her yerde yolsuzluk vardır. 12 yıllık bir iktidarda tarla faresi yok mudur? Mutlaka vardır. Burada yapılması gereken şey onların üzerine kararlılıkla gidilmesidir.Yolsuzlukla ilgili olan iddialar araştırılmalı, arkası getirilmeli ve onların burnundan fitil, fitil getirilmesi gerekir.” İfadelerini kullandı.
“Allah’ı dinleselerdi, milleti dinlemezdiler”
Devletin “Paralel Devlet”iddialarının üzerine sonuna kadar gitmesi gerektiğini ve asla bu süreçte Ergenekon’un yeniden meşrulaştırılmasına yönelik müsaade edilmemesi gerektiğini söyleyen Yalçın, “17 Aralık bir yolsuzluk operasyonu değildir. Küresel bir operasyondur. Ancak bu küresel oyunlar karşısında 28 Şubatçıların sevinmelerini, tavır yapmasını anlıyoruz. Ama dün tedbir diyenlerin bu gün tehdit savurmasını, geçenlerde Diyarbakır’da 28 Şubatı protesto eden grubu provoke etmeye çalışanlarını anlamıyoruz. Dün ‘Cebrail gelse oy vermem diyenlerin, bugün CHP için Cenabı Hakkın Partisi diyerek, ittifak diyerek, milletin ensesinde bozo pişirenleri, ezanı Arapçadan Türkçeye çevirenleri meşru göstermeye çalışmasını anlamakta zorlanıyoruz. Kapıları dinlemenin günah olduğu bir yerden, bütün milleti dinlemenin mubah olduğu bir yere everilmeyi anlamakta zorlanıyoruz. Onlar eğer Allah’ı dinleselerdi milleti dinlemezdiler. ‘Dün siyasetin şerrinden Allah’a sığınırım’ diyenlerin şerrinden, bugün siyasetçiler Allah’a sığınıyor ise bir şeyler bu ülkede yanlış gidiyor demektir.” dedi.
“Herkes fabrika ayarlarına geri dönsün”
Cemaat üzerinden yapılan operasyonun aynı zamanda cemaate de yapıldığını ve bu gün cemaati operasyonel güç olarak görenlerin dün cemaati cerahat olarak gördüklerini hatırlatan Yalçın, “Biz onların karşısında yüksek ses ile konuşuyor ve bunun haksızlık olduğunu ifade ediyorduk. Ama bugün cemaate cerahat diyenlerin bizim yapamadığımızı cemaat yaptı deyip çığlık tufanı kopartarak, ‘Hadi biraz daha cesaret’ dediklerini görüyoruz. İşte biz bunu gerçekten anlamakta zorlanıyoruz. Biz bu ülkede ne cemaat cerahat dedik, ne de hizmetin hezimet olması için uğraştık, ne de hükümetle husumet olsun istiyoruz. Herkes fabrika ayarlarına geri dönsün, herkes işine baksın diyoruz.” dedi.
“Biz kendi medeniyet kodlarımız ile hareket ettik”
Devletin bir dönem halkını ‘Ya komünistsin ya da faşistin’ diyerek insanları zorla sınıflandırarak, devlet için insan değil, insan için devlet anlayışından yola çıktığını belirten Yalçın, “Biz kendi medeniyet kodlarımız ile hareket ettik. Medeniyet kodlarımız bize bir kötülük gördüğümüzde elimizle düzeltmemizi, gücümüz yetmiyorsa dilimizle mücadele etmemizi emrediyor. Eğer buna da gücümüz yetmiyorsa kalbimizle buğzetmemizi bize emrediyor. Ki tarafın belli olsun demiştir. Biz de o dil ve el olmak ve istenen müdahaleyi gerçekleştirmek için bu kitleyi kurduk.” dedi.
“O dönemde 3 bin 527 öğretmenin görevine bir çırpıda son verildi.”
28 Şubat’ın tüm millettin iliklerine kadar işlediğini ve bu süreçte büyük vurgunların yapıldığını ifade eden Yalçın, “381 milyar hortumlandı. Çoğunlu emekli paşalara verildi. 3 milyar dolar 20’ye yakın medya şirketine verilerek kamu manüple edildi. Ve post modern dediğimiz darbe sendikalar tarafından gerçekleştirildi. Bu bir utanç vesilesidir. Türkiye'de sivil adı altında beyni üniformalı adamların Türkiye’ye açtığı tahribattan 17 yıl geçti hala tamir edilemiyor. O dönemde 33 bin 200 öğretmen soruşturmaya tabi tutuldu. 3 bin 527 öğretmenin görevine bir çırpıda son verildi. 11 bin 800 öğretmen ağır cezalar aldı. 4 bin 625 öğretmen Jitem ve mit tarafından istihbarat alanına alındı ve fişlendi. 11 bin öğretmen istifa etmek zorunda kaldı. Hazırlık ve temel eğitim sürecinde başarısız gösterilip eğitim dışına atılanların sayısını belirlemek ise imkânsız. Sanal bir irtica ile bu milletin tamamı ruhsal bir depresyona sürüklendi. O dönemde millete karşı diklenenler, şimdi dil dökmenin derdinde. O dönemde ‘Biz kaç yüz kişiyiz’ diye hava atanlar, şimdi etrafları boşalmış ‘Birkaç kişiyiz’ diyorlar. Mesele ekmek değildi mesele duruştu.” diyerek 28 Şubatta yaşanan hukuksuzlukları dile getirdi.
“Biz çalışan kesimi ezdirmeyiz”
Rahmetli Başbakan Erbakan’ın işçi konfederasyonuyla yaptığı pazarlıkta, arka planda yaşanmış bir olayı da aktaran Yalçın, o dönem STK’ların hükümeti zor durumda bırakmak için talep ettikleri zam miktarına karşı başbakan Erbakan’ın verdiği miktarı anlattı.
Yalçın,“Yılın 6 aylık dönemi için Başbakan, işçi konfederasyonunun başkanını çağırıyor. Giderken ‘Yüzde 35 isteyeceğiz, veremeyecekler ve sokak ısıtılması içi harekete geçeceğiz’ diyorlardı.Çünkü talimatı böyle almışlardı. İçeri giriyorlar.Rahmetli Başbakan 6 aylık dönem için ne istiyorsunuz diye sorduğunda yüzde 35 diyorlar. Sonra yutkunup ve geriye yaslanıyorlar.Başbakan gayet sakin bir tavırla, ‘Siz işçi konfederasyonu başkanısınız. Enflasyonun bu kadar yüksek olduğu bir dönemde yüzde 35 değil, en fazla enflasyon değerinde bir zam istemeliydiniz. Yüzde 35 ne demek oluyor. Biz çalışan kesimi ezdirmeyiz. İşçi kesimi, emekçi kesimi ezdirmeyiz, yüzde 55 diyor.’ deyip gönderdiğinde onlar bile buna inanamamışlardı.” dedi.
“17 bin faili meçhullerin ve asit kuyularının bir daha yaşanmaması için”
Bir daha üniversite kapılarının kışla olmaması, hiçbir kadının Genelkurmay Başkanlığının kapısında turnikelere sıkıştırılmaması için, topyekûn bir varlık ortaya koyulması gerektiğini söyleyen Yalçın, “Bu ülkede adaletin yıldızlarla ölçülmemesi için ve adaletin herkes için eşit uygulanması için, Diyarbakır ceza evinin, Mamak cezaevinin bir daha olmaması için, 17 bin faili meçhullerin ve asit kuyularının bir daha yaşanmaması için, kardeşlik hukukuna bir hiç kimsensin kurşun sıkmamamsı için, milletin inancıyla dalga geçilmemesi, insanlığın ve medeniyetin aşağılanmaması için, sizlerin ellerinizi, ellerimizin üzerine koyarak hep beraber bu hareketi büyütme gibi bir erdemi ortaya koymalıyız.” diyerek Memur Sen’e sahip çıkılması çağrısında bulundu. (Ali Adiyaman / Davut Ergin – İLKHA)