İnsan ve Rey
İnsanoğlu ezelden beridir yaratılış itibarı ile seçme ve seçilme, yönetme ve yönetilme içgüdüsüyle yaratılmıştır. Bu da onun sosyal bir varlık olduğunun bir göstergesidir. Nihayetinde Allah`u Teala âyeti kerimede ‘`Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım...`` buyurarak, yeryüzüne gönderilen insanoğlunun aslında Rabb`imizin misyoneri, yani O`nun adına O`nun dininin (misyonunun) birer temsilcisi olduğumuzu hatırlatmak istiyor.
Anlaşıldığı üzere; Yüce yaratıcı tarafından yaratılıp diğer yaratılanlardan, hatta zaman zaman meleklerden daha üstün hale gelebilen biz insanlar yaratıcının muhatabı olarak dünyaya geldiğimizi ve bütün boyutlarını- detaylarını inkâr edemeyeceğimiz bir yaratılış serüvenine başrol verilmek suretiyle yeryüzüne dizayn verme, adaleti sağlama adına görevlendirildik.
Başta değindiğimiz gibi, insanoğlu yaratılış itibarı ile seçme ve seçilme, yönetme ve yönetilme içgüdüsü ‘`akıl`` sayesinde hayır ve şerre dönüştürür. Bundan ya adalet ya da küfür, ya mü`min ya da kafir doğar. Bizlerde bu (seçimde) reyimizde iman ettiğimizi ve dolayısıyla mü`min olduğumuzu inkâr ediyoruz... ‘`Semi`ne ve ate`na`` diyoruz.
Evet, bizler müslümanlar olarak bu aşamadan sonra kendi sosyal düzenimi, adaletimi sağlama açısından ne yapmam gerekir bunca objektif bir şekilde hesap etmem lazım. Evet, genelde çok kullanılan bir kelime olmakla beraber aslında insanın öncelikle kendisine karşı objektif olması lazım.
Çünkü ademoğlu ‘`ben`` merkezli bir varlık olup, bütün hesaplarını ben merkezli çerçevede hesaplar. Kişinin sadece dünya eksenli, ben merkezli bir bakış açısı kesinlikle objektif olamaz. Ancak felaket olur. Sadece dünya eksenli bir bakış açısı menfaate dayalı bir dünya düzenin sosyo ekonomi adı kapitalizm olur. Bu anlayışın insanı insana ekonomi alanda köle yaptığı günümüz şartları bunun en güzel örneğidir.
Aslında ben merkezli bir anlayışın tezahürü olan Kapitalizm; toplumsal alanda menfaatlerini koruma altına alma adına bir takım konseyler, kanunlar ve kurallar çıkardılar.Bu kanunlar-kurallar sistemleştirilerek siyasileştirildi ve dikkat edilirse sistemleri ayakta tutanlar ve yönetenler özelde ve genelde sermayedarlar ve kod adamlardır. Bunlar Uluslar arası alanda Emperyalist devletlerdir. Oluşturulan bu siyasi sistemler insan aklının ben merkeziyetçi anlayışından doğarken; isim olarak bazen ‘`Demokrasi`` bazen ‘`Özgürlük`` bazen ‘`Sosyolizm`` bazen ‘`Komünizm`` bazen de ‘`Laiklik`` vs.olarak karşımıza çıkarlar. Hatta yerel olarak bazende ağalık sistemiyle karşımıza çıkarlar. Bu kanunlar üzerinde fazla durmak istemiyoruz. Netice olarak kavramdan öteye geçmeyişleridir. Her ne kadar insanlık bu suuni- yapay kavramları kutsallaştırıp ilah haline getirse de, aklı başında olan biri için kesinlikle akıl işi değildir. Bu oluşumlar insan fıtratına ters gelmektedir. Çünkü nefisten gelen ben merkezli kanunlaşmış bu kavramlar fıtrata aykırıdır...
Fıtrat eşittir insan neslini koruma merkezli bir olgu. Ama tersi, yani ben (nefs) merkezli olguların hepsi felaketten başka bir şey getirmez. Bu oluşumların ana kaynağı yukarıda belirttiğimiz gibi menfaat ve çıkar çıkmazı içinde toplumları çatıştırır ve kaosa sürükler.hatta kardeşi kardeşe, babayı evladına karşı amansız bir çıkar-menfaat çekişmesinde uçuruma yuvarlatır. Çok fazla teferruata girmeden insanoğlunun karşısına iki ana faktörün çıktığını görmekteyiz.
Biri fıtrat ve vicdan, diğeri ben merkezli nefis karakteri. Seçimini yaratılış fıtratı üzerinde yapan insanoğlunun muhatabı hiç bir zaman beşeriyetin (insan) düzenlemiş olduğu sistemler olmamıştır. Zaten fıtratı gereği böyle bir şeyi kabul görmez.
Üstün karakterde olan insanlarda hemcinsinin koymuş olduğu kurallara (yasalara) göre hareket etmez. Esasında kişinin nefsine ağır gelir ve karşı atağa geçme hesaplarını yapmaya başlar.
Evet, fıtrat karakterine, kişiliğine sahip insanın muhatabı süphesiz, katıksız herhangi bir kişi ve kişilerin menfaatinden uzak ancak İlah-i Kelimetullah`tır... Objektif bir bakış açısı ancak bizi yoktan var eden ve hiçbir şekilde çıkarı ve menfaati olmayan Yüce Rabb`imizin bizim için fıtratımıza ve vicdanımıza en uygun olan sistemi yani hayat tarzını benimsememiz şarttır. Bizler ancak seçimimizi bu yönde yaptığımız vakit, teorik ve pratikte uygulamaya geçtiğimizde karşımıza uygulamalı bir sistem bir hayat nizamı çıkıyor. Buda İslam`dan başkası değildir. Hiç kuşkusuz yüce Rabb`imizin kelamı ve koymuş olduğu sşstem bizim için en uygun sistemdir. Karşımıza çıkan biri sadece bir dünya ve ahiret görüşü. Bu ikisi arasındaki seçimimizi bir müslüman olarak dünya ve ahiret görüşünü yani Allah`u Teala`nın buyurduğu üzere; ‘`Bu gün dininizi kemale erdirdim`` (5,3) müjdesiyle artık bizim için hayatımızın her alanına nüfus eden, özellikle bireysel veya toplumsal olsun siyasetimizi tanzim eden birinci derece müdahalesi söz konusu olan siyasi düşüncemize de şekil veren bir dindir. Bir müslümanın bunu bu şekil kabul etmesi lazım. Aksi düşünülemez.
Düşünen ve sosyal bir varlık olmamız hasebiyle muhakkak her insan (müslüman) kendine has veya bulunduğu ortam itibarı ile farklı kültürel-siyasal düşüncelere sahip olabilir. Bunda bütün müslümanlar inşallah hemfikirdir ki, oda fikirlerimizde merkezi hakem Kur`an ve sünnet olmasıdır. Yani fikir dünyamızda kendi şahsi menfaat ve çıkarlara göre değilde, Kur`an`ın çıkarına göre şekillendirirsek başta değindiğimiz İlahi misyonu sahiplenmiş oluruz. Maalesef müslümanlık iddiasında bulunduğumuz halde, kimimiz bu misyonu üstlenmişiz, kimimiz çok basit sebeplerden geri durmuşuz. Basit diyoruz, çünkübu kutsal görevin yanında herşey çok basit kalır.
‘`Siyasal Kur`an ve Sünnetin``in şuurunda olan bir müslüman bu noktadan sonra etrafına bakıp mevcut siyasi duruşların var oluş sebeplerini çok iyi süzgeçten geçirmesi lazım. Gayemiz Allah`ın olmayan siyasi oluşumların yaşantısı da şaibelidir. Adalet terazisinde yüce Rabb`imizin El-Adl esmasının ağırlığı olmadığı sürece gözünü ve gönlünü çıkar, menfaat, makam ve mevki bürümüş, geçmişinde hiç bir şekilde İslam uğruna bir gayreti olmayan, cefa çekmeyen, bedel ödemeyen insanlardan oluşan, siyasi hiziblerin (partilerin) dağıtacağı adalet ancak tabiri caizse; beş bana, bir sana adaleti olacaktır.
Zaten Kapitalizme giden yolda burdan geçiyor. Mevcut bulunduğumuz ülkede siyasi hiziplerin (partilerin) ülkeyi yönetme hakimiyetini (ellerine) kontrollerine gerçirme mücadelesinde o ülkenin halkları tarafında seçime tabi tutulurlar.Biz müslüman olarak bu süreçte nasıl bir tavır takınmamız gerektiğini ancak ve ancak Allah`u Teala`nın emrinde görmekteyiz. Allah`u Teala bizim için en hayırlı, en uygun yöneticinin; ‘`Allah emaneti sahiplerine vermenizi, insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Allah size ne güzel öğüt veriyor. Allah İşitendir, Görendir.`` (Nisa/58) buyurarak, adil yöneticinin Allah`tan en çok korkanın ve takva sahibi olduğunu hatırlatarak, ‘`rey`` seçiminde ölçüyü bize bildiriyor.
Hazır seçim arefesine girmiş bulunmaktayız. Mükellef bir müslüman olarak şu an ki mevcut şartlarda ve mevcut siyasi hizib (parti) ler arasındaki seçimimizin Allah katındaki kıymetini fark etmişizdir. Asıl adaletin Allah`ın sıfatında barındığını ve bunu yeryüzüne hakim kılma görevini dağlara, taşlara ve hayvanlara teklif ederken, bu kutsal görevi sahiplenen biz aciz varlıklar, böylesi seçim durumlarından elimize Kur`an terazisini alarak, bu siyasi oluşumları çok iyi ölçmemiz lazım. Aksi taktirde bu sorumluluğun altında ezilerek, hüküm gününde Allah`a nasıl hesap vereceğiz?
O bizi ‘` Hep birden Allah`ın ipine sımsıkı sarılın!`` (Âl-i İmrân/103 )emrine muhatab kılmadı mı? Kimileri bu dünyayı amaç edinmiş ve bu uğurda herşeyi mubah görüyor. Kimileri ise dünyayı araç edinmiş...
Doğruluk ve adalet hazinesinden beslenme ümidi ile..
Şamil Ramazan/doğruhaber