Yatağımda ölmekten korkuyorum
Kendini çok yorgun hissediyordu Molla Gıyasettin. Havanın sert soğukluğu hasta olmasına sebep olmuştu. Bundan dolayı bir kaç gün istirahat etmesi gerekiyordu.
Hastalığından dolayı talebelerinden ayrı olmak Gıyasettin hocayı derinden üzüyordu. Çünkü; Tatvan’a imam olarak geldiği günden beri talebelerinden bu kadar ayrı kalmamıştı. Bu tür şeyleri düşünürken kapı çaldı. Gelenler Hocanın talebeleriydi.
Talebeler güzel bir şekilde karşılanmış, oturmaları için yerler gösterilmişti. İçlerinden zayıf, uzun boylu, genç bir talebe: Hocam bizi çok korkuttunuz, şimdi nasılsınız? diye sordu. Molla Gıyasettin talebesinin böyle heyecanlı sorusuna başta tebessüm etti.
Daha sonra: ‘Merak etmeyin ben iyiyim fakat’ deyip bir müddet susup, ardından devam etti; yatağımda ölmekten, Rabbimin huzuruna canımı feda edemeden çıkmaktan korkuyorum’ dedi. Bu söz üzerine odayı sessizlik kapladı. Talebeler, bu sözün sanki gelecekte altın harflerle yazılacağını anlamış gibiydiler.
Çaylar içilmiş, talebeler Molla Gıyasettin’e şifa temennisinde bulunduktan sonra ayrılmışlardı. Ertesi gün Gıyasettin hoca iyice toparlanmıştı. Camiye gitmek için evden çıktı. Yolda Kur’an’ı Kerim ellerinde, camiye gitmekte olan küçük çocuklara rastladı.
Aralarında sarışın, tatlı bir çocuğun; aa Beyaz hoca iyileşmiş camiye geliyor. Koşun koşun! demesi Molla Gıyasettin’i güldürmüştü. Molla Gıyasettin’in saçı, sakalı bembeyaz (Albino hastası olduğundan dolayı) olduğundan, çocuklar ona ‘beyaz hoca’ diye hitap ederlerdi. Beyaz hoca herkes tarafından sevilir sayılırdı. Lakin bazı kimseler vardı ki; Gıyasettin hoca gün geçtikçe onların gözüne batmaya başlamıştı. Nereye gitse takip ediyor, gözdağı vermeye çalışıyorlardı.
Aylardan Ramazan, takvim yaprakları 25 Şubat 1994’ü gösteriyordu. Yatsı ezanı okunmuş, farzlar kılındıktan sonra teravihe geçilmişti. Gıyasettin hoca namazı kıldırmış, şimdide teker teker cemaatle vedalaşıyor, helallik istiyordu. Gıyasettin hoca camiye son bir defa baktıktan sonra ayakkabısını giyip çıktı. Az ilerideki sokağı tam dönmüştü ki; Tatvan sokaklarında hain silah sesleri duyulmaya başladı. Seyda yeni yağan ak karların üzerinde, al kana boyanmıştı. Tehditlere, bel’amlara boyun eğmeyişinin acıda olsa güzel bir sonucuydu.
İşte bu tablo bizlere; Huseyni mektebin nazif bir şehidini daha kazandığını gösteriyordu. Talebeleri, sevdikleri onu çok özleyecektiler. Seydalarının, uğruna şehid olduğu bu davada kimisi feda olacaktı, kimiside ‘Rablerine verdiği sözü yerine getirmek için mücadele edecekti.’ Belki analar yine hicrana mahkum kalacaktı. Ama o mücahidler varya, bu nur davada gelecek olan sıkıntılar, acılar yüzünden pişman olmayıp, bir adım dahi geri atmayacaklarını şu sözlerle dile getireceklerdi ‘çaresizlikten girmedik ki bu davaya, mecburiyetten dolayıda yürüyelim.’ Talebeler için bundan sonra imtihan daha ağır olacaktı. Firakta, hasrette onların payına düşecekti. Ama onların zorluklara karşı şühedaları örnek göstererek söyleyecek yine bir şeyleri vardı.
Huseyni demek; Mücadele 22 ile yaşayıp, Ahzap 23 ile göçmektir. Tıpkı; Gıyasettin hoca, Şeyh Zeki, Metin Yüksel ve Muhammed Said gibi…
HAFTANIN YAZISI
Sümeyye Nurduhan / Bitlis (Tatvan) - Yaş: 16