• DOLAR 34.664
  • EURO 36.711
  • ALTIN 2930.261
  • ...
Devrimci İddialar…  Statükocu/Rantçı Refleksler
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Hüseyin Sağlam / Doğruhaber / Yorum

Yaklaşan yerel seçimler için partiler listelerini tamamlayıp seçim kurullarına teslim ettiler. Dolayısıyla siyasi partiler, rakip partilerle rekabet kadar parti içi rekabette de “kritik eşiği” aşmış oldular.

Liste deyip geçmemek lazım. Listelerin oluşturulması safhası, siyasi parti organlarını en fazla uğraştıran konuların başında geliyor. Listelerde yer almayı “Yaşasın, ben de artık zengin olacağım” şeklinde oluşan güçlü bir kanaat var partilerin çevrelerinde.
Listeler kesinleşince zenginlik hayalleri kuranların bazıları o hayalin sevincini yaşarken, kimilerinin de hayal kırıklığına uğramaları, parti içi kavgaları da beraberinde getiriyor.

Biliyorsunuz, Türkiye’de siyaset yapmak başlıca iki minval üzerinden yürümektedir. Bir yerlere kapak atmayı “rant” düzleminde değerlendiren partiler/adaylar ve “Dava ya da misyon” partileri/adayları.

Liste kavgaları zenginlik hayalleriyle doğrudan ilişkili olduğu için daha ziyade “rant” eksenli partilerde karşılaştığımız bir duruma tekabül ediyor. “Dava/Misyon” partilerinde ise aslolan “Dava” olduğu için kavgalar genelde yaşanmaz, yaşanan ufak tefek tatsızlıklar da genellikle gün yüzüne çıkmaz.

Oysa Türkiye’de son yıllarda bu durum biraz tersinden işliyor gibi. “Dava” partisi iddiasındaki siyasi partilerde nedense yapılan kavgalar daha şiddetli hissediliyor. “Davayı” misyon edinen Sol/Sosyal Demokrat iddiasındaki partiler, en çok aday/liste yarışlarının kavgalara dönüştüğü merkezler olarak öne çıkmış durumdadır.

Mesela CHP, her seçim döneminde yaşanan liste kavgalarıyla adeta cadı kazanını hatırlatmaktadır. Görünürde kavgalar “misyon” vurguları üzerinden yürütülse de yerel idarelerde dönen rant paylaşımları, kavgaların asıl sebebini oluşturmaktadır.
Özellikle 31 Mart seçimlerine hazırlık aşamasında liste savaşlarının cadı kazanına çevirdiği bir başka parti ise BDP oldu. Partiler içerisinde “Dava ve misyona” en fazla vurgu yapan BDP olmasına karşın üzerine benzin dökerek kendini yakma türünden tepki çeşidi, siyasi parti geleneğinde şimdiye kadar hiç de yaşanan bir durum değil. Restleşmeler, istifalar, aşırı tepkiler ve kendini yakmalar…

Şurası bir gerçek ki, yerel veya genel iktidara yakın partilerde çekişmeler daha fazla ve daha belirgin. Partiler açısından oy potansiyeli güçlü olan adaylar da tercih nedeni. Ancak her devrin iktidar partileriyle iş tutan, kendi partisini yerel/genel iktidar olacak parti olarak belleyen bir sürü çevre var. Bu çevreler, yerleştiklerinde aynı zamanda iddialı partileri çürüten kurtçuklar olmaktadırlar. Daha ziyade rant eksenli partilerle iş tutan bu çevrelerin önemli bir bölümünün artık BDP’nin ana damarlarına kadar girdiğini rahatlıkla müşahade etmek mümkün. Bu yönüyle bakıldığında belediyeler üzerinden en çok “Dava” vurgusu yapmasına karşın BDP, en fazla rantın döndüğü bir kapı haline gelmiş durumdadır. Burada BDP bağlamında şöyle bir soru sorulabilir:

BDP’nin artık rant kapısı veya rantçıların gözde adresi haline gelmesine, yukarıda bahsettiğimiz “Kurtçuklar mı” sebep oldu, yoksa BDP’nin kendi uygulamaları mı rant gerçekliğine kapı araladı?

Evvela BDP’li belediyelerin hüküm sürdükleri yerlerin hiçbirinde zorunlu belediyecilik hizmetleri dışında herhangi bir hizmet veya projeye imza atmadıkları gerçekliği tüm çıplaklığıyla ortadadır. Merkezi yönetimin kaynak aktarımına yönelik eskiden olduğu gibi herhangi bir şikayetlerinin olmadığı göz önünde bulundurulursa, bu kaynaklar nereye gidiyor, neden başka yerlerdeki gibi hizmet olarak karşımıza çıkmıyor?

Belediye kaynaklarının nerelere aktarıldığı konusunda kamuoyunun malumu olan “iddialara” girmeyeceğiz. Ancak işin ranta ve zenginliğe dönüşen somut sonuçları yine herkesin malumudur.

Mesela inşaat sektöründe ruhsat karşılığında her ev, her bina, her site başına alınan uçuk rakamlar nereye gidiyor, kimleri zengin ediyor? Makbuz dahi kesilmeyen uçuk rakamlar, güya “parti veya Rojava” adına toplanılıyor. Ama bir şekilde yönetim kademelerinde yer bulan kişilerin aniden fakir veya orta sınıftan zenginler kulübüne terfi etmesi, “Halk belediyeciliği” sloganını atanların halkın parasıyla nasıl zenginleşerek şiştiklerinin de ipuçlarını ele veriyor.

Kağıt üzerinde kılıfına uydurulmuş olmasına rağmen gerçekte ihale usulü yolsuzlukların mahiyetini herhalde en iyi ifade edenler, bu “nimetten” yararlanamayan BDP tabanındaki kesimler teşkil ediyor.

Belediyelere kapak attıktan sonra aşırı zenginlik belirtilerinin baş göstermesi, bu nedenle liste savaşlarında BDP’yi bu yılki seçim çalışmalarının şampiyonu haline getirmiştir. Elimde çok somut bilgiler var. Belediye kaynaklarıyla belediye işçilerine yaptırılan basit işlerin nasıl kağıt üzerinde ihale şeklinde gösterilerek uçuk rakamlara tekabül ettiği… Bire tekabül eden hizmet alımlarının nasıl bine tekabül eden faturalar şeklinde belediyelere yansıdığını… Gecekonduda otururken belli bir zümrenin nasıl plaza tipi yapılarda mülk sahibi haline geldiğini…

İyisi mi siz bu ranttan yararlanamayan bir BDP’linin yanına uğrayıp sadece hal hatırını sorun. Gerisi çorap söküğü gibi geliyor; isim, yer, zaman, faaliyet tipi ve meblağlarla beraber.

Açıkçası sadece inşaat/arsa sektöründe yaşanan yolsuzluk ve dönen rantları dinledikçe aklıma hep El Fetih örgütünün şu icraatları gelmektedir:

Filistin’deki yerleşim yerlerinin sıklıkla bombalandığı dönemde Filistinliler en fazla inşaat malzemelerine ihtiyaç duymaktaydılar.

Demir ve çimento ise ihtiyaç kalemlerinin en gözdeleriydi. Peki, Filistin halkı bu ihtiyaçlarını ne şekilde karşılamaktaydı biliyor musunuz? Demir ve çimento pazarı tamamen El Fetih yöneticileri ve bağlantılı kişilerin kontrolündeydi. Bu yöneticiler de ticaretini yaptıkları inşaat malzemelerini, anlaşmalı oldukları israilli firmalar üzerinden sağlamaktaydılar. İsrailli firmalardan temin edilen inşaat malzemeleri uçuk fiyatlarla bombalar altındaki Filistin halkına satılmaktaydı. Bu durumda ne kadar fazla bombalama ve yıkım gerçekleşirse inşaat malzemeleri pazarı da o kadar canlanmaktaydı. Halk, bombalamaların faturasını en ağır şekilde öderken El Fetih yöneticileri ise tam tersine bombaların getirdiği zenginliğin tadını çıkarmaktaydılar.

BDP ise, “Dava veya halk belediyeciliği” sloganlarını haykıradursun, Kürt halkı fakirliğin pençesinde kıvranırken kendilerinin servetlerine servet katan icraatları, elbette ki kenarda duran rantçılara kapı aralamaya yetmektedir.

Yaşanan liste kavgaları BDP içerisinde benzinli yakma eylemlerine kadar varmışsa, bunun “Davaya sadakatla” izah edilebilirliğini varın siz irdeleyin.
 

Bu haberler de ilginizi çekebilir