Yeni neslin Malayanisi-1
Mü’minler, gerçekten kurtuluşa ermişlerdir. Onlar ki, namazlarında derin huşu içindedirler. Onlar ki faydasız işlerden ve boş sözlerden yüz çevirirler…”(Mü’minûn/1-3)
“Müslümanın malayaniyi (faydasız işleri) terk etmesi islamiyetine ait güçelliklerindendir.” (Tirmizi-İbn Mace)
Vahiy kaynaklı İslam Bilgi Sisteminin temel hedefi insanoğluna “İnsan-ı Kamil Projesi” sunmaktır. “…Bugün sizin için dininizi kemale erdirdim. Size nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslamı seçtim…” (5/3)
Bu ayetin işaretiyle yüce Allah insanlığa sunduğu projenin nihai nokta olduğunu belirtirken: “Eğer kulumuza indirdiğimiz (Kur’an) hakkında şüphede iseniz, haydin onun benzeri bir sure getirin ve eğer doğru söyleyenler iseniz, Allah’tan başka şahitlerinizi çağırın. Eğer yapamazsanız-ki hiçbir zaman yapamayacaksınız- o halde yakıtı insanlarla taşlar olan ateşten sakının…” (Bakara/23-24) bu çağrı da aslında alternative projeleri olduğunu ileri süren muannid ve münkirleredir.
Vahyin kamil nuruna karşı çerçöp mesabesindeki izm ve ideolojiler, sapkın inanç ve dinler bilateşbih güneşe karşı başkaldıran birkaç cam parçası gibidirler. Ancak buna rağmen pratik hayatta bu değersiz cam parçalarının yaşamın ana gövdesini oluşturmaya çalıştıkları görülür.
Kimi düşünürler temelleri 18.yüzyılda iyice şekillenmeye başlayan Batı Medeniyetinin insanlığın büyük yürüyüşünde başına gelen en büyük “yol kazası” olduğunu söylerler. Bugün İslam ümmeti başta olmak üzere tüm insanlığın güncel hayatta yaşadığı düşünsel ve ameli savrulmaların tek müsebbibi Batı Medeniyetidir.
Yüce Allah’ın ortaya koyudğu İnsan-ı Kamil projesine karşı Batı Medeniyetinin (tüm zeka sahiplerinin yardımlaşarak) verdiği cevap kısaca demokrasi yörüngeli, ana paydaları demokrasi olan çok sayıda izm ve ideoloji ile sekulerizmin gölgesinde kalan muharref bir din anlayışı oldu. Ki bu projeyle hareket eden insanlığın muhattab olduğu sorunlara çözüm üretemediği ve sonu gelmez çilelere maruz kaldığı ortadadır. Özetle Batı Medeniyeti insanlığın tarihine “Haz ve Hız” medeniyeti diyerek kaydolacaktır.
Ne yazık ki kendi kültürel kodlarıyla donanmayı başaramayan İslam coğrafyasının yeni nesilleri küreselleşmenin başdöndürücü etkisiyle bu haz ve hız dünyasına kendilerini kaptırmaktadırlar.
Maneviyatın yerine maddeyi, ilmin yerine bilimi, irfanın yerine salt düşünceyi, hakikatin yerine sanal alemi… koyarak gönül ve akla giden yolu filtreleyen bu zihniyet ne yazık ki gençliği pençesine almıştır. “Cennet nefse ağır gelen şeylerle, zorluklarla, cehennem yolu ise nefse hoş gelen arzular zevkler (ve günahlarla) döşenmiştir.” hadisinde buyurulduğu gibi gençliğe sunulan mevcut yaşam tarzı, tümüyle nefse hitap eden, geçici duyguları tatmine yöneliktir.
Hedonist (zevkçilik) felsefesi üzerine bina edilen ve humanizm, eşitlik, özgürlük, insan hakları, kadın hakları, feminizm, iş, emek, eşit ücret… gibi ilk etapta kulağa anlamlı gibi gelen, ağırlığı olmayan içi boş kelimlerle süslenmiş yaşam tarzı, maalesef ümmetin önemli bir kesimini etkisi altına almıştır.
Bu felsefi yaklaşımın tesirinde kalanları yaşam tarzlarına bakarak tanımak mümkündür. İslamın kutsallarını hiçbir endişe taşımadan dillerine dolayıp sorgulayan/sınırlayanlar, dinin haram ve helalleriyle alay edenler, bunları nas olarak görmeyenler, Allah’ın dini ile mücadele edenler… sahil şeritlerini plaj kentlerine çevirenler, kız-erkek arkadaşlığını/flörtü olmazsa olmaz bilenler… ahiretle ilgili planlarını 60-65’ten sonra gideceği umre/hacc dönüşüne erteleyenler, İslam sadece Ramazan ayı için varmış gibi davrananlar, bayramdan bayrama namaza giden akşamdan akşama içkiyi sebil sebil edenler… Müslümanlarla mücadele münafık ve kafirlerle muhabbet edenler… Bu liste gözün görme alanı kadar uzatılabilir ne yazık ki. Boş bırakılan yerler mümeyyiz akıllara havale edilip dava ve dert sahibi insanların bu tablodaki yerine bakıldığında ayrı bir teessür dalgası vurur gönülleri.
Özellikle Müslüman gençliğin aşırı denebilecek kadar dilinin siyasileştiği/politize olduğu, bu dilin, konuşma tarzının gündelik hayata egemen olduğu hazin bir vakıa olarak kendini hissettirmektedir. Buradan siyasetle ilgilenilmemelidir gibi yanmış bir çıkarsıma gidilmemelidir. Yönetimsel-idari manada siyaset tüm peygamberlerin uğraş ve meslekleri olagelmiştir. Mevcut manzaradaki yanlış ise; Müslüman bireyin neredeyse islami literatüre büsbütün es geçecek şekilde güncel/aktüel/politik… gelişmeleri yine aynı yalınlıkla basından ve çevresinden edindiği sığ sokak diliyle konuşup yorumlamasıdır.
Dünyanın her tarafında medya “Dördüncü Kuvvet” olma çabasındadır. Hatta toplum mühendisliğindeki başarısına gore bu sıralama da bazen değişebilir. Ve dünyanın her tarafında bulunan bu iletişim sektörünün (çok az istisna dışında) ortak politikası; sansasyonel haberler, manipüle yorumlar ve masabaşı şişirme haberlerle sanal operasyonların düğmesine basmak, pak zihin ve gönülleri bulandırmak ve daha önemlisi insanları sürekli kendi ilgi/amaçları çerçevesinde meşgul etmek… gibi faaliyetler sayılabilir.
Devam Edecek…
Faruk Kuzu Kandıra 2 Nolu F tipi Cezaevi