26 Sayfalık Kitap Yüzünden Asılan Büyük Alim!
Bundan tam 88 yıl önce 4 Şubat 1926`da Ankara İstiklal Mahkemesi kararıyla idam sehpasına yollanan İskilipli Atıf Hoca, şehadetinin yıldönümünde anılıyor.
Hani bir söz vardır, `Bir kitap okudum hayatım değişti` diye. Bir kitap okumak bir insanın hayatını değiştirir mi? Bu ayrı bir tartışma konusu ama İskilipli Atıf Hoca bir kitap yazdığı için hayatı değişti. Bu değişim onu şehitlik mertebesine taşıdı.
Atıf Hoca, Şapka Kanunu`ndan 18 ay önce yazdığı kitabı gerekçe gösterilerek 4 Şubat 1926`da idam edildi. Son devrin din mazlumlarından olan Atıf Hoca`nın kabrinin yeri ailesinden bile yıllarca gizlendi.
İşte idam sehpasında sallandırılan bir büyük alimin hüzünlü öyküsü:
İSKİLİPLİ ATIF HOCA KİMDİR?
Yaşadığı dönemin en etkili din âlimlerinden, kanaat önderlerinden biriydi. Atıf Hoca, İskilip`in Tophane köyünde doğdu. İlk tahsilini köyde yaptı. 1893`te İstanbul`a gelip medrese tahsili yaptı. 1902`de icazet alarak Darü`l-Fünun`a (İlahiyat Fakültesi) girdi. 1903`te fakülteyi bitirip Fatih Camii`nde vaiz olarak kürsüye çıktı. O dönemin bütün zorluklarına rağmen İslam`ı Anadolu insanına doğru bir şekilde öğretmek için çabalıyordu.
Tanzimat döneminde başlayan ve hızla devam eden Batı özentisi devam ediyordu. Çanakkale ve İstiklal Savaşı`nda Anadolu`nun alimleri, yetişmiş insanları, öğretmenleri şehit olmuştu. Bu nedenle de büyük bir boşluk vardı ve Anadolu insanı bir anda cahil kalmıştı. Atıf Hoca, Müslümanların Batı`ya tıpa tıp benzemesinin yanlışlığını vurgulayan vaazlar veriyordu. Aslında Batı`dan alınan ilim ve fenne karşı bir duruşu yoktu. Yani Batı`ya hepten karşı çıkmıyor, Batı`nın emperyalist emellerine ulaşması için kullandığı metotları deşifre ediyordu. Çok sürmedi bu durum birilerini rahatsız etti ve 31 Mart Olayı`nda (13 Nisan 1909) Sinop`a sürüldü. Oradan Sungurlu`ya sevk edildi. Burada bir süre kaldıktan sonra kendisine "bir yanlışlık" olduğu ifade edilerek serbest bırakıldı. İzmir`in işgaline ilk tepkiyi gösterenler arasındaydı. Kurduğu "İslâm Teal-i Cemiyeti" vasıtasıyla Anadolu`nun toparlanmasına yardımcı oldu. İrşatlarıyla Anadolu`nun yüreğini diri tutmaya çalıştı. Bütün bunları yaparken de kendi vatan ve milletine hizmet etmek dışında bir amaç taşımıyordu. İşte böyle bir dönemde, Atıf Hoca, Batı özentisini eleştiren ve onun zararlarını anlatan "Frenk Mukallitliği ve Şapka" adlı eseri kaleme aldı.
Kitap yayınlandığında daha şapka kanunu çıkmamıştı. İşte bu kitap, ciddi rahatsızlığa neden oldu. Şapka Kanunu çıkar çıkmaz ilk tutuklananlar arasında yer aldı.
Giresun İstiklal Mahkemesi Atıf Hoca`ya takipsizlik kararı vermesine rağmen 19 Aralık 1925 yılında, Şapka Kanunu`na muhalefet ettiği gerekçesiyle yeniden tutuklanarak Ankara`ya sevk edildi ve Ankara İstiklal Mahkemesi`nde yargılanmaya başlandı. Bu kez isnat edilen suç, "halkı kanunlara karşı kışkırtmak"tı. Oysa Hoca şapka aleyhine hiçbir gösteriye katılmamıştı.
Meşhur Kılıç Ali`nin (nam-ı diğer Kel Ali) reislik ettiği Ankara İstiklal Mahkemesi Savcısı, Hoca için 3 yıl hapis cezası istiyordu. Fakat mahkeme iki gün içinde idam cezası verdi.
Savunma yapmayan Atıf Hoca, 4 Şubat 1926 yılında idam edildi ve şehitlik mertebesine yükseldi. Hoca`nın idam edilmeden önce dudaklarından şu cümleler döküldü: "Elbette, mahşer günü hesaplaşacağız"
Atıf Hoca, inandığı doğrular uğuruna yazdığı 26 sayfalık kitap yüzünden haksız yere idam edildi.
NAAŞI 82 YIL SONRA BULUNDU
Tıpkı Seyit Rıza gibi onun da naaşı ve mezarı, ailesinden saklandı. Kabri, idam edildikten 82 yıl sonra eski Hatay Milletvekili Mehmet Sılay`ın yoğun çalışmaları sonucunda bulundu.
Mezarı bulmak için Çorum, Konya, Ankara, İstanbul ve Kırıkkale`den katılan gönüllü uzmanlarla on yıl süren ciddi bir gayret sonucu hedefine ulaşır. Toyhane köyünde yaşayan yeğenleri ve yakın akrabalarından alınan materyallerle eski Mamak semt kabristanı şimdiki adıyla Şafaktepe Parkı`ndan çıkarılan kemiklerle yapılan DNA testi sonucu Atıf Hoca`nın naaşı bulunur. 82 yıl sonra cenaze namazı kılındıktan sonra İskilip`e defnedilir.