Hanefi Avcı: Yanlış yapıyorsunuz deyince tuzak kurdular!
Daha düne kadar cemaatin Kahraman olarak gördüğü birisiydim. Ne zaman ki onlara yanlış yapıyorsunuz dedim tuzaklar, komplolar bir anda başladı. Makam odama ürettikleri delilleri yerleştirdiler.
‘Haliç’te Yaşayan Simonlar, Dün Devlet, Bugün Cemaat’ başlıklı cemaat yapılanmasını teşhir ettiği kitabı onu cemaatin hedefine oturtmuştu. Bugün neredeyse tüm toplum olarak cemaatin hedefindeyiz. Avcı’nın kalemini, Gülen oturduğu vaaz koltuğundan ‘Allah taksiratını affetsin’ diyerek kırdı. O gün sorabilirdik aslında ‘Allah taksiratını affetsin’ kimin için söylenir Sayın Gülen diye. Silivri Kapalı Cezaevi’ne bu duygularla gittim. Beş saate yakın görüştük. Artık kalben mutmainim ki Avcı’nın söylediği gibi ‘İlahi adalet tecelli ediyor.’ 17 Aralık operasyonu artık ‘kamu davası’dır ve AK Parti hükümetinin bu devleti ‘paralel örgütten’ temizlemesi boynunun borcudur. Avcı için verilecek iade-i itibar’ kamu vicdanını da rahatlatacaktır.
‘Paralel Örgüt’ü görüp deşifre ettiği için Silivri’de bedel ödeyen eski Emniyet Müdürü Hanefi Avcı, sözkonusu yapının ürettiği sahte belgelerin kolay kolay ortaya çıkamayacağını belirterek, “Belgeyi üreten, delil kabul eden, inceleyen, yargılayan aynı örgütün üyesi olursa o kumpas çok zor bozulur” dedi. Avcı, örgütün çalışma şeklini STAR’a anlattı.
-Bütün bu yaşadıklarınızın sebebi gerçekten de yazdığınız kitap mı?
Çok net... Yazdığım kitaptan başka herhangi bir sebep yok. Olan bitenlere baktığımda da kitaptan başka bir neden olmadığı görülüyor. 34 yıllık meslek hayatım ortada. Kanunsuz hiçbir işle alakam olmamış. Daha düne kadar cemaatin saygı duyduğu kahraman olarak gördüğü birisiydim. Ne zaman ki onlara ‘yanlış yapıyorsunuz ‘dedim tuzaklar, karalamalar, komplolar bir anda başlayıverdi. Makam odamı ararken elleriyle ürettikleri delilleri yerleştirdiler... Odamdan tuhaf, sesleri anlaşılmayan bantlar çıktı ki ben ayrıca bant dinlemem ve bant dinleme cihazım da yok. Bunları bilmiyorlar tabiî ki. Yargı makamlarından bile sakladıkları, sahte isimlerle aldıkları mahkeme kararlarıyla dinlemeler yaptılar. Devrimci Karargâh diye bir örgüt bulup ona yapıştırdılar beni..
Bugün bu kadar insanı mağdur eden ‘bu yapılanma’ geçmişte mağduriyet yaşayan kesimdi. Bana saygı duymalarının sebebi, geçmiş dönemde Gülenci diye mağdur edilmek istenen kişileri korur kollar ezilmelerine müsaade etmezdim. Emin Aslan’a kadar bir anormallik fark etmedim gerçekten de... Her şey normal gözüküyordu ta ki Mustafa Gülcü, Celal Uzunkaya ve Sakarya Emniyeti’nden Faruk hedef alınıncaya ve sahte deliller ortalarda dolaşmaya başlayıncaya kadar...
ARTIK PARALEL YAPI İÇİN ÇÖKÜŞ DÖNEMİ BAŞLADI
“Hükümetin tavır koymasından sonra Cemaat’in etkisi kırılmıştır. Bu çok önemli Cemaat için geriye gidiş dönemi başladı. Hiç kimse devletle mücadele edemez. Cemaat devletin sistemine karşı ve aykırı bir kalkışmanın içine girdi. Devlet kendi sistemi içinde kalmalı. Ancak Cemaat asla vazgeçmez. Seçime yakın kara propaganda ve yeni kasetler ortaya süreceklerdir. Medyaya sızdırılmış dosyalarla hükümete yakın isimler hedef alınarak operasyonlar yapmaya kalkışacaklardır. Emir bekleyen ve emir geldiği zaman intihara kalkışacak polisinden savcısına pek çok insan var.”
ŞİFRELER ÖMER`İN KİTABINDA
“Yazdığı yazılarla cemaate perspektif veren Yusuf Gezgin’in Kozanlı Ömer olduğunu biliyorum. Bunu söyledim de. Aynı zamanda Derin Yapı kitabının müellifidir. Cemaatin polis ve yargıyı kullanarak yapmak istediklerinin tahkikatlarının boyutlarını ve cemaatin neler yaptığını yapabileceğini anlatıyor. Ben yazdığım zaman dediler ki Kültür Bakanlığı ismi açıkladı. Hayır açıklamadı. Geçenlerde Yıldıray Oğur Yusuf Gezgin’le ilgili bir yazı yazdı.”
Biri yazıyor biri uyguluyor
“Yıldıray Oğur diyor ki ‘Gerçekten karşımızda karanlık komplo teorileri, içinde bol bol kripto, pers geçen, eski Türkiye jargonu, korkutan çıkmış öngörüler, tehditler, şantajlardan oluşan bir külliyat var. Yahu akıl almaz şeyler kim ciddiye alır bu adamı?’ Almaz olurlar mı? O adamın yazdıklarının neticesinde bir sürü insan mağdur oldu, mahkum oldu, yerlerinden yurtlarından oldular. Evet akıl almaz gibi gözüküyor. O kitaptan bazı kavram ve kelimeleri Google’e girin ve basit bir şekilde tarayın Cemaate yakın ne kadar site varsa hepsi ortaya çıkar. Ve Yusuf Gezgin yazıyor Cemaat uyguluyor.
YA HEPSİ KUMPASIN İÇİNDEYSE
“Bütün bu olanlara bakınca aslında suç için delil oluşturmak oldukça kolay... Ancak normal şartlarda asla tek bir sahte delil üretemezler. Bu anlaşılır. Diyelim ki polis yaptı, amiri anlar. Amiri anlamazsa Ankara anlar. Savcı anlamazsa hakim kesin anlar. Mahkeme anlamazsa Yargıtay anlar. Yargıtay anlamazsa... liste uzayıp gider ve elbette anlayan birisi çıkar. Ama ya hepsi bu işin içindeyse o zaman nasıl ortaya çıkar. Bir de sahte delil üretmek için alanın-sistemin daraltılması lazım. Geniş alanda bunu yapamazsınız. Bunu yapmışlar işte. Asıl tehlike olan buydu. Sistemi öyle daraltmışlar ki sahte delil üretebilmek için en gerekli olan iki birimle sınırlandırılmış. Nedir o iki birim? Terör ve İstihbarat birimi...”
TERSLİ CEMAATÇİLER VAR
“Emniyet içerisinde çok bilinen isimler olduğu gibi, bir de bilinmeyen gizli olanlar var. Hatta tam tersi olanlar var. Yani siz onu solcu veya ülkücü olarak bilirsiniz; baktığınızda tüm hal ve tavırlarıyla öyle olduğuna inanırsınız ama aslında kripto bir cemaatçidir. Solcu veya ülkücü olmadıkları halde öyle yaşarlar. Yeri ve zamanı geldiği zaman bu isimlerde harekete geçeceklerdir. Bir de tam tersi olanlar var. Cemaat zaman içerisinde emniyette ve yargıda asıl güç olarak gözükmeye başlayınca ve özellikle tayin ve atamalarda etkili olmaya başlayınca tarafsız olanlar da terfilerinde bir sorun yaşamamak adına güç merkezi olarak cemaate yanaştı.”
Kendinden olmayana kıyım
“Ciddi kıyımlar yapılıyor cemaatten olmayanların başlarına inanılmaz olaylar geliyordu. Ama son yaşanan olaylarla birlikte o tarafsız olan kesim asıl olmaları gereken yere geri çekiliyorlar ve bunlardan uzaklaşıyorlar. Şimdi cemaat bağırıyor ‘kıyım ve sürgün yapılıyor’ diye. Ama işin aslı bu değil zaten bunlar o haksız yere sürülenlerin yerlerine hak etmedikleri halde gelmemişler miydi?”
(Star)